• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

2.2. Michael Haneke Filmleri

2.2.7. Kurdun Günü (Le Temps du Loup) (2003)

2.2.7.2. Kurdun Günü Filminin Özeti

Dört kişilik bir aile tatillerini geçirmek için kırsal kesimde bulunan evlerine giderler. Ancak evlerine geldiklerinde onları kötü bir sürpriz beklemektedir. Evleri başka bir aile tarafından istila edilmiştir. Bu durum karşısında şoke olan aile sakinliklerini korumaya çalışır. Baba durumu konuşarak çözmeye çalışır. Çocukları dışarı çıkaran istilacı adam, babayı durduk yere vurur. Adam ölür. Kocasının kanı yüzüne sıçrayan kadın dayanamayıp kusar. Bu durum karşısında istilacının karısı adama tepki gösterir ve ağlamaya, bağırmaya başlar. İstilacı adam evin sahibi kadını ve çocuklarını oradan kovar. Anne, çocuklarını alıp oradan hızla uzaklaşır. Çevre evlerden yardım arayan kadın sadece bir adamı bulabilir. Ondan yardım istese de adam onları oradan kovar. Dolaştıkları yerlerde hiçbir hayat belirtisi gözükmemektedir.

Anne ve çocukları buldukları bir samanlığa sığınırlar. Yanlarında kalan yiyecek ve içecekleri yiyip içerler. Sabah olduğunda anne yemek aramak için dışarı çıkar. Çocuklar samanlıkta kalırlar. Anne tanıdığı bir kadından yiyecek bir şeyler bulur. Ancak kadın bir daha gelmemesi şartı ile yiyecekleri verir. Çocuklar kafesindeki kuşlarını kaçırmışlardır onu yakalamaya çalışırlar. Uzun uğraşlar sonunda kız kuşu yakalayıp kardeşine verir. Çocuk kuşu alıp montunun içine koyar. Anne ve çocuklar samanlıktan çıkıp yola düşerler. Yürüdükleri yerlerde hava sisli ve pusludur. Yol üzerinde bir samanlık daha bulan aile oraya da sığınırlar. Uykudan uyanan kız, annesine kardeşinin orada olmadığını söyler. Panik olan anne-kız çocuğu aramaya başlar. Anne, çocuğu aramak için dışarı çıkmadan önce kızını yangın çıkmaması için uyarır ve dışarı çıkar. Döndüğünde ise samanlığın yandığını gören anne kızına kızıp ona tokat atar. Ancak sonra pişman olur ve kızından özür dileyerek ona sarılır.

Sabah olmuştur ve anne-kız erkek çocuğu aramaya çıkarlar. Bir süre sonra çocuğa yanında yabancı bir çocukla beraber rastlarlar. Yabancı çocuk ilk etapta kaçmak ister ancak anne ve kız onun kötü niyetli olmadığını anlayınca yanlarına çağırırlar. Genç çocuk, ilerde tren istasyonunda insanların kaldıklarını ve trenin gelmesini beklediklerini söyler. Hep beraber istasyona doğru ilerlerken tren geçer

ama treni durduramazlar. Akşamüzeri istasyona varırlar. Hep beraber içeri girerler. İçerde yaşlı, genç, kadın, erkek bir sürü insan olduğu görülür. Anne, diğer insanlarla konuşmaya ve tanışmaya başlar. Bir süre sonra adamın biri, bir eşyasının çalınmış olduğunu söyler. Şüphelenilen kişi ailenin yanında gelen gençtir. O mekanın düzenini sağlamaya çalışan kişi çocuğun üzerini aramak ister ancak çocuk buna izin vermez ve oradan kaçar. O günden sonra çocuk istasyona yakın ormanlık alanda yaşamaya başlar.

Otoritenin kalmadığı kargaşa ortamında, otoriteyi sağlamaya çalışan kişi Koslowski isimli bir adamdır. Çevre yerleşim yerlerinden her türlü malzemeyi temin eden adam, bunu insanların değerli eşyalarını alarak yapmaktadır. Ancak Koslowski ile diğer sığınmacılar arasında zaman zaman anlaşmazlıklarda çıkmaktadır. İnsanların konuşmalarından ülke genelinde kıtlığın hüküm sürdüğü ve kaos ortamının olduğu anlaşılmaktadır. Bu ümitsiz ortamda sinirleri bozulan insanlar birbirleriyle tartışmaya girerler. Ancak bu durum fazla uzun sürmez. Bu yıpratıcı durumdan etkilenen anne, çocukları için biraz sakin olunmasını rica ederek, onların psikolojisinin bozulacağını söyler ve ağlamaya başlar.

Küçük kız Eva istasyonun terk edilmiş odalarına gezintiye çıkar. Çekmeceleri karıştırırken kağıt kalem bulan kız ölmüş babasına mektup yazar. Babasına mektubunda onu özlediğini, nasıl bir ortamda oldukları gibi şeyler yazar. Eva onlarla beraber gelen çocuğu ziyaret için ormanlık alana gider. Çocuğa yiyecek içecek getirir. İstasyona atlı birkaç adam gelir. Bunlar oradaki insanlara bir şeyler karşılığı su getiren köylülerdir. Kadının birisi susuz kaldıkları için adamdan biraz su ister ancak adam vermez. Bunun üzerine orada yaşayan diğer insanlar ona su vermek isterler. Ne kadar zor durumda olurlarsa olsunlar dayanışma azmini göstermektedirler. Orada yaşayan küçük bir çocuk hastalıktan ölür. Ailesi gözyaşları içinde çocuğu gömer.

Bir akşam başka bir grup insanın daha istasyona geldiği görülür. Biraz daha kalabalıklaşan ortam iyice yaşanmaz duruma gelmiştir. Ertesi gün anne, kocasını öldüren adamı istasyonda görür ve deliye döner. İnsanlara kocasını onun öldürdüğünü söyler ancak insanların çoğu ona inanmazlar. İnsanların bir atı kestikleri, kanını akıttıkları görülür. Atın kanı aktıktan sonra şiddetli bir yağmur başlar. Susuzluk sıkıntısı çeken insanlar yağmurun yağması ile büyük sevinç yaşarlar. İçerde insanlar oturup birbirleri ile sohbet etmektedirler. Akli dengesi yerinde olup olmadığı belli olmayan yaşlı bir adam efsanevi bir hikaye

anlatmaktadır. Hikayede belli sayıda insanın insanların iyiliği için ateşe atladıklarını, kendilerini insanlık için defa ettiklerini anlatır. Bazı çocukların da onu dikkatle dinledikleri görülür.

Ormanda yaşayan genç, istasyondan bir keçiyi çalıp götürmüştür. Ancak keçilerin sahibi hırsızın başka biri olduğunu sanarak o adama saldırır. İstasyonda çocuktan sonra bir genç kız daha ölmüştür. Ailesi onu da defnedip eşyalarını başkalarına verir. Küçük çocuk “Ben” yaşlı adamın efsanevi hikâyesinden etkilenmiştir. Gece yattığı yerden kalkıp yanan ateşin yanına gelir. Soyunmaya başlayan çocuk ateşe atlayarak kahraman olacağını sanar. Onu gören bir adam koşarak gelir ve onu kurtarır. Onun çok cesurca davrandığını söyler ve ona yarının güzel bir gün olacağını ve belki de kurtulabileceklerini söyler. Filmin son sahnesinde trenin penceresinden dışarısı görülür. Tren ilerlemektedir…