• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: SANCAĞIN EKONOMİK DURUMU

3.5. Fiyat Hareketleri

1880 ile 1913 arası yıllar, bütün dünyada olduğu gibi Osmanlı ülkesinde de fiyat istikrarının öne çıktığı bir devredir. Bu yıllarda fiyat hareketlerinde küçük farklar kaydedilmiş ise de fiyatlardaki dalgalanmalar % 25’i geçmemiştir. 1880’den başlayarak 1896 yılına kadar tedrici bir şekilde düşen dünyadaki fiyatlar, 20. yüzyılın başlarında hafif yükselmeye başlamış ve bu hareket Birinci Dünya Savaşı yıllarında hızlanarak 1920 yılına kadar devam etmiştir. 1908 ekonomik krizi Osmanlı Devleti’nde de fiyatları etkilemiş ancak Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına değin istikrar bozulmamıştır. 1914’te Büyük Savaş’ın başlamasıyla tarım ürünleri fiyatlarında ani artışlar meydana getirmiştir (Eldem, 1994a: 131,133). Tablo 45’teki 1909-1913 ve 1914 verilerinde Osmanlı geneli ve Tekfurdağı Sancağı özelinde bu dalgalanma çok net bir şekilde kendini göstermektedir.

Birinci Dünya Savaşı yıllarında üretim düşüklüğü ve ithalattaki imkânsızlıklar nedeniyle gıda ve ihtiyaç maddelerinin fiyatları oldukça yükselmiştir. Savaşın son yıllarına doğru zirai üretim yarı yarıya düşmüş, dış ticari münasebetler tamamen kesilmiş, bu durum halkın zaruri ihtiyaç maddelerini karşılanamaz hale getirmişti (Eldem, 1994b: 47). Aşağıda verilen tabloda 1909-1914 yılları arasında tarımsal ve hayvansal ürünlerin Tekfurdağı Sancağı ile Osmanlı geneli fiyat ortalamaları karşılaştırılarak sancaktaki fiyat hareketleri belirlenmeye çalışılmıştır.

128

İpek böcekçiliğinde 1909’dan sonra ülke genelinde ciddi boyutlarda düşüşler yaşanmıştır. 1909’da 44 bölgede yaş koza üretimi yapılırken, bu sayı 1913’te 33’e, 1914’te 29 üretim bölgesine düşmüştür. Diğer üretim bölgeleri için bkz. (Güran, 1997: 68, 136, 137, 212, 213).

166

Tablo 45

Tekfurdağı Sancağı’nda Fiyat Hareketleri ( Kuruş/Ton)

Kaynak: Güran, 1997: 36, 37, 46, 47, 56, 57, 67, 69, 70, 80, 81, 93, 94, 103, 104,

113, 114, 123, 124, 134, 138, 139, 148, 149, 165, 166, 177, 178, 187, 196, 197, 211, 215, 226, 227.

Osmanlı Devleti’nin son yıllarında ülke genelinde tarımsal ve hayvansal ürün fiyatlarında dalgalanmalar meydana gelmiştir. Tablo 45’e göre, 1909, 1913 ve 1914 verilerinde hem sancakta hem de ülke genelinde ürün fiyatlarında bu durum açıkça gözlenmektedir. Genel olarak buğday, arpa, yulaf, çavdar, kaplıca gibi tahıllarda 1909’da yüksek olan fiyatlar, 1913’te düşüşe geçmiş, 1914’te ise yeniden yükselmiştir.

Ürünler 1909 Yılı 1913 Yılı 1914 Yılı

Sancaktaki Fiyatı Ülke Ortalama Fiyatı Sancaktaki Fiyatı Ülke Ortalama Fiyatı Sancaktaki Fiyatı Ülke Ortalama Fiyatı Buğday 1.039 869 877 653 1.169 753 Arpa 734 679 567 506 779 583 Yulaf 557 544 561 520 719 645 Çavdar 854 724 560 493 857 623 Kaplıca 501 622 420 492 600 658 Darı 602 573 531 479 847 596 Mısır 638 647 508 534 847 740 Burçak 610 577 602 467 708 502 Nohut 1.169 850 916 899 1.890 964 Fasulye 974 849 1.267 1.037 2.806 983 Bakla 779 575 740 758 935 785 Mercimek 904 726 1.267 788 2.728 752 Patates 585 419 818 502 1.013 636 Soğan - - 429 416 1.481 606 Sarımsak - - 1.559 1.182 1.539 1.217 Pamuk 5.456 1.628 6.235 4.601 4.677 4.709 Keten - 1.838 1.422 2.043 17.147 5.778 Tütün 6.625 6.194 5.183 7.322 5.261 5.980 Üzüm 321 343 546 528 877 427 İnek Sütü 1.013 731 1.458 885 1.559 871 Bal 2.338 3.083 2.338 3.665 3.333 4.656

167

Ülke genelinde bal ve süt gibi hayvansal ürünler ile pamuk ve keten gibi sınai ürünler 1909’dan başlayarak 1914’e kadar devamlı surette artmıştır.

1909 yılında sancaktaki tarım ürünleri fiyatlarının yüksek olmasının bir nedeni bu yıllarda yaşanan kuraklık nedeniyle mahsulün az olmasından ileri gelmektedir. Sancaktaki üretim miktarının düşmesiyle birlikte buraya, Balkanlar ve Anadolu’dan zahire yardımı gönderilerek çiftçilerin mağduriyeti giderilmeye çalışılmıştır129 (BOA. BEO. 3204/240230; BOA. BEO. 3172/237854; BOA. BEO. 3182/238631).

Tekfurdağı Sancağı özelinde 1909 ile 1914 fiyatları kıyaslandığında ciddi boyutlarda artışlar yaşanmıştır. En dikkat çeken ürün keten olup % 1.200 artışla sancakta birinci sırada yer almaktadır. Diğer ürünlerden soğan % 350, fasulye ve mercimek % 300, üzüm ve patates % 73, nohut % 61, süt % 54 ve bal fiyatları % 43 oranında artış göstermiştir. Sarımsak ve tütün fiyatlarında ise kısmi düşüşler yaşanmıştır.

3.6. Madenler

Osmanlı toprakları maden çeşitliliği bakımından çok zengin olmasına rağmen hiçbir zaman büyük ölçüde gelişme gösterememiştir. Osmanlı Devleti’nde madencilik, Klasik Dönem’den başlayıp 19. yüzyılın ortalarına kadar şeri hükümlerle idare olundu. Buna göre devlet, hangi arazide olursa olsun, maden işleten kişilerden gelirlerinin beşte birini hazineye verme şartını getirmiştir. Eğer madenler devlete ait ise, maadin nazır ve müdürleri aracılığıyla emaneten işletilir veya mukataa sistemi içerisinde mültezimlere ihale edilirdi (Eldem, 1994: 41). Osmanlı’da madenlerle ilgili ilk nizamname 1861 tarihli olup, maden araştırması, maden üretimi, alınacak vergiler, maden mühendislerinin görevleri gibi hükümler bu nizamnamede yer almıştır (Tabakoğlu, 1998: 228; Eldem, 1994: 41). 1869 yılında Fransız kanunlarından yararlanılarak yeniden düzenlenen nizamnameyi, 1887, 1906 ve 1908 tarihli nizamnameler takip etmiştir. Madenler hakkında 1908 yılında yayımlanan son nizamname ile madenlerin ihale şekli, şartları, tasnifi aynen korunmuş, harç ve vergilerle ilgili yeni düzenlemelere gidilmiştir (Eldem, 1994: 42).

129

168

20.yüzyıl başlarında Tekfurdağı Sancağı dâhilinde ağırlıklı olarak kömür yatakları olmakla birlikte az sayıda bakır, demir ve kurşun madenleri bulunmaktaydı. Tekirdağ merkez Değirmen Burnu (BOA. BEO. 1456/109179), Banados Köyü Maymun Dere mevkii (BOA. BEO. 4017/301214) ve Malkara Kazası Masatlı Köyü (BOA. İ. İMT. 4/7) sınırlarındaki kömür yatakları sancaktaki önemli linyit rezervlerine sahip yerlerdi. Bunlardan başka Ortadere mevkii, Hayrabolu’nun Yazıcı mezrası ile Torapcı Köyü’nün bazı yerlerinde, İnecik ve Ferhadanlı köylerinde kömür madeni var ise de yalnız Ortadere’den kömür çıkarılıyordu (EVS,1310: 670). Ayrıca Hayrabolu’nun Kaba Höyük Kesrice, Umurcu, Turancı köyleri civarında bakır, demir, kurşun, zımpara, kömür madenleri bulunuyordu (EVS, 1319: 1120). Malkara Kazası Ballı Köyü (EVS, 1310: 670) ile Hayrabolu’ya bir saat mesafede Çamurluk mevkiinde ise maden suyu kaynağı vardı (EVS, 1319: 1120). Malkara’ya bir iki saat mesafede Gözsüz Köyü’nde bulut renkte gayet yumuşak taş çıktığı gibi malta taşından daha iyi kaygan taş madenleri vardı. Bu taşlar yöre halkı tarafından çıkarılıp, işlenmekteydi (EVS, 1310: 670).

Tekfurdağı Sancağı’ndaki madenlerin araştırılmasında ruhsat talebinde bulunan kişilerin usulsüzlük yaptığı görülmektedir. Durumdan haberdar olan Merkezi İdare, bu tarz ruhsatları iptal etmiş ve madenlerin yeniden ihale edilmesi yönünde kararlar almıştır.1900 yılında Tekirdağ merkezde Değirmen Burnu ve civarında bulunan linyit kömür madeni ocağını yabancı tüccarlardan Petraki ve halktan bazı kişiler Edirne Vilayeti’ne yanlış beyanlarda bulunarak usulsüz bir şekilde ruhsat almışlardır. Rüsûmât Emaneti memurlarından Yusuf Davit imzalı arzuhale göre, çıkarılan kömürlerin bir kısmı, yasak olmasına rağmen 1000 kilosu 80 kuruştan halka satılmakta bir kısmı ise ihraç edilmektedir. Durumun anlaşılması üzerine Orman ve Maadin Nezareti başmühendislerinden Mösyö Kolon Tekirdağ’a gönderilmiştir. Kolon, maden ocağını tahkik edip, bir de maden haritası hazırlayarak Değirmen Burnu mevkiindeki kömür madeninden usulsüz olarak kömür çıkarıldığı ve ihraç edildiğiyle ilgili nezarete bir rapor sunmuştur. Rapor doğrultusunda durum Edirne Vilayeti’ne bildirilmiş ve usulsüz uygulamanın önüne geçilmiştir (BOA. BEO. 1456/109179).

Tekirdağ merkeze bağlı Banados Köyü Maymundere mevkiindeki kömür ve petrol madenlerini araştırmak üzere Mabeyn Baş Kâtibi Tahsin Efendi’nin bacanağı ve Şûrâ-yı Devlet azası Tahir Bey’e 16 Ağustos 1907 tarihli ruhsatname verilmiştir. Ancak ruhsat

169

verilen arazinin vefat etmiş olan Bağdikyan Karabet’e ait olduğu ve daha önce bu arazide linyit, krom ve simli kurşun araştırması için ruhsat talebinde bulunduklarını ve kendilerine ruhsat verilmediği, Tahsin Bey’e verilen ruhsatnamenin Meşrutiyet’ten önce usulsüz olarak verildiği, ilgili makamlara başvurmalarına rağmen bir türlü sonuç alamadıkları gibi hususlar Bağdikyan’ın varisleri tarafından verilen dilekçede belirtilmiştir. Daire-i Sadaret’ten Ticaret ve Ziraat Nezareti’ne gönderilen 18 Mart 1911 tarihli yazıda Tahir Bey’e verilen ruhsatın iptal edilerek, madenin taliplilerine ihale edilmesi istenmiştir (BOA. BEO. 4017/301214; BOA. BEO. 4068/305044; BOA. BEO. 4050/303734; BOA. ŞD. 550/29).

Malkara Kazası Masatlı Köyü sınırları içerisinde bulunan linyit madeninin ihalesi 1902 yılında 60 sene süre ile Hassa Ordusu Müşiri Rauf Paşa’ya verilmiştir. Buradan çıkarılan kömürlerin Uzunköprü Kazası, Salatlı ve Çatalkadı çiftliklerinde yetiştirilecek olan pancardan, şeker imali için kurulacak fabrikada kullanılması şartı da ayrıca belirtilmiştir (BOA. İ. İMT. 4/7).

3.7. Ticaret

Tekirdağ’ın Osmanlı Klasik Dönemi’nden beri İstanbul’u besleyen önemli bir liman kent olduğundan, Balkanlar’dan gelen ve Trakya’da yetiştirilen tahıl, sebze ve meyvelerin buradaki mahzenlerde depolanarak başkente sevk edildiğinden130 daha önce bahsetmiştik. Osmanlı sarayının ve İstanbul halkının ihtiyaçları, başkente deniz yoluyla ulaşabilecek yerlerin tarımsal üretimini ve ticari faaliyetlerini büyük ölçüde etkilemiştir. Bu yönüyle Tekirdağ ve limanı, konumu gereği İstanbul için önemli bir işleve sahipti. Lütfi Göçer’in belirttiğine göre, 16. yüzyılda Rodosçuk (Tekirdağ), Ereğli ve Mihalıç iskelelerinden131 İstanbul’a devamlı surettte hububat sevkiyatı yapılmaktaydı. Hatta Osmanlı’dan önce Bizans devrinde de Karadeniz bölgesinin bütün hububat mahsulü İstanbul’a tahsis edilmişti (Göçer, 1952: 87).

130

Osmanlı Devletinde, zirai üretimin başlıca tüketim bölgesi kaza idi. Zirai üretime dayalı hammaddeleri ve gıda maddelerini kaza merkezinde satın almak, işlemek ve satmak bölge esnafının tekelindeydi. Üretilen mallarla önce kazanın ihtiyacı karşılanıyor fazlası ise ordu ve sarayın ihtiyaçlarını gidermeye tahsis edilirdi. Geriye kalan mallar ise başkent İstanbul’a sevk edilmek üzere tüccara teslim ediliyordu. Bu kademeli ihtiyaçlar karşılandıktan sonra ise iç gümrük vergilerini ödemek şartı ile imparatorluk içinde ihtiyacı olan diğer şehirlere tüccarlar tarafından götürülmesine izin veriliyordu (Genç, 2000: 49).

131

Üretim bölgelerinden zahire zatın alınması ve İstanbul’a zahire nakliyatı hususunda Salih Aynural geniş bilgiler sunmaktadır. 1740-1850 yılları arasında İstanbul’a hangi iskeleden ne kadar zahire miktarlarıyla ilgili geniş bilgi için bkz. (Aynural, 2002: 5-51).

170

Tekirdağ limanının işlevi sadece İstanbul ile sınırlı değildi. Balkanlar ile İstanbul arasında bir köprü vazifesi gören şehir, Marmara Denizi’ne kıyısı olan Mudanya ve Bandırma iskelelerinin Balkanlar bağlantısını da sağlamaktaydı. Aynı zamanda Tekfurdağı, Durozzo (Draç veya Dures)’dan başlayıp Selanik’e uzanan “Via Egnatia” denilen Roma yolunun 16. asırdaki Marmara uzantısı konumundaydı (Ortaylı, 1995 : 5-6). Hem işlek bir limana hem de İstanbul-Balkanlar hattındaki karayoluna sahip olması Tekirdağ’ı ticari bir merkez haline getirmiştir. Özellikle Tekirdağ-Edirne-Filibe karayolu bu dönemde oldukça işlek ticari bir yoldu (Faroqhı, 1979,1980: 141). 1720’lerde Macar Prensi Rakoczi ile Tekirdağ’da ikamet eden Kelemen Mikes’in verdiği bilgiler, şehrin ticaret hacminin 18. yüzyılda da canlı olduğunu göstermektedir. Tekirdağ’da kara ve deniz ticaretinin ileri düzeyde olduğunu belirten Mikes, “ (…)

Bazen, hele güz mevsiminde hemen her gün şehre üç yüz kadar arabanın geldiği görülür. Arabalarla buraya getirdiklerini ise gemilere yükleterek İstanbul’a yollarlar. Denizden buraya çok gemi gelir ve her türlü mal getirir.” (Mikes, 2014: 52).

16. yüzyıldan itibaren Tekirdağ limanından yoğun olarak zahire, demir, tuz sevkiyatı yapılıyordu. Balkanlarda çıkarılan Samakov demirleri Tekirdağ limanından Anadolu’ya sevk ediliyordu. Zira Anadolu’da bulunan Bilecik, Van, Divriği demir madenleri daha çok askeri ihtiyaçlarda kullanıldığı için sivil halk Samakov demirlerini tercih etmek zorunda kalmıştır. Bu durum Tekirdağ’da demirciliğin ve demir ticaretinin gelişmesine imkân sağlamıştır. Nitekim Tekirdağ esnafı İstanbul’a ve taşraya nal ve mıh satmaya başlamıştı (Faroqhı, 1980: 141,143; Ortaylı, 1995: 9). Aşağıdaki harita Osmanlı Klasik Dönemi’nde Tekirdağ-Rodosçuk Limanının ekonomik faaliyetlerini en iyi şekilde özetlemektedir.

171

Kaynak: Faroqhı, 1979-1980: 147.

19. yüzyılın sonlarına gelindiğinde Tekfurdağı’nın İstanbul için hayati önemi hala devam etmektedir. Zira Osmanlı arşivindeki birçok belge, bu dönemde Tekfurdağı’ndan İstanbul’a kesimlik kuzu, odun, kömür, çeşitli kimyevi maddeler, tuz, mısır, arpa ve buğdayın ihraç edildiğini göstermektedir. 1893 yılında, koyun tüccarlarından Süleyman Zihni Efendi’nin şikâyet dilekçesi bu konuda ilgi çekicidir. Yıllardan beri Tekfurdağı ve civarından İstanbul’a kesimlik kuzu sevk eden Süleyman Bey’e, Tekfurdağı Belediyesi’nin yasak uygulaması üzerine Dâhiliye Nezareti tarafından Edirne Vilayeti’ne gönderilen yazı ile Tekfurdağı Mutasarrıflığı uyarılmıştır. Dersaadet’ in ihtiyacı olan kuzu ihracına engel olunmaması ve “mezbuh (kesilmiş) ve gayr-i mezbuh

(kesilmemiş) kuzu ve koyun sevkiyatına” kolaylık gösterilmesi istenmiştir (BOA. DH.

MKT. 4/49; BOA. DH. MKT. 40/15). Benzer bir durum arpa ihracında da yaşanmıştır. 1899 yılında havaların kurak gitmesi nedeniyle Tekfurdağı, Dedeağaç, Gelibolu ve Karaağaç iskelelerinden Ordu-yı Hümayun hayvanları için iktiza eden arpa ihracı Edirne Vilayeti tarafından yasaklanmıştı. Meclis-i Vükela’da mesele görüşülmüş ve belirtilen iskelelerden ihracatın yasaklanmasının sadece padişah iradesi doğrultusunda

172

olabileceği belirtilerek, konulan yasağın doğru olmadığı kararına varılmıştır (BOA. MV. 96/88).

1898 yılı kış mevsiminde İstanbul’da odun ve kömür ihtiyacı had safhaya ulaşmıştır.

“İcap eden yerlerden hemen lüzumu kadar odun ve kömür celbine teşebbüs” edilerek

odun ve kömür ihtiyacı karşılanmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda İstanbul’un ihtiyacı olan odun ve kömürlerin Tekfurdağı, Edirne, Çatalca, Gelibolu, İzmit ve Biga’dan getirtilmesine karar verilmiştir (BOA. DH. MKT. 2088/15).

Birinci Dünya Savaşı başlarında İstanbul’da askeri malzeme yapımında kullanılacak olan kimyevi maddelere ihtiyaç duyulmuştur. İstanbul’daki Harbiye Fişek Fabrikası için lazım gelen ispirto, florat, nitrat, kükürtün Tekfurdağı, Edirne, Kırkkilise, Gelibolu, Uzunköprü, Pınarhisar ve Lüleburgaz’da bulunduğu ve buralardan İstanbul’a sevkiyatın gerçekleştirilebileceği belirtilmiştir (BOA. DH. ŞFR. 449/12).

Örneklerle açıklamaya çalıştığımız gibi Tekfurdağı iskelesinden yapılan ticari sevkiyatlar, aynı zamanda şehrin ticari yönden gelişmesine de katkı sağlamıştır. 16. yüzyıldan itibaren şehirde ticari hayatın gelişmesine paralel olarak dükkân, mahzen, mağaza ve han sayıları da artış göstermiştir. Kanuni döneminde, Sadrazam Maktul İbrahim Paşa’nın burada 80’i aşkın dükkân ve mahzen yaptırdığı, bunlardan başka kasabada 112 dükkânın varlığı bilinmektedir. 17. yüzyıl başlarında İbrahim Paşa’nın yaptırdığı dükkânlarla birlikte bu sayı 250’ye çıkmıştır (Faroqhı, 1980: 140). 20. yüzyıl başlarına gelindiğinde ise Tekirdağ’da bu rakamların hayli arttığı görülmektedir.

173

Tablo 46