• Sonuç bulunamadı

D. TAHTACILAR ÜZER İNE YAPILAN ARAŞTIRMALAR

3. Dergiler

a. Nefes:

Yaptığımız saha araştırmaları ışığındaki tespitlerimize dayanarak, semahların Tahtacı dinsel törenlerinin en önemli parçalarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Nefes adlı derginin 1. 2. 3. 4. 5. ve 6. sayılarında Nasuh Barın, “ayin-i cem”in önemli hizmetlerinden biri olan semah olgusunun kökenine, gelişimine ve türlerine ait bilgiler vererek, bu bilgileri, notalar, dans yazısı, kareografik konumlar ve fotoğraflarla desteklemiş ve semahlarla ilgili yazarı bilinmeyen en eski el yazması risaleye (XV.yy) değinmiştir. Semah türlerinden bahsederken, Fethiye yöresindeki Tahtacıların, kadın- erkek birlikte döndükleri “Fethiye Semahı”na yer vermiştir.108

Nefes dergisinin 3. sayısında, yöresel köşede yayımlanan “Köyde Kurulmuş

Etnografya Müzesi” başlığı altında, Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı Kazdağı eteklerinde kurulan, halkının tamamını Tahtacılar denilen Alevilerin oluşturduğu belirtilen, Tahtakuşlar köyünde bulunan, yaklaşık kırk yıllık bir birikimin ürünü olan bir köylü ailesinin kurduğu, köy müzesine yer verilmiştir. Burada, geçmişte Ağaçeriler adıyla anılan Tahtacıların, bölgeye gelişleri, mücadeleleri, yerleşim yerleri ve yaşam tarzları hakkında bilgiler verilerek, Tahtacılar arasında, Ali sevgisine dayanan ünlü “Sarı Kız” efsanesine değinilmiştir.109

Bedri Noyan, Nefes dergisinin 9. ve 10. sayılarında, “Hıdırellez” başlığı altında; ölümsüzlüklerine inanılan Hızır ve İlyas adlı iki Peygamberin, her yıl baharın başladığı mevsimde (23 Nisan Rumi-6 Mayıs Miladi) günü buluştuklarına ilişkin efsaneleri

107İsmail Engin, “Tahtacı Tarihine Dair”, Cem Dergisi, İstanbul: 2001, S. 35, s. 15-16. 108

Nasuh Barın, “Semahlar (I)”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1993, S. 1, s. 32-34; Nasuh Barın, “Semahlar-1 Totem-Tabu-Hekim (Şaman)”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1993, S. 2, s. 18-21; Nasuh Barın, “Semahlar-3 İbadet”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S. 3, s. 17-20; Nasuh Barın, “Semahlar-4 Pirler ve Semah”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S. 4, s. 37-41; Nasuh Barın, “Semahlardan Bir Örnek, Erzincan Kırklar Semahı – 5”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S. 5, s. 42-46. Nasuh Barın, “Semahlar”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S. 6, s. 29-32.

109

değerlendirmiş; Türk halkının bugünü bayram eder gibi karşıladığına değinirken, Tahtacılarda da Hıdırellez sabahı gün doğmadan kadınlar ve çoğunlukla genç kızların kırlara çıktığını, kır çiçekleri topladıklarını, bunları demetler halinde sokak kapısının dış tarafına astıklarını, bunları toplarken ve asarken dileklerini söyleyerek dua ettiklerini, eskiden kurbanların tığlanıp ziyafetler verildiğini ve akşam da ayin-i cemler yapıldığını belirtmiştir.110

Murat Küçük, Nefes dergisinin 10. sayısında, “İzmir Kıyısındaki Alevi Köyünden Bugünün Şehrine Narlıdere” başlığı altında, iki yüzyıl kadar önce göçebe Tahtacı aşiretleri tarafından kurulan Narlıdere köyünün Yanyatır Ocağı’nın merkezi olduğuna ve Tahtacı köyleri arasında ayrıcalıklı bir konumu olduğuna değinerek, odun satmaya giden Tahtacıların, dağın bitip de düzün başladığı yerde, “Narlı” bir “dere”nin kıyısında konakladıklarını, bir süre sonra yanıbaşlarına bir başka Alevi ve Türkmen aşireti olan Bayatların kurulduğunu, XIX.yüzyılın sonlarında, İzmir’de Bayat ve Tahtacı aşiretleri arasında ilginç bir iş bölümü başladığını, her iki topluluğun da Alevi ve Türkmen ancak Bayatların talibi olduğu ocağın farklı olduğunu belirtmiştir.111

Nefes dergisinin 13. sayısının araştırma köşesinde Murat Küçük, “Naldöken”

başlığı altında, Ege’nin tipik Tahtacı köyü olan Naldöken’in yeri, tarihi ve köye ilk yerleşenler hakkında bilgiler vererek, şehirlinin değerleriyle uyuşmayan Tahtacıların, hakkında türlü iftira ve dedikodu çoğaltıp yayan yerleşik Sunni ile arasındaki mesafeyi korurken, inancı konusunda yargıda bulunmayan Rumlarla yakınlaştığını belirtmiştir.112

Murat Küçük, Nefes dergisinin 14. sayısında yayımlanan, “Narlıdere Mürşit Evi” adlı yazısında, Toroslardan Kuzey Ege kıyılarına kadar yayılmış Tahtacı aşiretlerinin, mürşit evi Aydın Reşadiye’de bulunan Hacı Emirli Ocağı ve mürşit evi

İzmir Narlıdere’de bulunan Yanyatır Ocağı olmak üzere iki dede ocağına bağlı

olduklarını belirtmiş; mürşit evinin en önemli işlevinin, yıl sorgularının burada

110

Bedri Noyan, “Hıdırellez-1”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S. 9, s. 43-45; Bedri Noyan, “Hıdırellez-2”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S. 10, s. 42-45.

111

Murat Küçük, “Narlıdere”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S.10, s. 37-41.

112

yapılması olduğuna değinmiş ve bu sorguların ne zaman, nasıl yapıldığına dair açıklamalarda bulunmuştur.113

Necati Üçyıldız, Nefes dergisinin 14. sayısında yayımlanan, “Semahlarımız” başlıklı yazısında, semahların cemdeki yerine, önemine ve oynanış biçimine değinerek, inanış bağlarına göre semahları “Tarikat ve İçeri Semahları” olarak ikiye ayırmış, tarikat semahına geçişin mengi ile olduğunu, özellikle Tahtacılarda menginin bir simge olduğunu belirtmiştir.114

Saha araştırmalarımız sırasındaki sohbetlerimize konu olan “aşure geleneği” ile ilgili olarak, Nefes dergisinin 19. sayısında yayımlanan, “Anadolu Aleviliğinde Aşure Geleneği” başlıklı yazıda, Anadolu Aleviliğinde aşurenin, Şiilerde olduğu gibi Muharrem’in onuncu günü değil, on ikinci günü yapıldığı, Kurban Bayramı’ndan itibaren 17 gün sayılarak Muharrem orucu tutulmaya başlandığı, orucun On İki İmamlar için 12 gün tutulduğu, 11 tıraş 12 aş diyerek, orucun on birinci günü tıraş olunup temizlenildiği, on ikinci günü ise aş yani aşure pişirildiği ve orucun, o gün pişirilen aşurenin yenilmesiyle açıldığı anlatılmaktadır.115

Esat Korkmaz, Nefes dergisinin 19. 20. 21. ve 22. sayılarında, derlemelerimiz sırasında kaynak şahısların zaman zaman atıflarda bulundukları, nasip almış bir Alevinin, Alevi süreğinde geçtiği aşamaları içeren “Dört Kapı Kırk Makam” öğretisini irdelemiştir. İnsan-ı kamil aşamaları sıralamasında sırasıyla; insanın kendini eğitme evresi; şeriat, bu yolun kurallarını, ilkelerini ve törenlerini öğrenme, Hakk yolunu bulma evresi; tarikat, gönül yolunda en yüce düzeye ulaşma, tanrısal sırlara erme evresi; marifet, ve Hakk’ı görme, tanrısal alemin gücü içinde erime evresi; hakikat kapılarını ve makamlarını detaylı olarak ele almaktadır.116

113

Murat Küçük, “Narlıdere Mürşit Evi”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S. 14, s. 52-54.

114

Necati Üçyıldız, “Semahlarımız”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1994, S. 14, s. 58-59.

115

Piri Er, “Anadolu Aleviliğinde Aşure Geleneği”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1995, S. 19, s. 36- 37.

116

Esat Korkmaz, “Dört Kapı Kırk Makam I”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1995, S. 19, s. 14-18; Esat Korkmaz, “Dört Kapı Kırk Makam II”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1995, S. 20, s. 7-9; Esat Korkmaz, “Dört Kapı Kırk Makam III”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1995, S. 21, s. 8-9; Esat Korkmaz, “Dört Kapı Kırk Makam IV”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1995, S. 22, s. 4-6.

İsmail Engin, Nefes dergisinin 22. sayısında, “Akçaeniş Tahtacılarında Ölü

Gömme Geleneği” başlığı altında; Antalya Elmalı’nın Akçay bucağına bağlı bir Tahtacı köyü olan Akçaeniş köyünde ölü gömme geleneğini incelemiştir.117

Araştırma bölgemizdeki sohbet konularından olan “Dede ve Dedelik Kurumu” ile ilgili olarak, Nefes dergisinin 25. sayısında, Hayri Dede “Alevilikte Dedelik Kurumu” başlığı altında, dede olmanın şartları (peygamber soyundan olmak, eline, beline, diline sahip olmak) ve dedenin geçimi konusunda açıklamalarda bulunmuştur.118

Altan Gökalp, Nefes dergisinin 28. sayısında, “Çepniler’de Eş Seçimi ve Evlilik Törenleri” adlı yazısında; Tahtacılar gibi göçebe bir Türkmen topluluğu olan ve yakın bir tarihte yerleşik yaşama geçen Çepniler’in eş seçimi ve evlilik törenleri hakkında açıklamalarda bulunurken, Çepnilerle komşuları Tahtacılar arasında kız kaçırma yoluyla bazı evliliklerin olduğunu ancak bu kız kaçırma olaylarının kan davalarına yol açmadığı gibi kaçan kızların da düşkün sayılmadıklarını belirtmiştir.119

Altan Gökalp, Nefes dergisinin 31.sayısında, “Çepniler’de Kabilesel, Topraksal ve Siyasal Bağlar II” başlıklı yazısında; Çepnilerin siyasal kabile ilişkilerinin Tahtacılar, Abdallar ve Evcilerden oluştuğunu, bazen Ağaçeri adıyla anılan Tahtacıların, odunculukta uzmanlaşmış bir çeşit kast oluşturduklarını ve halkın gözünde Kızılbaş prototipini simgelediklerini, bu iki terimin eş anlamlı olarak kullanılabildiğini belirterek, bu üç toplulukla yapılan evliliklerin Çepni kabile topluluğu düzeyindeki katı endogomi kuralına aykırı düşmeyen tek istisna olduğunu açıklamıştır.120

Burhan Kocadağ, Nefes dergisinin 32. sayısında, “Alevilerde Sema” başlığı altında; “sema” sözcüğünün sözlük anlamı üzerinde durarak, “sema”nın Şamanizm dinindeki raks ve musikinin İslamlaştırılmış bir şekli olduğunu belirtmiş, kadınların

117 İsmail Engin, “Akçaeniş Tahtacılarında Ölü Gömme Geleneği”, Nefes Dergisi, İstanbul:

1995, S. 22, s. 16-19.

118

Hayri Dede, “Alevilikte Dedelik Kurumu”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1995, S. 25, s. 14-15.

119

Altan Gökalp, “Çepniler’de Eş Seçimi ve Evlilik Törenleri”, Çev. Hakan Yücel, Nefes Dergisi, İstanbul: 1996, S. 28, s. 23-27.

120

Altan Gökalp, “Çepniler’de Kabilesel, Topraksal ve Siyasal Bağlar-II”, Çev. Hakan Yücel, Nefes Dergisi, İstanbul: 1996, S. 31, s. 29-31.

cem’e alınmaları, cem’de içkinin bulunması, nefes okunması ve dervişlerin bellerine

şed, muhiplerin tülbent bağlamaları üzerine söylenen rivayetleri değerlendirmiştir.121

Nefes dergisinin 32. sayısında Nejat Birdoğan, “İslamda Dans / Raks Anlayışı /

Alevilerde Semah Kutsallığı” adlı yazısında, semahların kaynağını Muhammet -Ali – Miraç ve Kırklar Meclisi’nde bir tek üzüm tanesinin suyu ile herkesin mest olup semaha durmalarında aramanın anlamsız olduğunu belirterek, olayın kökenini Şaman inancı ile Zerdüşt dininde aramak gerektiğini belirtmiştir.122

Burhan Kocadağ, Nefes dergisinin 33. sayısında, “Alevilik ve Bektaşilikte Kadın” başlığı altında, İslamiyetin kabulünden önce Türkler arasında tam anlamı ile kadın erkek eşitliği olduğunu belirterek, İslamiyetin kabulünden sonra Alevi-Bektaşi kesiminde bu durumun değişmediğine ancak Sünniliği seçen kesimde kadının sosyal konumunun Ortodoks Sünni anlayışa göre düzenlendiğine, bu köklü değişimin kadını adeta toplumsal hayattan tecrit ettiğine değinmiştir.123

Saha araştırmalarımız sırasında gözümüze çarpan en önemli durumlardan biri de sohbet ettiğimiz hemen hemen her kaynak şahsın bağlama çalma yeteneğinin olmasıydı. Konuyla ilgili olarak, Nefes dergisinin 34. sayısında M. Kazım Engin, “Alevi ve Bağlama” adlı yazısında, yüzyıllar boyunca yazılı kaynakları zorla elinden alınan, tüketilen Alevi-Bektaşi felsefesinin zorunlu olarak sözlü anlatım yoluna gittiğini, bu sözlü aktarımın dedeler, zakirler, ozanlar, dervişler yoluyla bugünlere getirildiğini, bunun için yüzyıllardır bağlamaya “Telli Kuran” denildiğini, sazın cemin temel direği olduğunu belirtmiştir.124

Fethiye / Foça Mahallesi’nde sohbet ettiğimiz emekli astsubay Ahmet Eraslan’ın sık sık dile getirdiği, Tahtacı toplumunda her şeyin Türkçe olduğu ve Türkçe olmayan bir ibadetin düşünülemediği konusunda, Nefes dergisinin 37. sayısında Burhan Kocadağ, “Alevilik-Bektaşilikte Türk Dilinin Önemi” adlı yazısında, Alevi ve Bektaşilerin ibadet dillerinin Türkçe olduğunu, ozanların da nefes, mersiye ve

121

Burhan Kocadağ, “Alevilerde Sema”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1996, S. 32, s. 39-40.

122

Nejat Birdoğan, “İslamda Dans/Raks Anlayışı / Alevilerde Semah Kutsallığı”, Nefes Dergisi,

İstanbul: 1996, S. 32, s. 41-44.

123

Burhan Kocadağ, “Alevilik ve Bektaşilikte Kadın”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1996, S. 33, s. 45-47.

124

deyişlerini Türkçe yazıp, sazlarının kendine özgü nağmelerinde Türkçe söylediklerini belirterek, Alevi ve Bektaşi edebiyatının Türk halk edebiyatının temel taşı ve özü olduğunu söylemiştir.125

b. Cem:

Saha araştırmalarımız sırasında, gerek kaynak şahısların evleri, gerekse cem evlerinde, Hz. Ali’nin ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin resimlerinin yanında mutlaka Atatürk’ün bir portresinin asılı olduğunu gördük. Cem dergisinin 2. sayısında, Cemal

Şener “Laiklik-Alevilik İlişkisi” başlığı altında, Alevilerin laiklik ve Atatürk’e

yaklaşımlarındaki düşünce temellerine değinmiştir.126

Sohbet konumuz “oruç” olunca, kaynak şahıslarımız, on iki gün tuttukları Muharrem Orucu’nu dile getirmişlerdir. Cem dergisinin 3. sayısında Hasan Meşeli, “Muharrem Orucu” adlı yazısında, 10 Muharrem gününün, Hz. Hüseyin ve Ehli Beyt aşkına 12 gün matem yapılarak, oruç tutularak, dünyanın zevk ve sefasından el etek çekilip Allah’a ibadet edilerek geçirilen günler olduğunu yazmaktadır.127

Baki Öz, Cem dergisinin 4. ve 5. sayılarında, “Türk Tarihinde Alevi- Türkmen’in Konumu I, II” başlıklı yazılarında, X.-XI.yüzyıllar koşullarında biçimlenen Türk siyasal birimlerinde, yani kurulan Türk devletlerinde tümüyle kurucu öğe Türk- Türkmen-Alevi’nin ne ölçüde dışlandığını, baskı altında tutulup bir “azınlık” konumuna sokulduğunu, yönetimden uzaklaştırıldığını, Anadolu’nun Osmanlı’nın bir sömürü alanına getirildiğini belge ve kanıtlarla açıklamaya çalışmıştır.128

Necati Üçyıldız, Cem dergisinin 7. sayısında, “Taşeli Yöresinde Tahtacı Türkmenlerinde Gelenekler” adlı yazısında, Horasan’dan kalkıp, Akdeniz’de Torosların gür ormanlarına sığınan, gereksinimlerini gidermek için orman işçiliğiyle uğraşıp “Tahtacı” olarak simgelenen, gelenekleri günümüze kadar gelen Türkmen obalarından

125

Burhan Kocadağ, “Alevilik-Bektaşilikte Türk Dilinin Önemi”, Nefes Dergisi, İstanbul: 1996, S. 37, s. 39-41.

126

Cemal Şener, “Laiklik-Alevilik İlişkisi”, Cem Dergisi, İstanbul: 1991, S. 2, s. 39-41.

127

Hasan Meşeli, “Muharrem Orucu”, Cem Dergisi, İstanbul: 1991, S. 3, s. 22-23.

128

Baki Öz, “Türk Tarihinde Alevi-Türkmen’in Konumu (1)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1991, S. 4, s. 43-46; Baki Öz, “Türk Tarihinde Alevi-Türkmen’in Konumu (2)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1991, S. 5, s. 52-55.

Alevi inançtaki Tahtacıların bazı geleneklerini (kurban kesme, oruç, hukuk, cenaze törenleri, askerlik, oyunlar, ağıtlar) sunmuştur.129

Araştırma bölgemizdeki sohbetlerimiz sırasında, kaynak şahıslarımızın tamamı tavşana, hayvanların en pisi olarak bakmışlar, tavşan etini yemediklerini, varlığını uğursuzluk saydıklarını, ona yakın olmaktan kaçındıklarını belirtmişlerdir. Cem dergisinin 8. sayısında Jean-Paul Roux, “Türk İnancında Tavşanın Yeri” başlıklı yazısında; oduncu göçebelerden olan Toroslardaki Tahtacılar arasında tavşan hakkındaki yaygın öykülere kısaca değinmiş, Alevi ve Bektaşi düşüncesindeki tavşanı cezalandıran yasakçı anlayışı, Anadolu Sünnileri, Orta Asya ve Sibirya halklarının tavşana bakışını eski Türk metinlerinden de yola çıkarak değerlendirmiştir.130

Baki Öz, Cem dergisinin 10. sayısında, “Dede Korkud’da Alevi-Bektaşi İzler” adlı yazısında; Dede Korkut Destanı ile Alevi-Bektaşi kaynaklarındaki bazı iz düşümlerden yola çıkarak, Oğuz Türkmen kaynaklarının Alevi-Bektaşi kaynaklarını etkilediği sonucuna varmıştır.131

Kısa adı ile “Buyruk” olarak bilinen, Alevilerce Kur’an’ı açıklayan ve tamamlayan bir kitap olarak benimsenen eser hakkında, Cem dergisinin 12. sayısında Fuat Bozkurt, “Buyruk Üzerine” başlığı altında, eserin adı, yazarı, içeriği, işlevi, yazmaları ve baskıları hakkında bilgiler vermiştir.132

Bedri Noyan, Cem dergisinin 16., 17., 18., 19., 21. ve 22. sayılarında, “Ölüm ve Ölüm Halinde Erkan” başlığı altında, köylerde ve Tahtacılarda Hakk’a yürüyen bir “can” için yapılan işlemler, gusul, tabutun götürülüşü, kabir, cenaze namazı, defin, defin sonrası, hayır aşı, lokma, lokma erkanı gibi konularda bilgiler vermektedir.133

129

Necati Üçyıldız, “Taşeli Yöresinde Tahtacı Türkmenlerinde Gelenekler”, Cem Dergisi,

İstanbul: 1991, S. 7, s. 25-28.

130

Jean-Paul Raux, “Türk İnancında Tavşanın Yeri”, Cem Dergisi, İstanbul: 1992, S. 8, s. 42- 45.

131

Baki Öz, “Dede Korkud’da Alevi-Bektaşi İzler”, Cem Dergisi, İstanbul: 1992, S.10, s. 26-28.

132

Fuat Bozkurt, “Buyruk Üzerine”, Cem Dergisi, İstanbul: 1992, S. 12, s. 16-20.

133

Bedri Noyan, “Ölüm ve Ölüm Halinde Erkan (1)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1992, S. 16, s. 19- 21; Bedri Noyan, “Ölüm ve Ölüm Halinde Erkan (II)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1992, S. 17, s. 32-36; Bedri Noyan, “Ölüm ve Ölüm Halinde Erkan (III)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1992, S. 18, s. 39-42; Bedri Noyan, “Ölüm ve Ölüm Halinde Erkan (IV)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1992, S. 19, s. 34-36; Bedri Noyan, “Ölüm ve Ölüm Halinde Erkan (V)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1993, S. 21, s. 47-48; Bedri Noyan, “Ölüm ve Ölüm Halinde Erkan (VI)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1993, S. 22, s. 27-29.

Cem dergisinin 25. sayısında Bedri Noyan, “Bektaşi ve Alevilerde Muharrem

Ayini, Aşure ve Matem Erkanı (1)” adlı yazısında, araştırma bölgemizdeki sohbetlerimize konu olan su orucunun, ne zaman ve niçin tutulduğu, oruca nasıl niyet edildiği, muharremin onuncu günü sabahı okunacak tercüman, İmam Hüseyin aşı (Aşure) yemeden önce okunacak tercüman ve aşure yendikten sonra okunacak Gülbank hakkında açıklamalarda bulunmuştur.134

A. Ağa Varlık, Cem dergisinin 29. sayısında, “İbadet Yerlerinde Mum Yakmak” başlıklı yazısında, kaynak şahıslarımızın öfkeyle karşı çıktıkları “mum söndü” olayına açıklık getirmiş, ibadet yerlerinde mum yakmanın Kur’an-ı Kerim’in bir hükmü olduğunu ve bütün dinlerde kutsal olduğunu belirtmiştir.135

Veli Asan, Cem dergisinin 31. sayısında, “Tahtacı Türkmenler I Biten Yanyatır (Narlıdere) Dedeliği”, başlıklı yazısında; Tahtacıların Anadolu’ya gelişleri, Orta Asya’daki adları, geçimlerini ne ile sürdürdükleri ve Anadolu’daki yerleşim yerleri hakkında bilgiler vererek, Yanyatır (Narlıdere) dedeliği hakkında açıklamalarda bulunmaktadır.136

Cem dergisinin 32. sayısında Veli Asan, “Tahtacı Türkmenler II Ulusal Türk

Balesi ve Samah” başlıklı yazısında, uluslar arası evrensel düzeye sunabileceğimiz bir Ulusal Türk Balesi’nin henüz olmadığını, bu balenin kaynağının, diğer oyunlarımızın yanında, ağırlıklı olarak Samahlar olduğunu, özellikle Tahtacı Türkmenlerde (özü bozulmamak kaydı ile) samahın bir de eğlence olarak yapılanı olduğunu belirtmektedir.137

Cem dergisinin 25. sayısından 40. sayısına kadar aralıksız yayımlanan, uzun bir

süre ara verildikten sonra 46. sayıda sürdürülen; ancak, devam ettirilemeyen dergilerde, Alevi literatüründe yer alan Alevi inancı, düşüncesi, tarihi ve hayatı ile ilgili ansiklopedik bilgiler, alfabetik dizi ile yayımlanmıştır. Bu dergilerin 32. ve 33.

134

Bedri Noyan, “Bektaşi ve Alevilerde Muharrem Ayini, Aşure ve Matem Erkanı (I)”, Cem Dergisi, İstanbul: 1993, S. 25, s. 12-13.

135

A. Ağa Varlık, “İbadet Yerlerinde Mum Yakmak”, Cem Dergisi, İstanbul: 1993, S. 29, s. 41- 42.

136

Veli Asan, “Tahtacı Türkmenler I Biten Yanyatır (Narlıdere) Dedeliği”, Cem Dergisi,

İstanbul: 1993, S. 31, s. 44-45.

137

Veli Asan, “Tahtacı Türkmenler II Ulusal Türk Balesi ve Semah”, Cem Dergisi, İstanbul: 1994, S. 32, s. 26-28.

sayılarında, Ağaçeriler (Tahtacılar) maddesinde, sözcüğün gerçek ve terim anlamı üzerinde durularak, yazılı kaynaklarda ne şekilde geçtiği, Anadolu’ya gelişleri ve yerleşim yerleri, geçimlerini ne ile karşıladıkları, mensup oldukları kollar ve bu kolların başlıca oymakları hakkında açıklamalarda bulunulmuştur.138

Veli Asan, Cem dergisinin 33. sayısında yayımlanan, “Tahtacı Türkmenler III Orta Asya Türklerinin Anadolu’daki Ucu Tahtacı Türkmenler” başlıklı yazısında, Anadolu’da yaşayan ve Ortaasya Türklerinin ucu olan Tahtacı Türkmenlerin Alevi olmakla birlikte Sünnilerle tam bir uyum içinde olduklarını belirterek, aynı töre, aynı dil ve aynı inancı (İslam’daki mezhep ayrılığı kaideyi bozmaz) paylaşanların, birbirlerinin duygu ve düşüncelerine saygılı olmaları gerektiğine değinmiştir.139

Cem dergisinin 34. sayısında Veli Asan, “Tahtacı Türkmenler IV Tahtacılarda

Ağıt” adlı yazısında, konar göçer bir hayattan yerleşik düzene geçildikten sonra ölü başı törenlerinde ufak değişiklikler olsa da saz eşliğinde doğaçtan ağıt yakma geleneğinin sürmekte olduğunu belirterek, Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki (Antalya Kızılarık Tahtacıları, Antalya Elmalı Akçaeniş Tahtacıları) Tahtacı uygulamalarını örneklerle açıklamıştır.140

Veli Asan, Cem dergisinin 36. sayısında, “Tahtacı Türkmenler V Tapınmada Öz Türkçe” başlıklı yazısında, Tahtacı Türkmen toplumunda, tapınmada önderlik yapan Dedelerin geniş halk kitlelerine kültürü “Öz Türkçe” ile götürdüklerini, iletişimi bu araçla sağladıklarını, Tahtacı insanının anlamını bilmediği hiçbir duaya “Allah Eyvallah (Amin)” demeyeceğini belirtmiştir.141

Bedri Noyan, Cem dergisinin 37. sayısında, “Bektaşi ve Alevilerde Muharrem Ayini, Aşure ve Matem Erkanı”nı anlatırken Tahtacılara da değinmiştir.142

138

Hazırlayan: A.Ö., “A’dan Z’ye Alevilik”, Cem Dergisi, İstanbul: 1994, S. 32, s. 63-64 ; Hazırlayan: A.Ö., “A’dan Z’ye Alevilik”, Cem Dergisi, İstanbul: 1994, S. 33, s. 62.

139

Veli Asan, “Tahtacı Türkmenler III Ortaasya Türklerinin Anadolu’daki Ucu Tahtacı Türkmenler”, Cem Dergisi, İstanbul: 1994, S. 33, s. 50-51.

140

Veli Asan, “Tahtacı Türkmenler IV Tahtacılarda Ağıt”, Cem Dergisi, İstanbul: 1994, S. 34, s. 46-48.

141

Veli Asan, “Tahtacı Türkmenler V Tapınmada Öz Türkçe”, Cem Dergisi, İstanbul: 1994, S. 36, s. 23-26.

142

Bedri Noyan, “Bektaşi ve Alevilerde Muharrem Ayini, Aşure ve Matem Erkanı”, Cem Dergisi, İstanbul: 1994, S. 37, s. 5-9.

Veli Asan, Cem dergisinin 38. sayısında, “Tahtacı Türkmenler VI Oruç ve Kerbela” başlığı altında, Tahtacı Türkmenlerde orucun gerekçesi ve oruç tutma koşullarını açıklayarak, “oruç satın almak” ve “uğundurmaya gitmek” kavramlarına açıklık getirmiştir.143

Bedri Noyan, Cem dergisinin 40. sayısında, araştırma bölgemizdeki yerleşim birimlerinin bazılarında bulunan cem evi (meydan) ve cami ile ilgili olarak “Cemevi (Meydan) ve Cami” başlıklı yazısında, Alevilerde resmi tören yapılan, erkan sürülen oda veya salon “Meydan ev”i, “Meydan odası”, “İbadet Meydanı”, “Erenler Meydanı”, “Kırklar Meydanı” ile cami arasındaki özelliklere değinmiştir.144

Araştırma bölgemizdeki sohbetlerimiz sırasında, özellikle 60 yaşın üzerindeki kaynak şahıslarımızın, Hızır Orucu’nun bir an önce gelmesini beklediklerini gördük. Konuyla ilgili olarak Cem dergisinin 44. ve 45. sayılarında Mehmet Yaman, “(13-14-15