• Sonuç bulunamadı

I. TÜRK HALK EDEBİYATI VE TÜRK SİYASAL KÜLTÜRÜYLE İLGİLİ

I.3. Türk Siyasetinin Sosyolojik ve Felsefî Temelleri

1.4. Kutadgu Bilig

Yusuf Has Hâcib tarafından Türklüğe armağan edilen Kutadgu Bilig, birçok araştırmacının ilgisini çekmiş ve eser ile ilgili birçok konu değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig’i: Kitabın adını Kutadgu Bilig koydum;

okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin ifadesiyle tanımlamıştır.

Kut, saadet manasına gelmektedir. Nitekim Vambery, Radloff, V. Thomsen ve diğer bazı yazarlar kut’u bu anlamında düşünerek tercüme etmişlerdir. Barthold da, Kutadgu Bilig’e: Mesut edici ilim seklinde yaklaşmış; “saadet ve baht” anlamında gördüğü kut’u hükümdara layık olan ilim biçiminde değerlendirmiştir (Hassan, 2002: 311).

Kutadgu Bilig’de işlenen ana konu ideal insandır. Yusuf Has Hâcib, ideal insan tipini olduğu gibi değil; içtimai hayatın içine yerleştirerek, bireylerin diğer bireylerle ve devletle olan ilişkisini irdeleyerek ortaya koymuştur. Böylelikle Kutadgu Bilig, hem sosyoloji hem de siyaset ilmi ile ilgili bir eser hâline gelmiştir. Bu bağlamda düşünüldüğünde mesut olma bilgisi anlamına gelen Kutadgu Bilig; terim olarak da

siyâsetnâme anlamını kazanmıştır. Manzum ve mensur girişte de Kutadgu Bilig için;

Çinlilerin Edebü’l-Mülûk, Turanlıların ise Kutadgu Bilig dediklerinin kaydedilmesi, bu ismin terim olarak siyâsetnâme anlamını kazandığını göstermektedir. “Bilig, bilgi

demektir. Kutadgu tabirinin etimolojik olarak Kut+ad+gu=”kutlu kılma” demek olduğu muhakkak ise de, kök unsur durumundaki kut’un manası sarih değildir. M. F. Köprülü Kutadgu Bilig’i, “saadet veren”, “padişahlara lâyık” tarzında açıklamıştır. Eserin nasiri ve tercümecisi R. R. Arat’ın fikrince, adın manası “kutlu ve mesut olma” bilgisi olup eser; “insana her iki dünyada saadete ermek için takip edilecek yolu göstermek üzere kaleme alınmıştır.” (Kafesoğlu, 1970: 8).

Kutadgu Bilig, dil ve edebiyat açısından da büyük önem taşımaktadır. Eser, şiir sanatının inceliklerini ve tekniklerini tam olarak yansıtan bir mahiyettedir. Kendi çağının edebî Türkçesiyle yazılmış ilk Türk-İslam manzum eseri olup, klasik Türk şiirinin oluşumuna da katkı sağlamıştır. Bu bakımdan Kutadgu Bilig, Türklerin İslam medeniyetinin sahasına girmelerinde ve kültürel gelişiminde büyük katkısı olmuştur.

Kutadgu Bilig yapısı itibariyle manzum bir hikâye gibi görünse de, eserde adı geçen şahısların karşılıklı diyalog hâlinde olmaları, esere tiyatro havası da katmıştır. Bu bakımdan Kutadgu Bilig’e, Türk edebiyatının bilinen, yazıya geçirilmiş ilk tiyatro örneği demek de mümkündür. Ayrıca eserde adı geçen şahısların belli kavramları temsil etmeleri, eseri alegorik bir yapıya kavuşturmaktadır. Kutadgu Bilig’e bu özellikleri dikkate alınarak bakıldığında, hikâye ve tiyatro karışımı bir tarzda kurulmuş, manzum, alegorik bir eser olduğu söylenebilir. “Esere baktığımızda; Yusuf Has Hâcib’in Türk

yazı diline hâkim olduğunu; bu alanda Uygur geleneklerini idame edip, yükselttiğini ve eserini yazarken İslam sanatkârlarını örnek alarak, aruz veznini kullandığını görürüz. Kutadgu Bilig; ilaveler ile birlikte 88 baslık altında toplanmıştır. Eserin ana kısmını teşkil eden ve kısaltılmış mütekârip, yani “fa’ülun fa’ülun fa’ülun fa’ül” vezninde yazılmıştır. 1–6520. beyitler arası, mesnevi tarzında olup kendi aralarında kafiyelidir. Eserin sonuna eklenmiş olan parçalardan 44 Beyitlik bir kısım (6521-6564) tam mütekârip ve kaside tarzındadır. Türk edebiyatında yeni olduğunu kolayca tahmin ve tasavvur edebileceğimiz aruzun, ek kısımlardaki kâfiye dışında, şair tarafından pürüzsüz bir biçimde kullanıldığını görüyoruz. Eser, şairin intihap etmiş olduğu yarı hikâye ve yarı temsil tarzında, arada hareketi hazırlayıcı ve izah edici monologlar ve canlı tasvirlerin süslemiş olduğu sahneleri ile bütün olarak öyle mükemmel bir üslup ve mimari çerçeve içine oturtulmuştur ki, bu malzemeye daha başka nasıl bir biçim verilebileceğini düşünmek dahi çok güçtür.” (Arat, 1986: 1039-1040).

Nazım biçimi ve vezni açısından mesnevi geleneğine bağlı olan Kutadgu Bilig, uyak açısından ise halk şiiri geleneğine uymaktadır; çünkü halk şiirinde olduğu gibi Kutadgu Bilig’de de genellikle yarım uyak kullanılmıştır. Hatta eserde, halk şiirinde olduğu gibi; birbirinin aynısı olmayan fakat telaffuz yerleri benzer olan seslerle de uyak yapılmıştır. Pek nadir de olsa cinaslı uyağa rastlanmaktadır. Redif göze çarpmayacak kadar azdır. Eserin bir özelliği de; Uygur şiirinde görülen mısra başı uyağını yer yer devam ettirmesidir.

Yusuf Has Hâcib, çok az sayıdaki Arapça ve Farsça sözcük dışında, eserini yazarken öz Türkçe sözcükler kullanmaya önem göstermiştir. Az sayıdaki Arapça ve Farsça sözcüğün eserde geçmesi ise çok doğaldır; çünkü eser İslam’ın kabulünden sonra ve İslami ilimlerin etkisinde yazılmıştır. “Yusuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig’i önsöz ve

giriş eklemeden 85 bâba ayırmış, 6520 beyit hâlinde ve mütekarip vezninde, öğretici bir destan ya da siyâsetnâme olarak yazmıştır. Esere sonradan iki defa önsöz şeklinde

ilaveler yapılmıştır. Bu ilavelerden ilkinde baş tarafa 77 beyitlik bir giriş, sona 3 bâblık 125 beyit ve baştaki 77 beyitin sonuna, bu şekilde sayısı 88’e yükselmiş olan bâb başlıklarının dizini şeklindedir. İkincisi ise, ilk ekin başına getirilen 38 satırlık düz yazı önsözdür. Sonradan yapılan bu eklerle beyit sayısı 6645’e yükselmişse de sona doğru yer yer boşluklar vardır.” (Dilaçar, 1995: 71).

Eserin başında tevhit, naat ve dört sahabenin zikredilmesinden sonra, Karahanlı hükümdarı Buğra Han’ın methiyesi gelmektedir. Bu bölümleri, kısa bir biçimde anlatılan yaratılış kısmı ile insanın akıl ve bilgi sayesinde hizmet kazandığı, dilin faydası ve zararları hususundaki bâblar takip etmektedir. Daha sonra, eser okuyuculara takdim edilerek, ana hatları belirtilmekte ve esas konuya girilmektedir.

Kutadgu Bilig, dört temel üzerine kurulmuştur:  Doğru Kanun – Kün Toğdı (Hükümdar)  Saadet – Ay Toldı (Vezir)

 Akıl – Öğdülmiş (Vezirin oğlu)  Akıbet – Odgurmuş (Zâhid)

Eserde, bunların haricinde; Ay Toldı’nın Hâcib ile buluşmasını sağlayan Küsemiş; huzura kabulü sağlayan Hâcib, arada hizmet gören Oğlan; haber getiren Yumusçı ve Zâhid’in yanında çalışan Kumaru’da, iştirak nispetleri az olmakla birlikte, görevli olarak temsili mahiyet taşımaktadır.

Bu dört kişinin aralarında geçen hikâye ise özetle şu şekildedir: Adaleti seven ve devletine faydalı olmak isteyen hükümdar Kün Toğdı’nın yardımcısı yoktur. Hakanın iyiliğini duyan Ay Toldı, kendisini ona tanıtma imkânı bulmuş ve daha sonra aklı ve bilgisi sayesinde kendini ispat ederek vezir olmuştur. Hizmetlerde bulunmuş ve devlet idaresine dair fikirlerini ifade etmiştir. Hastalanarak ölmeden önce ise ona oğlunu tavsiye etmiştir. Hakan, Ay Toldı’nın ölümünden sonra, oğlu Ögdülmüş’ü vezir yapmış, Ögdülmüş de babasının vasiyetlerini göz önünde tutarak hizmet etmiştir. Bundan memnun olan hakan, vezirine bir yardımcı bulmaya karar vermiştir. Ögdülmüş, dağda hayatını geçiren Odgurmış’ı tavsiye etmiştir. Odgurmuş, hakanın üçüncü çağrısına cevap vererek onun yanına gelmiş, onunla konuştuktan sonra ise dağa geri dönmüştür. Ögdülmüş yalnız kalınca tekrar ona nasihatler vermiş, sonrasında ise yaşlandığını ileri sürerek Odgurmış’ın yanına gitmiştir. Odgurmış, onun bu gelişini doğru bulmamış ve geri dönmesini istemiştir. Bunun üzerine Ögdülmüş geri saraya dönse de; Odgurmış’ın hastalığını duymuş ve geri dağa gitmiştir. Odgurmış, ona son sözlerini söyleyerek

öğütlerde bulunmuştur. Ögdülmüş saraya geri döndüğünde konuşulanları hakana anlatmış, hakan ise ona arkadaşını yalnız bırakmamasını tembihlemiştir; fakat Ögdülmüş eve dönünce Odgurmuş’un ölüm haberini almış ve yas tutmuştur. Hakan, vezirine taziyede bulunmuş ve sonunda her ikisi birlikte devleti adaletle yönetmişlerdir.

Kısaca özetlenen bu konuşmalarda hükümdara verilen nasihatler, devlet ve hükümet kavramları üzerinde ileri sürülen fikirler, dünya nimetleri üzerine söylenen sözler, bireysel ahlak kaideleri ve hükümdarlık için gereken vasıflar detaylı olarak ifade edilmektedir. Aynı zamanda insanların eğitilmesi, hayatın manası, dünya zevkleri ve her iki dünyada mutlu olmak için insanların nasıl davranması gerektiği hususu üzerinde duran Yusuf Has Hâcib, bireylerin içtimai hayat içindeki görev ve sorumlulukları bakımından ilişkilere de geniş bir yer vermiştir. Eserde geçen bu fikirler, Türk devletlerindeki siyasi teşkilatın felsefesini ve ahlaki temelini teşkil etmektedir ki bu, eski ve yeni dönemlerin birbirine bağlanması açısından da büyük bir değer taşımaktadır. Kutadgu Bilig’in sonunda, eserin ana temasından sıyrılmış olan ve ek olarak kabul edilebilecek üç konu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi gençlik dönemine acıma ve yaşlılık üzerine, ikincisi çağın bozuklukları ve dostların cefası üzerine, üçüncüsü ise Yusuf Has Hâcib’in kendine nasihatleri şeklindedir.

Eserde işlenen konulara bakıldığında, öncelikli olarak devlet yönetiminin nasıl olabileceği ve ilkeleri, devlet teşkilatlanması, birey ile toplum ve birey ile devlet arasındaki ilişkinin ele alındığı görülmektedir. Bununla birlikte toplum içindeki farklı zümrelerde ve meslek erbaplarında olması gereken özellikler detaylı bir şekilde anlatılmaktadır. Hükümdarın, beylerin, vezirlerin, komutanların, elçilerin, saray görevlilerinin, hizmetkârların sahip olması gereken özellikler ve bunların nasıl hareket etmeleri gerektiği en ince ayrıntısına kadar belirtilmektedir. Hizmetkârların beyler üzerindeki hakları ve nasıl hareket etmeleri gerektiği, ayrıca beylerin de bu hizmetkârlara nasıl davranmaları gerektiği anlatılmaktadır. Âlimler, hekimler, müneccimler, rüya tabircileri, efsuncular, çiftçiler, şairler, tacirler, esnaf ve sanatkârlar, fakirler ile halka ve peygamber soyundan olan kimselere karsı nasıl davranılacağı belirtilmektedir. Aile içi ilişkiler, eşlerde bulunması gerekli özellikler ve çocukların yetiştirilmesinde dikkat edilecek hususlar ifade edilmektedir.

Kutadgu Bilig, ilk bakışta sadece siyasi mevzuların anlatıldığı bir siyasetname niteliğinde görünse de, bu özelliğinin yanında sosyal hayatı oluşturan bireylerin de görev ve sorumlulukları üzerinde durmakta, dönemin hayat felsefesini ortaya

koymaktadır. İnsana her iki dünyada da tam anlamıyla mutlu olabilmek için takip edilmesi gereken yolu göstermek amacıyla yazılmıştır. Yani eser, devlet görevlilerine ahlak dersi veren, sadece nasihat içerikli bir kitap değildir. Yusuf Has Hacib eserinde hayatının anlamını irdeleyerek, bireylerin toplum ve devlet düzeni içindeki yerini belirleyen bir hayat felsefesi sistemi oluşturmaktadır.

Kutadgu Bilig incelendiğinde, eserin yazılış amacı ve toplumdaki fonksiyonu ısrarla belirtilerek, kitaptaki bilgi ve tavsiyelerin hızla benimsenmesi istenmektedir:

“Ey bu kitabı makbûl bulan ve bu Türkçe esere hayretle bakan kimse” (Beyit:

33).2

“Yine bil ki bu kitap herkese yarar, fakat memleket ve şehirleri idare için hükümdara daha çok faydalı olur.” (Beyit: 34).

Bu beyitlerde, yerleşik hayata geçmiş olan Türkler için, şehir hayatına adapte olma sürecinde ve büyüyen devletin yönetilmesinde ortaya çıkan sorunlar belirtmekte ve oluşan yeni koşullarda hükümdarın bu sorunları çözebilmesi için bilgilendirme amacı taşımaktadır. Yeni koşullara, yeni çözümler ve yeni insan tiplerinin gerekli olduğunu vurgulayan bu ifadeler kültürel değişimi de göstermektedir. “Eserin yazılışında

amaçlanan esas hedef, devlet ve yönetim ile ilgili hususları açıklamaktır ki, şair de bu noktayı: ‘Sözümü bu dört şey; kanun, kut, akıl ve akıbet üzerine söyledim.’ diyerek tasrih etmiş ve eserde anlatılan tüm konular bu dört ana esas üzerine kurulmuştur.”

(Kafesoğlu, 1970: 9).

Kutadgu Bilig, Türk kültürünün geliştirilmesi gereken taraflarından olduğu düşünülen adalet ve kanun konularına kendi döneminde yeni bir bakış açısı getirmesi yönüyle elimizdeki en kıymetli kaynak konumundadır. Bu nedenle Kutadgu Bilig, ilim âlemi tarafından tanındığından beri, üzerine en fazla fikir yürütülen ve en değer verilen eserlerden biri olmuştur. “Bir toplumun başarılı ve yaratıcı olabilmesi için; içinde

bulunduğu uygarlık derecesi ile kültür birikiminin; birbirini tamamlayıcı olması ve ahenk içerisinde bulunması şarttır. Kutadgu Bilig, Türk-İslam uygarlığının ortaya çıkması sırasında beliren ihtiyaçlarına yönelik çözüm yolları sunmakta ve cevaplarını da konu ile ilgili verdiği örneklerle anlatmaktadır. İşte Kutadgu Bilig, bahsi geçen sorunlara daha önceden yanıt bulunmaması veya bulunan çözüm yollarının işlevini

2 Kutadgu Bilig konusu içinde bu ve bundan sonraki beyit alıntılarında “Yusuf Has Hacib (2003);

yitirmesi üzerine ortaya çıkan bilinmezlik ve çelişkilerden doğan sıkıntıya karşı yol gösteren bir eserdir.” (Günay, 2002: 813-814).

Birey, toplum ve devlet arasındaki ilişkinin en iyi biçimde ele alındığı Kutadgu Bilig, aynı zamanda İslam öncesi Türk siyasetinin geniş bir özetini çıkartmakta, İslamiyet’e geçiş döneminin de temellerinin atılmasında esin kaynağı oluşturmaktadır. Bu açıdan eser, hem bozkır kültürünün hem de Ön Asya Türk medeniyetinin siyaset felsefesinin temeli sayılmaktadır.

Türk dilinin en eski ve en yaygın sözcüklerinden biri olan kut’un görünen yönü, Kutadgu Bilig’de açıklanmakta ve Yusuf Has Hâcib, hükümdarlığın Tanrı tarafından lütfedildiğini eserinde şu sözlerle dile getirmektedir:

“Bu beylik mesnedine sen isteyerek gelmedin; onu Tanrı kendi fazlı ile sana ihsan etti.” (Beyit: 5468).

“Lütuf ederek sana bu beyliği verdi; ey bilgisi geniş olan insan, buna şükür et”

(Beyit: 5470).

“Bu beyler hâkimiyetlerini Tanrı’dan alırlar; halk iyi olursa, bey de iyi olur.”

(Beyit: 5947).

“Tanrı kimi bey olarak yaratmak isterse, ona önce münasip tavır ve hareket ile akıl ve kol kanat verir.” (Beyit: 1934).

Tanrı’nın tarafında devlet yönetme hakkı olarak verilen kut, hükümdarları millete karşı sorumlu kılmaktadır. Hükümdar halkına hizmet edebildiği, halkı huzur ve refah içinde tuttuğu sürece kut’a sahip olabilir ve hüküm sürebilir. Aksi hâlde kut’un hükümdardan geri alınacağına inanılarak ona itaat edilmez ve hükümdar tahttan indirilir. Bununla birlikte tanrısal bir lütuf olan kut’un sahibi olan kişinin, kimsede olamayan bazı niteliklere sahip olması gerekir ki, Kutadgu Bilig’de de kut’un devamı için gereken özellikler ve yapılması gerekenler detaylı bir biçimde anlatılmış ve şu ifadelere yer verilmiştir:

“Beni bulan kimse mütevazı tabiatlı, alçak gönüllü ve tatlı dilli olmalıdır.”

(Beyit: 703).

“Kendisini gözetmeli ve hiçbir zaman ifrata girmemeli; kötü ve çirkin işlere yaklaşmamalıdır.” (Beyit: 704).

“Toplanmış olan malı yerine sarf etmeli; hayatını, işini, tavır ve hareketini düzenlemelidir.” (Beyit: 705).

“Kibir ve gurur ile başkalarını incitmemeli, kendisini küçüklerin eğlence ve tahakkümüne bırakmamalıdır.” (Beyit: 707).

“Eli ve dili ile oyuna karışmamalı; tavır ve hareketlerinde dürüst olmalıdır.”

(Beyit: 709).

“Ey dünyaya hâkim olan, iyi hareket et; saadet geldiği gibi, tekrar gidebilir.”

(Beyit: 5086).

“Gayret et, iyi ad kazan; saadet vefasızdır, sana tekrar yabancı muamelesi yapabilir.” (Beyit: 5087).

“Büyüklük ve bu beylik sana yüz çevirebilir; yalnız iyilik sana yüz çevirmez.”

(Beyit: 5089).

Kutadgu Bilig’de yer alan ifadelerden de anlaşılacağı üzere halka hizmet, Türk devletinin en temel dinamiklerinden ve hükümdarın en önemli görevlerindendir. Türk hükümdarı gücünü Tanrı lütfu olan kut’tan almakta, kut da ancak hizmet ve adalet ile yükselmektedir. Kağan, halkına hizmet edebildiği ve onlara adaletle hükmedebildiği sürece siyasi varlığını koruyabilmektedir:

“Sen herkesin hizmetine lâyıksın; lâyık olana hizmet edilirse saadet kapısı açılır.” (Beyit: 945).

“Bu devlet dönektir, hem yapar hem bozar, o kararsızdır da, bıkarsa çabucak kaçar.” (Beyit: 548).

“Bu ikbale inanma; elinden gelirse iyilik et; bil ki ikbal bugün sende ise yarın başkasındadır.” (Beyit: 549).

Yusuf Has Hâcib, kut’un sürekli olmadığını ve her an kaybedilebileceğini, bu sebeple ona sahip olabilmek ve onu elde tutabilmek için birçok niteliğin ve faziletin gerektiğini belirtmiştir. Bunun içindir ki, eserde kut’u temsil eden kahramanın adı Ay

Toldı’dır. Zira Ay Toldı’nın adı dolunay ile ilgilidir. Ayın dolu hâli kutluluk ile

yüceliğin, tamamlanmış olmanın en yüksek çağı gibi görülmüştür. Ancak bunun yanında kut dolunaya benzetilerek geçici olduğu, elden gideceği; fakat sonra tekrar doğup büyüyeceği vurgulanmıştır:

“Ay doğarken, önce çok küçük doğar; sonra gün geçtikçe büyür ve yükselir.”

(Beyit: 731).

“Büyüyüp dolunay haline gelince; dünyaya ışık saçar ve dünya halkı onun aydınlığından faydalanır.” (Beyit: 732).

“Ay büyüyüp tamamlanarak en yüksek noktaya çıkınca; tekrar eksilmeğe baslar ve güzelliği gider.” (Beyit: 733).

“Dönek ve deli saadete gönül bağlama; saadet dolunay gibidir tekrar küçülür.”

(Beyit: 741).

Görüldüğü gibi, tanrısal kaynaklı kut’a sahip olabilmek için birçok iyi özellik gerekmektedir. Kut’un kazanılması zor, kaybedilmesi ise kolaydır. Nitekim kut’u kaçıran ve zayıflatan şeyler genellikle insan fıtratına uymayan davranışlardır. O, daima manevî dünyası ahenkli bir bünyeden tecelli etmektedir. Bu noktada, kut’u temsil eden Ay Toldı’nın ölümüne yol açan hastalık anlatılırken, unsurlar arası ahenk bozuldu şeklinde bir ifade geçmesi oldukça düşündürücüdür.

Kutadgu Bilig’i okumanın, “Bir kut kazanma sebebi” (Beyit: 350), olacağını söyleyen Yusuf Has Hâcib; mutluluğa kavuşan insanın kut’la birlikte birçok önemli kazanç elde ettiğini de şu sözlerle ifade etmiştir:

“Kime saadet gelip, onunla uyuşursa; onun basını yükselterek göğe erdirir.”

(Beyit: 3072).

“Saadet gelir ve servet toplanırsa; insanın gönlü huzura kavuşur, yüzü sevinçle parlar.” (Beyit: 3073).

“Kim devlete ererse, onun kudreti artar; bütün eğrisi doğru, her söylediği hikmetin ta kendisi olur.” (Beyit: 3074).

“Devlet kime gelirse, bütün istenilen şeyleri de beraberinde getirir; o insan dünyada meşhur olur, adı her tarafa yayılır.” (Beyit: 3080).

Ancak, yukarıdaki ifadelere rağmen kut’a sahip olan kişinin, kut’un sarhoşluğuna kapılarak büyüklenmesi hâlinde onu büyük bir felaketin beklediği de vurgulanmıştır:

“Dönek dünya vefasızdır, saadeti kararsızdır; ne verdi ise yine çabucak alır.”

(Beyit: 3533).

“ İnsanları kul veya bey diye ayırmaz; bu daha iyi veya kötüdür diye ayırt etmez.” (Beyit: 3534).

“Şeker ile besler, sonunda zehir verir; ey hâkim, dönek saadet böyledir.”

(Beyit: 3080).

“Gençlik, zenginlik veya bu saadet sarhoşluğu; ey kudretli insan, şarap sarhoşluğundan beterdir.” (Beyit: 6140).

Beyitlerden de anlaşılacağı üzere Kutadgu Bilig’de kut, bizzat siyasi hayatın dayanak noktası olmuştur. Kut, hükümdar olmayı ve hükümdar kalabilmeyi sağlayan bir Tanrı iradesidir. Türk siyasi geleneğinde hükmetme yetkisini Tanrı’dan alan ve bu yetki sayesinde devletin başına geçen hükümdara Tanrı tarafından verilen bu ilk özellikte kendisinin bir payı yoktur; çünkü hükümdar, bir başka hükümdarın oğlu veya kut ile donatılmış hanedanın, bir erkek ferdi olarak dünyaya gelmiştir. Bu Kutadgu Bilig’de de hükümdarın asil soya sahip olması şeklinde belirtilmiştir.

Türk siyasetinde hükümdar, bir yandan devlet teşkilatının başı, diğer yandan toplumun lideri konumundadır. Türk hükümdarı, yalnızca içinde yaşanılan çağdan değil, aynı zamanda devletin ve milletin geleceğinden de sorumludur. Dolayısıyla onun yükü ve sorumluluğu son derece ağırdır. Bu ağır görevi de; yalnızca iyi yetişmiş, liyakatli, becerikli, akıllı, bilgili ve tecrübeli olan kişilerin başarabilmesi mümkündür. Bu nedenle de Türk hükümdarının her yönden yüksek vasıflara sahip olması gerekmektedir. Nitekim Kutadgu Bilig’in felsefesine bakıldığında, devlet yönetiminin genel bir yönetim meselesi olarak görüldüğü ve yönetimdeki en önemli faktörün insan unsuru olduğu anlaşılmaktadır. Eserin tamamında yer alan nasihatlerin ve diyalogların yöneten-yönetilen ilişkileri üzerinde yoğunlaşması da bunu göstermektedir.

Türk Devletleri’nde devlet başkanları, Oğuz Kağan’ın veya Efrasyâb’ın varisi ve halefi olarak düşünülmektedir. Ayrıca egemenlik yetkilerini tanrısal kaynaktan alarak ilahi kutsiyet kazanmaktadır. Hükümdarların meşruiyetlerini rahatlıkla kabul ettirebilmelerinde bu soya mensup olmanın büyük etkisi vardır. Nitekim halk üzerinde bu yolla otorite kurabilmek ve kabul görmek daha rahattır. Meşru hükümdar olma amacından kaynaklanan bu durumun temel nedeni ise Tanrı’nın yönetme hakkını belli bir soya vermiş olduğu inancıdır. Bu inanış, şu ifadelerle Kutadgu Bilig’de de yerini bulmuştur:

“Bu beylik işini hep beyler bilir; kanun ve nizam, örf ve âdet onlardan gelir.”

(Beyit: 1931).

“Bey doğarken beylikle doğar; görerek öğrenir ve böylece işlerin hangisinin daha iyi olduğunu bilir.” (Beyit: 1932).

“Beylik için insanın ilk önce asil soydan olması gerektir…” (Beyit: 1949). “Eğer dikkat edersen görürsün ki, dünya beyleri arasında en iyileri Türk beyleridir.” (Beyit: 276).