• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1: ŞEHRİN TARİHİNE GENEL BAKIŞ VE SANCAKTAKİ İDARİ YAPILANMA İDARİ YAPILANMA

1.3. Sancağın İdari Yapısı

1.3.3. Adli Kurumlar

Osmanlı hukuk sistemi ve yargı mekanizmasında Tanzimat’tan sonra köklü değişikliklere gidilmiştir. İlk olarak 1840 tarihli Ceza Kanunu kabul edilmiş ve İstanbul’da oluşturulan Meclis-i Tahkikat ile ilk kez tek yargıç sisteminden ayrılarak, yargılamaya başka üyelerin katılması sağlandı. 1840’tan itibaren çok üyeli mahkemeler olan Nizamiye Mahkemeleri, 1847’de Osmanlı vatandaşları ve yabancılar arasındaki ceza davalarına bakmak üzere karma mahkemeler kurulmuştur. 1856 Islahat Fermanı hükümleriyle de karma mahkemelerin yetkisi genişletilmiştir (Bozkurt, 2010: 116, 119). 1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi doğrultusunda merkez ve taşta teşkilatlarında olduğu gibi yargı alanında da bir dizi düzenlemeler yapıldı. Nahiyelerde “ihtiyar meclisi”, kazalarda “Devâ‘i Meclisi”, sancaklarda “Meclis-i Temyiz-i Hukuk” ve “Meclis-i Cinayet”, vilayetlerde “Divan-ı Temyiz-i Hukuk”, “Meclis-i Kebir-i Cinayet” adı altında istinaf (temyiz) mahkemeleri kuruldu (Bozkurt, 1996: 113).

1871 yılında “Mehâkim-i Nizamiye Hakkında Nizamname” ile mahkemelerin teşkilatı yeniden düzenlendi. Buna göre mahkemeler, İstinaf ve Bidayet mahkemeleri olmak üzere iki dereceli hale geldi. Nizamnamenin Osmanlı idari teşkilatına yansıyan yönü şöyleydi: Nahiyelerde nahiye meclisi, kazalarda kaza bidayet mahkemeleri, sancaklarda ceza ve hukuk idareleri şeklinde ayrılmış bidayet mahkemeleri, vilayetlerde istinaf mahkemesi ile hukuk ve ceza olmak üzere iki vilayet mahkemesi görev yapacaktı (Bozkurt, 2010: 121-123).

Osmanlı yargı teşkilatındaki düzenlemeler devam etmiş ve 1879 tarihli 94 maddelik “Mehâkim-i Nizamiye'nin Teşkilatı Kanun-ı Muvakkatı” ile müdde‘i-i umûmilik (savcılık) nizamı kabul edildi. 1875’te sadece İstanbul için kabul edilen avukatlık (dava

60

vekili) kurumu bütün ülkeye yayıldı. Bidayet mahkemeleri hukuk, ceza ve ticaret olmak üzere üçe ayrıldı (Köksal, 1998: 264).

Yargıdaki düzenlemelerin taşra teşkilatına yansıyan kısımlarına göre Tekfurdağı Sancağı Adliyesinde; Mahkeme-i Şer’iyye, Bidayet Mahkemesi Hukuk Dairesi, Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi ve Ticaret Mahkemesi adı ile 4 mahkeme bulunuyordu. Bunun yanında Çorlu, Hayrabolu ve Malkara kazalarında da birer Bidayet Mahkemesi vardı (SDAO, 1321: 760-762; EVS, 1319: 829-839). Tekfurdağı adliyesinin kendine has bir binası olmayıp, şehirdeki Hükümet Konağını, Mutasarrıflık, Adliye ve Maliye daireleri ortak kullanmaktaydı (BOA. DH. MKT. 2559/21; BOA. DH. MKT. 2596/129). Zaman içerisinde eskiyen adliye dairesi, 1892 yılında 31.702 kuruş keşif bedeliyle tamir ettirilmiştir (BOA. İ.ŞD.117/7010).

Mahkeme-i Şer’iyye

Osmanlı kentlerinde bulunan mahkeme-i şer’iyyeler, İslam hukukunun gereklerine göre çalışan kurumlardı. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Tanzimat dönemine kadar uzun yıllar hukuki ihtilafların çözüme kavuşturulduğu önemli bir merci idi. Bu mahkemelerde bir kadı ve mahkemenin bulunduğu yerleşim yerinin büyüklüğüne göre çeşitli yardımcılar görev yapardı (Aydın, 1999: 391-392). Osmanlı Devleti’nde bir yerleşim yerinde mahkemenin kurulabilmesi için, padişah beraatı ile tayin olmuş bir kadı ya da onun atadığı naibin bulunması gerekirdi. Her sancak çeşitli kadılıklara ayrılmış ve mahkemeler bu sancaklara bağlı şehir ve kasabalarda faaliyet göstermiştir (İnalcık, 1978: 149).

Osmanlı Klasik Dönemi’nde mahkeme-i şer’iyyelerin belirli bir resmi binası yoktu (Akgündüz, 1988: 77). Zira adaletin yerine getirilmesinde mekân gözetilmezdi. Kadılar davalara genelde camilerde bakarlardı. Bunun yanında mahkemeyi bazen evinde kurduğu da olmuştur. Kentin halka açık herhangi bir yolu üzerinde de hüküm verebilirdi. Eğer kadı müderris ise, medresede de adaleti tatbik edebilirdi (Ortaylı, 1994: 50). II. Mahmut döneminde şer‛iye mahkemelerinde önemli değişiklikler yapılmıştır. Kadılar önceleri kazaskerlere, kazaskerlerde sadrazamlara bağlıydı. Tanzimat’tan sonra şeyhülislamlığa bağlanmıştır. 1867 tarihli düzenlemelerde ise, bir

61

takım idari ve hukuki mahkemeler kurularak şer‛iye mahkemelerinin görev ve yetkileri kısıtlanmıştır (Akgündüz, 1988: 77).

Aşağıda da görüleceği üzere Tanzimat ile birlikte farklı mahkemeler ortaya çıkmış ancak mahkeme-i şer’iyyeler de varlıklarını devam ettirmişlerdir. 20. yüzyıl başlarında Tekfurdağı’nda, Naip Hasan Hayrah Efendi’nin başkanlık yaptığı bu mahkemenin başkâtibi Ahmet Hamdi Efendi’ydi (EVS, 1319: 817, 818).

Bidayet Mahkemesi Hukuk Dairesi

Tekfurdağı Bidayet Mahkemesi hukuk dairesi Naip Efendi’nin başkanlığında 2 aza ve 2 aza mülazımından oluşmaktaydı. Mahkeme azalarından biri Müslüman diğeri Gayrimüslim idi. Bu dönemde mahkemenin reisi Naip Hasan Hayrah Efendi, azalar Remzi Efendi ve Artin Efendi, aza mülazımları Halis ve Nazif Efendi’ydi (SDAO, 1321: 760; EVS, 1319: 820).

Bidayet Mahkemesi kaleminde ise başkâtip Mehmet Efendi, zabıt kâtipleri Hasan Efendi, Ali Efendi, Mehmet Efendi ve Muhsin Efendiler görev yapmaktaydı (EVS, 1319: 820).

Bidayet Mahkemesi Ceza Dairesi

Tekfurdağı Bidayet Mahkemesi ceza dairesi bir reis, iki aza, bir aza mülazımı, bir müdde‘i-i umûmi (savcı) muavini, bir icra memuru, bir mukavelat muharriri80 ve bir müstantık81 olmak üzere sekiz personelden müteşekkildi. Reis Musa Kazım Efendi, azalar Mehmet Efendi ve Tanaşaki Manolidi Efendi, aza mülazımı Halis Bey, Müdde‘i-i Umûmi Muavini Hamza Efendi, İcra Memuru Şakir Efendi, Mukavelat Muharriri Hakkı Bey ve Müstantık Hasan Rüşdi Efendi’ydi (EVS, 1319: 820).

80

Noter. Fransa’dan örnek alınarak 1878’de çıkarılan “Mukavelat Muharrirleri Nizamnamesi” ile Noterlik Kurumu Osmanlı hukukuna girmiştir (Ünal Özkorku, 2003: 154).

81

Müstantık: Sorgu hâkimi. Muhakemeden önce zan altındaki kişiyi soruya çekip, isnat edilen cürüm ve kabahatin hakikatini meydana çıkarmakla görevli hâkim (Şemseddin Sami, 1317: 1341; Köksal, 1998: 266).

62

Ticaret Mahkemesi

Islahat Fermanı hükümlerinde hem Müslüman olan veya olmayan Osmanlı vatandaşları arasında, hem de Osmanlılar ile yabancılar arasındaki ticaret, hukuk ve ceza davalarına karma mahkemelerde bakılması usulü teyit edilmişti (Bozkurt, 2010: 117). 1846’dan itibaren başta İstanbul olmak üzere önemli büyük kentlerde ticaret mahkemeleri kurulmaya başlandı (Çadırcı, 2007: 80). 1860 yılında Fransız Ticaret Kanunu’na göre yeni bir düzenleme yapılmış ve ticaret meclisleri, mahkeme adını alarak teşkilat yapıları genişletilmiştir. Ticaret mahkemesi olmayan yerlerde ise ticari davalara ticaret kanununa göre, hukuk mahkemeleri bakacaktı (Ekinci, 2001: 66).

Tekfurdağı Sancağı’nda gerek ticari faaliyetlerin yoğunluğu, gerekse Gayrimüslim tebaanın fazla olmasından dolayı bir ticaret mahkemesi bulunuyordu. Sancaktaki ticaret mahkemesinde Gayrimüslim personelin ağırlığı dikkat çekmektedir. Mahkemede bir başkan, iki aza, iki geçici aza, bir başkâtip ve bir ikinci kâtip görev yapmaktaydı. Reis Dimistokli Efendi, azalar Fuat Efendi ve İstilyanos Efendi, geçici azalar Mois Efendi ve Karabet Efendi, başkâtip Hamdi Bey, ikinci kâtip Ahmet Efendi’ydi (EVS, 1319: 820). Ticaret mahkemesinin başkanlığını 1902 de Dimistokli Efendi, 1908 – 1911 yılları arasında Kirkor Efendi yapmıştır (SDAO, 1326: 908; SDAO, 1327: 491).

1.3.4. Askeri Kurumlar