• Sonuç bulunamadı

2 ANAYASA MAHKEMESİNİN YETKİSİ

2.3 MAHKEMENİN ZAMAN BAKIMINDAN YETKİSİ

2.3.2 Hukuk Davalarında Zaman Bakımından Yetki

Bilindiği gibi 2011 yılında uzun süredir uygulanan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmesiyle mülga olmuştur. Ancak, 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesiyle 1086 sayılı Kanunu’na eklenen geçici 3. maddenin 1 ve 2. fıkralarıyla bölge adliye mahkemelerinin göreve başlayarak yeni kanun yolu sistemi uygulanıncaya kadar, 1086 sayılı Kanunu’nda yer alan kanun yolu sisteminin uygulanmaya devam edileceği hükme bağlanmıştır.

Hukuk davalarında olağan kanun yolları istinaf74, temyiz ve karar düzeltme; olağanüstü kanun yolları ise kanun yararına temyiz ve yargılamanın yenilenmesidir. Ancak, birçok AİHM kararında karar düzeltme yolunun, incelemeyi aynı dairenin yapması, sınırlı sebeple başvurulabilir bir yol olması, başarı şansının zayıf oluşu ve başvuranın aleyhinde sonuçlanması halinde miktarı düşük de olsa (200 TL civarında) ceza olarak değerlendirilebilecek bir bedelin ödenmesinin zorunlu olması nedenleriyle tüketilmesi zorunlu bir kanun yolu olmadığı ifade edilmiştir. Bununla beraber AİHM başvurucuların bu yola başvurmaları halinde kendisine başvuru yapılabilmesi için mevcut süreyi karar düzeltme kararının tebliğinden itibaren işletmeye başlamaktadır. Yani AİHM, karar düzeltme yoluna gidip gitmemeyi başvuruculara bırakmaktadır (AİHMK, İhsan ve Satun Önel/Türkiye, B.N. 9292/02, K.T. 21.9.2006)

74

İstinaf yolu, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamaması nedeniyle henüz uygulanmamaktadır.

1086 sayılı Kanun’un 440. maddesinde hangi davalarda karar düzeltmeye gidilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Karar düzeltme sınırının altında kalan davalarda Yargıtay ilgili dairesinin verdiği karar ile davalar kesinleştiğinden Mahkeme, daire kararının 23.9.2012 tarihinden önce verilmiş olması halinde başvuruyu zaman bakımından yetkisi dışında görmektedir75.

Mahkeme, bu başvurularda aynı zamanda “kararın tebliğinin hükmün

kesinleşmesi üzerinde bir etkisi bulunmayıp tebliğ tarafların kararlardan haberdar olmalarını sağlar.” ifadesiyle zaman bakımından yetkisini belirlerken mahkeme

kararlarının başvuruculara tebliğ edildiği tarihi değil, Anayasa’nın 148. maddesinde yer alan kanun yolunun tüketilmesi ve 6216 sayılı Kanunun 45. maddesinde yer alan başvuru yollarının tüketilmesinden hareketle mahkemelerin bu konudaki son kararı verdikleri tarihi esas almaktadır.

Mahkeme konuya kesinleşme çerçevesinde yaklaşarak 23.9.2012 tarihinden önce kesinleşen davaların başvurular tarafından daha sonra tebliğ alınması veya öğrenilmesi halinde de başvuruların zaman bakımından yetkisi dışında olduğuna karar vermektedir.

Anayasa Mahkemesi, AİHM ile benzer bir tutum sergileyerek karar düzeltme yolunu ihtiyari bir yol olarak kabul etmekte ve kararlarında, karar düzeltme yoluna giden başvurucular için Yargıtay karar düzeltme tarihinin 23.9.2012 tarihinden sonra olması halinde başvurunun zaman bakımından yetkisi dâhilinde, aksi halde başvurunun zaman bakımından yetkisi dışında olduğuna işaret etmektedir76. Ancak,

75

Örneğin bkz. AYMK, B.N.2012/883, K.T. 5/3/2013: “1086 sayılı Kanun’un 440. maddesinin (III)

numaralı fıkrası uyarınca, 2012 yılı için karar düzeltme sınırı olan 10.300 TL’nin altında kalan davalarda Yargıtayca verilen onama veya bozma kararları karar düzeltmeye konu edilemeyeceğinden bu kararlar verildiği tarihte kesinleşmektedir. Dolayısıyla kararın tebliğinin hükmün kesinleşmesi üzerinde bir etkisi bulunmayıp tebliğ, tarafların kararlardan haberdar olmalarını sağlar.”

76

Bkz. AYMK, B.N.2012/388, K.T. 25/12/2012: “Başvuru konusu olayda, başvurucu, 1993 yılında

kamulaştırılan taşınmazın amacına uygun kullanılmadığı gerekçesiyle Kayseri 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde 11/2/2010 tarihinde tapu iptali ve tescil davası açmış, bu dava anılan Mahkemenin 27/7/2010 tarih ve E. 2010/210, K. 2010/678 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Söz konusu ret kararı Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 7/12/2010 tarih ve E. 2010/11451, K. 2010/15719 sayılı kararı ile onanmıştır. Başvurucunun karar düzeltme talebi ise anılan Dairenin 22/3/2011 tarih ve E. 2011/2171, K. 2011/3854 sayılı kararı ile reddedilmiş, ret kararı aynı tarihte kesinleşmiştir.

20. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu kararın bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih olarak belirlenen 23/9/2012 gününden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul

Mahkemenin zaman bakımından yetkisi dâhilinde olan bir başvuruyu başka nedenlerle kabul edilemez bulabileceğinde şüphe bulunmamaktadır.

Hukuk davalarında karar düzeltme yoluna başvurmayan başvurucular içinse Mahkeme, Yargıtay ilgili dairesinin verdiği son kararı başvurucu için başvuru yollarının tüketildiği tarih kabul etmekte ve bu tarihin 23.9.2012 tarihinden önce olması halinde başvuruyu zaman bakımından yetkisi dışında görmektedir.

Mahkeme ceza davalarında olduğu gibi hukuk davalarında da yargılamanın yenilenmesi talepleriyle ilgili başvuruları, talepleri esasa girilmeden reddedilen başvurucular için de konu bakımından yetki kapsamında görmekte ve incelemektedir. Ancak, bu incelemeyi yaparken yargılamanın yenilenmesini esas mahkeme kararından ayırmakta, esas mahkeme kararı zaman bakımından yetki kapsamı dışında ise bu nedenle kabul edilemez bulmakta, yargılamanın yenilenmesi talebini ise bu talebe ilişkin kararın kesinleştiği tarih, zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihten sonra ise diğer kabul edilemezlik kriterleri yönünden incelemeye geçmektedir.

Örneğin, satış vaadi sözleşmesiyle aldığı taşınmazların, malikleri aleyhine açılan davalar sonucunda orman sınırları içinde olduğu gerekçesiyle tapu kayıtlarının iptal edildiğini ve Devlet ormanı olarak tapulama dışı bırakıldığını, bu yargılamalar sırasında düzenlenen bilirkişi raporlarının gerçeğe aykırı olduğunu, sonrasında bu yerlerin orman sınırları dışında kaldığının ilgili orman idaresi tarafından bildirilmesi üzerine yargılamanın yenilenmesi talebiyle açtığı davaların reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan mülkiyet hakkı ve hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini ileri süren başvurunun yaptığı başvuruda Mahkeme, yargılamanın yenilenmesi talebine konu kararların, temyiz incelemesinden geçerek 23.9.2012 tarihinden önce kesinleştiğini belirterek, bu kararlara ilişkin taleplerin zaman bakımından Mahkemenin yetkisi dışında kaldığına karar vermiş, ancak, yargılanmanın yenilenmesi talebine ilişkin karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararın 19.11.2012 tarihinde kesinleştiğini göz önünde bulundurarak, başvuruyu bu

edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.”; ayrıca benzer yönde bkz. AYMK, B.N.2012/1056,

karar açısından zaman bakımından yetkisi kapsamında görerek incelemiştir (bkz. AYMK, B.N. 2013/33, K.T. 13/6/2013).

Mahkeme devam eden davalarda uzun süren yargılamalar nedeniyle makul süre şikâyetleri açısından adil yargılanma hakkı kapsamında inceleme yapmakta ve gerektiğinde ihlal kararı verebilmektedir. Bu başvurularda Mahkeme zaman bakımından yetkinin başladığı tarihten sonra da derdest olduğu anlaşılan davalarda yargılama süresi uzun ise başvuru yollarının tüketilmesi şartını aramamaktadır.

Örneğin 2012/13 sayılı dosyada, başvurucular, murislerinden intikal eden taşınmaza ilişkin Fethiye 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E.2002/175 sayılı dosyasında yürütülen yargılamanın on yılı aşkın bir süre devam ettiğini, verilen görevsizlik kararı da nazara alındığında uzun bir süre daha devam edeceğini, açılan davanın tapu iptali ve tescil davası olup taşınmaz maliklerinin tapu kaydı uyarınca belirli olduğunu, taşınmaz maliklerinin mirasçılarının tespitinin ve dahili dava edilerek taraf teşkilinin sağlanmasının da mümkün ve kolay olduğunu, bu yönüyle davanın karmaşık olmadığını, Ancak, uzun süre taraf teşkili sağlanmasıyla uğraşılarak yargılamanın sürüncemede kaldığını, bu nedenle yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

Adalet Bakanlığı ise görüş yazısında Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruları inceleme hususunda zaman bakımından yetkisinin 23.9.2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve eylemlere ilişkin başvuruları kapsadığını belirtilerek, Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıç tarihi itibariyle başvuruya konu yargılamanın yaklaşık on bir yıldır devam etmekte olduğunun ve halen ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğunun kabul edilebilirlik incelemesinde nazara alınması gerektiği bildirilmiştir.

Mahkeme yapmış olduğu inceleme sonucunda, kural olarak bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiğini vurguladıktan sonra, “Ancak, başvuru yollarının

tüketilmesi ilkesinin mutlak şekilde uygulanması temel hak ve özgürlüklerin etkin kullanımını ve korunmasını engelleyecektir. Hali hazırda devam etmekte olan bir yargılamada, makul sürede yargılama yapma yükümlülüğünün yerine getirilmediği iddiası ile bireysel başvuruda bulunulabilmesi, başvuru yollarının tüketilmesi kuralının istisnalarından birini teşkil etmektedir. Zira bu durumda başvuru yollarının tüketilmesi şartının aranması, makul sürede yargılama yapma yükümlülüğüne aykırı davranılması nedeniyle meydana gelen sonuçları ortadan kaldırmayacaktır. Aksine, makul olmadığı iddia edilen yargılama faaliyetinin daha da uzamasına ve başvurucu açısından zararın artmasına neden olacaktır” diyerek,

başvurunun kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir olduğuna karar vermiş, Adalet Bakanlığının Mahkemenin zamana bakımından yetki konusundaki itirazına itibar etmemiştir (AYMK, B.N.2012/13, K.T. 2/7/2013).