• Sonuç bulunamadı

C. Entelektüel Kaynaklar:

3. Antik Tıp Anlayışında Gebelik Teorileri ve Anatomi

İslam filozoflarının yaşadığı dönemde, embriyonun oluşumunda kadın ve erkeğin katkıları bağlamında Aristoteles ve Galen’e238 (M.S. 129-216) ait görüşler yaygınlık kazanmıştır. Aristoteles’in cinsiyetlere ilişkin görüşü çift cinsiyet teorisi olarak

237 St. Prudence Allen, The Concept Of Woman, cilt 2, Cambridge: Eerdmans Publishing, 2002, s. 869.

238 Galen bugünkü Türkiye’de yer alan Bergama’da hayatını sürdürmüş Romalı bir hekim ve filozoftur. Galen’in tıp alanında ortaya koyduğu görüşler daha sonra Galenizm olarak adlandırılmış ve yüzyıllarca tıp literatüründe okutulmuştur.

88 bilinirken, kendi görüşünü Aristoteles’i eleştirerek oluşturan Galen’in yaklaşımı genellikle tek cinsiyet teorisi olarak isimlendirilmektedir.

Her iki teori, birçoğu tıpla da iştigal eden İslam filozoflarının kadının mahiyetine ilişkin fikirlerinin gelişmesinde etki sahibi olmuştur. Aynı zamanda hekim olan İslam filozoflarından bazıları iki teoriden birini tercih ederken özellikle İbn Sînâ gibi başka bazıları ise iki teoriyi uzlaştırma yoluna gitmeyi tercih etmiştir.

Aristoteles kadın ve erkeğin birbirinden kategorik olarak farklı iki cinsiyeti teşkil ettiğini düşünmektedir. Aristoteles’e göre, kadın ve erkeğin kapasitelerinin farklı olması bakımından üreme organları da birbirinden farklıdır. On the Generation of Animals eserinde Aristoteles şu ifadeleri kullanır:

“Dişi ve erkek belirli bir kapasite (capacity) ve kapasitesizlikle (incapacity) (δυναμειτινϊ καϊ αδυναμϊα) birbirinden ayrılır. Çünkü erkek kanı meniye dönüştüren ve meniye form veren, salgılayan ve form prensibini taşıyan meniyi boşaltandır- ki ‘prensip’ ile kastettiğim, materyal olan ve ebeveyne benzeyen bir döl anlamında değildir ancak demek istediğim ilk hareket ettirici nedendir, bu ister kendinde şeyin içinde ya da başka bir şeyin içinde hareket ediyor olsun- ancak kadın meniyi alandır, esasen, kendisi bunu oluşturamaz, salgılayamaz ya da boşaltamaz.”239

Aristoteles’e göre yalnızca erkek, kanı dönüştürerek meniyi oluşturabilir. Erkek ve kadının kanı dönüştürme kapasitesine sahip olma durumları birbirinden farklı olduğu için

239Aristoteles, On the Generation of Animals, eBooks@Adelaide, 2007, s. 92.; Serpil Kaygın, Aristoteles’in Metafiziği ve Biyolojisi’nde Cinsiyet ve Öz, Dört Öge Dergisi, sayı 10, 2016, s. 73.

89 de anatomileri birbirinden farklıdır. Embriyonun oluşumunda kadının yalnızca maddi bir katkısı bulunmakta, erkek ise semen vasıtasıyla kadının maddesine aktif ve formel prensibi vermektedir.240 Aristoteles’in babanın formu, anneninse maddeyi ortaya koymasıyla gebeliğin oluştuğuna ilişkin teorisi genel plandaki madde-form kuramıyla uyumluluk içinde görünmektedir.241 Nitekim kadınının erkeğe göre edilgen rolü antik Grek’te tarla ve tohum benzetmesi ile yaygın kabul edilen bir teori olmuştur. Çiftçinin toprağa tohum ekmesi gibi erkek de kadına tohumunu eker.242 Bu fikir kendisine Aristoteles’te de benzer şekilde yer bulmuştur.

Galen ise kendisinden önce yaşayan Aristoteles’i anatomi ve üreme bilgisi konusunda eleştirmiştir. Galen’e göre kadın ve erkeğin anatomisi birdir. Aslında tek bir cinsiyet vardır. Kadın yalnızca cinsel organı gelişmemiş ve eksik bir erkektir. Ona göre kadının cinsel organı içe katlanmış bir erkek cinsel organıdır. Erkeğin cinsel organını içe çevirip kıvırdığınızda kadın cinsel organının oluştuğu görülecektir. Galen bu durumu şu sözleriyle ifade eder:

240 Berktay, s. 133.

241 Anthony Preus, Galen's Criticism of Aristotle's Conception Theory, Journal of the History of Biology, cilt 10, sayı 1, 1977, s. 82.

242 A.g.e. s. 65. Her ne kadar daha sonra Aristoteles’in incelemelerinde kendisini daha güçlü ifade etmiş olsa da, Platon da gebelikle ilgili benzeri fikirlere sahiptir: “…

aralarındaki ayrılık sadece kadının doğurması, erkeğin de tohum salmasından başka bir şey değildir…” Bkz. Platon, Devlet, s. 156.

90

“Kadının organlarını dışına çevirin, erkeğinkileri içe çevirin ve kıvırın, bunların tümünün birbirine benzediğini görürsünüz.”243

Yukarıdaki ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Galen tek cinsiyet modelini benimsemiştir. Erkeğin organları daha sıcak olduğu için cinsel organı tamamlanmıştır.

Fakat vücut ısısı düşük olanların cinsel organları tamamlanamamıştır ve kadın olarak isimlendirilmişlerdir.244

Galen kadın ve erkeğin aslında tek cinsiyete sahip olduğu düşüncesini ifade ettikten sonra, kadının da erkek gibi onun ifadesi ile semen/sperm üretebileceğini söylemektedir.

Erkek de kadın da vücudundaki kanı semene dönüştürebilme kabiliyetine sahiptir. Semen üretebilme kapasitesinin hem kadında hem de erkekte bulunduğu düşüncesi beraberinde embriyonun oluşumunda kadın ve erkeğin eşdeğer katkıları olduğu sonucunu ortaya çıkarmıştır. Galen’e göre kadın ve erkeğin ürettiği semen embriyonun oluşumunda madde ve form bakımından eşit rollere sahiptir.245 Fakat Galen her ne kadar üremeye katkı konusunda eşitlikçi bir tavır sergiliyor gibi görünse de kadının cinsel organı gelişmemiş ve kusurlu olduğu için kadının ürettiği semenin de kusurlu olduğu sonucuna varır.246 Dolayısıyla Galen’in kuramında kadın ve erkek gebeliğe aynı şekilde katkı sunuyor olmasına rağmen kadının katkısı daha niteliksiz kabul edilmektedir. Aristoteles’in

243 Galenus, De l’utilite des parties (Organların Gerekliliği Ustune)’den aktaran; Michel Foucault, Cinselliğin Tarihi, İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2007, s. 390.

244 Gadelrab, s. 64.

245 Andrey Darovskikh, The Power of Semen: Aristotle and some Galen's Fallacies, ΣΧΟΛΗ, cilt 11, sayı 1, 2017, s. 109.

246 Nancy Tuana, The Sexist Bias of Reproductive Theory, Hypatia, cilt 3, sayı 1, 2001, s. 42.

91 yaklaşımında ise kadının katkısı hem daha aşağı görülmüş hem de embriyonun oluşumunda kadın edilgen olarak tasvir edilmiştir.

Bütün bu bölüm boyunca filozofların kadın algılarının oluşmasında rol sahibi olduğunu düşündüğümüz üç farklı entelektüel etken mercek altına alınmıştır. Sırasıyla hatırlatacak olursak Kültürel Kaynaklar başlığı altında önce tarih boyunca çeşitli kültürlerin kadın algısı yüzeysel bir şekilde araştırılmış sonrasında araştırmanın konusu olan İslam filozoflarının içerisinde yaşadıkları iki yüzyılın kültürel kaynaklarında kadın algısı incelenmeye çalışılmıştır. Kültürel kaynaklar bölümünde yazılmış siyasetnameler, seyahatnameler ve sözlü edebiyat içerisinde yer alan binbir gece masallarından yararlanılmıştır.

Yararlanılan kaynaklar neticesinde bahsi geçen iki yüzyılda çeşitli istisnalar dışında kadınların ontolojik olarak erkeklerden aşağıya konumlandırıldığı sonucuna varılmıştır.

Bu konumlandırmanın da diğer görüşlere etkide bulunduğu gözlenmiştir. Tezimiz açısından bizi ilgilendiren husus bilhassa bu konudur. Çünkü sosyal, siyasal, ahlâkî, kültürel ve hukuki alanların hangisi olursa olsun hakların farklılığı bizim konumuzun dışındadır. Bizim üzerinde durduğumuz husus, bir insan varlığı olarak kadının ontolojik konumu ve bu konumun kadının fiziki ve ruhi yapısından hareketle İslam filozoflarında ve onları etkileyen anlayışlarda nasıl yansıma bulduğudur. Fiziki varlık yapısı olarak elbette iki ayrı cinsi temsil eden ve aynı akla ve yaratılışa sahip olan erkek ve kadından birisinin neden varlıksal ve ruhsal sonradanlığı öne çıkarılmıştır ve bunun ontolojik anlayış bakımından doğruluğu nedir?

Klasik İslam filozoflarının kadın algısının şekillenmesine etki ettiğini varsaydığımız dini kaynaklar başlığında da önce mukayese imkânı sağlaması açısından İslam’ın yayıldığı toplumun kültürü incelenmiş ardından İslam dininin en önemli kaynağı olan Kur’an’da kadın algısı araştırılmıştır. Kur’an metninin, İslam öncesi Arap toplumuna nazarla

92 kadının konumunu yükseltmeye dönük olduğu görülmüştür. Kur’an’ın ontolojisinin eşitlikçi olduğu, toplumsal kurallarının ise hiyerarşik cinsiyet algısına sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Dönemin koşulları içerisinde değerlendirdiğimizde ise yine Kur’an metninin, kadını korumaya ve kadının konumunu erkekler ile eşitlemeye dönük bir yol izlediği unutulmamalıdır.

Son olarak ise birinci bölümün üçüncü kısmını oluşturan entelektüel kaynaklar bölümünde öncelikle Yunan felsefi mirası ve onun kaynakları olan mitoloji içerisinde kadın algısı ve konumu incelenmiştir. Yunan mitolojisinde kaostan meydana gelen ilk tanrıçanın (Gaia) yerini bir tanrının (Zeus) almaya başlamasıyla, tespit ettiğimiz kadarıyla Pythagoras’tan itibaren felsefede de hiyerarşik cinsiyet anlayışı yer etmiştir. İstisna olarak Platon’un toplumsal hayat itibarıyla kadının konumunu yükseltmeye dönük bir tavrı olduğu anlaşılmıştır. Fakat genel itibarıyla antik filozofların kadının ontolojik ve kamusal varlığını erkeğe nazarla aşağı konuma yerleştirdikleri sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan, “Entelektüel Kaynaklar” başlıklı son kısmında konu edilen son konu antik tıp anlayışında kadının yeridir. Aristoteles ve Galen daha sonra uzun yüzyıllar boyunca etki sahibi olacak birbirlerine alternatif gebelik teorileri geliştirmiştir. Aristoteles’in teorisi erkek ve kadını iki ayrı cinsiyet olarak ele alıp gebelikte erkeği şekil verici unsuru, kadını ise şekillenen unsuru sağlayan taraf olarak tarif etmektedir. Buna karşılık, Galen’in teorisi ise hem erkeğin hem de kadının gebeliğe aynı nitelikte katkıda bulunduğunu öne sürmektedir.

Çalışmanın bir sonraki bölümünde ise klasik İslam filozoflarının eserlerinde kadının ontolojik konumu ve bununla bağlantılı olarak siyaset ve ahlak felsefelerinde kadının durumu hakkında araştırma yapılacaktır. Birinci bölümde İslam filozoflarının eserlerinde ortaya çıkan kadın algısının kaynakları incelenmiş ve ikinci bölüme bir zemin

93 oluşturacağı düşünülmüştür. Bir sonraki bölüm çalışmanın esas araştırma sorusuna cevap olacak nitelikte olma özelliği taşımaktadır.

94 II. Klasik İslam Filozoflarının Kadın Algısı

Bir önceki bölümde klasik İslam filozoflarının kadın algılarının şekillenmesinde kaynaklık eden faktörlere ilişkin bir araştırmada bulunulmuştu. Bu bölüm boyunca ise, birinci bölümde ulaşılan bulgular çerçevesinde, İslam filozoflarının ontolojik ve aksiyolojik açıdan kadın varlığını nasıl algıladıkları ve nereye konumlandırdıkları hakkında bir tartışma yürütülmektedir.

Bu bölümün konusu olan “Klasik İslam Filozofları Kadın Algısı” iki ayrı kısımda incelenmektedir. “Klasik İslam Filozoflarında Varlığı İtibariyle Kadın” başlıklı birinci kısımda filozofların gözünden insan, insanı insan yapan nefs ve nefs-i natıka hakkında bir tartışma yürütülmekte ve ardından filozofların kadın varlığını nasıl algılayıp nereye konumlandırdıkları araştırılmaktadır.

Bu bölümün “İslam Siyaset ve Ahlak Felsefesinde Kadın” başlıklı ikinci kısmında ise klasik İslam filozoflarının aksiyoloji ve siyaset felsefesi bağlamında kadın hakkındaki görüşleri incelenmektedir. Filozofların toplumsal hayat ve aile içerisinde bir varlık olarak kadın hakkındaki görüşleri onların özellikle ahlak, siyaset ve tedbîr başlıklı eserlerinde karşımıza çıkan fikirleri çerçevesinde masaya yatırılmaktadır.

Bu bölüm boyunca filozofların kadın algısına ilişkin yürütülen araştırma boyunca, filozofların dönemin kültürel özelliklerinden, mensubu oldukları dinin kaynaklarından ve kendilerinden önce yazılı olan entelektüel kaynaklardan ne derece etkilendikleri tartışma konusu yapılmaktadır.

Bu bölümde kadın hakkındaki görüşleri incelenmesi planlanan filozoflar, klasik dönemi içeren 10 ve 12. yüzyıl filozoflarını kapsamaktadır. Geç dönem İslam felsefesinde kadın hakkında bazı hususların tartışıldığı biliniyor olsa da yalnızca klasik dönemin incelenecek olmasının sebeplerinden biri çalışmanın niteliği gereği belirli bir dönem ile

95 kısıtlanmasının gerekmesidir. Klasik dönemin incelenmesinin bir diğer sebebi ise bu dönemin kurucu bir nitelik taşımasıdır. Kurucu dönemde ortaya koyulan bu eserlerin kendilerinden sonra geliştirilen felsefi düşünceye konu ve metot gibi unsurlar bakımından öncül olması dolayısıyla, bu eserler ayrıca önemlidir.

Bu bağlamda Kindî, Ebu Bekir er-Râzi, Fârâbî, İhvânüs-Safâ, İbn Miskeveyh, İbn Sînâ, İbn Meserre, İbn Bâcce, İbn Rüşd gibi filozoflar inceleme konusu yapılmaktadır.

Yukarıda görüşleri araştırılacak filozoflar listesinde Gazzâlî’nin olmaması dikkat çekmektedir. Gazzâlî felsefî eserlerinin yanında genel olarak “avam”a vaaz niteliği taşıyan eserleri de olan bir filozoftur. Onun kadınlar hususundaki konuları ele aldığı kitaplar genelde ikinci tip kitapları içerisinde yer almaktadır. Örneğin Gazzâlî, çağdaş alimlerin ilminin onlar için fayda etmediğinden yakındığı ve halka İslam’ı anlatma gayesi ile yazdığı İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn247 yahut Mükâşefetü’l-Kulûb248 gibi eserlerinde evlenme ve eşlerin birbirleri üzerindeki hakları gibi meselelere değinmiş ve orada kadının toplumsal hayat ve aile hayatı içerisindeki konumunu incelemiştir. Fakat yukarıda da bahsedildiği gibi Gazzâlî, sınırlı sayıdaki felsefî eserleri içerisinde kadınlarla alakalı bir ifadeye rastlanmadığı için çalışmaya konu olan filozoflar içerisinde yer almayacaktır.

Filozofların eserlerini incelemeye geçmeden önce varlığı itibarıyla, aile içerisinde, kamusal alanda kadının konumunun ne olacağına ilişkin tartışmanın filozofların doğrudan ilgi alanlarına giren ya da yaygın bir şekilde problemleştirdikleri bir mesele olmadığını yeniden vurgulamanın faydalı olacağını düşünüyorum. Bu daha ziyade modern dönemde sorunsallaştırılan bir konudur. Bu çerçevede, eserler incelenirken

247 Gazâlî, İhyâu Ûlûmi'd-Dîn, cilt 2, İstanbul: Bedir Yayınları, 2002, s. 89-90, 147-153.

248 Gazâlî, Kalplerin Keşfi - Mükâşefetü'l Kulûb, İstanbul: Saadet Yayınevi, 2008, s.

95 ve 96. Bölümler.

96 anakronizm hatasına düşmeden değerlendirmelerde bulunmaya gayret edildiğini ifade etmemiz gereklidir.