• Sonuç bulunamadı

Kur’ân’ın Kendisi ile İndiği Lehçe

2.3. TABERÎ TEFSİRİNDE İLMU’L-LEHCÂT

2.3.1. Garib Kelimeler

2.3.1.2. Kur’ân’ın Kendisi ile İndiği Lehçe

Lehçeler konusunu yedi harf çerçevesinde değerlendiren ve bu konudaki ihtilâfın manayla değil lafız ile ilgili olduğunu belirten Taberî, bu konudaki problemin rivâyetler aracılığıyla çözüme kavuşturulabileceği kanaatinde olup bütün versiyonları ile rivâyetleri aktarmıştır. Müfessirin açıklamaları şöyledir: “Kur’ân’ın Arapça olarak indirildğini ve başka dillerden hiçbir öğe barındırmadığını ortaya koyduktan sonra şimdi şu sorulara yanıt arayacağız: Kur’ân hangi Arap lehçesi ile indirilmiştir? Şive ve ağız farklılıkları olmasına rağmen, bu dili kullananların tümüne Arap dendiğine göre, Kur’ân onların bütün lehçelerini mi yoksa bazısını mı kapsamaktadır?

Öncelikle bu sorularımızın yanıtını Kur’ân’da aramaya çalışacağız. Yüce Allah, kitabını açık ve anlaşılır Arapça ile indirdiğini belirtmiştir. Onun bu ifadesi bütün lehçeleri barındıran genel bir ifade olduğu gibi, bazı lehçelere işaret eden özel bir ifade olarak da değerlendirilebilir. Yüce Allah’ın bu iki durumdan hangisini kast ettiğini bilemediğimiz için, Kur’ân’ın mübeyyini ve müfessiri olan Hz Peygamber’in açıklamalarına müracaat etmek doğru bir karar olacaktır.

1) Ebû Hazim tarikiyle Ebû Selme’nin Ebû Hüreyre’ye dayandırdığı rivâyet: Hz Peygamber (s.a.v.), ‘Kur’ân yedi harf üzerine indirilmiştir’, diye buyurduktan sonra ‘Kur’ân ile ilgili şüphe besleyenler küfre düşeceğini’ belirtip, bu sözlerini üç kez tekrarlamıştır, ardından ‘Kur’ân’dan bildiklerinizle âmel ediniz bilemediklerinizi

ise bilenlere danışınız’ şeklinde beyanda bulunmuştur.

2) Muhammed b. Amr’ın tarikiyle Ebû Selme’nin Ebû Hüreyere’ye dayandırdığı rivâyet: ‘Kur’ân yedi harf üzerine indirilmiştir. Âlim, Hâkim, Gafur ve

Rahim’.

3) Ebû Ahves tarikiyle İbn Mes‘ûd’dan yapılan rivâyet: Peygamber Efendimiz, ‘Kur’ân yedi harf üzerine indirilmiştir, Her bir harfin zâhiri ve batını

144

vardır, Aynı şekilde her bir harfin haddi ve her haddin de bir matlaı vardır’, diye

buyurmuştur.

4) İbn Mes‘ûd’a dayandırılan ikinci rivâyet: İbn Mes‘ûd, iki kişinin bir surenin kırâatinde ihtilâf ettiğini ve bu konuda tartıştıkları sırada Hz Peygamber’in geldiğini, durumu görünce rahatsız olup, ‘öğrendiğiniz gibi okuyun, çünkü önceki

kavimler kendilerinden öncekilere aykırı hareket ettikleri için yok oldular’,

şeklindeki ifadeleri sarf ettiğini, aktarmıştır.

5) İbn Mes‘ûd’a dayandırılan üçüncü rivâyet: Biz bir surenin otuz beş veya otuz altı ayet olduğu hususunda tartışmaya girmiştik. Konuyu Resulullah’a taşıdık, bu esnada Ali de onun yanındaydı. Söylediklerimizi duyan Hz Peygamber’in yüzünün rengi değişti ve ‘diğer kavimler kendilerinden öncekilere aykırı hareket

ettikleri için yok oldular’, şeklindeki sözlerini aktardıktan sonra eğilip, Ali’nin

kulağına birşeyler söyledi. Ardından Ali, Resulullahın ‘herkesin öğrendiği gibi

okumasını emrettiğini’ söyledi.

6) Zeyd b. Erkam’ın rivâyeti: Bir kişi Hz. Peygamber’in yanına gelip, bir surenin kendisine İbn Mes‘ûd, Zeyd ve Ubey b. K‘ab tarafından farklı şekillerde okunduğunu söylemiştir. Bunun üzerine Resulullah bir müddet sustuktan sonra Ali’ye dönüp bir şeyler söyledi. Ardından Ali, ‘Hz. Peygamber’in, bütün okumaların

doğru ve güzel olduğu, herkesin öğrendiği gibi okuması gerektiği beyanında bulunduğunu’ çevresindekilere anlatmıştır.

7) Hz. Ömer’e dayandırılan rivâyet: Hz Peygamber hayatta iken Hişam b. Hakem’in Furkân suresini namazda değişik vecihlerle okuduğunu duydum, Hişam bu sureyi benim okumadığım şekilde okuyordu, onun üzerine atlamamak için kendimi zor tuttum ama yine sabrettim. Namaz bittikten sonra yakasına yapışıp, bu okuyuşu kimden öğrendiğini sordum. O, bu sureyi Resulullah’tan öğrendiğini iddia edince, yakasından tutup, onu Hz Peygamber’in huzuruna götürdüm. İkimizin okumasını dinleyip, onaylayan Hz Peygamber, ‘Kur’ân’ın yedi harf üzerine

145

8) İbn Abbâs’a dayandırılan rivâyet: Peygamber efendimiz, Hz. Cebrail’in Kur’ân’ı yedi harf üzere okuyana kadar kendisine tekrar tekrar okuttuğunu bildirmiştir.

9) Ummu Eyûb’a dayandırılan rivâyet: İki meleğin yanına geldiğini ifade eden Resulullah (s.a.v.), onlardan birinin kendisinden Kur’ân okumasını istemiştir. Kendisinin kaç harf üzerine okuyayım diye karşılık vermesi üzerine, melek bir harf cevabını vermiştir. Bu karşılıklı konuşma yedi harfe varıncaya kadar devam etmiştir.

10) Ubey b. K‘ab’a dayandırılan rivâyet: Bir gün Mescid-i Nebi’de bir şahsın Kur’ân okuduğunu duyunca, ona bu okuyuş tarzını kimden öğrendiğini sorduğumda, ‘Hz Peygamber’ diye cevap verdi. Bu cevap üzerine beraber Resulullah’ın huzuruna çıktık ve sırayla okuyuşlarımızı ona arz ettik. İkimizi de onayladıktan sonra elleri ile göğsüme vurarak, ‘Allah’ım Ubeyy’in kalbindeki şüpheyi zail et’ diye dua ettiği sırada kan ter içinde kaldım. Ardından Peygamber Efendimiz şunları ifade etti: ‘İki

melek yanıma geldi ve bana Kur’ân’ı yedi harf üzere okutana kadar tekrarlatılar.’729

Müfessir, yukarıda örneklerini sunduğumuz rivâyetlerin aynı ravilere ait otuz yedi değişik versiyonunu aktararak Kur’ân’daki lehçeler konusunu açıklığa

kavuşturmaya, çalışmıştır. Onun bu rivâyetlerde geçen (

فرح

) kelimesi ile lehçe,

(

فرحا

) kavramı ile lehçeleri kast ettiği görülmektedir. Ayrıca Kur’ân’ın bütün Arap

lehçeleri ile değil de bazılar ile indirildiğini, bu rivâyetleri referans alarak açıklayan Taberî, bu konudaki tartışmaları ve kendi öznel yorumunu şu şekilde aktarmıştır: “Bu rivâyetlere göre Kur’ân, Arap lehçelerinden bir kısmını içermektedir. Çünkü bu dil yediden fazla lehçe barındırmaktadır. Bu durumda şu soruyla karşılaşabiliriz: Rivâyetlerde geçen yedi harfin lehçeler anlamında olduğu kanaatine nerden ulaştınız? Çünkü bildiğiniz gibi seleften gelen bazı rivâyetlere göre yedi harf, emir, zecr, terğîb, terhîb, kıssa ve emsâl gibi anlamlardadır. Cevaben şunları söyleriz: Bu rivâyetler bizim iddiamızı çürütmemektedir. Bilakis daha da kuvvetlendirmektedir.

Nitekim bunlarda geçen ahruf (

فرحا

) sözcüğü lehçeler değil de Kur’ân’ın yedi farklı

146

vechine işaret etmektedir. Ayrıca Kur’ân’ın cennetin yedi kapısından yedi harf üzere indirildiği rivâyeti de bu kanaatimizi desteklemektedir. Bu rivâyete geçen yedi harf ile lehçeler söz konusu iken, cennetin yedi kapısı ile uygulandığı takdirde kişiyi cennette götüren ameller söz konusudur. Dolayısıyla bu rivâyetler ile bizim anlattıklarımız birbiriyle çelişmemektedir.”730

Taberî bu açıklamasında kendisine yöneltilecek eleştirileri bertaraf etmek için konu ile ilgili rivâyetleri ilkin iki kısma ayırmıştır. Bu taksimata göre rivâyetlerin bir kısmında geçen yedi harf, lehçeleri karşılarken; diğer rivayetler bu kavramın değişik anlam boyutlarına işaret etmektedir. Bunun yanında Müfessir bu eleştirilere cevap mahiyetinde ikinci bir çözüm daha bulmuştur. Ele alınan rivâyetin ikiye bölünüp bir kısmının Kur’ân’ın telaffuz boyutuyla ilgili olduğunu, diğer kısmınında mana boyutuna yönelik olduğunu belirten Taberî bu çözümle de tüm rivâyetlerde geçen yedi harf kavramının lehçelere işaret ettiğini savunmuştur.

Müfessirin bu konudaki savunması şu şekilde devam etmektedir: “Aktardığımız rivâyetlerin tümünde ashabın ihtilâf ettiği noktalar, ayetlerin bazılarının tilavetiyle ilgilidir. Ayetlerin anlamına yönelik herhangi bir tartışma yaşanmamıştır. Peygamber Efendimizin bütün okuyuşları onaylaması da bu yüzdendir. Eğer söz konusu ihtilâf haram, helal, va‘d ve va‘id gibi manaya taalluk eden konularda olsaydı, ihtilâf edenlerin tümü, Hz Peygamber’in onayını alamazdı. Çünkü Yüce Allah bir şeyin yapılmasını emredip farz kıldıysa, konuyla ilgili ayet tilavetinin bu doğrultuda olması gerekirdi. Aynı şekilde bir şeyi men edip yasaklıyorsa ayetin okunuşu o şekilde olmalıydı. Yine bir konuda insanı serbest bırakmışsa, onun Kur’ân’ın Kırâatine yansıması gerekmektedir. Nitekim şu ayet:

“Hâlâ Kur’ân'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı”.731

Bu durumun tersinin söz konusu olamayacağını dolayısıyla Resulullah tarafından onaylanan farklı okuyuşların sadece telaffuzla ilgili olduğunun delilidir. Ayrıca Sahâbe, İslâmı özümsemiş haram, helal, va‘d ve va‘id gibi konularda hiçbir şüphe

730 Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, c. I, s. 46. 731 en-Nisâ 4/82.

147

taşımamaktaydı. Bu durumda onların bu konularda tartışma yapması

düşünülemez.”732

Yedi harf meselesini lehçeler bağlamında değerlendiren Taberî, farklı lehçelerde bulunan eş anlamlı sözcüklerin birbirinin yerine kullanılması suretiyle lafzî bir ihtilâfın meydana geldiğini, bunun manayla ilişkilendirilemeyceğni belirttikten sonra, konu ile ilgili rivâyetleri aktarır. Ardından yeni bir tartışmaya kapı aralayarak diğer lehçelerin akibeti ile ilgili açıklamalarda bulunmuştur.