• Sonuç bulunamadı

4 BİREYSEL BAŞVURU USULÜ

4.3 BAŞVURU HARCI VE ADLÎ YARDIM

Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu yararlanmaları karşılığı alınan bedeldir. Bir hizmetin harç konusu olabilmesi için, kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar

sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekir (Bkz. AYMK, E.2011/64, K.2012/168, K.T.1.11.2012).

6216 sayılı Kanun’un 47/2. maddesinde bireysel başvurunun harca tabi olduğu belirtilmiş, İçtüzük’ün “Bireysel başvuru harcı ve adlî yardım” başlıklı 62/1. maddesinde ise; “2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanununa Bağlı (I) sayılı

Tarifenin A) Mahkeme Harçları” başlıklı Bölümünün ilk cümlesinde belirtilen bireysel başvuru harcı Maliye Veznelerine yatırılır.” denilmiştir. Bireysel

başvurunun harca tabi olduğunu belirten bir başka yasa hükmü de 6216 sayılı Kanun’un 64. maddesidir. Maddede; “(1) Mahkemeye yapılacak bireysel başvurular

dışındaki başvurular, alınacak kararlar ve bunlarla ilgili yapılacak işlemler harca tabi değildir.” denilerek, bireysel başvuruların harca tabi olduğu belirtilmiştir

(Ekinci ve M. Sağlam, 2012: 20).

6216 sayılı Kanun’da öngörülen başvuru harcı, bir yandan yargı hizmeti için sarf edilen kamu kaynaklarına başvurucunun katılmasını, diğer yandan da Mahkemeye gereksiz başvuruların yapılmasının önüne geçilmesini (Altan, 2011: 147) sağlayabilecek bir araçtır. 6216 sayılı Kanun’un gerekçesinde “Bireysel

başvuru için başvurma harcının ödenmesi zorunlu tutularak, gereksiz başvurular ile Mahkemenin zaman ve emek kaybının önüne geçilmesi hedeflenmiştir.” denilerek, bu

husus açıkça ifade edilmiştir. Ancak, gereksiz başvuruların önüne geçmek için başvurulardan harç alınması fikri (Çoban, 2010: 19) kabul edilebilir ise de, harcın kişilerin mahkemeye erişim haklarını ihlal etmeyecek uygun bir miktarı geçmemesi büyük önem arz etmektedir.

492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1 Sayılı Tarifesinin A/I-4 maddesinde 150 TL olarak belirlenen başvuru harcının 2014 yılı güncel miktarı 206.10 TL’dir. Bu miktar, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesinin (B) fıkrasında yer alan “Yeniden değerleme oranı, yeniden değerleme yapılacak yılın

Ekim ayında (Ekim ayı dâhil) bir önceki yılın aynı dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumunun Üretici Fiyatları Genel Endeksinde meydana gelen ortalama fiyat artış oranıdır. Bu oran Maliye Bakanlığınca Resmî Gazete ile ilan edilir.” hükmü

uyarınca her yıl yeniden tespit edilen yeniden değerleme oranına bağlı olarak artmaktadır.

AİHS’te, AİHM’e yapılacak başvurular için başvuru harcı öngörülmediği dikkate alındığında, Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel başvurularda harç alınmasının mahkemeye erişim hakkını engelleyip engellemediği üzerinde durulması faydalı olacaktır.

AİHM, adil yargılama hakkı kapsamında değerlendirilen mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, devletlerin bu konuda düzenleme yapma yetkisine sahip olduklarını ve bu bağlamda yargı hizmetlerinden yararlanılabilmesi için harç alınması gibi maddi nitelikli bir mali yükümlülüğün getirebileceğini kabul etmektedir. Mahkemeye göre, AİHS’in 6. maddesi, kişilerin mahkemeye erişim haklarını etkin biçimde teminat altına almaktaysa da, bu hususta kullanılacak araçların seçimi devlete aittir. Sözleşmeci Devletlerin bu konuda bir takdir payı bulunmaktadır. Ancak, bu konuda AİHS’in gereklerine riayet edilip edilmediğinin denetlenmesi görevinin AİHM’e ait olduğu hususunda bir şüphe yoktur (Bkz. AİHMK, Bakan/Türkiye, B.N. 0939/99, K.T.12.6.2007). Ancak, AİHM, bu konuda getirilecek mali yükümlülüklerin, kişilerin mahkemeye erişim haklarını ihlal edecek bir sınırlama niteliği taşımaması gerektiğini belirterek33, sınırlamanın hakkın esasına zarar vermemesi, haklı bir amaç gütmesi ve kullanılan araçlarla gözlenen hedef arasında makul bir oranın mevcut olması halinde AİHS’in 6. maddesine uygun olabileceğini kabul etmektedir (Bkz. AİHMK Ülger/Türkiye, B.N. 25321/02, K.T. 26.06. 2007)34.

Venedik Komisyonu da, başvuru harcının miktarının aşırı olmaması, kötü niyetli başvuruları önlemek amacına yönelik olması ve başvurucunun mali durumunun göz önünde bulundurulması koşuluyla, başvuru harcı alınabileceğini ifade etmektedir (Venedik Komisyonu, 2010:8).

33

AİHM, Reuther/Almanya kararında (B.N. 74789/01, K.T. 5 Haziran 2003) Bavyera Anayasa Mahkemesine başvurmak için ödenmesi gereken harcın, mahkemeye ulaşma hakkını ihlal etmediği sonucuna varmıştır.

34

Mahkeme, Kaplan/Türkiye kararında (B.N.24240/07, K.T.20.03.2012) da yargılama giderlerinin başvurucuları üzerinde ağır bir yük teşkil edecek derecede olmaması gerektiğini belirtmiştir.

AİHM’in yargılama giderleri konusunda mali yükümlülükler getirilebilmesi için kabul ettiği diğer bir koşul da, bu masrafları ödeme gücü bulunmayan kişiler için etkili bir adli yardım kurumunun varlığıdır. Mahkeme, adli yardım sisteminin dava açmak isteyen kişileri keyfilikten koruyacak her türlü güvenceyi içermesi gerektiği belirtmektedir (Bkz. AİHMK, Bakan/Türkiye, B.N. 0939/99, K.T.12.6.2007).

6216 sayılı Kanun’un gerekçesinde de; “Ekonomik durumu nedeniyle bu harcı

karşılayamayacak olanların adli yardımdan yararlandırılmaları imkânı

bulunduğundan, bu harcın bireylerin hak arama özgürlüğünü kısıtlamayacağı düşünülmektedir.” denilerek, başvuru harcını ödeme gücü bulunmayanlar için adli

yardımdan yararlandırılmaları imkânının bireylerin hak arama özgürlüğünün güvencesi olduğu ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesinin bu konuya yaklaşımı AİHM uygulamalarına paralellik arz etmektedir. Mahkeme, yargı hizmetlerinden harç alınmasına karar vermenin kanun koyucunun takdir yetkisi içinde olduğunu35 kabul etmekle birlikte, alınan harcın Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında bulunan mahkemeye erişim hakkını engellememesi için;

- Harç miktarının makul olması,

- Harcın alınmasında haklı bir amacın olması,

- Ulaşılmak istenen amaç ile harç miktarı arasında orantı olması,

- Ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adli yardım sisteminin olması,

35

Mahkemenin, 20.10.2011 günlü, E.2011/54, K.142 sayılı karının ilgili bölümü şöyledir: “(…) Ceza

yargılamasının her aşamasında harç alınmasını düzenleyen önceki mevzuatı yürürlükten kaldıran 492 sayılı Kanun’un gerekçesinde “ceza dâvalarının bir harç mevzuu ve sebebi yapılması harçların dayandığı prensip ile bağdaştırılamamış, Devletin âmme menfaatine kullandığı ceza, tedip ve ıslah hakkının suçlulara yönelen bir harç mükellefiyeti getiremeyeceği neticesine varılmıştır.” biçimindeki ifadeye yer verilmişse de, ceza yargılaması hizmetlerinden harç alınmasından vazgeçilmesi de, daha sonra tekrar harç alınması da, kanunla yapılmak koşuluyla kanun koyucunun takdirindedir. Kaldı ki somut olayda aynı husustaki kanuni düzenlemeler farklı içeriktedir. Kanun koyucu, düzenleme yapma konusunda Anayasa kuralları ile bağlı olup, yukarıda açıklandığı üzere kategorik olarak ceza yargısı hizmetlerinden harç alınması bakımından Anayasal engel bulunmamaktadır. (…).”

kriterlerine uyulması gerektiğini belirterek, bu yetkinin sınırsız olmadığını vurgulamıştır36. Ancak, Anayasa Mahkemesi, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun, 28. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinin “Karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye

ilam verilmez” biçimindeki ikinci tümcesinin Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla açılan

davada; “Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil

yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır. Dava açarken peşin harcı ödeyen ancak nisbi harca tabi davalarda işin niteliği gereği dava sonuna bırakılan bakiye harçtan yasal olarak sorumlu olmadığı mahkeme kararıyla belirlenen davacıya, sorumlusu olmadığı bir harcın tahsili koşuluyla ilamın verilmesi; bireylerin hak arama özgürlüğünü engelleyici nitelik taşımaktadır. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. ve 36. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.”

36

Anayasa Mahkemesi, 1.11.2012 günlü, E.2011/64, K.2012/168 sayılı kararında, kanun yoluna yapılacak başvurulardan harç alınmasının Anayasa’ya aykırılığı iddiasıyla açılan iptal davasında, aşağıdaki gerekçelerle başvurunun reddine karar vermiştir:

“(…) Dava konusu kurallarla, Yargıtay hukuk dairelerine, Danıştaya, yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dâhil olmak üzere bölge idare mahkemelerine ve bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak itiraz, istinaf ve temyiz başvurularından harç alınması kurala bağlanmıştır.

Harç, kamu kurum ve kuruluşlarının sunduğu hizmetlerden yararlananlardan, bu yararlanmaları karşılığı alınan bedeldir. Temyiz, istinaf ve itiraz mercileri tarafından verilen kanun yolu incelemesi biçimindeki yargı hizmeti, bu yollara başvurma hakkı bulunanların kendi iradesiyle yaptığı başvuru üzerine verilmektedir. Söz konusu hizmeti talep edenlerden, bunun karşılığında harç alınması, harçlara ilişkin genel prensiplere aykırı değildir.

Anayasa Mahkemesinin 20.10.2011 günlü, E.2011/54 ve K.2011/142 sayılı kararında belirtildiği üzere, kanun koyucunun, yargı hizmetlerinin verilmesi karşılığında harç alınması biçiminde düzenleme yapma yetkisi bulunmakla birlikte, bunun, Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında bulunan mahkemeye erişim hakkını engellememesi için “harcın miktarının makul olması”, “harcın alınmasında haklı bir amacın olması”, “ulaşılmak istenen amaç ile harç miktarı arasında orantı olması” ve “ödeme gücü olmayanlar bakımından etkili adli yardım sisteminin olması” kriterlerine uyulması gerekir.

Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularından, Danıştaya yapılacak temyiz başvurularından, yürütmenin durdurulmasına ilişkin itirazlar dâhil olmak üzere bölge idare mahkemelerine itirazen yapılacak başvurulardan, bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerine yapılacak istinaf başvurularından alınacak kanun yolu harçlarını ödeme gücü bulunmayanların, doğrudan veya 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 31. maddesinde yapılan atıf gereğince 6100 sayılı Kanun’un adli yardıma ilişkin hükümlerinden yararlanma olanakları bulunmaktadır. Anılan harçların, haklı bir amaç taşıma, makul ve orantılı olma ilkelerine aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.

Diğer taraftan, Anayasa’nın 141. maddesinin son fıkrasında, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması düzenlenerek, “usul ekonomisi” ilkesine yer verilmiştir. Dava konusu kurallarla getirilen harçlar, gereksiz kanun yolu başvurularının önlenmesine ve kanun yolu mercilerinin iş yükünün azaltılmasına, yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına yöneliktir. Dolayısıyla, dava konusu kurallar, usul ekonomisi ilkesini de zedelememektedir.

Açıklanan nedenlerle dava konusu kısmın (a), (c), (d) ve (e) fıkraları, Anayasa’nın 2., 36. ve 141. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir. (…)”

diyerek, dava konusu düzenlemeyi iptal etmiştir (Bkz AYMK, E.2009/27, K. 2010/9, K.T.14.1.2010).

AİHM de, başvurucunun kendisine tazminat hakkı tanıyan asliye hukuk mahkemesi kararının tebliğ edilmesi için karar ve ilam harcını ödemeye mecbur edilmesinin kararın infazına imkân tanımadığını ileri sürerek, AİHS’in 6/1. maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı başvuruda, bu harçların peşin ödenme zorunluluğunun icra işlemlerinin başlatılmasını fiilen sınırladığını ve yargılama masraflarının ödenmesinin hukuk mahkemelerine erişim için bir kural haline geldiğini belirterek, tüm bu unsurların başvuranın mahkemeye erişme hakkını kısıtladığı ve bu hakkı esas bakımından ihlal ettiği sonucuna varmıştır (Bkz. Sevgül Altıparmak/Türkiye, B.N, 27023/06, K.T.20.07.2010).

Bireysel başvuru harcının gereksiz başvuruların önüne geçme amacı doğrultusunda ifa ettiği filtre görevi, harcın miktarı ve Kanun’da ödeme gücü bulunmayanlara adli yardım talebinde bulunma hakkı verilmiş olması göz önünde bulundurulduğunda, kanaatimiz, bireysel başvuru harcının adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan mahkemeye erişim hakkını ihlal edici bir nitelik taşımadığı yönündedir.

Hukukumuzda, yargılama giderlerine ve bu arada harçlardan geçici muafiyete ilişkin adli yardım hükümleri, 6100 sayılı TMK’da yer almaktadır. Kanun’un 334. maddesi37 adli yardımdan yararlanacak kişileri; 335. maddesi38 adli yardımın

37

MADDE 334- (1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken

yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.

(2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler.

(3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır.

38

MADDE 335- (1) Adli yardım kararı, ilgiliye, aşağıdaki hususları sağlar:

a) Yapılacak tüm yargılama ve takip giderlerinden geçici olarak muafiyet. b) Yargılama ve takip giderleri için teminat göstermekten muafiyet.

c) Dava ve icra takibi sırasında yapılması gereken tüm giderlerin Devlet tarafından avans olarak ödenmesi.

ç) Davanın avukat ile takibi gerekiyorsa, ücreti sonradan ödenmek üzere bir avukat temini. (2) Mahkeme, talepte bulunanın, yukarıdaki bentlerde düzenlenen hususlardan bir kısmından yararlanmasına da karar verebilir.

kapsamını; 336. maddesi39 adli yardım talebine ilişkin usulü; 337. maddesi40 ise adli yardım talebinin mahkeme tarafından incelenmesini düzenlemektedir.

6216 sayılı Kanun’da ve İçtüzük’te adli yardım ve harçtan muafiyet konusunda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 6216 Sayılı Kanun’un 49/7. ve İçtüzük’ün “Genel hükümlerin uygulanması” başlıklı 84. maddesi gereğince, bireysel başvuru harcından geçici muafiyete ilişkin adli yardım talepleri hakkında bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü oranda 6100 sayılı Kanun’un konuyla ilgili maddeleri uygulanacaktır41.

39

MADDE 336- (1) Adli yardım, asıl talep veya işin karara bağlanacağı mahkemeden; icra ve iflas

takiplerinde ise takibin yapılacağı yerdeki icra mahkemesinden istenir.

(2) Talepte bulunan kişi, iddiasının özeti ile birlikte, iddiasını dayandıracağı delilleri ve yargılama giderlerini karşılayabilecek durumda olmadığını gösteren mali durumuna ilişkin belgeleri mahkemeye sunmak zorundadır.

(3) Kanun yollarına başvuru sırasında adli yardım talebi bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya yapılır.

(4) Adli yardım talebine ilişkin evrak, her türlü harç ve vergiden muaftır.

40

MADDE 337- (1) Mahkeme, adli yardım talebi hakkında duruşma yapmaksızın karar verebilir.(Ek

cümle : 11/4/2013-6459/23 md.) Ancak, talep hâlinde inceleme duruşmalı olarak yapılır. (Ek cümle : 11/4/2013-6459/23 md.) Adli yardım taleplerinin reddine ilişkin mahkeme kararlarında sunulan bilgi ve belgelerin kabul edilmeme sebebi açıkça belirtilir.

(2) (Değişik : 11/4/2013-6459/23 md.) Adli yardım talebinin reddine ilişkin kararlara karşı, tebliğinden itibaren bir hafta içinde kararı veren mahkemeye dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebilir. Kararına itiraz edilen mahkeme, itirazı incelemesi için dosyayı o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması hâlinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde adli yardım talebi yapılan hukuk mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde ise aynı işlere bakmakla görevli en yakın mahkemeye gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir. Adli yardım talebi reddedilirse, ödeme gücünde sonradan gerçekleşen ciddi bir azalmaya dayanılarak tekrar talepte bulunulabilir.

(3) Adli yardım, daha önce yapılan yargılama giderlerini kapsamaz.

41

Anayasa Mahkemesi 2013/7333 başvuru numaralı kararında, adli yardım konusunun esaslarını şu şekilde ortaya koymuştur:

“Başvurucu, hisselerini satın aldığı anonim şirket yetkilileri tarafından kâr payı vaadiyle kandırıldığından ve paralarını geri alamadığından bahisle zararlarının tazmini istemiyle açtığı davada mahkemece adli yardım talebinin kabul edilmediğini ve davanın açılmamış sayılmasına kararı verilmek suretiyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hak arama özgürlüğünün ihlal edildiğini ileri sürmüş, adli yardım ve tazminat talebinde bulunmuştur.

(…)

Hukukumuzda yargılama giderlerine ve bu kapsamda harçlardan geçici muafiyete ilişkin adli yardım hükümleri 6100 sayılı Kanun'un 334. ilâ 340. maddelerinde düzenlenmiştir. Dolayısıyla, 6216 sayılı Kanun ile İçtüzük’ün yukarıda belirtilen hükümleri uyarınca bireysel başvuru harcından geçici muafiyete ilişkin adli yardım talepleri hakkında, bireysel başvurunun niteliğine uygun düştüğü oranda uygulanacak olan “genel hükümler” 6100 sayılı Kanun'un adli yardıma ilişkin 334. ilâ 340. maddeleridir.

Bu hükümler karşısında, adli yardım talebinin kabul edilebilmesi için başvurucunun kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olması, ikinci olarak da taleplerinin dayanaksız olmaması gerekmektedir (B. No: 2012/1181, 17/9/2013, § 23).

Adli yardıma ilişkin koşullardan ikincisi olan ve 6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinin 6459 sayılı Kanunla değişik (1) numaralı fıkrasında yer alan "taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması" koşulunun, bireysel başvurulara ilişkin 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında belirtilen “Mahkemenin açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebileceği” şeklindeki kuralda belirtilen “açıkça dayanaktan yoksunluktan” farklı bir anlam taşıdığını belirtmek gerekir.

“Taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şeklindeki değişikliği yapan 6459 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde, “Tasarı ile, insan haklarına saygı ve bu konuda ortaya çıkan aksaklıkları iç hukukumuzda çözüme bağlama ilkelerinin gereğinin yerine getirilebilmesi ve ülkemizin AİHM önündeki davalar açısından görünümünün daha iyi bir noktaya taşınabilmesi amacıyla, AİHS tarafından koruma altına alınan hakların ihlaline sebebiyet verebilen çeşitli kanunlardaki ilgili hükümlerde değişiklik yapılması ve söz konusu olabilecek ihlal durumlarının ortadan kaldırılması hedeflenmektedir”; 6459 sayılı Kanun’un 22. maddesinin gerekçesinde ise “AİHM, adlî yardım talep eden kişinin haklılığı kriterinin aranmadığı bir sistemi tavsiye etmekte ve adlî yardım talebinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla kişilerin adlî yardımdan yararlandırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Maddede yapılan düzenlemeyle, dava veya takibin açıkça dayanaktan yoksun bulunmaması kaydıyla adlî yardımdan yararlanılabilmesi sağlanarak adlî yardımın kapsamı genişletilmektedir.” denilmiştir. Buna göre değişikliğin amacının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına uyumun sağlanması olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla değişiklikle getirilen “taleplerin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” şartının anlamını tespit bakımından AİHM kararlarının göz önünde tutulması gerekir (B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 32).

AİHM, adli yardım talepleri bakımından kamunun parasının “makul bir başarı şansına sahip talep”te bulunan kimselere tahsis edilmek istenmesinin meşru olduğunu belirtmiş, yerel mahkemenin esasa ilişkin talebin temelsiz olduğu yönündeki kararının tazminat talebinin yerindeliğine ilişkin bir karar olduğunu ifade etmiştir (bkz. Bakan/Türkiye 12/6/2007, B. No: 50939/99, § 74). AİHM, Belçika’ya karşı yapılan bir başvuruda, adli yardım hususunda karar vermeye yetkili olan Adli Yardım Bürosunun, başvurucunun adli yardım talebini, davasını dayandıracağı iddianın esası yönünden “haklı olmadığı”nı gerekçe göstererek reddetmesinin, mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği sonucuna varmıştır (bkz. Aerts/Belçika, B. No: 25357/94, 30/7/1998, § 60). Bunun üzerine Belçika, adli yardıma ilişkin kanunda değişiklik yaparak bu yöndeki taleplerin yalnızca açıkça dayanaktan yoksunluk nedeniyle reddedilmesi kuralını yürürlüğe koymuştur (bkz. Debeffe/Belçika (kk), B. No: 64612/01, 9/7/2002).

6100 sayılı Kanun’un adli yardıma ilişkin hükümleri, 6459 sayılı Kanun’un genel gerekçesi, 6459 sayılı Kanun’un 22. maddesinin gerekçesi ve AİHM içtihatları dikkate alındığında, 6100 sayılı Kanun’un 334. maddesinin (1) numaralı fıkrasının değişikliği ile getirilen “taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” koşulunun, “ilk bakışta başvurunun başarısız olacağının açıkça görülmemesi” şeklinde anlaşılması gerekir (B. No: 2013/1977, 9/1/2014, § 34).

Mahkememizin 17/9/2013 tarih ve 2012/1181 başvuru numaralı kararında başvurucunun adli yardım kapsamında bireysel başvuru harcından geçici olarak muafiyetine karar verilebilmesi için öncelikle, başvurucunun sunduğu belgeler ışığında, mali açıdan zor duruma düşmeden yargılama giderlerini kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda olup olmadığının değerlendirilmesi, daha sonra ise adli yardım talebinin dayanaksız olup olmadığının, kabul edilebilirlik incelemesinden önce ve bağımsız olarak ele alınması gerektiği ifade edilmiştir (B. No: 2012/1181, § 26).

Somut olayda, başvurucunun, Almanya sosyal güvenlik sistemi kapsamında malulen emekli olduğu, Türkiye’de ise her hangi bir sosyal güvenlik kaydının ve kayıtlı taşınmaz malvarlığının bulunmadığı, Türkiye’deki ikametgah adresi olan Bolu Dereceören Köyü muhtarlığı ve aza heyeti tarafından imzalı 25/2/2012 tarihli belgede başvurucunun dava masraflarını ödeyecek maddi durumunun olmadığının kesin olarak tespit edildiğinin belirtildiği görülerek başvurucunun geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılmıştır.

Başvurucu, derece mahkemesi tarafından adli yardım talebinin reddedilmesi ve akabinde dava harç ve posta giderlerini yatırmadığı gerekçesiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvuruya ilk olarak bakıldığında ihlale yol açtığı ileri sürülen “davanın açılmamış sayılması” kararına karşı temyize gidilmeyerek başvuru yollarının tüketilmediği ve dolayısıyla başvurunun başarısız olma olasılığı görülmekte ise de, bireysel başvuruda belirli koşullarda başvuru yollarının