• Sonuç bulunamadı

İslam filozoflarının kaynaklarından biri olan dini kaynaklardan bahsetmeden önce Hz.

Muhammed’in içine doğduğu kültür dünyasında kadının durumundan kısaca bahsetmek Kur’an öncesi ve Kur’an’da yer alan kadın varlığının mukayesesini daha kolay kurabilmemizi sağlayacaktır.

94 Henry Corbin, İslam Felsefesi Tarihi, cilt 1, İstanbul: İletişim Yayınları, 2004, s. 39.

95 Mesut Okumuş, Kur'an'ın Felsefî Okunuşu İbn Sînâ Örneği, Ankara: Araştırma Yayınları, 2003, s. 79.

39 Kültürel kaynaklar başlığı altında 10-12. yüzyıllar arasında Arap ve İslam toplumunda kadının statüsü hakkında bir betimleme yapılmaya çalışılmıştı. Fakat Hz. Muhammed’in risaleti öncesinin kadın algısından ve kadının bu dönemdeki toplum içerisindeki konumundan bahsedilmedi. Çalışmanın bu aşamasında, İslam öncesi Arapların kadın cinsini nasıl algıladığı ve kadının toplumsal statüsünün ne olduğu anlaşılmaya çalışılacaktır.

Cahiliye diye adlandırılan İslam öncesi Araplarında ataerkil bir toplum yapısının hâkim olduğunu söylemek kolay görünmektedir. Mezkur zamanlarda neredeyse bütün milletlerde kadınların ikinci sınıf bir konuma sahip olduğunu da söylemek gerekir.96 Fakat İslam dininden önce cahiliye olarak adlandırılan dönemde kadınların çok üstün bir konuma sahip olduğu iddiaları da bulunmaktadır. Bu teze göre kadının eşini kendisinin seçebileceği bir özgürlüğü olduğu (Hz. Hatice’nin Hz. Muhammed’e evlilik teklifinde bulunması), kadının muta nikahının sunduğu imkanla özgürce cinsel deneyim yaşayabildiği, cahiliye Araplarının kadınlara tanrısal bir görünüş kazandırmış olmaları (melekler Allah’ın kızlarıdır önermesi) kadının İslam öncesinde ne denli özgür olduğunu gösteren örneklerdir. Yine bu teze göre İslam kadını sınırlandıran ve aşağı gören bir dindir.97 Bazı görüşlere göre tesettürün bir sınırının olup olmadığının bilinmemesi ve iki kız kardeşin aynı anda bir adamla evli olabilmesi İslam öncesi Arap kadınlarının daha özgür olduğuna işarettir.98 Bahsi geçen dönemde kadınların birden fazla erkekle

96 Şemseddin Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 1997, s. 117.

97 Arsel bu görüşü savunanlara iyi bir örnektir. Bkz. İhsan Arsel, Şeriat ve Kadın, İstanbul: Orhanlar Matbbası, 1987, s. 16-20.

98 Neda Armaner, Hadislere Göre Kadının Sosyal Durumuna Umumi Bir Bakış, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 9, sayı 1, 1952, s. 134.

40 evlenebilmesi, birlikte olabilmesi (poliandri) ya da çocukların kadının kabilesiyle daha yakın bir ilişki içerisinde olması bir gerçektir. Fakat bunlar İslam öncesi Arap toplumunun matriyarkal99 bir yapıda olduğunu düşünmemizi gerektirmez.100 Kanaatimizce bu tez genel olarak akademik nesnellikten yoksundur ve saldırgan bir dil taşımaktadır.

İslam öncesi dönemde başta kız çocuklarının doğar doğmaz öldürülmesi ya da diri diri toprağa gömülmesi kadınların ikinci sınıf olarak anlaşıldığını ve ontolojik olarak aşağı görüldüğünü gösteren en açık örneklerdendir.101 Savaşçı nitelikler taşıyan özellikle

99 Matrilinial olarak da ifade edilen “anaerkillik teriminin iki kullanımı vardır. Birincisi annelerin aile reisi olduğu bir örgütlenme tipi ve soyun annelere göre belirlendiği yaygın kullanımla özdeştir. Anaerkilliğin ortaya çıkışı, toplumsal yapı temelinden ziyade özel durumlarla ilgilidir. Anaerkilliğin daha spekülatif olan ve *evrimci kuramlara dayanan ikinci kullanımı, annelerin başlıca *güç konumlarını ellerinde tuttukları bir topluma göndermede bulunur. Bu kuram özellikle on dokuzuncu yüzyılda popülerdi; örneğin, Friedrich Engels'in Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni (1884) adlı kitabının çok önemli bir bileşeniydi. Engels bu kitapta, mülkiyet haklarının bulunmadığı ilk avcı-yiyecek toplayıcı toplumların, yeniden üretici güçlerinden dolayı kadınlar tarafından yönetilmiş olabileceğini iddia etmiştir. Ancak, yerleşik tarıma ve çobanıllığa geçişle birlikte, toprağın ve malların özel mülkiyet haline gelmesinden sonra, zenginliğin soy yoluyla aktarılması için evlâtların meşruiyetini ağlamak erkeklerin gözünde önem kazanmaya başlayacaktı.” Bkz. Gordon Marshall, ‘Anaerkillik’, Sosyoloji Sözlüğü.

İstanbul: Bilim Sanat Yayınları, 1999, s. 22.

100 Leila Ahmed, Women and Gender in Islam, London: Yale University Press, s. 41.

101 Kur’an’da “Diri diri gömülen kız çocuğunun, hangi günahtan ötürü öldürüldüğü sorulduğu zaman” (Tekvir suresi 8-9.) ve “Onlardan birine bir kız çocuğu

41 göçebe kabileler için erkek çocuk sahibi olmak çok önemli görülürken, savaşacak güçte olmayan kız çocukları aile ve kabile için bir yük olarak anlaşılmaktadır.102 Kız çocuklarının öldürülmesi hadisesi ise kadınların savaşta esir düşerek kabilelerini utandıracağı düşüncesi ile meşruiyet ve yaygınlık kazanmıştır.

İstisnai haller dışında kadınlar bugün insan hakları arasında sayılabilecek pek çok hakka layık görülememiştir. Kız çocukların doğduktan sonra öldürülmesi103, kadınların

müjdelendiğinde, öfkelenerek yüzü mosmor kesilir. Verilen müjdenin kötülüğünden dolayı halktan gizlenir. Böyle bir alçaltıcı duruma rağmen onu yanında mı tutsun yoksa torağa mı gömsün! Görün işte ne kötü yargıda bulunuyorlar” (Nahl suresi 58-59.) ayetleri de doğan kız çocuklarının öldürülmesi hadisenin toplum içerisindeki varlığından söz etmemize delil olacak niteliktedir. Bkz. N.M. Shaikh ve M.A.LL.B., İslam Toplumunda Kadın, İstanbul: Fikir Yayınları, 1983, s. 8.

102 Adem Apak, Kur'an'ın Geliş Ortamında Arap Toplumu, İstanbul: KURAMER Yayınları, 2017, s. 84; Caner Taslaman ve Feryal Taslaman, İslam ve Kadın, İstanbul:

İstanbul Yayınevi, 2019. s. 29.

103 “Müberred, Beni Temim kabilesinde bu vahşi geleneğin ne şekilde ortaya çıktığına dair şöyle bir efsane rivayet etmektedir. “Beni Temim kabilesi Hire’deki Lahmi emirlere senelik vergi öderdi. Bir sene verdikleri verginin miktarını denkleştiremediler. Hire emiri Numan üzerlerine asker gönderdi. Gelen askerler hayvanlarını ganimet olarak aldı, kadın ve kızlarını esir ettiler. Beni Temim kabilesi kendilerini bağışlaması için Numan’a sığınmak zorunda kaldılar. O da esir edilen kadın ve kızlardan isteyenlerin kabilelerine dönmesine müsaade etti. Esir edilen kız ve kadınların tümü döndüler. Yalnız Kays b. Asım et-Temimi’nin kızı, Amr b. El-Muşehric’i sevmiş ve onunla evlenmiş olduğundan babasının evine dönmedi, eşiyle beraber kaldı. Bu durumdan etkilenmiş olan Kays, bir daha kız evladı doğacak olursa onu öldüreceğine yemin etti. Böylece kız evlatları diri diri

42 mirastan hak iddia edememesi, erkeklerin birden fazla kadınla evlenebilmesi (poligami), kadınların nesneleştirildiği nikah çeşitleri ve kocası ölen kadının tıpkı ölen kişinin malları için olduğu gibi varislere miras kalması hadisesi ataerkil Arap kabile ve toplum hayatında kadının konumunu izah edecek doğru örnekler olarak gösterilebilir.104 Kadınlar mirastan pay almaya layık görülmez ve yalnızca eli kılıç tutabilen erkekler miras almaya hak kazanırlardı.105 Yetim kızlar hakkında da yukarıda da anlatılan mülkiyet ilişkisine benzer bir nikaha rastlanmaktadır.

Cahiliye olarak isimlendirilen dönemde kadınlar dini ve siyasi hayat içerisinde çok nadiren bulunuyorlardı. Dini hayatta kâhin ve hakim kadınlara rastlanmaktadır. Edebiyat alanında da kadın şairlerden söz edilmektedir. Kadınların toplumsal hayatta söz söyleyebilecek nitelikte olduğu çok sınırlı ve sayılı şeyler dışında Arap kültürünün tarihine ilişkin en önemli kaynaklardan şiirde kadın olumsuz niteliklerle vasıflandırılmaktadır.106 Halk deyişleri arasında itibar edilmeyen bir görüş halk arasında

“kadınların görüşü” olarak nitelendirilmiştir. Dolayısıyla genel çerçevede İslam öncesi Arap toplumunun eşitlikçi bir cinsiyet anlayışı yerine hiyerarşik bir cinsiyet algısı barındırdığını söylemek yanlış olmayacaktır.

İslam öncesi Arap toplumunda kadın “öteki” ise kadın kölelerin “ötekinin ötekisi”

olduğunu söyleyebiliriz. Tüm haklardan yoksun olan efendisi nazarında bir deveden farkı

toprağa gömme başlamış oldu.” Bkz. Şemseddin Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2013, s. 123.

104 Apak, s. 230-234; Günaltay, İslam Öncesi Araplar ve Dinleri. s.122.

105 Mehdi Pişavi, Cahiliye Döneminden Hz. Peygamber'in Vefatına Kadar İslam Tarihi, İstanbul: Kevser Yayınları, 2007, s. 40.

106 Ali Bardakoğlu, Cahiliye Döneminde Kadın, Sosyal Hayatta Kadın içinde, İstanbul:

Ensar Neşriyat, 2005, s. 19.

43 olmayan köleler para kazanılacak bir meta olarak görülür, bir fahişe olarak dahi kullanılırdı.107 Kur’an yasaklayarak bu duruma işaret etmektedir. Nur suresi 33. ayet şöyle ifade bulmaktadır:

“Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah lütfundan ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetlerini korusunlar. Bedelini ödeyerek hür olmak isteyen köle ve cariyelerinizin tekliflerini kabul edin. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Namuslu yaşamak isterlerse, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için cariyelerinizi fuhuş yapmaya zorlamayın. Kim onları zorlarsa bilsin ki Allah, onların zorlamaları sebebiyle bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.”108