• Sonuç bulunamadı

2.3. Örgütsel Güven Modelleri

2.3.9. Luhmann’ın Güven Modeli

Luhmann (2013), toplumsal sistem içinde bilginin varlığını referans olarak almıştır. Ancak süreç içinde, algı ve bilişin, yerini dil temelli kuramlara bıraktığını belirtmiştir (Luhmann, Theory of Society, 2013, s. 249). İşlevselciliğin Amerikan kolu (Jeffrey Alexander)bireysellik, grup dinamikleri, olumsallık ile iradecilik kavramları ile ilişkili bir sistem modeli kurarken; Luhmann ile öne çıkan Alman kolu ise geleneksel sistemler yaklaşımını destekler ve organik benzetmeler ile genelleşmiş evrimci prensipleri ön planda tutar. Luhmann’ın çalışmasının temel amacı disiplinler arası çalışma ile sosyolojinin tüm merkezi çalışma alanlarını araştırmaya dahil etmektir. Bu amaçla hukuk, sanayi işletmeleri ve politika, ideoloji ve bilim, iletişim ve değer komplekslerini birlikte dikkate alarak işlevsel farklılaşma teorisinin “operasyonelleştirilebilirliğini” denetleyen paradigmalar olarak görür (Çelik, 2007, s. 55-56).

Güvenin tanımını, bir bireyin makul sınırlar dahilinde, diğerine karşı gerçekleştirdiği etik ve tahmin edilebilecek bir itimat düzeyi olarak görmektedir. Bu sebeple toplum bilim açısından güvene yaklaşmış ve bireyler arası gerçekleşebilmesi için güvenin ön koşullarını sunmuştur (Eğriboyun, 2013, s. 22). Güveni toplumsal sınırların belirlendiği bir iletişim aracı olarak tanımlarken, bu kavramın “illüzyona dayanmakta” olduğunu belirtmiştir. Toplumda ve kurumlarda iletişim ortamını

sağlayan imgesel bir fonksiyon olduğunu söylemiştir (Jalava, 2003, s. 185). Luhmann, toplumun günümüzde ekolojik terimler ile tanımlandığına vurgu yapmıştır. Kavramları açıklarken, teknoloji, savaş, doğal kaynaklar, ticari ve endüstriyel durumlar, demografik yapılar ayrı ayrı dikkate alınarak açıklanabilecek sistem yaklaşımını benimsemiştir (Luhmann & Fuchs, 1994, s. 133). Ancak Çelik (2007), Luhmann’ın sistem yaklaşımını benimserken Parson’un görüşünden yola çıkmasına rağmen bazı durumlarda fikir ayrılıklarına düştüğünü belirtir. Parson’un görüşünden farklı olarak sistem oluşumunun eylemlerden değil; beklentiler (umutlar) temelinde oluştuğunu vurgular. Parson’un 1930’lu yıllarda yapısal-işlevsel sistem yerine Luhmann 1970’ler de işlevsel-yapısal sistem olarak geliştirir. Luhmann’ın yaklaşımının temelini sistemin oluşumu her aşamada sisteme dahil olmayan “çevre”nin sınırlandırılmasının gerekliliğine vurgu yapar. Bir sistemin içi ve dışı arasındaki temel ayrımın gerekliliğini savunur. Luhmann, sistemi çevresinden ayıran bir sınır çizmekte ve sisteme dahil olanlar ve çevre arasında bir ayrımı gösterir (Çelik, 2007, s. 56).

Luhmann güveni belirsizlikle mücadele için bir vasıta olarak görür. Luhmann, güvenin kaynağını açıklarken, sosyal işlev analizi ile başlayan bir zihin deneyi açıklamalarına dayanır. Dünya sosyal açıdan yapılandırılmamıştır ve dolayısıyla dünya yüzeyinde yaşayan bireyler karmaşık bir görünüme sahiptir. Sosyal aktörlerin ciddi bir problem ile karşı karşıya kaldıklarında, problemi çözme şanslarını az olarak görmektedir. Karşılıklı etkileşim halinde bulunmak isteyecek aktörlerin gelecekteki davranışlarının şartlara bağlı olarak gelişeceğini ve sınırsız sayıda olası eyleme dikkat edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu durumda da dünya belirsiz göründüğünden, sosyal aktörler arasındaki beklenti ve etkileşim de sınırsız olasılıktan bahsedilir. Luhmann, belirsizliği ve karmaşayı azaltacak ve böylece sosyal aktörlerin gelecekteki davranışları ile ilgili beklentilere izin veren mekanizmaların bulunması gerektiğini ima eder. Bu mekanizmaların ön koşulunu “toplumsal etkileşimde eşgüdüm imkanının” kullanılması oluşturur. (Bachmann, 2001, s. 341-342). Güven konusu da bu temel koordinasyon mekanizmalarının en önemlisi olarak görülmektedir.

Güven, diğer sosyal aktörlerin gelecekteki davranışları ile ilgili spesifik varsayımlara izin verdiği için belirsizliği azaltır (Bachmann, 2001, s. 341-342).

Sosyal etkileşim sistemleri güven yolu ile ortaya çıkabilir. Karmaşıklığın azaltılması, daha uzun süreli toplumsal ve koordineli tepkiler zinciri oluşturmasını sağlar. Tek taraflı taahhütleri tek başına yapmaya çalışmak, farklı sosyal sistemler üretmek için yeterli olmayabilir ancak bir çok sosyal etkileşim biçiminin ön koşuludur (Bachmann, 2001, s. 342). Luhmann, modern dünyanın karmaşık ve istikrarsız yapısınının güvene duyulan ihtiyacı arttırdığını belirtmiştir. Günümüzde değişen yaşam koşulları, anlam sistemlerinin parçalanması, geleneksel iletişim şekillerinde oluşan hızlı değişimler, kültürel semboller artık eski işlevlerini yerine getirememektedir. Bu durum ise sosyal anlamda içinde bulunulan çevrenin karmaşıklığını azaltacak unsurun güven temelinde işleyecek olan sosyal sistemler olduğunu savunmuştur (Çelik, 2007, s. 60-61). Luhmannn’ın da öne sürdüğü gibi eğer güven kavramı olmasaydı kurulan ilişkiler anlık olarak kalırdı. Bireylerin sosyalizasyonunun gerçekleşebilmesi için tüm ilişkilerde güvenin varlığı önem kazanmaktadır (Ertong, 2011, s. 5). Çünkü Luhmann toplumun temel birimini iletişim olarak görmüştür (Ertong, 2011, s. 8). Güveni ise kendi kuralları olan bir sosyal ilişki şekli olarak adlandırmıştır. Hem kişilik hem de sosyal sistemden etkilenen bir çerçevede oluşan bir kavramdır. Gelecekteki belirsizliği azaltmak için kullanılan bir mekanizma olarak güveni adlandırmıştır. Luhmann’a göre bir sistemin işleyişinin sağlanması sistem ve çevresi arasındaki ilişki dikkate alındığında anlaşılabilir. Sistemler de, içinde bulundukları çevrenin karmaşa derecesini azaltmaktadır. Luhmann sosyal sistemleri etkileşim, örgüt ve fonksiyon sistemleri olarak üç kategori de incelemektedir. Organizasyonlar, örgüt sistemleri olarak kabul edilmektedir ve fonksiyonel farklılaşma ile evrilmiştir ve bütün sosyal sistemler bir diğerinin alt parçasını oluşturmaktadır (Ertong, 2011, s. 13-16).

Güveni, özel kurumların yeniden inşasında ihtiyaç duyulan bir kavram olarak tanımlamıştır. Ailede başlayan ve küçük ölçekli topluluklarda üretilen ve iş bölümüne dayalı kompleks topluluklara aktarılamayacak bir kavram olduğunu ileri sürmüştür.

Dostluk ağları ile patron-müşteri ilişkilerini güvenin otomatik olarak aktarılamayacak topluluklara örnek olarak göstermiştir. Ancak kavramsal bir açıklama olarak sunmak açısından, güven beklentilerini başarısızlığa uğratabilecek üç madde altında toplamıştır. Doğal ve ahlaki düzen içindeki mantıksal bağ, rollerin içerdiği teknik yetenek faktörü ve aktörlerin güvene dayalı sorumlulukları. Başka bir deyişle kendinden önce diğerlerinin çıkarlarını, kendi görev ve yükümlülükleri dahilinde toplaması olarak belirtmiştir. Bu ayrım hayal kırıklıklarının nedenlerine atıfta bulunmaktadır. Ancak hayal kırıklıkları nedenlerine değinilmesine rağmen güven yaratan sosyal mekanizmalar belirtilmemiştir. Güven, risk içeren sorunlarda bir çözüm olarak gösterilmiştir. Güven koşullarını keşfetmek üzere yola çıkıldığında, sınırların da belirlenmesi gerektiğine vurgu yapmıştır (Luhmann, Trust: Making and Breaking Cooperative Relations, 200, s. 94-96). Luhmann, güven modelini açıklarken iletişime dayalı boyut ve bilişsel boyut olarak ikili bir ayrıma gitmiştir. Sisteme güvenin soyut olduğunu fakat iş ilişkileri çerçevesinde bir düzen etrafında personel güvenini etkileyen deneyimlerin de ötesine geçen kavrama karşılık geldiğini savunmuştur. Yani, örgüte güvenin yöneticiye güven ve bir bütün olarak örgüte güven arasında farklılık gösterdiğini belirtmiştir. Örgütte bulunan işgörenlerin, aynı zamanda yönetimin karar ve faaliyetleri açısından da örgütün imajını içeren bir içeriğe sahip olduğunu belirtmiştir. Örgütsel güvenin sisteme güven, meslektaşlara güven ve yönetime güven şeklinde kavramsallaştırılmasının örgüte güvenin açıklayıcılığını arttırdığı savunulmaktadır. Luhmann’ın modelinde yöneticiye ve iş arkadaşlarına olan güven personelin bireysel ilişkilere dair güvenini temsil etmekte olup, örgütsel güven boyutu ise bir bütün olarak örgüte karşı olan güven tutumunun ayırt edilebilmesini sağlamaktadır (Eğriboyun, 2013, s. 22-23). Bu açıdan bakıldığında Luhmann’ın sistem yaklaşımı çerçevesinde genelden özele giden ve çok yönlü olarak güvenin ölçülmesini sağlayan bir model geliştirdiği ve sistem yaklaşımı çerçevesinde güven konusuna bütünsel bir yaklaşım sergilediği görülebilir.

Luhmann temelini iletişime dayandırdığı sistem teorisini açıklarken aynı zamanda sessizlik konusuna da değinmiştir. Bağlanma yeteneği olmaksızın oluşan bir sessizliğe değinmiştir. Her sistemin içerdiği ya da içermediği parçalar mevcuttur.

Üretilen parçaların sisteme dahil olmadığı durumu sessizlik olarak adlandırmaktadır. Aynı zamanda ifade edilen bir sessizlik ile ses arasında operasyonel bir fark olduğunu belirtmiştir. İletişim içinde de sessizliğin mevcut olabileceğini belirtmiştir (Luhmann & Behnke, 1994, s. 34).

Ekonomik davranışın gerçekçi bir şekilde anlaşılması için analitik bir odaklanmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Bunu yaparken de sistem teorisi (Luhmann) kapsamında ticarette, ilişkiler kapsamında da sosyal bir kontrol mekanizması olarak güven ve liderlik birlikte ele alınarak temel sosyolojik teori kapsamında incelenmesi doğru olacaktır. Ekonomik kararların ve etkileşimlerin ön koşulları çerçevesinde, birbiriyle çakışan sosyal faktörler ayrıştırılarak modelde sunulmuştur (Bachmann, 2001, s. 341).