• Sonuç bulunamadı

Lübnan ve çevresi 1516 Mercidabık savaşı sonrası Osmanlı hâkimiyetine girdi. Memlukler döneminde yedi ayrı idari birime ayrılan bölge, Osmanlı döneminde ilk önce Halep, Şam, Trablusşam ve Rakka olarak dört idari birime ayrılmıştı. Daha sonra ise Halep, Şam, Sayda ve Trablus olarak dört idari bölgeye ayrıldı. Cebel-i Lübnan, bu eyaletlerden bazen Sayda'ya bazen de Şam'a bağlı bir sancak olarak önde gelen aileler/emirler tarafından yönetildi. Bu durum 1861’de Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığının kurulmasına kadar devam etti.

16 Mustafa L. Bilge, “Lübnan”, DİA, C. 27, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2003, s. 244.

17 Bilge, a.g.m., s. 245.

18 Bilge, a.g.m., s. 245.

19 Ahmet Sağlam, Suriye’de Hâkimiyet Mücadelesi: İlhanlılar Memlûkler (1298-1304), Çamlıca Yayınları, İstanbul, 2017.

Osmanlı yönetimi bölgeye hâkim olduktan sonra halkın dini ve etnik yapısına müdahale etmedi. Yavuz Ma`noğullarından Emir Fahreddin’in Lübnan emirliğine atadı. Emir I.

Fahreddin Ma`n’ın 1545 yılında ölümünden sonra onun yerine Emir Korkmaz geçti. O 1585 yılına kadar yaklaşık 41 yıl emir olarak kaldı. Emir Korkmaz’ın 1585 yılında öldürülmesinden sonra onu yerine oğlu II. Fahreddin Ma’n geçti. Emir II. Fahreddin yarı feodal bir yapıda bölgeyi idare etti. Emir Fahreddin Trablus’un sekiz mukataası, Betrun, Futuh, Cübbetü’l Bişarri, Cübeyl, Kura, Munaytra ve Zaviye ile Sayda’ya bağlı on altı Mukataayı kontrol ediyordu. Kuzeyden Anadolu’yu güneyden Suriye’yi, doğudan Havran’ı kapsayan tüm mukataaların tek bir sancak altında birleşmesi emir Fahreddin’in onlarca kaleye ve binlerce askere sahip olarak siyasi bir güç haline gelmesini sağladı.20 Bu güçten ve yarı feodal yapıdan istifade eden Fahreddin’in 1613 yılındaki isyanının bastırılmasının ardından Osmanlı Devleti bu bölgeyi daha iyi kontrol edebilmek amacıyla 161421 yılında Sayda, Safed ve Beyrut sancaklarını Şam’dan ayırarak Sayda eyaleti adıyla yeni bir beylerbeyilik teşkil etti.

Ancak Fahreddin, 1618’de bölgeye dönmesine izin verilmesinden sonra tekrar bölge üzerindeki nüfuzunu artırdı.22 Fahreddin’in bu tutumu karşısında IV. Murad, Küçük Ahmed Paşa’yı görevlendirerek Emir Fahreddin’in bu yarı bağımsız hareketlerine son vermek istedi.

Küçük Ahmed Paşa 1635 yılın ilk aylarında Emir II. Fahreddin’i tutuklayarak iki oğlu Mesud ve Hüseyin ile birlikte İstanbul’a gönderdi. Emir II. Fahreddin ve büyük oğlu Mesud 13 Nisan 1635’de İstanbul’da idam edildi.23 Onun idamından sonra Cübeyl, Betrun ve Bişarri doğrudan Şam Beylerbeyinin denetimine verildi. Böylece Dürzi bölgeleri üzerindeki merkezin kontrolü yeniden sağlandı.24

Ma’anoğullarının bölgedeki idaresi 1697 yılına kadar devam etti. 1697 yılından sonra Şihapoğulları yönetimde etkili olmaya başladı. Şihapoğullarından ilk emir I. Beşir’dir (1697-1707). Emir Beşir yaklaşık on yıl emirlik görevini ifa etti. Onun vefatı sonrası yerine emir olan Haydar Şihabi (1707-1732) döneminde I. Beşir’in Lübnan ve çevresinde sağladığı istikrar bozuldu. 1729 yılında emir Haydar emirlik görevini oğlu Mülhem’e devretti. 1770 yılında emirlik görevini devralan Emir Mülhem’in oğlu Yusuf Hristiyanlığı kabul etti. Böylece Lübnan’da Hristiyan Şihapoğulları dönemi başlamış oldu. Emir Yusuf döneminde aynı zamanda emirin kardeşi olan Canbolat ailesi ile Emir Yusuf arasındaki iktidar mücadelesi bölgedeki dengeleri değiştirdi. Bunun üzerine iki akraba aile arasında hâkimiyet mücadelesi için şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu durum üzerine Cezzar Ahmed Paşa Emir Yusuf’u görevden alarak yerine 1788’de Beşir(II) Şihabi’yi atadı. Cebel-i Lübnan’ın kalkınması için birçok politika geliştiren Emir II. Beşir döneminde Hristiyanlar her geçen gün daha da güç kazandı. II. Beşir’in bu politikaları bölgede etkin faaliyet gösteren misyonerler tarafından da desteklendi. Bilhassa Fransızlar bunda etkin bir rol oynamıştır. Fransız yanlısı bir siyaset takip eden Emir II. Beşir Fransızlara karşı Akka’yı savunmakta olan Cezzar Ahmed Paşa’nın yardım talebi karşısında gönülsüz davrandı. Bu tutum karşısında Cezzar Ahmed Paşa, Marûnî-Dürzi çatışmalarından sorumlu tuttuğu II. Beşir’i Cebel’den Mısır’a sürdü. Bir müddet sonra geri dönmesine rağmen, bölgedeki hâkimiyetini tekrardan sağlayabilmesi 1804 yılında Cezzar Ahmed Paşanın ölümünden sonra ancak mümkün olabildi.25

Bu yapı içerisinde gayrimüslim cemaate mensup olanlar, iktisadi ve ticari faaliyetleri sayesinde zamanla zenginleşmişler ve millet-i hâkime olan Müslümanların kıskançlık duygularının gelişmesine neden olmuşlardı. Bu burumun bir sonucu Dürziler ve Mütevâliler, Hristiyan reayanın mallarını zaman zaman yağma ederek onları rahatsız etmeye başladı.

Sekiz yıl kadar süren Mısır hâkimiyeti sırasında bu iki cemaat arasındaki düşmanlık daha da

20 Yıldız, a.g.t., s. 28.

21 Halil İnalcık, “Eyalet”, DİA, C. 11, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1995, s. 548.

22 Ersin Gülsoy, “Sayda”, DİA, C. 36, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2009, s. 209.

23 Feridun Emecen “Fahreddin Ma’noğlu”, DİA, C. 12, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1995. s. 81;

Akarlı, a.g.e., s. 13.

24 Gülsoy, a.g.m., s. 209; Yıldız, a.g.t., s. 33.

25 Ayhan Toraman, Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığında Vasa Paşa Dönemi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 2019, s. 24.

körüklendi. Çünkü 1833 yılında imzalanan Kütahya Antlaşması ile bölge üzerinde hâkimiyet kuran Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim Paşa’nın idaresi dönemine Marûnîler daha da güç kazandı.26

Amerika’ya göç ettikten sonra burada hatıralarını yazan Lübnan asıllı bir Hristiyan olan Wadea Kassab hatıralarında İbrahim Paşa’nın yönetiminden övgü ile bahseder. Bilhassa İbrahim Paşa döneminde Lübnan ve çevresinde başta eğitim olmak üzere birçok alanda geliştiğini ifade eder. Wadea İbrahim Paşa’nın gençlere burs vererek onların eğitim alanında iyi yetişmeleri konusunda destekçi olduğunu hatırlarında anlatır. Bunları da büyük dedesinden dinlediğini ve ilave olarak bunların doğruluğuna inandığını da yazar. Çünkü Wadea Kassab’ın dedesi İbrahim Paşa tarafından İtalya’ya gönderilmiş ve orada altı yıl cam yapımı eğitimi almıştır.27

İbrahim Paşa’nın uygulamalarından güç alan Marûnîler otoritelerini kuvvetlendirmek için Dürzilere karşı şiddete başvurmuşlar, ileri gelenlerini sürgüne yollamışlar, mallarına ve topraklarına el koymuşlardı. Ayrıca Dürzilerin, İbrahim Paşa’nın vergi politikasına da karşı çıkmaları sonucu, İbrahim Paşa, Marûnîleri silahlandırarak Dürzilerin üzerlerine salmıştır.

Böylece eskiden beri var olan Dürzi-Marûnî çatışması şiddetlendi. İbrahim Paşa, Lübnan ipeğinden elde edilen gelirin büyüklüğünden etkilenerek ipek üretiminin Mısır’da yapılması için Dürzilerden birkaç yüz kadını 1835’te Mısır’a götürmek istemişti. Ancak Dürziler, İbrahim Paşa’nın bu isteğine karşı çıkarak ipek üretimini öğretecek kadınların götürülmesine izin vermedi. Bunun üzerine İbrahim Paşa Beyrut’tan almış olduğu üç-dört tabur askerle Dürziler üzerine sefere çıktı. Lakin İbrahim Paşa’nın göndermiş olduğu askerler Dürzilerin sert bir şekilde karşı koymaları üzerine başarısız olarak geri dönmek zorunda kaldı.28 Mehmet Ali Paşa ve onun ailesi sadece Mısır’ın Osmanlı’nın elinden çıkmasına neden olmamış aynı zamanda uyguladıkları siyaset sonucu Suriye ile birlikte Lübnan ve çevresindeki huzur ve barış ortamını da bozmuşlardı. Lübnan’ın idaresi ancak Mehmet Ali Paşa’nın 1840’daki ikinci isyanından sonra tekrar Osmanlı Devleti’ne geçti.29

Lübnan ve çevresi 1840 yılında Dürziler ile Marûnîler arasında çatışmaların başladığı döneme kadar, zaman zaman sorunlar olsa da imparatorluğun diğer bölgelerine göre daha sakin ve huzurluydu. 1840 yılında başlayan çatışmalar 1861 yılında mutasarrıflığın kurulmasına kadar devam etti. Lübnan’da yaşayan halklar arasında çatışmaların başlamasında Tanzimat’ın etkisi ile birlikte XIX. yüzyılda meydana gelen siyasi, ekonomik ve sosyal olaylar da etkili oldu. Bilhassa Tanzimat anlayışının bölgede uygulanmak istenmesi bölgenin hassas dengelerini alt üst etti. Bu çatışmaların derinleşmesinde daha sonra bölgenin egemenlik haklarında söz sahibi olan Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın etkisi de büyük oldu. Fransa ve İngiltere’nin emperyalist yaklaşımları ve misyonerlerin devreye girmesi ile çatışmalar kaçınılmaz hale geldi.

Çatışmaların şiddetlenmesi üzerine Osmanlı yönetimi 1842 yılının ilk günlerinde Cebel-i Lübnan’daki olaylara el koydu. Sultan Abdülmecid Emir III. Beşir’i azlederek yerine Ömer Paşa’yı atadı. Mustafa Nuri Paşa’yı bölgeye gönderdi. Böylece Osmanlı Devleti bölgedeki emirlik düzenini de kaldırmış oldu. Fakat bu müdahaleden Cebel-i Lübnan’daki etnik ve dini gruplar memnun olmadı. Çünkü Dürziler, Osmanlıların kendisini desteklemelerini ümit ediyordu. Buna karşılık Marûnîler ise Dürziler tarafından kendilerine verilen zararın tazminini, el konulan mülklerin iadesini ve Ömer Paşa’nın yerine II. Beşir veya oğlunun yeniden emir olarak atanmasını istemekteydiler. Fransızlar her zaman olduğu gibi bu konuda Marûnîlerin

26 Lütfi Özcan, Abdülkadir Aksoy, “Tanzimat Dönemi Taşra Politikalarının Cebel-i Lübnan Örneğinde Analizi”, Bilgi (26), Yaz 2013, s. 103.

27 Wadea Kassab, Memoirs, New York, 1954, s. 1; Aelyas Kassab, Kassab Family History, [t.y; y.y], s. 4. Kaynak:

https://lebanesestudies.omeka. chass.ncsu.edu/items/show/13965#?c=0&m=0&s=0&cv=0; Erişim: 7 Ocak 2020.

28 Kürşat Çelik, “Osmanlı İdaresindeki Lübnan’da İpek Üretim ve Ticareti Üzerine Bir Değerlendirme” Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C. 26, S. 1 (2016), s. 283.

29 Özcan, a.g.m., s. 103.

yanında yer alırken, İngilizler ise Dürziler’i desteklemekteydi. Avusturya ise Marûnîlere sahip çıkmakta Fransızlardan geri kalmamaktaydı. Ömer Paşa yönetime Marûnîleri de dâhil etti.

Buna Dürziler karşı çıktı. Ayrıca İngiltere ve Fransa’nın politikalarının hem kesişmesi hem de kendi çıkarlarına göre ayrı ayrı politika belirlemeleri Ömer ve Nuri Paşa’nın çabalarını sonuçsuz kalmasına neden oldu.30 Tüm bunlara rağmen Ömer Paşa’nın uygulamaları ve çalışmaları sayesinde bölgede çatışmalar yavaşladı. Fakat 1845 yılında yeniden hızlandı.

Bunun üzerine Hariciye Nazırı Mehmet Şekib Paşa bölgeye geldi. Şekib Paşa olayların tırmanmasında İngiliz ve Fransız konsoloslarının etkisini görünce bunların buradan çıkarılmadığı sürece olayların son bulmayacağını rapor etti. Hatta konsolosları yanına çağırarak, Cebel’de asayişin sağlanması için gerekirse şiddet ve cebir kullanacağını ve bu sırada iç taraflarda yaşayan ecnebi tebaanın bir tehlikeye maruz kalmaması için hemen Beyrut’a nakledilmelerini, bunların mal ve mülklerine garanti verecek ise de canlarına gelecek zarardan dolayı mesuliyet kabul etmeyeceğini bildirdi. 1845 Mayıs’ında ateşkes sağlansa da Şekib Efendi’nin doğru ve haklı talepleri yerine getirilemediği için bölgede asayiş tam olarak temin edilemedi. Buna rağmen Şekib Efendi’nin 1842’de ortaya koyduğu Kuzey Lübnan’da yaşayan Marûnîleri için Marûnî kaymakamlığı, güneyde Dürziler için oluşturulan Dürzi kaymakamlığı ile çifte kaymakamlık sistemi ile bölge 1854 yılına kadar sakinliğini korudu.31

Resim 1: Cebel-i Lübnan Manzarası: Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığının Merkez-i Şitaiyyesi Olan Ba'abedâ Kasabası32

1860 yılının ilk aylarında Marûnîler ile Dürziler arasında çatışmalar yeniden başladı.

Çatışmaların başlamasında etkili olan yabancı misyonerler Osmanlı yönetimini ilgisizlikle suçlamaktan da geri durmadılar. Osmanlı yönetimi Lübnan’daki olayları bastırmak ve suçluları cezalandırmak için Hariciye Nazırı Fuad Paşa’yı Arabistan ordusu komutanı Halim Paşa ile birlikte Beyrut’a yolladı. 12 Temmuz’da İstanbul’dan ayrılan Fuad Paşa 18 Temmuz’da Beyrut’a vardı. Fakat Fuat Paşa yoldayken 9 Temmuz 1860’ta Şam’daki Müslümanlar kentin Hristiyan mahallesine karşı saldırı başlattı. Şam’daki olaylar sonucu 5.000’den fazla Hristiyan’ın katledilmesi ve büyük mal zayiatıyla sonuçlandı.

Fuad Paşa Beyrut’a varır varmaz ilk olarak bölgedeki güvenliği tam olarak sağlamak için İskenderun’a kadarki sahil şeridine hâkim olmak üzere Hurşid Paşa’yı, Akka tarafına Mustafa Paşa’yı ve Cebel-i Lübnan’a Arabistan Ordusu komutanı Halim Paşa’yı yolladı. Ayrıca Beyrut ve Sayda’da yaralıların tedavisi için birer hastane, ihtiyaçları gidermek için de Müslüman ve Hristiyanlardan oluşan bir yardım komisyonu kurdurdu.33

30 Mehmet Deniz Karakışla, 1840- 1861 Tarihleri Arasında Cebel-i Lübnan’da Dürzi- Marunî Çatışması ve Bu Çatışmanın Bölgeye Etkisi, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tez, Ankara, 2016, s. 40.

31 Erdoğan Keleş, “Cebel-i Lübnan’da İki Kaymakamlı İdari Düzenin Uygulanması ve 1850 Tarihli Nizamname”, Ankara Üniversitesi Dil Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt, 27, S. 43, 2008, s. 138; Karakışla, a.g.t., s. 46.

32 http://nek.istanbul.edu.tr:4444/ekos/FOTOGRAF/90773---0002.jpg

33 Karakışla, a.g.t., s. 52.

Lübnan’daki olayların bu şekilde yayılması üzerine İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya, Prusya ve Osmanlı temsilcilerinden oluşan bir komisyon 1860 yılı sonlarında toplandı. Bu müzakere heyetinin Mayıs 1861’de üzerinde uzlaşma sağladığı “Cebeli Lübnan Nizamnamesi” 9 Haziran 1861’de imzalanarak bir fermanla yürürlüğe kondu. Bu nizamname toplumsal olayların ve taleplerin karşılanması noktasında aşağıdan yukarı bir yaklaşımla oluşturuldu.34 Bu düzenleme ile Lübnan’a müstakil mutasarrıflık statüsü verildi. Buna göre de mutasarrıfın Lübnan dışından Osmanlı vatandaşı bir Hristiyan olması şartı getirildi.35 Mutasarrıfın yanında 12 kişilik bir yürütme meclisi oluşturuldu. Bu üyeler dört Marûnî, üç Dürzi, iki Ortodoks, bir Katolik, bir Şii ve bir Sünni Müslümandan oluşturuldu. Bu üyelerin coğrafi dağılımı ise Betrun ve Kisrawan’dan birer Marûnî; Jazzin’den birer tane Marûnî, Dürzi ve Sünni Müslim; Matn’dan bir Marûnî, Dürzi, Şii ve Orthodox; Shuf’tan Dürzi; Kura bölgesinden de bir Ortodox; Zahla’dan da bir Katolik üye şeklinde oluştu.36 Bu nizamname ve mutasarrıflığın kurulması ile Cebel-i Lübnan da 1861’de başlayan barış dönemi birinci dünya savaşına kadar yarım yüzyıldan fazla devam etti.37

Yeni dönemde Cebel-i Lübnan’a Mutasarrıf Olarak atanan ilk isim David Paşa (1861-1868) oldu. David Paşa (Karapet Artin) Ermeni kökenli bir Katolik Osmanlı bürokratı olup dürüst ve çalışkan biriydi. David Paşa içeriden ve dışarıdan yapılan baskılara rağmen, Cebeli Lübnan’da etnik ve dinsel gruplara aynı mesafede olan bir yönetim sergiledi. David Paşa’nın Cebel-i Lübnan’daki bütün dini ve etnik gruplara hak, adalet ve eşitlik prensiplerine uygun şekilde muamele etmesine rağmen, başta Patrik olmak üzere Marûnî ileri gelenler kendisine akıl almaz güçlükler çıkarmışlar ve O’nun görevinde başarısız olması için ne gerekiyorsa yapmışlardır.38

David Paşa’nın istifasından sonra Lübnan Valiliğine aslen Halepli bir Rum olan Franko Paşa (1868-1873) atandı. Bu dönemde Fransa, Prusya ve İtalya’nın kendi aralarındaki problem nedeni ile Osmanlı açısından rahat bir dönem oldu. Franko Paşa’nın Fransa ile iyi ilişkilerinin olması bunda etkili oldu. Paşa’nın atanmasından Marûnîler de memnun olmuştu.39

Franko Paşa’nın 1873’de ölümü üzerine Fransızların karşı olmasına rağmen Rüstem Paşa (1873-1883) valilik görevine atandı. Rüstem Paşa’nın Lübnan Mutasarrıflığına atanmasından üç yıl sonra Osmanlı tahtına oturan II. Abdülhamit’in istikrarlı politikası sayesinde imparatorluğun diğer bölgeleri gibi burada da nispeten daha az sorun yaşandı.

Rüstem Paşa uyguladığı yönetim sayesinde 1877 Osmanlı-Rus savaşı boyunca bölgedeki taşkınlıkları önledi. Nizamnamenin eksiksiz uygulanarak bölgede barışın, huzurun adaletli biçimde sürdürülmesi ve ekonomik refahın arttırılması onun birincil amaçları arasında yer almaktaydı. Ekonomik anlamda bölgeyi kalkındırmak için uğraşan Rüstem Paşa zamanında toplamda 50,5 km yol yapıldı.40 Osmanlı yönetiminin Rüstem Paşa’yı tekrar bu göreve atamak istemesine rağmen, Marûnîlerin ve Fransa’nın girişimleri ile Rüstem Paşa görev süresinin bitiminde tekrar bu göreve atanmadı.41

Rüstem Paşa’nın görev süresinin bitiminden sonra onun yerine İngiltere’nin tepkisine rağmen Fransızların girişimi ile Vasa Paşa (1883-1892) atandı. Vasa Paşa Cebel-i Lübnan halkının imparatorluğa olan bağlarını güçlendirmeye çalıştı. İdari, hukuk ve ekonomik anlamda iyi bir yönetim sergiledi. Onun valiliği süresince daha önce 20 yılda yapılan 108

34 Lütfi Özcan, Abdülkadir Aksoy, “Tanzimat Dönemi Taşra Politikalarının Cebel-i Lübnan Örneğinde Analizi”, Bilgi (26), Yaz 2013, s. 97.

35 Ş. Tufan Buzpınar, “Lübnan”, DİA, C. 27, Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2003, s. 251.

36 Akarlı, a.g.e, s. 82.

37 Najip E. Saliba, “Emigration from Syria”, Arab Studies Quarterly, Vol. 3, No. 1 (Winter 1981), s. 57.

38 Akarlı, a.g.e., s. 36; Karakışla, a.g.t., s. 55.

39 Akarlı, a.g.e., s. 40.

40 Can Ünsal, Rüstem Paşa’nın Mutasarrıflığı Döneminde Cebel-i Lübnan (1873-1883), Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Eskişehir, 2017, s. 55-59.

41 Akarlı, a.g.e., s. 41.

km’lik yola karşılık 149 km yol yapıldı. 42 İdari anlamda ise Canbolatların etki alanlarını kullanıp idari ve hukuki meselelerde Dürzileri tarafına çekti. Aynı zamanda rakip aileler arasında bazı görev değişimleri yaparak idari yapının tek bir ailenin elinde kalmasını engellemeye çalıştı. Vasa Paşa aynı politik tutumu daha gerçekçi bir yaklaşımla Marûnîlere karşı da sergilemeyi ihmal etmedi. Bu bağlamda özel bir müdürlük olan Deyrü’l Kamer’i Marûnî Şihabi ailesinin kontrolünden alarak Marûnîlerin kadim ileri gelen ailelerinden Hazinlere verdi.43 İyi bir yönetim sergileyen Vasa Paşa valilik süresini tamamlayamadan Haziran 1892’de öldü. Ondan sonra ise Naum Paşa (1892-1902) Cebel-i Lübnan Valiliğine atandı.44

Naum Paşa’dan sonra Fransızlar Franko Paşa’nın oğlu Yusuf Paşa’nın atanması konusunda ısrarcı olsalar da Sultan Abdülhamit-II buna yanaşmadı. Onun yerine Muzaffer Paşa (1902-1907) Lübnan Valiliğine atandı. Muzaffer Paşa’nın valiliğinin son dönemlerinde bölgede tansiyon yükseldi. Fakat bu arada Muzaffer Paşa da vefat etti.45

Muzaffer Paşa’nın vefatından sonra Lübnan Valiliğine Franko Paşa’nın oğlu Yusuf Kusa Paşa (1907-1912) atandı. Yusuf Paşa’nın valiliğini Fransızlar çok istemişlerdi. Fakat Abdülhamit’in vetosu sonrası atattıramamışlardı. Daha önceki girişimlerinde atattırmadıkları Yusuf Paşa 1907 yılında bu göreve atanmış oldu. Onun atanmasından bir yıl sonra ilan edilen II. Meşrutiyet’in etkisi imparatorluğun diğer yerleri gibi burada da hissedildi.46 Yusuf Paşa’dan sonra Ohannes Paşa (1912-1915); Ohannes Paşa’dan sonra Ali Münif Bey 25 Eylül 1915’den 15 Mayıs 1916 yılına kadar valilik yaptı. Son vali olarak ta Mümtaz Bey atanmış ve o da 30 Eylül 1918 yılına kadar bu görevini ifa etmiştir.47

42 Akarlı, a.g.e., s. 45.

43 Tuba Yıldız, “İşkodralı Vasa Paşa’nın Cebel-i Lübnan’da Reform Politikaları (1883-1892)”, Rumeli İslâm Araştırmaları Dergisi, Sonbahar, 2019, S. 4, s. 13, 15.

44 Akarlı, a.g.e., s. 59.

45 Akarlı, a.g.e., s. 64.

46 Akarlı, a.g.e., s. 71.

47 Akarlı, a.g.e., s. 80-81.

İKİNCİ BÖLÜM

CEBEL-İ LÜBNAN ve ÇEVRESİNDEN AMERİKA’YA GÖÇ

Göçlerin nedenleri kadar nasıl yapıldığı da önemli bir konudur. Göç etmek için neden bulanları yollarda bekleyen birçok tehlike beklemekteydi. Göçe başlayanları kaçakçılar, rüşvetler, göçü engellemek için bekleyen görevli memurlar, konaklama gibi daha birçok bilinmez gibi. Bunu vapur şirketleri garanti etse de sonu bilinmez olan bir karmaşa ortadaydı.48