• Sonuç bulunamadı

C. Avrupa’nın Üye ve Aday Ülkelerde Bölgeselleşme ve Yerelleşme Politikasına

3. Lobiler ve Faaliyetleri

Topluluk düzeyinde bölge politikalarının reformu, bütçenin artışıyla birlikte bölge meselesinin daha öne çıkmasına, devletler ve özellikle bölgeler arasında rekabetin yoğunlaşmasına yol açmıştır. Bu da, bölgesel lobicilik faaliyetlerinin artmasını, çeşitli uluslararası kuruluşların ve şirketlerin Brüksel’de kendilerini temsil

224 Programme D’Assistance Technique Des Nations Unies, Manuel D’Administration Publique: Les conceptions et les pratiques contemporaines et les pays en voie de développement, Nations Unies, New York, 1964, s.134-136.

225 Trevor Young-Hyman, a.g.e., s.379.

etme ihtiyacını beraberinde getirmektedir. Bu doğrultuda, Brüksel’de çıkarlarını korumak amacıyla ilk lobi faaliyetlerini başlatan Alman Land’ları olmuştur.226

Bölge politikasının kendi içinde geçirdiği değişimle ortaya çıkan farklılaşmalar sonucunda bölge düzeyinde lobicilik yapan bu büroların/toplulukların sayısı artmaya başlamıştır. Bunlar Avrupa Komisyonu’nun ilgili birimleri ile işbirliği içine girerek bölgelerinin ekonomik çıkarlarını korumak amacıyla hareket etmektedirler. Bu büroların en önemli özelliği, hukuken kendi ulus devletlerinin çıkarlarını korumamaları ve genelde devletleriyle doğrudan ilişki içinde olmamalarıdır. Bu topluluk ya da bürolara pek çok örnek verilebilir.227

Söz konusu bürolara topluca bakıldığında Bavyera’daki gibi bölgesel büro;

İskoçya ve Katalan Bölgesi’deki gibi kamu-özel ortaklığı şeklinde bürolar; Birlikler şeklindeki bürolar; illerle işbirliği içindeki bürolar (İtalyan Emilia-Romagna bölgesi); sınırötesi işbirliği yapan bürolar şeklinde sınıflandırılabilir. Bunların, hem bölgenin büyüklüğü, ülkenin bölgesel yönetimindeki ağırlıkları, işlevleri ve danışmanlık faaliyetleri bakımından farklılaştığı bilinmektedir.

Türkiye ile işbirliği içinde olan önemli bir bölgesel büro Emilia Romagna, 1994 yılında ASTER adlı özel bölgesel kalkınma biriminde kurulmuştur. İskoçya’daki Scotland Europa, farklı kesimlerden 60 üyenin katılımıyla 1992’de kurulmuştur.

Bunun yanında bölgelerin Avrupa’da temsilini kolaylaştıracak başka birlikler de ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi olan Avrupa Bölgeler Meclisi adlı bölgesel birlik 1985’te kurulmuştur. Bu birlik, bölgelerarası örgütlerin birlikteliği, AB düzeyinde bölgelerin temsilinin artırılması ve güçlendirilmesi amacıyla kurulmuştur.

Bu birliğin hâlihazırda 300’den fazla üyesi bulunmaktadır, bunlardan üçte ikisi AB üyesi ülkelerdedir.228 Benzer türden birlikler, AB içinde ulus devletlerin içinde de görülmeye başlanmıştır. Özellikle, Avrupa’nın gelişmiş bölgeleri olan Almanya’da Baden-Wurtemberg, Fransa’da Rhône-Alpes gibi bölgelerde bu türden çıkar birliklerine rastlanmaktadır.

226 G. Marcou, La régionalisation en Europe, s.6-7.

227 Çevre Bölgeleri Birliği, Eski Sanayi Bölgeleri Birliği, Orta Alpler Bölgeleri Birliği, Ulusal Başkent Bölgeleri Birliği vb.

228 Ingmar Karlsson, a.g.e., s. 67.

Bölgeselleşme görüldüğü gibi, bölgesel düzeyde aktörlerin hareketliliğiyle birlikte oluşmaktadır. Özellikle, Avrupa ölçeğinde ulusal, uluslararası ve sınırötesi işbirliklerinde aktörler yerini almaktadır.

Orta ve Doğu Avrupa’da AB üyeliğine hazırlıklar çerçevesinde Avrupa fonlarının ortak finansmanını sağlayacak kalkınma programlarını yönetecek kurumsal yapıların oluşturulması oldukça önemli bir konu olmuştur. Bu anlamda, bir kamu politikası olarak bölgeselleşme politikası, bir tür “Avrupa standardı” olarak söz konusu fonlardan yararlanabilmenin koşulu olarak AB tarafından ortaya atılmıştır.

Bölgeselleşme ve bölge olgusu son yıllarda Avrupa ülkelerinde daha da önem kazanmıştır. Bu kavramlar sadece AB politikasının ürünü olmayıp, bu politikalar ekonomik kalkınmaya ve bunların yayılmasına katkıda bulunmuşlardır. Aynı zamanda çelişkili bir biçimde, uluslararası kuruluşların tüm çabalarına karşın devletler düzeyinde ortak bir bölge tanımı bulunmamaktadır.

Değerlendirme

Bu bölümde Avrupa ölçeğinde yerel ve bölgesel yönetimleri etkileyen kavramlar tarihsel ve yönetsel bir bağlamda incelenmeye çalışılmıştır. Bir ülke içinde çeşitli ölçütlere göre tanımlanmış belirli-sınırlı bir alana bölge; bölgeye yönetsel ve/veya siyasal sorumlulukların verilmesi sürecine bölgeselleşme; bölgelere özerklik ve bölgelerin farklılığını ortaya koyucu tüm unsurları sivrilten siyasal akıma bölgecilik adı verilmiştir. Bu doğrultuda, kavramsal süreçlerin ülkelerdeki farklı bağlamlarına değinilmeye çalışılmış ve bu alandaki teorik tartışmalar eleştirilmiştir. Avrupa düzleminde irdelenen söz konusu teorik yaklaşımların, özellikle seçilen belli mekânlar üzerinden soyutlamalar yaptığı saptanmıştır. Bu yaklaşımlar, Avrupa’nın gözünde, diğer aday ülkelere uygulanabilir niteliktedir.

Bu bölümde, kısaca AB’nin bölge politikasının evrimine, araçlarına, aktörlerine ve kurumlarına değinilmiştir. Ayrıca, var olan kavramsal çerçeve ve AB’nin bölgeler politikası bağlamında, AB’deki bölgeselleşme örnekleri sınıflandırılmaya çalışılmış, yapılmış sınıflandırmalar tartışılmıştır. Bu türden bir sınıflandırma yapmamızın nedeni Avrupa gerçeği içinde, daha sonra inceleyeceğimiz, Türkiye’nin yerini saptamaktır.

Yine bu bölümde bölgeler politikasının ülkelerin yönetsel yapılarını nasıl değiştirdiği konusu da ele alınmıştır. Bu bağlamda, AB’nin ülkelerin yönetsel yapılarını nasıl Avrupalılaştırdığı tartışılmıştır. Belirtildiği gibi, Avrupa Komisyonu, üye ve aday ülkelerdeki kamu yönetiminin örgütlenmesine ilişkin dolaylı bir politika izlemektedir. Komisyon’un önceliği, AB fonlarının AB ilkeleri ve politikaları çerçevesinde kullanılmasıdır. Bunun ancak bölgeselleşme ve yerelleşme politikaları ile sağlanabileceği sunulmaktadır. Komisyon, bir yandan yönetsel yapının yerelleştirilmesi stratejisini izlerken, makro politika düzleminde ülkelerde belli bir merkezileşme eğilimini desteklemektedir. Özellikle ODA ülkelerinde bölgeselleştirme ve yerelleştirme süreçlerini yerel yönetim yapılarından çok merkezden yönetmesi bunun önemli bir göstergesidir. Bu nedenlerle, Komisyon, merkezi düzeyde de kendi standart ve ilkelerine uygun kurum ve politika oluşturulmasını ve işbirliği kapasitesinin geliştirilmesini talep etmektedir. Bu da

ülkelerin yönetsel yapıları içinde, bir tür AB bürokrasisinin yaratılacağı anlamına gelmektedir.

İkinci Bölüm

YÖNETİMDE BÖLGESELLEŞME:

BÖLGE OLMADAN BÖLGESELLEŞME

Türkiye’de 2003 yılından itibaren tartışılan ve 2004 yılında hazırlanan kamu yönetimi reformu, içindeki çelişkiler, Anayasaya aykırılıklar ve belirsizliklerle dolu bir yasa olarak Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmişti. Bundan sonra siyasal iktidar, yerel yönetim reformunu parça parça geçirerek, yapıda görece köklü bir dönüşüm gerçekleştirdi. Bu dönemde çıkarılan yerel yönetim yasalarının, çelişkili ve sorunlu olan kamu yönetimi reformunun parçaları olduğu gerçeği kamuoyuna unutturulmaya çalışıldı. Bu siyasal iktidarın, devleti toptan ve köklü bir biçimde değiştirme hedefinin, toplumsal muhalefete çarpması nedeniyle uygulamaya koyduğu bir stratejiydi.

Türk kamu yönetiminde son dönemde, yapının içindeki değişimler pek çok incelemeye konu olmuştur. Özellikle il sistemi ve metropoliten alan yönetimindeki değişimi bölgeselleşme perspektifinden düşündüğümüzde yönetimde bölgeselleşme olgusu önümüze çıkmaktadır. Burada, Avrupa’daki bölgeselleşme sınflandırmaları düşünüldüğünde, Türkiye’de doğrudan bir bölge kademesi yaratılmadan bölgeselleşme söz konusu olduğu görülecektir.

Türkiye’de hali hazırda üç tür olarak tanımlanan yerel yönetimler (il özel yönetimi, belediye, köy), son dönemde yapılan metropoliten yönetişim reformlarıyla birlikte, anakent özelliği gösteren yerler olan İstanbul, Ankara ve İzmir’de, büyükşehir belediyesinin de dördüncü yerel yönetim birimi olarak kabul edilmesi gerektiğini bize düşündürtmektedir. Büyükşehir belediyesinin görev ve yetki alanının genişlemesiyle yavaş yavaş yeni bir kademe olma yolunda olduğu iddia edilebilir.

Bu bölümde, kamu yönetimi reformu kapsamında tartışılan devlette köklü bir reform yapma talebi ekseninde, Türkiye’deki bölgeselleşme ve yerelleşme politikası incelenecektir. Bu doğrultuda, bu konudaki tarihsel birikim öncelikle yönetsel daha sonra da 1960’ların bölge planlaması deneyimleri açısından değerlendirilecektir.

Bölümün ikinci kısmında il sistemi ve üçüncü kısmında da metropoliten alan yönetimi kısa tarihçesi ve değişim eksenleriyle bölgeselleşme ve yerelleşme açısından tartışılmıştır.