• Sonuç bulunamadı

D. TAHTACILAR ÜZER İNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR

2. Makaleler ve Bildiriler

Hamid Sadi, 1926 yılında, Türk Yurdu dergisinde, “Anadolu Etnografyası Tahtacılar” başlıklı bir yazı yazmıştır. Burada, Türkiye sınırları içinde bazı gizli mezheplerin bulunduğunu, bunlardan birinin de Batı ve Güney Anadolu’da yaşayan Tahtacılar olduğunu, her dinin yazılmış tefsir ve şerh edilmiş akideleri olduğunu; fakat, Tahtacıların mezhebi hakkında tespit edilmiş hiçbir şeye sahip olmadığımızı belirtmiş ve Batılı müellifler içinde Tahtacılar hakkında uzun incelemelerde bulunan Felix Luschan’ın Antalya’daki tespitlerinin neticesi olan “Arch. F. Antrop. Die Lachtadschie” adlı eserine değinmiştir. Bu eserden yola çıkarak, “Tahtacı” sözcüğünün ne anlama geldiği, Tahtacıların nüfusları, geçim kaynakları, sosyal ve kültürel hayatları hakkında bilgiler verilmiştir.57

Baha Said, 1926 yılında, Türk Yurdu dergisinde yayımlanan “Anadolu’da Alevi Zümreleri” başlıklı yazısında; Tahtacıların, Türklüğün bir boyu olduklarını, genellikle göçebe olup “kara keçe ev”lerde yaşadıklarını, kereste işçiliğiyle geçindiklerini, keçi, davar, kara sığır besleyip, çadır, elbise, çarık, azık malzemelerini kendi kendilerine tedarik ettiklerini, mahalli halkın kendilerine “Türkmen” sıfatını ekleyip Tahtacı, Çetmi Türkmeni demelerinin ilginç olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında, Luschan’ın, onları daha ziyade Antalya, Aydın, Menteşe yörelerinde tanıdığını oysa İzmir, Manisa, Balıkesir, Edremit, Çanakkale civarlarında da bulunduklarını belirtmiştir.58

Süleyman Fikri, 1927 yılında, Türk Yurdu dergisinde yayımlanan “Teke Vilayetinde Tahtacılar” başlıklı yazısında, Teke vilayetinde Tahtacıların bulunduğu mahallelerin bazılarının isimlerini vererek, Tahtacıların fiziki portreleri, kadın ve erkek kıyafetleri, geçim kaynakları, şiveleri, toplum içindeki yerleri, din ve mezhep

57

Hamid Sadi, “Anadolu Etnografyası Tahtacılar’’, Türk Yurdu Dergisi, Ankara: 1926, C. 4, S. 21, s. 211-217.

58

Baha Said, “Anadolu’da Alevi Zümreleri’’, Türk Yurdu Dergisi, Ankara: 1926, C. 4, S. 24, s. 481-492.

konusundaki inançları, on iki hizmet görevlileri, adetleri ve uygulamaları hakkındaki tespitlerini sunmuştur.59

Yusuf Ziya Yörükan, 1928 yılında Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi

Mecmuası’nda yayımlanan “Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar” adlı yazısında,

Anadolu’da Tahtacı namını taşıyan Alevi zümrelerin adetlerini itikat ve ayinlerini, kendi aralarında yaşayan ve ocaklı adını taşıyan Tahtacı ileri gelenlerinden öğrendiği

şekilde tespit etmiş ve ayrıntılı bilgiler vermiştir.60

Yusuf Ziya Yörükan, 1929 yılında Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi

Mecmuası’nda yayımlanan “Tahtacılar” başlıklı yazısında, Tahtacıların Anadolu’daki

yerleşim yerleri ve nüfuslarına değinerek, Anadolu’da Türkmen ve Yörük köylülerinin çoğu Alevi oldukları halde, Çepnilerle Tahtacıların diğer Alevilerden ayrı özelliklere sahip olduklarını, ekseriyetle Alevilerin merkezi Anadolu’daki Hacı Bektaş Ocağı’nı tanıdıklarını ve orada Hacı Bektaş’ın burun kanından hasıl olduklarını iddia eden Çelebileri, Reis-i Ruhani daha doğrusu, İmam-ı Masum olarak tanıdıklarını ve onları bir mabut gibi takdis ettikleri halde, Tahtacılar ve Çepnilerin Hacı Bektaş Ocağı’nı tanımadıklarını, bunların her birinin ayrı pir evleri olduğunu belirtmektedir.61

Yusuf Ziya Yörükan, 1929 yılında, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi

Mecmuası’nda yayımlanan “Tahtacılar” başlıklı yazısında, Yanın Yatır ve Hacı Emirli

Ocaklılarının kendi tarihleri hakkında pek bir açıklama yapamadıklarını ancak dedelerinden kalma ve herkesden gizli tutulan iki kitapları (Menakip ve Salname-i Sadrettin) olduğunu, bu kitaplarda kendilerine ait gerek tarihi ve gerek yol itibariyle her

şeyi bulabildiklerini belirterek, Tahtacı oymaklarının nerelerde bulunduklarına dair

ocaklıların verdikleri bilgileri kaydetmiştir. Yörükan, yazısının zeylinde ise Tahtacılarda tahsil, giyinme tarzı, nikah konularındaki tespitlerini bildirmiştir.62

59

Süleyman Fikri, “Teke Vilayetinde Tahtacılar’’, Türk Yurdu Dergisi, Ankara: 1927, C. 5, S. 29, s. 477-489.

60

Yusuf Ziya Yörükan, “Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar’’, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul: 1928, S. 8, s. 109-150.

61

Yusuf Ziya Yörükan, “Tahtacılar”, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul: 1929, S. 12, s. 61-80.

62

Yusuf Ziya Yörükan, “Tahtacılar”, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul: 1929, S. 13, s. 55-80.

Yusuf Ziya Yörükan, 1930 yılında, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi

Mecmuası’nda yayımlanan “Tahtacılar” adlı yazısında, Tahtacıların düğün ve nikah şekilleri hakkında açıklamalarda bulunarak, cenaze merasimlerindeki uygulamalar ve

söylenen ağıt, teselli ve kitabelere değinmiştir.63

Yusuf Ziya Yörükan, aynı yıl, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası’nda yayımlanan “Tahtacılar” başlıklı yazısında; Tahtacıları diğer Alevi

zümrelerinden ayıran kendilerine mahsus birtakım itikat ve adetlerine yer vermiştir.64 Yusuf Ziya Yörükan, 1930 yılında, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi

Mecmuası’nda yayımlanan “Tahtacılar” başlıklı yazısında; cem ayininin Tahtacılarda

yaşayan şekli ve mahiyeti hakkında bilgiler vermiş, Tahtacılardan bizzat derlediği, sohbet anında okunan Düvaz İmam, nefes ve deyişlere yer vermiştir.65

Yusuf Ziya Yörükan, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası’nda, 1931 yılında yayımlanan “Tahtacılar: Dini ve Sırri Hayat” başlıklı yazısında; Alevilerde mevcut toplulukların çeşitleri olduğuna, bu toplulukların “sohbet, dernek ve cem” olarak üç şekilde toplanabileceğine; sohbet, dernek ve cem’in ihtiva ettikleri merasim ve eşkal ile birbirlerinden tamamen ayrıldıklarına ve bunlara girecek olan talipler ve muhipler arasında da dereceler olduğuna dikkat çekmiştir.66

Yusuf Ziya Yörükan’ın Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası’nda, 1931 yılında yayımlanan “Tahtacılar: Dini ve Sırri Hayat” başlıklı yazısı, yukarıdaki, makalenin devamı niteliğindedir. Burada, cemlerde hemen hemen aynen uygulanan usul ve erkan hakkında bilgi verilmiş, her dernekte okunan nefeslerden biri olan, Sunnilerdeki ezan mahiyetindeki ayinin mübeşşiri düvazdeh imamdan bahsedilmiş, çerağ erkanı, akşam kılma erkanı, süpürge erkanı ve ibrikçi erkanına yer verilmiştir.67

63

Yusuf Ziya Yörükan, “Tahtacılar”, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul: 1930, S. 14, s. 73-80.

64

Yusuf Ziya Yörükan, “Tahtacılar”, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul: 1930, S. 15, s. 66-80.

65

Yusuf Ziya Yörükan, “Tahtacılar”, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul: 1930, S.16, s. 72-80.

66

Yusuf Ziya Yörükan, “Tahtacılar: Dini ve Sırri Hayat”, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul: 1931, S. 19, s. 66-80.

67

Yusuf Ziya Yörükan, “Tahtacılar: Dini ve Sırri Hayat”, Darü’l-Fünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, İstanbul: 1931, S. 20, s. 57-80.

Naci Kum, 1949 yılında, Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler I” başlıklı yazısında; Çukurova’da bulunan Türkmen ve Yürükler arasında yaptığı etnografya ve folklor tetkikinin sonucunda elde ettiği Ceyhan civarındaki bazı yürük köylerinin isimlerini sunarak, Türkmen ve Yürük tabirlerini ayrı ayrı kullanmak zorunda olduğumuzu çünkü Türkmenlerin, Oğuz Türklerinin ta kendileri olduğunu, Yürüklerin ise adından da anlaşılacağı gibi, yürüyüp gezen göçebe olduklarını, her yürüğün Türkmen olduğunu fakat her Türkmenin yürük olmadığını, esasen “Yürük” tabirini yalnız Anadolu halkının kullandığını, Çukurova’da bunlara “Aydınlı veya Türkmen” denildiğini belirtmiştir.68

Naci Kum, Türk Folklor Araştırmaları dergisinde 1950 yılında yayımlanan “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler II” başlıklı yazısında; Türkmen hayatının maddi, manevi kültür malzemesiyle dolu olduğuna değinerek kadınlar tarafından yapılan dokumacılıktan maddi kültüre ait bazı ev eşyası adları ve resimlerden bahsetmiş, derlemiş olduğu hikaye, türkü, destan ve deyiş gibi manevi kültür malzemelerini sunmuştur.69

Naci Kum, Türk Folklor Araştırmaları dergisinde, 1950 yılında yayımlanan “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler III” başlıklı yazısında, manevi kültür malzemelerinden olan, Çanlıkilise köyünün en yaşlı erkeği Mustafa Tekeli’den derlemiş olduğu “Çatal Yürekli Zeybek Çakırcalı” adlı hikayeyi ve Hasan Aydın’dan derlemiş olduğu deyişleri sunmuştur.70

Naci Kum, 1950 yılında Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler IV” adlı yazısında; yörüklerde saz çalanın nadir olduğunu fakat kaval çalanın çok olduğunu belirterek,

İmren köyünde, 25-30 yaşlarında Derviş adlı bir yörük delikanlısından derlediği

68

Naci Kum, “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler I”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1949, S. 6, s. 69-71.

69

Naci Kum, “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler II”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1950, C. 1, S. 6, s. 90-92.

70

Naci Kum, “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler III”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1950, S. 8, s. 125-126.

“Kavalın Hikayesi ve Kurbanlık Koç” adlı hikaye ile Küreci Ağıdı’nı, Aşık Hacı ile Güzel Kız Karşılaması’nı ve Palalının Ağıdı’nı sunmuştur.71

Naci Kum, 1950 yılında Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Türkmen,Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler” başlıklı yazısında, ilk kez kendisinin “Tahtacı Türkmenler” tabirini kullandığını, bunlara “Alevi Türkmenler” de diyebileceğini; fakat, o zaman manevi, maddi kültür ayrılıklarının layıkıyla belirtilemeyeceğini; çünkü, Anadolu Alevilerinin hepsinin Türkmen olduğunu; ama, bunların bazılarının tamamen Türkleşerek aşiret hayatından ayrıldıklarını, Tahtacıların da halis Türkmen geleneklerini saklamakta olduklarından böyle adlandırdığını belirtmiştir. Ayrıca Tahtacıların yaşayış olarak diğer Türkmenlerden farklarına değinerek giyim, kuşam, yeme, içme, kap-kaçak, konuşma şivesi ve aile teşkili hususunda farkları olmadığı belirtilmiş, “Mengi” adlı Tahtacı oyununa yer vermiştir.72

Rıza Yetişen, 1950 yılında Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Naldöken Tahtacıları, Coğrafi Durum-Köyün Adı-Köyün Eskiliği Köydeki Eserler- Geçim Vaziyeti-Köye Halkının Menşei” başlıklı yazısında, İzmir’in Bornova bucağına bağlı ve altı kilometre kadar doğuda bulunan Naldöken köyünün coğrafi durumu, adının nereden geldiği, eskiliği, geçim durumu ve köydeki eski eserler hakkında bilgi vermiştir. Köy halkının menşei konusuna değinirken, rivayetlere göre mensup oldukları Türk boyunun Çobanlı Oymağı olduğunu, Horasan’dan Adana-Antalya, Isparta-Aydın ve Muğla yoluyla buralara kadar uzandıklarını, Alevi Türklerden olup tarikatlarının Caferi olduğunu ve bugün Tahtacı olarak anıldıklarını, Horasan’da ve göçebelik zamanlarında halı, kilim ve hayvancılıkla uğraşan halkın, Yavuz Sultan Selim’in katliamı üzerine bir kısmının dağlara sığınıp ağaç işlerini meslek edindikleri, bu yüzden “Tahtacı” ünvanını aldıklarını belirtmiştir.73

Rıza Yetişen, 1951 yılında Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Naldöken Tahtacıları, Ev Şekilleri ve Ev Döşenişi” başlıklı yazısında, Naldöken

71

Naci Kum, “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler IV”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1950, S. 10, s. 156-157.

72

Naci Kum, “Türkmen, Yürük ve Tahtacılar Arasında Tetkikler, Görüşler ”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1950, S. 11 s. 175-176

73

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacıları Coğrafi Durum-Köyün Adı-Köyün Eskiliği-Köydeki Eski Eserler-Geçim Vaziyeti-Köy Halkının Menşei I”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1950, C. 1, S. 17, s. 263-265.

Tahtacılarının ev şekilleriyle ev döşeyiş biçimlerini ele almıştır. Yazar, yazısında, bir Naldöken evinin planını da sunmuştur.74

Rıza Yetişen, aynı yıl aynı dergide yayımlanan “Naldöken Tahtacıları Yataklar- Kaplar ve Kullanılışı Yemekleri ve Yeyişleri” başlıklı yazısında, Naldöken Tahtacılarının yataklarını, kaplarını, yemeklerini ele almıştır.75

Rıza Yetişen, 1951’de aynı dergide yayımlanan “Naldöken Tahtacıları Nevruz ve Hıdırellez” başlıklı yazısında, Sultan Nevruz’un eski martın dokuzuncu günü olduğunu, bazılarının bugünü Hz. Ali’nin doğduğu gün olarak kutladıklarını, bazılarının ise ölüleri yedirip içirip eğlendirmek için toplandıklarını ve ulu bir gün olduğunu açıkladıklarını belirterek, ne şekilde tefsir edilirse edilsin köylü için tam bir bayram günü olduğunu açıklamış ve yapılan uygulamalara yer vermiştir.76

Rıza Yetişen, aynı yıl aynı dergide yayımlanan “Naldöken Köyü Tahtacıları Kadın ve Erkek Çalışmaları” adlı yazısında ise, kadınlarla erkeklerin gündelik işlerinin önceden beri ayrılmış olduğuna dikkat çekerek, kadınların ve erkeklerin yaptıkları işlerden ayrı ayrı bahsetmiş, kadın ve erkek işleri kıyaslanacak olursa, iki tarafın da aynı derecede iş görüp emek harcadıklarının anlaşılacağını belirtmiştir.77

Hamit Zübeyr Koşay, “Manisa, Akhisar ve Çevresi Halk Bilgisi Notlar” adlı makalesinde; Ege bölgesini gezerken Manisa ve Akhisar’a uğradığında oradaki Tahtacı, Çepni ve Yörük gibi Türk birlikleri üzerine tuttuğu notlara yer vermiştir. Bu notlar arasında, Tahtacı tipine, Tahtacı kadın kıyafetlerine, Tahtacılara ait bazı adet ve inanışlara değinerek, Akhisar çevresindeki Tahtacı köyleri ve Türkiye’de Tahtacıların bulunduğu diğer bölgeler hakkında bilgiler vermiştir.78

74

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacıları Ev Şekilleri ve Ev Döşenişi II”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1951, C. 1, S. 18, s. 279-280.

75

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacıları Yataklar-Kaplar ve Kullanılışı-Yemekleri ve Yeyişleri III”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1951, C. 1, S. 21, s. 329-331.

76

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacıları Nevruz ve Hıdırellez IV”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1951, C. 1, S. 23, s. 365-366.

77

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacıları Kadın ve Erkek Çalışmaları V”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1951, C. 2, S. 25, s. 393-394.

78

Hamit Zübeyr Koşay, “Manisa, Akhisar ve Çevresi Halk Bilgisi Notlar I”, Türk Yurdu 1 Dergisi, İstanbul: 1954, s. 112-118.

Rıza Yetişen, 1964 yılında, Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Naldöken Erkek Giyimi” başlıklı yazısında, Naldöken erkek giyimlerini tanıtmıştır.79

Şevket Aziz Kansu, 1965 yılında Belleten’de yayımlanan “Bir Tahtacı

Mezarlığı” başlıklı yazısında, Aydın ilinde Afrodisias’a yaptığı bir gezi sırasında Geyre köyü ile Karasu ilçesi arasında dikkatini çeken, sonradan Tahtacı mezarları olduğunu öğrendiği, üzerleri tahta ile kaplı taş yapılara değinmiştir. Tahtacı mezarlarında, harçsız taşlardan yapılmış kabirlerinin üzerlerini meşgalelerinin sembolü olarak tahta ile kaplamaları veya mezarlarının kenarlarını tahta bir kuşakla çevirmeleri, mezar taşları yerine tahta dikmelerinin ilgi çekici olduğunu belirterek bu gelenek ve pratiklerin ağaç kültü ile aydınlatılabileceğini söylemiştir.80

Özcan Seyhan, Türk Folklor Araştırmaları dergisinde 1967 yılında yayımlanan “Silifke Yöresinde Tahtacılar ve Mengi” başlıklı yazısında; Silifke’de Tahtacıların çevrenin en yüksek dağı olan Kırtıl’ın güneye bakan köşesinde oturduklarını, 1. Selim tahta çıktıktan sonra Şiilere karşı girişilen katliam hareketi üzerine ormanlara sığındıklarını, geçimlerini sağlamak için ağaç işlerini kendilerine meslek edinmek zorunda kaldıklarını, bu yüzden kendilerine “Tahtacı” adı takıldığını, Çobanlı Oymağı’na bağlı bir Türkmen aşireti olduklarını, diğer aşiretlerden tek farklarının “Caferi” tarikatından Alevi olduklarını belirtmiştir. Bunun yanı sıra, yaşayışları içinde Şamanizmden izlere rastlamanın mümkün olduğuna değinmiş ve asıl adı Ahmet Duman olan; ancak, “Felteş” adıyla tanınan, Tahtacılığın ve Aleviliğin esasını derinden bilen halk sanatçısına, gırbız kemanesine ve Tahtacılar arasında oynanan “Mengi” adlı bir Türk halk oyununa yer vermiştir.81

M. Şakir Ülkütaşır, 1968 yılında Türk Kültürü dergisinde yayımlanan “Tahtacılar-Coğrafi Dağılışları, Etnik Menşeleri, İçtimai Hayatları” başlıklı yazısında, Anadolu’da Tahtacıların yaşadıkları yerler, nüfusları ve Tahtacı oymakları hakkında bilgiler vererek Tahtacıların, etnik tiplerini, karakterlerini en iyi şekilde muhafaza etmiş

79

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacıları Folklor ve Etnografyası: Naldöken Erkek Giyimi”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1964, C. 9, S. 184, s. 35-65.

80Şevket Aziz Kansu, “Bir Tahtacı Mezarlığı”, Belleten, İstanbul: 1965, C. 29, S. 115, s. 485-

490.

81

Özcan Seyhan, “Silifke Yöresinde Tahtacılar ve Mengi”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1967, C. 11, S. 220, s. 4581-4585.

Oğuz Türkmenlerinden olduğunu, halk arasında “Tahtacı Yürükler” olarak anıldıklarını, ormanlarda oturup kereste imaliyle meşgul olduklarından “Tahtacı”denildiğini, bunları “Ağaçeri” Türklerinden saymanın acele bir karar olabileceğini belirtmiştir. Bunun yanı sıra, Tahtacıların umumi hayatlarına gelenek ve inançlarına, kadın-erkek kıyafetlerine, cem ayinlerine değinilmiştir.82

Rıza Yetişen, 1976 yılında, Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Naldöken Tahtacılarında Evlenme” başlıklı yazısında, evlenmenin genellikle kızı gönüllü ya da gönülsüz kaçırma şeklinde olduğunu; ancak, ailenin isteği ile yapılan evlenmelerin de bulunduğunu belirterek her üç durumda yapılan uygulamalara yer vermiştir.83

Rıza Yetişen, 1976 yılında, Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Naldöken Tahtacılarında Nişan” başlıklı yazısında, Naldöken Tahtacılarının nişan törenleriyle ilgili tespitlerini sunmuştur.84

Rıza Yetişen, 1976 yılında, Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan yazısında, Naldöken Tahtacıları’nda tespit ettiği “baş bağlama, el öpme ve ocak kazma” uygulamalarını sunmuştur.85

Rıza Yetişen, 1977 yılında Türk Folklor Araştırmaları dergisinde yayımlanan “Naldöken Tahtacıları’nda Ölüm” başlıklı yazısında, Naldöken Tahtacılarındaki ölümle ilgili inanış ve uygulamaları ele almıştır.86

Rıza Yetişen, aynı dergide 1978 yılında yayımlanan “Naldöken Tahtacılarında Ölümden Sonra Hayır” başlıklı yazısında, ölünün toprağa gömülüşünden itibaren

82

M. Şakir Ülkütaşır, “Tahtacılar-Coğrafi Dağılışları, Etnik Menşeleri, İçtimai Hayatları”, Türk Kültürü Dergisi, Ankara: 1968, C. 6, S. 71, s. 16-19.

83

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacılarında Evlenme”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi,

İstanbul: 1976, C. 17, S. 326, s. 7767-7768.

84

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacılarında Nişan”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi,

İstanbul: 1976, C. 17, S. 325, s. 7733-7734.

85

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacıları: Baş Bağlama, El Öpme, Ocak Kazma”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1976, C. 17, S. 329, s. 7850-7851.

86

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacılarında Ölüm”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi,

üçüncü, yedinci, kırkıncı gününde ve yılında hayırlar yapıldığını belirterek, hayır hazırlıkları ve yapılan uygulamalar hakkında bilgiler vermiştir.87

Rıza Yetişen, aynı dergide 1979 yılında yayımlanan “Yerel Sözler ve Anlamları” başlıklı yazısında, Naldöken Tahtacıları arasında kullanılan yerel sözler ve anlamları hakkındaki tespitlerini sunmuştur.88

Neriman Görgünay, 1985 yılında, Türk Dünyası Araştırmaları dergisinde yayımlanan “İzmir-Kemalpaşa Tahtacıları ile Yugoslavya’dan İzmir’e Gelen Göçmen Türklerin Gelenekli Gelin Giysileri” başlıklı yazısında, İzmir / Kemalpaşa çevresinde, Tahtacı Türkmenlerle, Üsküp’ün Vranofça, Debre’nin Velebardo köylerinden ve Sarıova’dan Türkiye’ye gelip İzmir’e yerleşen göçmen Türkleri incelemiş, yaptığı incelemede, gruplar arasında ayrılıklar olmakla birlikte, bazı ortak noktalar görmüştür.89

Faruk Sümer, “Tahtacılar” isimli makalesinde, Tahtacıların adını, menşeini, Anadolu’ya yerleşmelerini, yaşadıkları başlıca yöreleri ele almış ve atalarının XIII-XV. yüzyıllarda yaşamış olan Ağaçeriler olduğunun şüphesiz olduğunu belirtmiştir.90

26-27 Nisan 1993 tarihinde, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü ve Akdeniz Üniversitesi’nin işbirliği ile yapılan sempozyum bildirilerine bakacak olursak; “Tahtacıların Dünü” başlıklı bildiride Nejat Birdoğan; Tahtacıların yaşantıları üzerinde epey bilgi olduğu; fakat, tarihleri üzerine pek bir şey olmadığı konusu ile bunun nedenlerine dikkat çekerek, Tahtacıların süreç içinde ad değiştirdiklerini, önceleri “Ağaç-Eri” diye bilinirken sonradan Farsça kökenli bir sözcüğe “tahta-tahte” “cı”, Türkçe iş ekinin ulanmasıyla “Tahtacı” olarak anılmaya başladıklarını belirtmiştir. Ayrıca, onların tarihi seyirlerine ve Anadolu’ya yerleşmelerine, inançlarına, gelenek ve göreneklerine de değinmiştir.91

87

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacılarında Ölümden Sonra Hayır”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1978, C. 18, S. 343, s. 8245-8247.

88

Rıza Yetişen, “Naldöken Tahtacıları, Yerel Sözler ve Anlamları”, Türk Folklor Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1979, C. 18, S. 360, s. 8712-8713.

89

Neriman Görgünay, “İzmir-Kemalpaşa Tahtacıları ile Yugoslavya’dan İzmir’e Gelen Göçmen Türklerin Gelenekli Gelin Giysileri”, Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, İstanbul: 1985, S. 34, s. 103-120.

90

Faruk Sümer, “Tahtacılar”, Türk Dünyası Dergisi, İstanbul: 1993, S. 7, s. 8-12.

91

Nejat Birdoğan, “Tahtacıların Dünü”, 1. Akdeniz Yöresi Türk Toplulukları Sosyo-Kültürel