• Sonuç bulunamadı

43 olmayan köleler para kazanılacak bir meta olarak görülür, bir fahişe olarak dahi kullanılırdı.107 Kur’an yasaklayarak bu duruma işaret etmektedir. Nur suresi 33. ayet şöyle ifade bulmaktadır:

“Evlenme imkânı bulamayanlar, Allah lütfundan ihtiyaçlarını giderinceye kadar iffetlerini korusunlar. Bedelini ödeyerek hür olmak isteyen köle ve cariyelerinizin tekliflerini kabul edin. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin. Namuslu yaşamak isterlerse, dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için cariyelerinizi fuhuş yapmaya zorlamayın. Kim onları zorlarsa bilsin ki Allah, onların zorlamaları sebebiyle bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.”108

44 Ayrıca çalışmanın bu bölümünde önce kadının varlığını ilgilendiren ayetler çalışılacak ardından kadının kamusal varlığı hakkında hükümler içeren ayetler taranacaktır.

Kur’an’ın nazil olduğu dönemde ilk muhataplar tamamen ataerkil bir kabile yapısı ile yaşamaktadır. Bununla ilişkili olarak Kur’an hitabının bazı ifadelerinin durumsal nitelikli ifadeler olduğunu görmek mümkündür.109 Bu anlamıyla Kur’an’daki ayetlerin diline ve ataerkil ögeler barındırıp barındırmadığına kısaca göz atmak faydalı olacaktır. Ama önce Kur’an metninin dili olan Arapçanın dil özelliklerini kısaca incelemek gerekmektedir.

Arapça iki cinsiyetli bir dildir. Müennes (dişil) ve müzekker (eril) olarak yapılan bu ayrım kelimelerin aşırı derecede artmasına sebep olmuş ve bu ayrımı yapmak için bazı harfler ile dişil ve erkek isimleri birbirinden ayırmışlardır. Araplar dişillik ve erilliği olmayan nötr isimleri (dağ, taş, orman, su gibi) de eril ve dişil sınıflarına paylaştırmışlardır.110 Öte yandan Arap dilinde çoğulluk durumunu ifade etmek için ikil ve çoğul ifadeler bulunur. Çoğulluk (cemi) ya da ikillik (müsenna) barındıran hitap ve cümlelerde çoğu zaman tağlib111 kullanılır.112 Örneğin valideyn kelimesi anne ve baba anlamına gelir.

109 Mustafa Öztürk, Cahiliyeden İslamiyet'e Kadın, Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 2016, s. 187.

110 Kadir Kınar, Arap Dilinde Cinsiyet Olgusu ve Diğer Dillerle Bir Mukayesesi, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 2, sayı 19, 2014, s. 9.

111 “Tağlib; aralarında ilgi bulunan iki şeyden birinin lafzının diğerine tercih edilerek her iki şey için de kullanılması anlamında bir terimdir.” Bkz. İsmail Durmuş, DİA, cilt 39, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2010, 'Tağlib', s. 372-373.

112 Elbette bir dil sanatı olan tağlib birkaç cümle ile geçiştirilecek kadar kısa bir konu değildir. Fakat çalışma konusunun dışına çıkmamak için örneklerle ne demek istediğimizi açıklamakla yetinilecektir.

45 Burada valid (baba) kelimesi valide (anne) kelimesine tercih edilmiştir.113 Ya da Kur’an’da kadın ve erkek topluluğuna müzekker (eril) siga ile hitap edilmiştir. Tağlib sanatında bir unsurun diğerine tercih edilmesinde “erkeklik, önem, güç ve kudret, akıllılık, ekseriyet, fesahat, belagat, lafız ve anlam bakımından üstünlük, lafzi hafiflik, şöhret ve şeref gibi sebepler zikredilmiş”114 ve tağlib sanatının çeşitli türleri tercih edilen unsurların türüne göre farklılık göstermiştir.

Kur’an linguistik açıdan erkeklere hitap eder görünüm içerisinde bulunmaktadır. Bu durum Arapçanın bir özelliği olup, Kur’an’ın sadece erkeklere hitap ettiğini düşünmek doğru değildir. Kur’an’ın indiği dönemde kadınlar emirlerin sadece erkeklere hitap ettiğini düşünmemiş, iki cinse de hitap ettiğini düşünmüşlerdir. Kur’an’da kullanılan dilin erkek merkezli olması Arap dilinin bir özelliğidir. Fakat öte yandan, Kur’an’ın (Arap dilinin niteliğinden dolayı da olsa) erkek merkezli bir dil barındırdığını da kabul etmek gerekmektedir.

Kur’an’ın dil özellikleri hakkında belirtilmesi gereken hususlar ifade edildikten sonra Kur’an’ın kadınlardan bahsettiği hususlara geçebiliriz. Yaratılışla ilgili ayetlerden başlayarak, noksanlık söylemi, kavvamlık, tesettür, biat, mirastan pay alma ve şahitlik gibi kadınlar hakkında sıklıkla tartışılan konulara dayanak gösterilen ayetler inceleme konusu yapılacaktır. Çalışmanın dini kaynaklar bölümü boyunca 1400 yıl önce inmeye başlayan bir metin hakkında konuştuğumuzu unutmadan ve anakronik bir tutuma düşmeden ilerlemek gayesindeyiz.

113 Yasin Kahyaoğlu, Arap Dilinde Tağlib Sanatı ve Örnekleri, Nüsha Dergisi, cilt 3, sayı 11, 2003, s. 123-125.

114 Durmuş, s. 373.

46 Yaratılış öyküsünün anlatıldığı Adem kıssası semavi dinlerde ortaklık göstermektedir.

Fakat bu ortaklığın yanında kıssanın dinlerin çeşitliliği ölçüsünde farklılaştığından da bahsedilebilir. Yaratılış öykülerinde kadın, Yahudilikte erkeğin ikincisi ve yardımcısı, günahın sebebi115, Hristiyanlıkta kötülüğün kaynağı (şeytanın sözcüsü)116 olarak anlatılmıştır. Kur’an ise kadın ve erkeğin tek nefisten117 yaratıldığı belirtilmiştir. Fakat Kur’an’da yaratılış bahsinin geçtiği aşamalarda ilk yaratılan insandan Adem ismiyle bahsedilmesi118 yorumcular tarafından ilk yaratılan insanın bir erkek olduğu düşüncesini oluşturmuştur. Ve dolayısıyla kadın onun ikincisi olarak anlaşılmış ve erkek üzerinden tanımlanır olmuştur.

Kur’an’da tek nefis119 vurgusuyla birlikte “sonra ondan eşini var etmiştir”120 ifadesinin kendisine yer bulması, ilk insanın Âdem olduğu vurgusuna eklenince yorumcular tarafından yaratılış bahsi, Yahudilik, Hristiyanlık ve kültürel yapının da etkisiyle hiyerarşik cinsiyet algısı kullanılarak açıklanmıştır. Sonra ondan eşinin (zevc) yaratıldığı ifadesi klasik müfessirlerin çoğu tarafından Hristiyan ve Yahudi kaynaklarında Adem’in yalnız kalmasının iyi olmayacağı düşüncesiyle yaratılan Havva da121 olduğu gibi kadının

115 Yaratılış 2:18, 20-21

116 Timeteos 2: 13-14

117 Nisa Suresi 1. Ayet

118 Bakara Suresi 35. Ayet, Ali İmran Suresi 33. Ayet, Araf Suresi 11. Ayet

119 Nisa Suresi 1. Ayet; Enam Suresi 98. Ayet

120 Nisa Suresi 1. Ayet

121 “Ve RAB Allah dedi: Adamın yalnız olması iyi değildir; Kendisine uygun bir yardımcı yapacağım.” Bkz. Yaratılış 2:18

47 erkeğin kaburga kemiğinden yaratılması olarak yorumlanmıştır.122 Adem’in kaburga kemiğinden yaratılan kadın için eski ahit tefsirlerinde kadının topraktan yaratılmamasından dolayı erkeğin üstünlüğü ve kadının erkeğe bağımlılığı ilahi bir kader olarak anlaşılmıştır.123

Daha sonraki dönemlerde Kur’an müfessirlerinin yorumları durumu kadın için daha dezavantajlı bir hale getirmiş, kadınların erkeğin kaburga kemiğinden yaratılması sebebiyle erkeğe çok düşkün olduğunu ve kadınların hapsedilmesi yahut sıkı gözetim altında bulundurulması gerektiği çıkarımında bulunulmuştur.124 Müfessirlerin yorumları Tevrat’taki bazı ifadelerle paralellik göstermekle birlikte bu yorumlayış biçimi de kuşkusuz kadınının ikinci sınıf bir ontolojik varlığa sahip olduğu düşüncesini beslemiş ve kadının sosyal hayatta görünmezliğine kaynaklık eden dinamiklerden biri olmuştur.

Hucurat suresi 13. ayette “Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kabilelere ve sülalelere ayırdık. Allah’ın yanında en kerim olanınız en çok takva sahip olanınızdır. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, her şeyden

122 “Ayette zikredilen tek candan maksat Süddi, Katade ve Mücahidin açıkladıkları gibi beşerin ilk atası olan Hz. Adem’dir. O candan yaratılan “eş”ten maksat ise Hz.

Havva’dır. Süddi diyor ki “Adem cennette oturmaktaydı. Orada eşi olmaksızın yalnız dolaşıyordu. Bir ara uyudu. Sonra uyandı ve başucunda oturan bir kadın gördü. Allah teala o kadını Hz. Adem’in kaburgasından yaratmıştı. Adem ona ne olduğunu sordu. O da “ben bir kadınım” dedi. Adem ona niçin yaratıldın?” dedi. Kadın: “Sen benimle yaşayasın diye yaratıldım” dedi. Bkz. Ebû Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, cilt 7, İstanbul: Hisar Yayınevi, 1996, s. 435-436.

123 Carl Friedrich Keil ve Franz Delitzsch, Biblical Commentary on the Old Testament:

The Pentateuch, cilt 4, Edinburgh: T. and T. Clark, 1864, s. 88-89.

124 Öztürk, s. 82.

48 haberdardır.” ifadesi bulunmaktadır. Bu ayet insanların bir erkek ve bir kadından yaratıldığını söyleyerek bütün insanlar arasında eşitlik söz konusu olduğunu göstermektedir. Klasik dönem müfessirleri ayetten yola çıkarak kimsenin kimseye bir üstünlüğü olmadığını, Adem ve Havva’nın çocukları olduğumuzu ifade etmişlerdir.125 Müfessir Râzî (1149-1210)’ye göre bu ayet nesepten dolayı övünmenin yanlışlığını anlatan bir ayettir.126 İlk dönem müfessirleri tarafından Hucurat suresi 13. ayet kadınlar ve erkeklerin eşitliğini anlatmaktan ziyade soyların birbirine karşı bir üstünlüğünün bulunmadığı şeklinde anlaşılmıştır.

İslam dininin en önemli kaynağı olan Kur’an’da anlatılan cennetten kovulma hikayesi127 de yine klasik tefsir eserlerinde kadını şeytanla iş birliği içinde olmakla suçlayacak ifadeler ve ibarelerle yorumlanmıştır. Kadının ontolojik kötülüğü Adem’i yasaklanmış ağaca yaklaştırmış ve onun cennetten uzaklaştırılmasına sebep olmuştur. Müfessir Süddî’den (ö. 750) gelen yoruma göre şeytan yılan kılığında cennete girerek Havva’yı kandırmış, Havva da Adem’i ayartmıştır.128 Böylece Havva’nın ayartması ile Adem yasağı çiğnemiştir.

Süddî ve Taberî’nin tefsirlerinde yer alan yaratma bahsi eski ahitte geçen pasajlar ile paralellik göstermekte ve mezkur müfessirlerin aşağıdaki pasajdan etkilendikleri oldukça açık bir şekilde anlaşılmaktadır:

125 Ebû Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, cilt 7, İstanbul: Hisar Yayınevi, 1996, s. 515.

126 Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, cilt 20, Ankara: Akçağ Basın Yayın, 1995, s. 235.

127 Araf Suresi 19-25. Ayetler

128 Öztürk, s. 89.

49

“Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi. Çünkü Tanrı biliyor ki o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı olacaksınız.” Kadın ağacın güzel, meyvesini yemen için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü.

Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı.

Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip önlük yaptılar. Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. Ondan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye seslendi. Adem,

“Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi? diye sordu. “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı. RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın,

“Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi… Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.”129

Yukarıdaki pasajdan da anlaşılacağı üzere kadın kıskançlığı, duygularına yenik düşmesi ve yılan marifetiyle önce kendisi kanmış ve daha sonra Adem’i kandırmıştır.130 Oysa

129 Tekvin 3/4-16. Daha ayrıntılı bilgi için bkz. Carl Fredrich Keil-Franz Keil ve Delitzsch, s. 94-96.

130 Cennetten kovulma öyküsünün Yahudi-Hristiyan geleneğindeki yegane tefsirinin bu olmadığını belirtmek gerekir. Sözgelimi, İbn Rüşd gibi Endülüs’te 12. yüzyılda yaşayan büyük Yahudi bilgini Maimonides’in cennetten kovulma öyküsüne ilişkin alegorik yorumu dikkat çekicidir. Maimonides’e göre, Adem günahı işlemeden önce fizik ve metafizik hakkında sürekli tefekkür etmektedir. Hikayedeki yılan heyulani kuvveyi, şeytan veya kötücül eğilimin kendisi ise arzu kuvvesini temsil etmektedir. Adem’in günahı, heyulani kuvvesinin ve arzularının peşinden gidip fiziksel zevklerini tatmin

50 Kur’an’da böyle bir olaydan bahsedilmemektedir. Hatta ayartıcı Havva figürünün Kur’an’da bir karşılığı olmaması şu ayette de açıklıkla görülmektedir: “Ne var ki şeytan ona vesvese vermiş ve ey Âdem, sana ebedilik ağacını ve hiç yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi? demişti.”131 Dolayısıyla ayetler ve yorumları arasında bir uyuşmazlık söz konusudur. Fakat konumuz itibari ile bizi ilgilendiren Kur’an yorumlarının kadın aleyhtarı içerikler barındırıp barındırmadığını araştırmaktan ziyade Kur’an metninin hiyerarşik bir cinsiyet algısı taşıyıp taşımadığını araştırmaktır.

Kur’an’da ontolojik anlamıyla kadının varlığıyla ilgili bir diğer ayet ise; “Yine onlar -haşa- “Kızlar Allah’ındır” diyorlar. Akıllarınca beğendikleri de kendilerinin oluyor”132 olarak tercüme edilmiş ayettir. Öztürk’ün aktarımıyla bu ayet “Fahreddin er-Raziye göre Allah’a -haşa- çocuk izafe etmek söz konusu olsa o çocuğun erkek olması gerekir. Çünkü erkek kadından mutlak üstündür. Yok eğer biz kalkıp, “Allah kız çocukları kendine evlat edindi, erkek çocukları da kullarına verdi” dersek, bu söz, “Kulun durumu Allah’ın durumundan daha üstün ve mükemmeldir” anlamına gelir”133 şeklinde yorumlanmıştır.

ederek tefekkürden uzaklaşmaktan ibarettir. Zira, cennette (Eden Bahçesi’nde) yer alan iki ağaçtan Hayat Ağacı fizik ve metafiziği, Bilgelik Ağacı ise pratik bilgeliği temsil etmektedir. Adem kendisini ölümsüzlüğe kavuşmasını sağlayacak fizik ve metafizik çalışmalarına adamak yani hayat ağacından yemek yerine, Bilgelik Ağacı’ndan yiyerek heyulani kuvvesini izledi ve tutkularına yenik düştü. Böylece gerçek hakkındaki tefekkür kapasitesini bozdu ve etik bilgisi edinme kapasitesini kazandı. Bu alegorik yorumda kadınların suçlanmadığının altını çizmek gerekmektedir. Bkz. Kadosh ve Wolfe, s. 373-374.

131 Taha Suresi 120. Ayet.

132 Nahl Suresi 57. Ayet.

133 Öztürk. S.100.

51 Ayetten yola çıkılarak kadınların ikinci sınıf varlık olarak yorumlanması yine metnin kendisiyle çelişik olmaktadır. Erkeğin yahut kadının birbirinden üstün olduğuna dair bir ifade bulunmayan ayetin Fahreddin er-Razi’nin yorumladığı gibi yorumlanması fazlasıyla zorlama görünmektedir. İroni barındıran bu ayetin, içinde yaşanılan kültür kodlarıyla yorumlanması kültürün daha çok pekişmesine ve yerleşmesine sebep olmuştur.

Kur’an’da yer alan emir ve yasaklardan, kadın ve erkek eşit derece sorumludur.

“Müminlerin erkekleri ve kadınları birbirlerinin velileridir; iyiliği teşvik eder, kötülükten alıkoyarlar, namazı kılarlar, zekatı verirler, Allah ve rasulüne itaat ederler. İşte onları Allah merhametiyle kuşatacaktır. Kuşkusuz Allah mutlak güç ve hikmet sahibidir.134 Allah mümin erkeklere ve kadınlara içinde ebedi olarak kalmak üzere altından ırmaklar akan ve adn cennetlerinde güzel meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte büyük bahtiyarlık da odur.”135

Kur’an metninde insanlar arasında kulluk, ibadetler, vaad ve vaid konusunda ayrım gözetilmemiştir.136 Dolayısıyla, insan olmak, Allah’la muhatap olmak, teklif altında

134 Tevbe Suresi 71. Ayet.

135 Tevbe Suresi 72. Ayet.

136 “Müslüman erkekler, Müslüman kadınlar; mümin erkekler ve mümin kadınlar, ibadet ve itaat eden erkekler, ibadet ve itaat eden kadınlar, özü sözü doğru erkekler, özü sözü doğru kadınlar, sabreden erkekler, sabreden kadınlar, gönlünü ibadete vermiş erkekler, gönlünü ibadete vermiş kadınlar, yardım yapan erkekler, yardım yapan kadınlar; oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar; iffetlerini koruyan erkekler, iffetlerini koruyan

52 olmak, imtihan edilmek gibi ontolojik bütün temel meseleler açısından kadınlarla erkeklerin eşit seviyede yer aldığından bahsetmek mümkün görünmektedir. Fakat daha sonra çeşitli hadis rivayetleri ve bazı ayetlerin taraflı yorumlanması adeta ontolojik açıdan ya da başka bir ifadeyle dini değer açısından hiyerarşik bir cinsiyet telakkisinin kabulüne yol açmıştır.

Bu yorumlara başka bir örnek yine Fahreddin Razi’nin “Onlara ısınıp kaynaşasınız diye size kendi türünden eşler (ezvecen) yaratıp aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesi de O’nun kanıtlarındandır. Doğrusu bunda iyi düşünen kimseler için dersler vardır”137 ayetini yorumlamasıdır. Razi tefsirinde kadının erkek için yaratılan tıpkı bitki ve hayvanlar gibi bir varlık olduğundan söz etmiştir.

“…Kadın yaratılış itibariyle zayıf, cılız ve aynı zamanda ahmaktır.

Çocuk mükellef tutulmaz. Binaenaleyh, kadının mükellefiyete ehil olmaması gerekir. Ancak şu da var ki onlar mükellef kılınmasaydı Allah’ın biz erkeklere yönelik nimeti tamamlanmış olmazdı…”138

Yukarıda Kur’an ayeti ile doğrudan bir nedensellik ilişkisi dahi kuramayacağımız bu yorum Orta Çağ kültürünün izlerini taşımaktadır ve kadını gerçek bir insan olarak görmekten uzaktır. Fakat daha önce de ifade ettiğimiz gibi bu durum ayetlerin yorumlanmasıyla ilgilidir.

Oysa gerek yaratılışa ilişkin ayetler gerek tek nefsten yaratılma vurgusu içeren ayet, gerek de mümin erkek ve kadınların birbirlerinin velileri olmaları gibi ayetler Kur’an’da

kadınlar; Allah’ı çokça anan erkekler, çokça anan kadınlar; işte bunlar için Allah büyük bir ödül hazırlamıştır.” Bkz. Ahzap Suresi 35. Ayet.

137 Rum Suresi 21. Ayet.

138 Öztürk, s. 96.

53 kadının ontolojik varlığı ile ilgili ciddi ipuçları içermektedir. Bütün bu ayetlere ve Kur’an’ın genel yapısına bakıldığında kadın ve erkeğin varlık itibariyle eşit konumlandırıldığı görülmektedir. Kur’an’ın hiçbir yerinde kadınların Allah katında erkeklerden daha değersiz olduğuna ya da Allah’a kulluk etme becerileri bakımından daha geri planda bulunduklarına yönelik en küçük bir imaya bile rastlanmamaktadır.

Aksine, Kur’an sürekli üstünlüğün ancak takva ile olduğunu vurgulamaktadır.

Yukarıdaki verilen bilgiler ışığında, konu toplumsal meselelere geldiğinde kadın ve erkek arasındaki bu eşit ilişki ne olmaktadır? Bilindiği üzere, Kur’an’da toplumsal hayata ilişkin yasa niteliğinde ayetler de bulunmaktadır. Bu ayetler içerisinde kadının toplumsal varlığını ilgilendirecek ve içinde yaşadığımız yüzyılda çokça tartışma konusu olan bazı ifadeler yer almaktadır. Çalışmanın amaçlarına ulaşabilmesi açısından bu aşamada kavvamlık ve darabe ayeti, miras dağılımı, çok eşlilik gibi toplumsal nitelik taşıyan ayetler çerçevesinde Kur’an ayetleri bir değerlendirilmeye tabi tutulacaktır.

Nisa 34. Ayette erkeklerin kadınlara kavvam olmasından ve kadınların erkekler tarafından zaruri bir durum halinde dövülebilmesinden bahsedilmektedir. Fakat kavvam ve darabe kelimesinin anlamı günümüz Kur’an çevirisi yapan yazarlar tarafından tartışılmaktadır.

Bundan dolayı Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanan Kur’an mealindeki tercüme esas alınacaktır. Öte yandan, çalışmanın konusunu içerisine alan zaman diliminde yazılmış olmaları gerekçesiyle ilk müfessirlerin bu ayetten ne anladığı konu edilecektir.

“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerine üstün kılmasına bağlı olarak ve mallarından harcama yapmaları sebebiyle erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Saliha kadınlar Allah’a itaatkardırlar. Allah’ın korumasına uygun olarak, kimsenin görmediği durumlarda da kendilerini korurlar. (Evlilik hukukunda) baş

54 kaldırmasından (nüşuz) endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları

yataklarda yalnız bırakın ve onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.”139

Bu ayetin İbn Abbas’a göre nüzul sebebinin sahabeden bir kadının eşinin kendisine tokat atması gerekçesiyle Hz. Muhammed’e şikâyete gelmesi olduğu rivayet edilmektedir. Bu şikayet üzerine Hz. Muhammed onun kocasından kısas istemesi gerektiğini söylemiş ve ardından da Nisa Suresi 34. ayet nazil olmuştur.140 Hz. Muhammed’in kendisini yetiştiren düşünce dünyasından çıkan kısas isteğinin ayet tarafından kısıtlanmış olması mezkur ayetin tarihsel nitelikli olduğunu göstermektedir.

İslam öncesi Arap toplumunda kadınlara yönelik erkek şiddeti oldukça yaygındı.141 İslam ile birlikte inananlardan bir kısmı alışkanlıklarından vazgeçmemiş ve eşlerini yahut cariyelerini dövemeye devam etmişlerdir. Bu dövme işlemi kimi zaman baba, kardeş kimi zaman da kocalar tarafından gerçekleştirilirdi. Sözgelimi Hz. Ömer’in eşlerine şiddet gösterdiği rivayet edilmektedir.142 Fakat Hz. Muhammed’in eşleri yahut kızlarına karşı

139 Nisa Suresi 34. Ayet.

140 Gökhan Atmaca, Müfessirlere Göre Kavvam Kelimesi "Nisa Suresi 34. Ayet Bağlamında", Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 17, sayı 1, 2013, s. 217.

141 Feyza Betül Köse, Cahiliyeden İslam'a Kadına Yönelik Şiddet, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt 18, sayı 1, 2018, s. 74.

142 A.g.e. s. 76.

55 herhangi bir şiddet gösterdiği rivayet edilmemiş ve çeşitli rivayetlerde onun ailesine karşı en hayırlı olan olduğu ifade edilmiştir.143

Ayet-i kerimede, nüşuz eden kadınlar için öğüt vermek ve yatakları ayırmanın ardından dövmek öngörülürken nüşuz eden erkekler için “…aralarında uzlaşmaya varmalarında onlara günah yoktur ve sulh hayırlıdır…”144 denilmektedir. Dönemin aile anlayışı çerçevesinde bakıldığında cinsiyetler arasında muamele farkının oluşması görece anlaşılır olmasına rağmen netice itibariyle Kur’an’ın, metni itibariyle kadın ve erkek arasında eşitsiz bir tutum sergilediği görülmektedir.

Öte yandan dönemin müfessirleri kavvam kelimesine ayetin içerisinde yer alan

“insanlardan bir kısmını diğerine üstün kılınması”145 sebebiyle erkeğin kadından üstün olduğu anlamını vermişlerdir. Çeşitli kaynaklarda erkeğin üstün olmasının sebepleri

“gazveye katılması, dinde ve akılda kamil olması… peygamberlerin erkeklerden oluşu, namaz imameti, devlet başkanlarının erkeklerden oluşu, ... mirastaki üstünlük” … şeklinde sıralanmıştır.”146 Müfessirlerin kavvam kelimesinden anladıklarıyla dönemin insanlarının anladığı mananın paralellik gösterdiğine inanmaktayız. İçinde bulunulan kültürün kabulleri hiç kuşkusuz insan düşüncesini ve davranışlarını etkilemektedir.

Öte yandan, Kur’an’da miras paylaşımı konusunda kadının erkeğin yarısı kadar pay alabilmesi yahut da şahitlik konusunda erkeğin şahitliğinin iki kadının şahitliğine147 denk olması gibi durumlar karşımıza çıkmaktadır. Nisa Suresi 11. ayette “Allah size,

143 Tirmizi, Menakıb, 63

144 Nisa Suresi 128. Ayet.

145 İsra Suresi 21. Ayet.

146 Atmaca, s. 120.

147 Bakar Suresi 282. Ayet.

56 çocuklarınız hakkında erkeğe, iki kadın payı kadar (vermenizi) emreder. İkiden fazla iseler bıraktığının üçte ikisi onlarındır…”148 ifadesi yer almaktadır. Durumsal niteliği olan bu ayet de dönemin koşullarına göre kadın ve erkek arasında hiyerarşik bir ilişki kurmaktadır.

Benzer bir hiyerarşik dil ve içeriğin evlilik için de kurulduğu anlaşılmaktadır.

“…beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın. Haksızlık etmekten korkarsanız tek kadın veya mülkiyetinizde bulunan cariye ile yetinin; bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olandır.”149 Erkeklerin adaletsizlik yapmaması koşuluyla birden fazla kadınla evlenebilmesine izin verilmiştir. Müfessirler ayetin Müslüman erkekleri dört eş ile sınırladığı anlamını çıkarmışlardır.150 Boşanma konusunda ise Bakara süresinde erkeğin söz sahibi olduğu ifade edilmiştir:

“Boşanan kadınlar kendileri üç adet görünceye kadar beklerler.

Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helal olmaz. Eğer taraflar arayı düzeltmek istiyorlarsa kocaları onları kendilerine geri çevirme hususunda başkalarından daha ziyade hak sahibidirler. Kadınların makul ve meşru ölçülerde ödevlerine denk hakları vardır; erkeklerin ise onların üzerinde bir dereceleri mevcuttur. Allah izzet ve hikmet sahibidir.”151

148 Nisa Suresi 11. Ayet.

149 Nisa Suresi 3. Ayet.

150 Öztürk, s. 124.

151 Bakara Süresi 228. Ayet.

57

“Derece” üstün olan erkekten kastedilen ontolojik bir üstünlükten ziyade evlilik ilişkisinde evin reisi olmak anlamına gelmektedir. Zaten ayette ifade edilen boşanma konusu ile alakalı bir meseledir. Ayette geçen “derece” kelimesiyle ilgili dönemin âlimlerinden Mâturîdî (ö.333/944) “derece” ifadesinin genel bir üstünlük veya akli bir üstünlük anlamına gelmeyeceğini ayette geçen konuyla ilgili özel bir anlam taşıdığını ve bunun da hakların paylaşımı ile alakalı olduğunu belirtmektedir.152 İslam’ın geldiği yüzyıllarda çalışma, evi geçindirme gibi sorumluluklar erkeklerin üzerindeydi. Bir kadın için himayesiz ve korumasız olmak oldukça zor olduğundan dolayı “kadınların himayesi için” boşanma hakkında erkeğin söz sahibi olması dönemin koşulları düşünüldüğünde anlaşılabilir bir durum gibi görünmektedir.153

Öte yandan Kur’an’da “zıhar” (senin sırtın anamın sırtıdır demek) ile ilgili inen ayet Evs bin Samit’in eşi Havle isimli bir kadın sahabenin şikâyeti üzerine nazil olmuştur. Havle

“Ey Allah’ın Rasulü, o benim gençliğimi tüketti. Ben ona çok çocuk verdim. Yaşım ilerleyip çocuktan kesilince bana zıhar yaptı. Ey Allah’ım şikayetimi sana yapıyorum”

dedi.154 Ve bu hadise üzerine şu ayetler nazil olmuştur:

“Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a yakınan kadının sözünü Allah işitmiştir.

Allah sizin karşılıklı konuşmalarınızı işitiyordu. Çünkü Allah her şeyi işitmekte ve görmektedir. İçinizden karılarına zıhar yapanların karıları asla onların anaları değildir.

152 Mâtûrîdî, Tevilâtü'l-Kur'an, İstanbul: Ensar Neşriyat, 2015, s. 75-86.

153 Hidayet Şefkatli Tuksal, Kur'an'ın Tarihselliği Bağlamında Kadın Sorunu, İslam ve Modernizm "Fazlur Rahman Tecrübesi" içinde, İstanbul: İstanbul Büyük Şehir Belediysi Kültür İşleri Yayınları, 1997, s. 346.

154 Ebû Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, cilt 8, İstanbul: Hisar Yayınları, 1996, s. 202.