• Sonuç bulunamadı

A. Klasik İslam Filozoflarında Varlık Felsefesi Açısından Kadın

1. En-Nefs Kavramı

İslam filozoflarına göre insanın nefs ve bedenden oluştuğu daha önce belirtilmişti.

Öyleyse insan tanımının içerisinde barındırdığı nefs/ruh nedir? İslam filozofları nefsi nasıl tanımlamışlardır? Nefsin bir cinsiyetinin olması düşünülebilir mi? Bu başlık altında çalışmanın kapsamı dahilinde olan İslam filozoflarının düşünceleri çerçevesinde bütün bu soruların cevapları araştırılmaktadır. Bu çerçevede, İslam filozoflarının ontoloji, epistemoloji ve hatta etik anlayışlarında önemli bir yer tutan nefs kavramı bu bölümde anlaşılmaya çalışılmaktadır. Bu kapsamda, öncelikle, nefs kavramı incelenmekte, sonra filozofların cinsiyet ve nefs arasına bir bağlantı kurup kurmadığı masaya yatırılmaktadır.

Nefs; ruh, can, hayatın ilkesi gibi anlamlara gelmektedir.253 Nefs; ruh, tin, can, soul, anima, psyche kelimeleri ile de ifade edilmektedir. Lügat anlamı itibarıyla en-nefs, bir

252 Fârâbî, İdeal Devlet - El-Medinetü'l Fâzıla, Ankara: Divan Yayınları, 2013, s. 55.

253 Süleyman Uludağ ve Ömer Türker, DİA, cilt 32, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2006, 'Nefis', s. 529.

98 şeyin hakikati, zatı ve kendisiyle akledilen şey olarak tanımlanmıştır.254 İslam filozofları, Aristoteles’ten tevarüs eden “organlaşmış bir cismin ilk yetkinliği”255 tanımına nefsin bir cevher olması halini de ekleyerek nefs kavramını yeniden ifadelendirmişlerdir. Onlara göre nefs, iradî güç ve yetkinlik kuvveti bulunan latif cevher olarak anlam bulmuştur. Bir diğer yandan ise İslam düşüncesinde nefsin insana kötülüğü emreden şey olarak tanımlandığı da görülmektedir.256

İnsan varlığının kendisinden oluştuğu beden ve ruhun arasındaki ilişki nasıl tanımlanabilir sorusuna İbn Sînâ, beden ve nefs arasındaki ilişkiyi gemi ile kaptan örneğine benzetmek suretiyle cevaplandırmıştır. Nasıl ki kaptan ulaşmak istediği yere gemi vasıtasıyla ulaşıyorsa beden de nefsin vasıtasıdır. Kaptan nasıl gemiden ayrıldıktan sonra yok olmuyorsa, ruh da bedenden ayrıldıktan sonra yok olmayacaktır.257 Nefsin bir ben bilinci olduğu düşüncesi ve İslam filozoflarının mensubu oldukları dinin bir ahiret inancı olması birlikte düşünüldüğünde, İslam filozoflarının nefsin bir cevher olduğu ve ruhun ölümsüz olduğu hakkındaki düşünceleri daha anlaşılır görünmektedir.

254 Hasan Türkmen, Fahreddîn Râzî’nin Nefs Kavramı ve Mahiyetine Yönelik Yaklaşımı, Eski Yeni Dergisi, sayı 31, 2015, s. 96.

255 Aristoteles, Ruh Üzerine, s. 69.

256 Mehmet Vural, ‘en-Nefs’, İslam Felsefesi Sözlüğü. Ankara: Elis Yayınları, 2011, s.

447.

257 Okumuş, s. 182.

99 İslam düşüncesindeki yaygın tanımıyla insan düşünen ve konuşan canlı anlamında hayvân-ı nâtık (nefs-i nâtıka)258 olarak ifade bulmuştur.259 Bu tanım hem canlı olması hem de düşünmesi bakımından iki farklı bileşenden oluştuğunu gösteren iyi bir tanımlamadır.

Ruhun ölümsüzlüğü ve insanın düşünen bir canlı olduğu vurgusunu da dikkate alarak İslam filozoflarının nefs tanımlarına bakmakta yarar bulunmaktadır. Kindî’ye göre nefs

“basit, şerefli, yetkindir; değeri büyüktür. Güneş ışığının güneşten gelmesi gibi onun cevheri de şanı yüce Yaratıcı’dan gelmektedir.”260 Fakat öfke ve arzu gücü bedenî bir güçtür ve nefs onu dizginlemeye çalışır.261

Fârâbî, Kindî ile paralel bir tanım yapmakta ve nefsi bilkuvve canlılıkla ve ilk yetkinlikle tanımlamaktadır.262 Ayrıca Fârâbî ve devamcısı olan pek çok filozof ay altı alemde bulunan nefsleri; nebâtî, hayvânî ve insanî nefs olarak üçe ayırır. Yetişme, gelişme,

258 “Hayvanlar sınıfına dahil olanlardan biri de insandır. ‘Akıl (nefs-i natıka)’ denilen, kendine has insani bir ruhu (nefs-i İnsani) vardır. Zira, bu ruha has, en bariz ve ilk göze çarpan özellik, konuşma ve düşünmedir (nutk). ‘Akıl (nefs-i natıka)’ sözü ile, onun sadece mantığın ilkesi olduğu kastedilmez, bilakis bu söz onun, bizzat özüne has bir ad olarak kabul edilmiştir.” Bkz. İbn Sînâ, Risaleler, Ankara: Kitabiyat Yayınları, 2004, s. 116.

259 Mehmet Bayrakdar, DİA, cilt 17, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1998, 'İslam Kültüründe Hayvan'.

260 Kindî, Nefs Üzerine (Risâle fi’n-Nefs), Felsefî Risaleler içinde, İstanbul: Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2015, s. 378.

261 Enver Uysal, İlk İslam Filozofu: Kindî, İslam Felsefesi Tarihi içinde, Editör: Bayram Ali Çetinkaya, Ankara: Grafiker Yayınları, 2012, s. 116.

262 İbrahim Maraş, İslam Felsefesi Tanım İçerik ve Kavramlar, a.g.e., Editör: İbrahim MaraşAnkara Üniversitesi Basımevi, 2014, s. 17.

100 hayatta kalma işlevi olan nebati nefs; bitkiler, hayvanlar ve insanlarda ortak bulunmaktadır. Arzu etme, isteme kuvveti olan hayvânî nefs ise hayvanlar ve insanlarda bulunur. Düşünme, idrak etme ve irade kuvveti olan insanî nefs ise yalnızca insanda bulunan nefstir. Fârâbî, insani nefsin beş kuvvesi/melekesi olduğunu ifade eder.263 Bunlar; gâziye gücü (beslenme), hasse gücü (hissetme), mütehayyile gücü, akıl/düşünme gücü ve nuzû’iyye/irade gücüdür. Beslenme melekesi, beslenme işlemi ya da beslenme ile alakalı işleri kapsar. Hasse melekesi beş duyudan biri vasıtası ile algılayan melekedir.

Mütehayyile melekesi hissedilen şeylerin resimleri/izlerini koruyan melekedir. Bu meleke uykuda iken de çalışan bir kuvvedir. Nuzû’iyye gücü bir şeye karşı istek ve nefret duymaya sebep olan melekedir. Son olarak; düşünme melekesi kendisiyle akledilebilen, doğru ve yanlışı birbirinden ayırabilen melekedir.264

İbn Sînâ ve İbn Rüşd nefsin somut ve soyut boyutlarından bahsederek nefs kavramının tanımını genişletmişlerdir.265 İbn Sînâ’da nefs kavramı fizik ile metafizik arasında köprü görevi gören felsefesinin saç ayağı kavramlarından biridir. Nefs, ona göre bir kuvvettir ve büyüyen, gelişen ve üreyen canlılar olması bakımından bitki ve hayvanlar da nefs sahibi varlıklardır.266

263 Fârâbî, Siyaset Felsefesine Dair Görüşler (Fusûlü'l-Medenî), Fârâbî'nin İki Eseri içinde, Editör: Hanifi Öcan, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 2014, s. 50.

264 A.g.e. s. 51-53.

265 Maraş, İslam Felsefesi Tanım İçerik ve Kavramlar, s. 19.

266 Hayrani Altıntaş, İbn Sina Metafiziği, Ankara: Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1985, s. 125.

101 İbn Sînâ, nefs ve bedenin birbirinden farklı olduğunu ve nefsin varlığını uçan adam metaforu ile izah eder.267 Ona göre nefs bedenin duyularının hiçbir muameleye maruz kalmadan da kendisinin idrakine varabilir. Bu açıdan nefs ayrı bir cevherdir ve bedenin olgunluğudur. Beden ve nefsin iki ayrı cevher olarak var olduğunu delillendirirken eğer insan bedenden ibaret bir varlık olsaydı bedenden bir şey eksildiğinde hiçbir şey idrak edemez duruma geleceğimizi ifade eder.268 Fakat insan organlarından herhangi birini kaybetse yahut hissetmese de insan yine aynı ben olma idrakine sahiptir. Bu da nefstir.

Nefsin varlığını ispat ettikten sonra İbn Sînâ, nefsi üç ayrı kategoride değerlendirir.

“Nefs tek bir cins olarak bir çeşit bölünme ile üçe ayrılır: Onlardan biri bitkiseldir, o da doğması, büyümesi ve beslenmesi yönünden organik tabii cismin ilk yetkinliğidir. İkincisi hayvanî nefstir ve bu nefs organik tabii cismin cüzileri idrak etme ve irade ile hareket etme açısından ilk yetkinliğidir. Üçüncüsü insanî nefstir, bu da ihtiyarla mevcut fiilleri yapma ve görüşle çıkarımda bulunma ve tümel hususları idrak etme açılarından organik tabii cismin ilk yetkinliğidir.”269

Nebâtî nefs büyüme, üreme, beslenme gibi yetileri olan ve seçimsiz, bilgisiz bir fonksiyona sahiptir. İnsanlar, bitkiler ve hayvanlarda bulunur. Hayvânî nefs, istekli hareket etme, bazı nesneleri kavrama gibi özelliklere sahip olan idrak yetisidir.

Hayvanlarda ve insanlarda bulunur, bitkilerde bulunmaz. İnsanî nefs ise en olgun yetidir.

Düşünsel eylemleri yapmaya kaynaklık eden bu nefistir ve yalnızca insanlarda bulunur.

267 Kaya, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, s. 295.

268 Mehtap Doğan, İbn Sinâ Metafiziğinde Nefs-Beden Dualizmi Üzerinden Bir Zihin Felsefesi Değerlendirmesi, İlahiyat Tetkikleri Dergisi, sayı 49, 2018, s. 168.

269 İbn Sînâ, en-Necât, İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2013, s. 146.

102 Bahsi geçen katmanlı nefs anlayışına göre insani nefs, yani nefs-i natıka bedenin yapıp etmelerini idare eden amil kuvve (Aristoteles kavramlarıyla energeia) ve makulatı anlayan ve kendine dönüp düşünebilen 270 alim kuvve (entelekheia) olmak üzere ikiye ayrılır.271 Nefs, natık olma özelliğiyle varlık hiyerarşisi bakımından ontoloji, tanrısal bilgi ile irtibata geçebilmesiyle epistemoloji, erdem ve bilgeliğin beraber anılması anlamıyla da etik alanında önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsan metafiziği, tümel bilgileri kavrayabilen nâtık nefs vasıtası ile de düşünüp anlamlandırabilir. Kendi nefsinin varlığını bilen ve idrakinde olan metafiziği de bilebilir.

Metafiziğin bilgisinin imkânı nefs-i natıka yoluyla gerçekleşebilir.272 Daha veciz bir ifadeyle söyleyecek olursak kendini bilen rabbini bilir.

İbn Rüşd’te nefsin akıl dışındaki veçhelerinin bedenden ayrılması mümkün değilken nefsin en latif yetkinliği olan akıl, bedenden ayrılabilme imkanına sahiptir yani bedenle

270 İbn Sînâ, “Var Olma Bilinci Her Şeyden Önce Gelir”, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri içerisinde, s. 296. İbn Sînâ, nefs-i natıkanın bir kuvvesi olarak varlığı bilen aklı tanımlarken şu ifedeleri kullanmıştır: “Kendine dön ve düşün; sen sağlıklıyken -hatta bir şeyi doğru anlayacak durumda olduktan sonra sağlığın yerinde olmasa da olur- kendi varlığının farkında olmayabilir misin? Kendini (nefs) ispat edemez misin? Buna göre iyi düşünen birinin bunu yapamaması imkansızdır.” Nefs-i nâtıka, alim kuvvesi ile kendi varlığını başka herhangi bir organa ihtiyaç hissetmeden anlayabilmektedir.

271 Sînâ, en-Necât, s. 151.

272 Ali Durusoy, İbn Sina Felsefesinde İnsan ve Kainattaki Yeri, İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, 1993, s. 62.

103 birlikte bozulmayacaktır.273 Klasik İslam filozoflarına göre bedenle bitişik olarak düşünülen nefs için akıl veçhesiyle meada kapı aralama imkânı sağlanmıştır.

İbn Sînâ ruhun ölümsüzlüğü düşüncesi ve eskatolojiye kapı aralama isteği beraberinde bedenle yeniden dirilmeye karşı bir tavır olarak da karşımıza çıkmıştır. Bu fikir, İslam düşünce geleneğinde çokça tartışılan bir mesele haline gelmiştir.274 Gazzâlî, filozofların yeniden dirilmenin yalnızca ruh ile olacağı iddiasına karşı çıkmış, onların çelişkilerini dile getirmek için Tehâfütü’l Felâsife kitabını yazmış ve İslam felsefesinde tehafüt tartışmalarını başlatmıştır. Bütün bu tartışmanın nefs kavramıyla güçlü ilişkileri olduğundan bahsedilebilir görünmektedir.

İslam filozofları nefs kavramını genişleterek ele almışlardır ve mezkur kavram felsefelerinde kilit taşı bir konumda yer almaktadır. Fakat burada bizi ilgilendiren şey nefs-i natıka’nın sosyolojik herhangi bir ayrım ile sınırlandırılmamış olmasıdır. Nefs-i natıka; kadın-erkek, efendi-köle, tebaa-yönetici ayrımı yapılmadan tek bir cevher olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslam filozoflarından önce Grek felsefesinde forma ve ruha dair bir cinsiyet ayrımı söz konusu değildir. Platon ve Plotinus’ta ruh ve beden müstakil varlıklar olarak karşımıza çıkmaktadır ve ruh ölümsüzdür. Aristoteles’te ise ruh ve bedenin birbirinden ayrılamaz olduğu halde yalnızca insan ruhunun bir yetkinliği olarak nasıl insan ruhuna dahil olduğu çok da açıklanamayan zihnin ölümsüz olduğu fikri karşımıza çıkmaktadır.275

273 Atilla Arkan, İbn Rüşd Psikolojisi, İstanbul: İz Yayıncılık, 2006, s. 88.

274 Robert Wisnowsky, İbn Sinâ ve İbn Sinâcı Gelenek, İslam Felsefesine Giriş içinde, Editör: Peter Adamson ve Richard C. Taylor, İstanbul: Küre Yayınları, 2008, s. 116-117.

275 Henri Bergson, Ruh Teorileri İstanbul: Pinhan Yayınları, 2020, s. 10-23.

104 Dolayısıyla, İslam filozoflarının insanın beden ve ondan daha üstün ve ölümsüz olan ruhtan meydana geldiğini kabul ettikleri ifade edilebilir. Çalışmanın konusu bakımından burada önemli olan nokta, onların ruh dediği şeyin bir cinsiyeti olmadığını söylemenin mümkün görünmesidir. Nefsle ilgili tartışmaların tespit edebildiğimiz kadarıyla hiçbir yerinde nefslere cinsiyet atfetmek ya da farklı cinsiyetlerin nefsleri arasında bir hiyerarşiden bahsetmek söz konusu değildir.

İslam filozoflarında soyut nefs anlayışı açısından ortada olan tarafsızlık diğer ontolojik ve epistemolojik meselelerde de devam mı etmiştir yoksa bu meselelerde cinsiyetler üzerinden ayrımlar yapılmış mıdır? Bir sonraki başlıkta bu soruya cevap aranmaktadır.