• Sonuç bulunamadı

2 ANAYASA MAHKEMESİNİN YETKİSİ

2.1 MAHKEMENİN KİŞİ BAKIMINDAN YETKİSİ

2.1.1 Mağdur Statüsü

2.1.1.4 Mağdurun Çeşitleri

2.1.1.4.1 Doğrudan Mağdur ve Mağdurun Yakınlarının Dava Ehliyeti

6216 sayılı Kanun’un 46. maddesine göre doğrudan mağdur, ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenen kimsedir. Anayasa Mahkemesi de, kararlarında; “Anayasa'nın 148.

maddesinin üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, Anayasa'da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini

iddia eden herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır. Ancak, 6216 sayılı Kanun'un 46. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince, sadece ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından bireysel başvuruda bulunulabilecektir. Anayasa ve 6216 sayılı Kanun'un anılan hükümleri gözetildiğinde, bireysel başvuruda bulunacakların, başvuru konusu yaptığı kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur arasında şahsi ve özel bir bağ bulunması gerekir (Başvuru No:2012/95, 25/12/2012,§ 21 )” şeklindeki tespitleriyle, doğrudan mağdurun

başvuru konusu kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması gerektiğine işaret etmektedir (AYMK B.N. 2013/1115, K.T. 5.12.2013).

AİHM’e yapılacak başvurularda da, başvurucunun ihlale konu eylem veya ihmalden doğrudan etkilemiş olması gerekir (AİHMK, Mıchaud/Fransa B.N.12323/11, K.T.6.12.2012). Bu nedenle, Mahkemeye başvuruda bulunabilmek için Sözleşme ve buna ek protokoller kapsamında korunan temel bir hakkın ihlal edilmiş olması yeterli değildir. Ancak, bu kriter dar ve mekanik bir biçimde uygulanamaz (Kabuledilebilirlik Kriterlerini Uygulama Rehberi, 2011: 12). Bu bağlamda, başvurunun kural olarak bizzat mağdur tarafından yapılması gerekir ise de, bazı durumlarda bu mümkün olmayabilir. Mahkeme bir kişinin ölmesi, kaybolması veya başvuruda bulunamayacak şekilde beden ve ruh sağlığının yerinde olmadığı durumlarda mağdur yakınlarının mağdur adına başvuruda bulunabileceğini kabul etmektedir (AİHMK, İlhan/Türkiye, B.N. 22277/93, K.T. 27 Haziran 2000).

Mahkeme Süheyla Aydın/Türkiye ve Salman/Türkiye davalarında ölenin karısının; İpek/Türkiye davasında babasının; Koku/Türkiye davasında kardeşinin; Akkum ve Diğerleri/Türkiye davasında oğlunun; Yaşa/Türkiye davasında yeğeninin; doğrudan mağdur adına başvurucu olarak dava ehliyetleri olduğunu kabul etmiştir (Erdal ve Bakırcı, 2006: 70-71).

2.1.1.4.2 Dolaylı Mağdur

Mağdurla yakın ilişkisi olan kişilerin, mağduru etkileyen eylem ya da ihmalden dolaylı olarak etkilenmeleri söz konusu olabilir. Örneğin kaybolan ya da sınır dışı edilen kişilerin yakınları, doğrudan mağdur yanında, bu eylemlerden dolaylı olarak etkilenmektedirler. Bu şekilde dolaylı mağdur olan kişilerin kendi hakları açısından Mahkemeye başvuruda bulunabilmeleri mümkündür. Ancak, dolaylı mağdur olarak böyle bir başvuruda bulunabilmek için olayın doğrudan mağduru ile başvurucu arasında çok yakın bir bağ olması gerekir (Çınar, 2013(b): 211). Anayasa Mahkemesi, başvurucu ile doğrudan mağdur arasında olması gereken bu ilişkiyi; “… başvurucu ile

doğrudan mağdur arasında şahsi ve özel bir bağ bulunması gerekir (Başvuru No:2012/95, 25/12/2012,§ 21 )” diyerek açıklamaktadır (AYMK B.N. 2013/1115,

K.T. 5.12.2013).

Anayasa Mahkemesi, ölenin eşi ve çocukları tarafından yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruda, yaşam hakkının doğal niteliği gereği, yaşamını kaybeden kişiler açısından bu hakka yönelik bir başvurunun ancak yaşanan ölüm olayı nedeniyle mağdur olan ölen kişilerin yakınları tarafından yapılabileceğini belirterek, başvuru ehliyeti açısından bir eksiklik bulunmadığına karar vermiştir (AYMK, B.N. 2012/752 K.T.17/9/2013).

Anayasa Mahkemesi, Türk Pediatrik Onkoloji Grubu Derneğinin üyelerinin haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle yaptığı başvuruda ise, bireysel başvuruda bulunacakların, başvuruya konu ettiği kamu gücü işlemi, eylemi ya da ihmali nedeniyle ya kişisel olarak doğrudan etkilenmiş olması ya da başvurucu ile doğrudan mağdur arasında şahsi ve özel bir bağ bulunması gerektiğini, başvuruda bulunan Derneğin, yalnızca üyelerinin durumlarını etkileyen başvuru konusu yasama işleminin mağduru olmadığını, bu nedenle mağdur sıfatı taşımadığını belirterek, başvuru konusu işlem aleyhine bireysel başvuru yapma hakkı bulunmadığına ve bu nedenle başvurunun “kişi yönünden yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir (AYMK, B.N.2012/95, K.T. 25/12/2012).

Öte yandan bu koşul başvurucunun ölen kişinin mirasçısı olmasını gerektirmez (Haris vd., 2013: 825). Bu bağlamda özgürlüğü kısıtlanan kişilerin aile üyeleri ya da küçük çocuklar, fiziksel ya da zihinsel engellilerin yakınları da dolaylı mağdur olarak kabul edilebilirler. Daha genel olarak ifade etmek gerekirse dolaylı mağdur, ihlalden etkilenen ya da ihlalin tespitinde menfaati olan ebeveynler ya da veliler gibi kimselerdir. Ebeveynler ayrıca, velayet haklarının ihlal edildiği durumlarda kendi adlarına da başvuruda bulunabilirler. Ayrıca, bir kimsenin başka birisine yönelik bir ihlalden etkilenmesi nedeniyle mağdur olması da söz konusu olabilir (Haris vd., 2013: 825).

AİHM, Çelikbilek/Türkiye davasında (B.N. 27693/95, K.T.31.05.2005), erkek kardeşinin sivil polisler tarafından öldürüldüğünü iddia eden başvurucunun davasını kabul etmiştir. Ancak, dolaylı mağdur kavramı ile asıl mağdurun başvuru yapmazdan evvel ölmesi üzerine, ölen kişinin yakınları ya da mirasçılarının onun adına başvuruda bulunmaları farklı durumlardır. Yakınların ya da mirasçıların mağdur statüsü, şikâyet konusunun devredilebilir bir hakka ilişkin olup olmamasına göre farklılık gösterir. Ayrıca, dolaylı mağdur, doğrudan mağdurun üçüncü bir kişi tarafından temsil edilmesi ya da Mahkeme önündeki davaya ölen mağdur yerine mirasçısı ya da temsilcisi tarafından devam edilmesi durumlarından da ayrı bir kavramdır (Haris vd., 2013: 826- 827).

2.1.1.4.3 Potansiyel Mağdur

Potansiyel mağdur, bir ihlalin doğrudan mağduru olmamakla birlikte, bazı koşullar altında bireysel başvuru kapsamında korunan hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya bulunan kimsedir. 6216 sayılı Kanun’un gerekçesinde; “Bireysel başvuru hakkı, ihlâle yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya

da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlere tanınmıştır. Bireysel başvurunun hukukî niteliği, söz konusu işlem ve eylemler nedeniyle ilgilinin şahsına ait bir hakka yönelik mevcut ve doğrudan bir ihlâlin varlığını gerektirmektedir. Bu nedenle potansiyel hak ihlâli iddiasına dayanan ya da başvuranın kendi haklarıyla ilgili olmayan hususlar bireysel başvuru konusu

edilemez.” denilerek, potansiyel mağdurların bireysel başvuruda bulunamayacakları

ifade edilmiştir.

AİHM’e başvuruda bulunabilmek için kural olarak doğrudan mağdur olmak gerekir ise de, AİHM ulusal hukuktaki kanun ya da uygulamanın bireylere henüz uygulanmamakla birlikte yakın gelecekte uygulanacağı bazı durumlarda, bir müdahalenin doğrudan mağduru olmayan fakat potansiyel olarak mağdur olabilecek kişilerin başvurularını kabul etmektedir (Doğru, 2010(a): 69).Mahkeme, potansiyel mağdur kavramını her olayın kendine özgü koşullarını göz önünde bulundurarak değerlendirmektedir.

AİHM, başvurucun potansiyel mağdur (bkz, Kaboğlu, 2012: 284) olarak kabul edilebilmesi için, ihlalin kendisini kişisel olarak etkileme ihtimaline dair makul ve ikna edici deliller ortaya koyması koşulunu aramaktadır. Örneğin Mahkeme, Stanescu ve Ardelenau/Romanya davasında, iki gazetecinin kamu görevlilerine hakaret nedeniyle haklarında mahkûmiyet kararı verilebileceği gerekçesiyle yaptıkları başvuruda, gazeteciler tarafından belirtilen iç hukuk hükmünün gazetecilere uygulanmayacağını tespit ederek, başvurucuların tehlike içinde olmadıklarına karar vermiştir (Haris vd., 2013: 820). Mahkeme, potansiyel mağdurluğun ispat edilemediği durumlarda, Sözleşme’nin actio popularis davaları ya da bir yasanın Sözleşme’ye aykırılığı iddialarını kapsamadığını belirtmektedir (Bkz. AİHMK, Sanles/İspanya B.N. 48335/99, K.T. 26.10.2000).

AİHM içtihatları incelendiğinde, Mahkemenin başvurucuların potansiyel mağdur sayılabilmeleri için ciddi ve telafisi imkânsız bir zarar riskinin bulunması (AİHMK, Soering/Birleşik Krallık, B.N.14038/88, K.T. 07 Temmuz 1989), kanunun mağdura uygulanmasının kuvvetle muhtemel olması (AİHMK, Klass ve Diğerleri/Almanya, B.N.5029/71, K.T. 06 Eylül 1978), ihlal tehlikesinin yakın olması (AİHMK, Campell & Cosans/Birleşik Krallık, B.N.7511/76 ve 7743/76, K.T. 25 Şubat 1982) ve iç hukuktaki düzenlemenin doğrudan başvurucunun haklarını ihlal etmesi (AİHMK, Dudgeon/Birleşik Krallık, B.N. 7525/76, K.T. 22 Ekim 1981) koşullarını aradığı görülmektedir (Çınar, 2013(b) 212-213).