1.2. DİLBİLİMN ALT DALLARI
1.2.2. Biçimbilim/Morfoloji/Sarf-İştikâk
Sözcüklerin yapı, kök, ek vb. yönlerini araştıran bu bilim, dilbilimin en eski bölümlerindendir. Geleneksel dilbilgisinin bir kolu sayılan Biçimbilim dini metinler
202 Saussure, Genel Dilbilim Dersleri, s. 68.
203 Ayşe Eziler Kıran, “Dilbilim, Anlambilim ve Edimbilim”, International Periodical For The
Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, c. VI, s, IX, s. 722.
204
Vardar, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, s. 169.
205 Üçok, Genel Dilbilim (Lenguistik), s. 105.
206 Ramazan Abdu’t-Tevâb, Füsulün fî Fıkhi’l-Arabiye, s. 14.
207 Bu bölümde Tecvit ilminin ele alınmaması sesbilimi ve sesbilgisi kavramları ile ilgili yapılan
tartışmaların Tecvid ile Kıraate uyarlanmasından ötürüdür. Tecvidin sadece Kur’ân’ın telaffuz boyutla ilgilendiğini savunanların onu sesbiliminden ayrı saydıkları sesbilgisi ile eşdeğer tutmaları bu tartışmayı körüklemiştir. Bkz. Karagöz, Dilbilimsel Tefsir ve Kur’ân'ı Anlamaya Katkısı, s. 58.
42
bağlamında önemini koruyarak günümüze kadar gelmiştir. Bu bilim dalının ses bilgisi, sözlük bilgisi ve söz dizimi ile sıkı ilişkisi bulunmaktadır.208
Dilbilimin ikinci ana unsuru olan kelime ile ilgilenen bu dalın en temel terimi olan biçim birime, “Morphime” denir. Söz birliklerinin oluşturduğu anlamlı en
küçük ses grupları için bu kavram kullanılmaktadır.209 Dilciler, kelimeleri taşıdıkları
özelliklere göre isim, sıfat, fiil, zamir, zarf, edat, nidâ gibi kategorilere ayırıp bunlara kelime kategorileri adını vermişlerdir. Kelimelerin cins, sayı, şahıs, hal, kip, iş, tür
gibi özelliklerini belirtmek için ise gramer kategorileri tanımlamasını yapmışlardır.210
Dillerin biçim ve yapı bakımından incelenmesi, dil tiplerinin belirlenmesi açısından önem arz etmektedir. Bu nedenle karşılaştırmalı dilbilim çalışmalarında
biçimbilgisi bir yöntem olarak kullanılmıştır.211Amerikalı dilci N. Chomsky’nin
geliştirdiği sözdizimi tabanlı dilbilgisi kuramından hareketle, üretici biçim bilimi
akımı meydana gelmiş ve o dönemde yapılan tartışmaya son noktayı koymuştur.212
Arap dilbilim açısından konuya baktığımızda, biçimbilim kavramı sarf ve iştikâk ile karşılandığını görmekteyiz. Kelimenin aldığı ekler ve kelimede meydana gelen bükülmeler sebebiyle kazandığı yeni anlamları inceleyen bilime sarf denir. Başka bir ifade ile sarf ilmi, yeni anlamlar elde etmek için kelimede gerekli değişlikleri yapmak diye tanımlamak mümkündür. Arapça’da kelime isim, fiil ve harf olmak üzere üç kategoriye ayrılmaktadır. İsim ve fiil farklı şekiller aldığı için sarf ilmî, bunları konu edinmektedir. Harfte ise bu durum söz konusu olmadığı için
harf, bu ilimin ilgi alanın dışında kalmaktadır.213İştikâk olgusu ise, var olan
kelimeden hareketle onun türetildiği aslı bulmayı hedefleyen ilimdir.214
Türemiş kelime her ne kadar zamanın etkisiyle yeni anlam kazansa da, ilk ve asıl anlam ile irtibatını sürdürmektedir.215
Bu irtibatı ortaya çıkaran bilime iştikak dendiği gibi, etimoloji de denmektedir. Etimolojide temel amaç, bir kelimelerin bütün türemelerini
208
Aydın, Dilblim El Kitabı, s. 71.
209
Dâmin, İlmü’l-Luga, s. 58.
210 Üçok, Genel Dilbilim (Lenguistik), s. 119. 211 Doğan Aksan, Her Yönüyle Dil, c. I, s. 29. 212 Aydın, Dilblim El Kitabı, s. 74.
213
Ahmet Yaşar, Arapçanın Temel Kuralları, Anadolu Mat. İstanbul, 1996, s. 2.
214 Râcî Esmer, el-Mu’cemü’l-Mufesal fî İlmi’s-Sarf, Dâru’l-Kutûbi’l-İlmiyye, Beyrut-Lübnan,
1418/1998, s. 139.
43
göz önüne alarak onun, ses ve anlam açısından kabul edilebilecek en eski halini bulmaktır.216
1.2.3. Dizimbilim/Sentaks/Nahiv
Kelimelerin oluşturdukları grupları ve bunların cümle içindeki durumlarını ele alan dizimbilim, sözcüklerin cümle içerisindeki kurallı sıralanışını inceleyen bilimdir.217 Kökü eskilere dayanan bu bilim dalı, geçmişten beri sözcüklerin cümle
içinde sıralanışını, dillerin cümle yapılarının belirlenmesini konu edinir.218
Dizimbilim adından da anlaşılacağı üzere, konuşma, yazma ve düşüncede küçük birlikler olan cümlelerin nasıl oluşturulacağını, nasıl sıralanacağını bildiren gramerin koludur.219 Yeni dönem dilbilim çalışmalarında cümle ve öğeleri ile ilgili en önemli uygulama, Amerikan Okulu temsilcisi Bloomfield tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu uygulamada cümle, önce ikiye bölünür ve daha sonra her parça kendi arasında ikiye bölünür, bu şekilde cümle ile ilgili gerekli değerlendirme yapılır.220
Bunun yanında diğer adı “Sentaks” olan bu bilim dalı ile ilgili çalışmaları
“Psikolojizm”, “Yapısalcı”, “Söz Dizimsel Kuramlar” diye üçe ayırmak
mümkündür. “Psikolojizm” kuramında Wilhelm Von Humboldt, Heymann Steinhal, Wilhelm M. Wundt gibi bilim adamlarının adı öne çıkmaktadır. Yapısalcılıkta ise, Kıta Avrupa‟sından Ferdinand de Saussure, Lucien Tesniere, Benveniste, Amerika‟dan, Edward Sapir ve Zellig Harris adları yer alır. Son olarak “Söz
Dizimsel Kuramda” ise Noam Chomsky “Üretici Söz Dizimiyle” bu alana önemli
katkılar sunmuştur.221
Arap Dilbiliminde nahiv şeklinde karşılanan dizimbilim, yıllarca önemini sürdürmüş hatta öyle bir hale gelmiş ki, Arapça’da gramer derken, ilk akla gelen şey
nahiv olmuştur.222Nahiv kavramı, sözcüklerinin dizilişinin yanında harekeleri de
216
Üçok, Genel Dilbilim (Lenguistik), s. 61.
217
Eziler Kıran, “Dilbilim, Anlambilim ve Edimbilim”, s. 720.
218 Aksan, Her Yönüyle Dil, c. I, s. 29. 219 Üçok, Genel Dilbilim (Lenguistik), s. 130. 220 Aydın, Dilblim El Kitabı, s. 78.
221
Mustafa Altun, “Filolojik-Dil Bilgisi ve Dil Bilimi Kaynaklarında Türk Dilinin Söz Dizimsel Yapılarının Karşılaştırılması”, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, c. V, Sy. 4, 2010, s. 75.
44
içermektedir.223Sözün aldığı hareke o sözcüğün cümlede hangi öğe olduğunu
göstermekle beraber, cümlenin anlamını ortaya çıkarmaya yardım etmektedir. Bu açıdan Nahiv bir nevi cümlenin anlamı ile formu arasında köprü görevi görmektedir. Konu tefsir olunca mananın ehemmiyeti daha da arttığından Taberî de tefsirinde dilbilimin bu dalından istifade etmiştir.
1.2.4. Sözcükbilim/Lexicology/Dirâsetü’l-Müfredât
Sözcükbilim bir dilin söz varlığını, sözcüklerin türetilme ve çekiminde görev alan öğelerini, birleşik kelime, deyim ve atasözü gibi unsurlarını inceleyen bilim dalıdır. Ayrıca kelimeleri biçim ve anlam açısından inceleyip gelişimlerini ortaya
çıkarmaya çalışan bilim dalı şeklinde de tanımlanmıştır.224
Bu bilim, dilin söz varlığını, söz hazinesini ele alır, bununla birlikte dildeki öğelerin özellikle biçim bilgisi açısından niteliklerini, kökenlerini, tarihsel gelişmelerini, kısacası başlarından geçenleri konu edinir.225
Dillerin kelime hazinesine yönelen bu dalın dilbilimin, anlambilim, adbilim gibi dallar ile sıkı ilişkisi bulunmaktadır. Ayrıca işledikleri konunun aynı olması hasebiyle sözcükbilim ile sözlük bilimini aynı başlık altında irdelemek mümkündür. Aralarındaki fark, değişik metotlardan yararlanarak sözcüğün anlamını ve mahiyetini ortaya çıkarmaktan kaynaklanmaktadır. Bir de sözlük bilim bu yöntemlerin yanında
sözlük hazırlama ile ilgili metot ve teknikleri içermektedir.226
Konuyu Arap dilbilim açısından ele aldığımızda klasik kaynaklarda, bir dilin kelime hazinesinin bilinmesini sağlayan konulu ya da alfabetik sözlük çalışmaları sözcükbilim açısından büyük önem taşıdığını söylemek mümkündür. İslâm medeniyetinde sözlük çalışmalarının ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlayan en
büyük etken Kur’ân ve hadis doğru anlama çabaları olmuştur.227Özellikle hicri ikinci
asırdan sonra sözcük bilimine olan ilgi daha da artmıştır. Dilciler, yoğun bir faaliyete geçerek, Kur’ân’ın söz hazinesi yönüne ağırlık veren “Garibu'l-Kur'ân”, “Vücûh
223 Ebû Abdurrahman Halil b. Ahmed el-Ferâhidî, el-Cümel fî’n-Nahv, Thk., Fahreddin Kabave,
Müesesetü’r-Risâle, Beyrut,1405/1975, s. 33.
224
Aydın, Dilblim El Kitabı, s. 122.
225 Aksan, Her Yönüyle Dil, c. I, s. 31. 226 Aksan, Her Yönüyle Dil, c. I, s. 32.
45
ve’n-Nezâir”, vb. isimli eserler yazarak bu alanda önemli gelişmelerin yaşanmasını
sağlamışlardır.228
1.2.5. Anlambilim/Semantik/İlmü’l-Delâlet
Anlambilim, dili anlam yönünden ele alan, göstergenin gösterilen bölümünü ya da içeriğini eş süremli (eş anlamlı) ve art süremli (zıt zamanlı) açılardan inceleyen bilim dalıdır.229
Anlambilimin inceleme alanı kısaca iki başlık altında belirtilebilir. Birincisi doğal dil ile dilin yeniden sunduğu dilsel ürün, bir başka deyişle söz ya da söylem arasındaki bağıntıların özellikleri, ikincisi ise dilin biçim olarak anlamı ve anlamın içerik olarak dilin biçimini nasıl etkilediğidir.230
Başka bir ifade ile anlam bilim göstergenin anlamlandırılmasını ya da göstergeden anlam üretilmesini inceleyen bilim dalıdır. Sesbilim dilin dış yönüyle ilgilenirken, anlam bilim dilin iç yönü olan düşünce ve anlam ile ilgilenir. Bununla birlikte anlambilim ses ve düşünce arasındaki irtibatı da konu edinir.231
Anlambilim çoğunlukla anlamın ya da anlamlandırmanın bilimsel incelenmesi olarak tanımlanır. Diğer adı semantik olan bu dal mana ile ilgilenen
geniş kapsamlı bir bilimdir. Manası olan her şey semantiğe konu olabilir. 232
Lafız ve
mana arasındaki ilişkiyi de konu edinen semantik merkeze manayı alır.233
Bu tanımlardan semantiğin sadece kuru bir lafız ve mana kritiği yapmak olduğu sonucuna varmak yanlış olacaktır. Çünkü semantik, dillerin anahtar kavramlarını çözümleme çabasıdır. Bu şekilde, bu yöntem ile ele alınan kavramlardan hareketle, bunları kullanan toplumların tarihi ve sosyal yapıları ortaya çıkarılır. Yani işlenen kavramın tarihi, kültürel ve sosyal alt yapısı göz önüne alınarak anlamı ve anlam
çerçevesi bulunabilir.234Semantik bilimi sözcük, anlam, kapsam konularıyla eş
anlamlılık, eşadlılık çokanlamlılık konularını içeren durgun semantik ve anlam
228 Aydın, Kur’ân’ın Filolojik Yorumu Tarihsel Gelişim ve Sorunları, s. 151; Ali Bulut, “Filolojik
Tefsirle Rivayet Tefsirinin Buluşma Noktası Zeccâc'ın Meani'l-Kur'an'ı”, İlim Yayma Vakfı
Kur'ân ve Tefsir Akademisi, İstanbul, 2009, s. 314.
229 Vardar, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, s. 18. 230 Eziler Kıran, “Dilbilim, Anlambilim ve Edimbilim”, s. 721. 231 Aksan, Her Yönüyle Dil, c. I, s. 30.
232
Toshihiko Izutsu, Kur’ân’da Allah-İnsan ve İslâm Düşüncesinde İslah, Çev. Süleyman Ateş, Yeni Ufuklar Neş., İstanbul, Tsz., s. 16.
233 Dâmin, İlmü’l-Luga, s. 72.
46
değişmelerinin, söz sanatlarının işlendiği gelişmeli semantik olmak üzere ikiye ayrılır.235
Lafızların manaya veya eşyaya delaletini ele aldığı için bu ilme “İlmü’d-
Delâlet” denmiştir. Delâlet kavramı, bir şeyin anlaşılmasının başka bir şeyin
anlaşılmasını gerektirmesi durumu olarak açıklanmıştır. Bunlardan ilkine Dâll (delâlet eden, gösteren, işaret eden) ikincisine ise Medlul (delâlet edilen, gösterilen, işaret edilen) denmiştir.236Yapılan tanımdan da anlaşıldığı üzere “İlmü’d-Delâlet”,
kavram ile eşya arasındaki çapraz ilişkiyi ortaya çıkaran ilimdir. “İlmü’d-Delâlet” kavramların luğavî anlamı, bağlam itibariyle kazandığı anlam ve tarihsel devinim
sonucundaki anlam değişimlerini konu edinen bilim dalıdır.237
Konu Kur’ân olunca, onun tarihin belli bir döneminde konuşulan Arap diliyle indirilmesi, Kur’ân’da geçen sözcük ve deyimlerin, Kur’ân’ın nüzulünden sonra çeşitli anlam değişikliklerine maruz kalması, bu ilmin Kur’ân ve tefsir açısından önemini ortaya koymaktadır. Semantik alanı içerisinde değerlendirilen çok anlamlılık, Arapça’da “el-Vücuh ve’n-Nazair” veya “el-Müşterekü’l-Lâfzî” kavramlarıyla ifade edilmiştir. Ancak bu konular lafız tahlîli kapsamında da
değerlendirildiği için “Dirâsetü’l-Müfredât” başlığı altında da ele
alınmıştır.238Kur’ân’ı anlama çabasıyla oluşturulan “Ezdâd”, “Furuk”, “Naht” tarzı
eserler ile belâgat alanıyla ilgili eserleri de semantik alanı içerisinde değerlendirmek
mümkündür.239 Ancak “İlmü’l-Delâlet” alanında mananın merkeze alınması ve
muhatapta oluşturduğu etkinin işlenmesi bu başlık altında belâgatin işlenmesine, lafzın görünen formuyla ilgilenen “Ezdâd”, “Furuk”, “Naht” gibi ilimlerin
“Dirâsetü’l-Müfredât” alanına kaymasında etkili olmuştur.
Burada kısaca ifade etmek istediğimiz diğer bir husus, açıklama ve yorumlamanın metodolojik ilkelerini araştırmak üzere başlangıçta Kitab-ı
235
Aksan, Her Yönüyle Dil, c. I, s. 30-31.
236 Ali b. Muhammed Seyîd Şerîf el-Cürcânî, et-Tarifât, Thk. Muhammed Sıddık Menşâvî, Dâru’l-
Fadile, Kahire, Tsz., s. 91-92.
237 Muhammed Ali el-Hulî, İlmu’d-Delâle (İlmü’l-Ma’na), Dâru’l-Fellâh, Ürdün, 1422/2001, s. 14-
15.
238 Zafer Koç, Kur’ân Tefsirinde Yöntem Arayışları, (Basılmamış Doktora Tezi), AÜSBE., Ankara,
2007, s. 124.
47
Mukaddes'e ait metinlerin yorumuna dair genel prensipleri ortaya koymak için oluşturulan Hermenötik yöntemi araştırmamızın dışında tutmaktayız. Çünkü bu yöntemde dilbilimden ziyade yorum daha öndedir ve odak noktayı teşkil etmektedir. Yorum çalışması olarak tanıtılan hermenötik tarihi süreç içerisinde dört şekilde ortaya çıkmıştır. Harfî (literal), ahlakî (moral), kinâyelî, remzî, işarî (allegorik) ve
batınî (analojik), bunların dilbilim ve tefsir ile irtibatının olduğu muhakkaktır.240
1.2.6. Lehçebilim/Diyalektoloji/ İlmu’l-Lehcât
Ortak özellikleri olan ve belli bir alandaki toplum tarafından kullanılan dilin
alt grubu lehçe olarak adlandırılmaktadır.241
Lehçe, toplumda yaşayan bireylerin kendi toplumsal konumuna göre esnek bir biçimde kullandığı dilsel şekil olarak da tanımlanabilir.242
Lehçebilim ise bir dil içinde, bir ülkede ya da dilin yayıldığı değişik yerlerde, çeşitli etkenlerle meydana gelen bazı değişiklikler ve bir dilin farklı
biçimlerini inceleyen bilim dalıdır.243 Toplumların maruz kaldığı farklı çevre şartları,
savaş ve göç gibi olağan üstü durumlar aynı dili konuşan kavimlerde lehçe denilen olgunun ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
İslâm kültürü, geçmişinde dilbilim alanıyla ilgili sayısız eserler barındırmasına rağmen, bu kültürde lehçeler ile ilgili çalışmaların yeteri kadar olmadığını görmekteyiz. Lehçeler ile ilgili açıklamalar, Tarih, Kırâat, Lügat ve Edebiyat alanlarında yazılan eserlerde dile getirilmiştir. Bu alanın önemi 19.ve 20.
yüzyılda dilbilimin yeni şekliyle ile ortaya çıkmıştır.244
Dilbilimsel tahlîl ile değerlendirilen lehçelerin kendine özgü kelime kalıp ve terkiplerinin bulunduğu görülmektedir. Sadece dış formlarındaki farklılıklar onları farklı kılmaz. Bu formların kimi zaman farklı anlamlar içermesi de söz konusudur. Ayrıca lehçelerin kullanıldığı alanların genişliği kuvvet ve zayıflıklarını gösterirken, bazen lehçeler arasından birisi dini veya diğer etkenlerin etkisiyle diğerlerine hâkim
240 Ali Galip Gezgin, “Kur'ân'ı Anlamak için Hermenötik mi'? Semantik mi?”, Süleyman Demirel
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2000, Sy. VI, s. 127.
241 İbrahim Enîs, Fî’l-Lehcâti’l-‘Arabiye, Mektebetü’l-Anculi’l-Mısrıye, Kahire, 1423/2002, s. 15. 242
Soner Gündüzöz, “Kur'ân'da Yerleşik Gramer Kurallarına Aykırı Dil Yapıları ve Kur'an'ın Lehçe Haritası Üzerine Bir İnceleme”, Nüsha, sy.Il-VI, 2002, s. 78.
243 Aksan, Her Yönüyle Dil, c. I, s. 32.
48
olur. Kureyş lehçesinde olduğu gibi, bu şekilde bu lehçe ortak edebî dil olma hüviyetine kavuşur.
Lehçelerin mana ve hükümlerle irtibatının bulunması, Müslüman ilim adamlarının Kur’ân’ın bu boyutuna eğilmelerini sağlamıştır. Bu boyut genel olarak Kırâat ve Kırâat farklılıkları başlığı altında değerlendirilmiştir. Kur’ân’a verilen önem doğrultusunda adı geçen alanlarda değişik hatta birbiriyle çelişen birçok görüş
ortaya konmuştur.245
Tefsir alanın önde gelen şahsiyetlerinden Taberî’nin de bu konuları göz ardı etmediği bilinen gerçeklerdendir.
1.3. DİLBİLİM-FİLOLOJİ TARTIŞMALARI
Dilbilim ile aynı, yakın veya farklı anlamda kullanılan “Filoloji” kavramı Yunanca “Philos” (dost) ve “Logos” (kelime/söz) kavramlarından oluşmuştur. Dilbilim, kavramı ise dil anlamındaki Latince “Lingua” kavramından meydana gelmiştir.246
Bu iki kavramın yakın anlamlar içermesi, bunların zaman zaman
birbiriyle karıştırılmasına ya da birbirinin yerine kullanılmasına neden olmaktadır.247
Bu kavramların tekabuliyeti sorunu tartışılan konulardandır.
Bu tartışmada Caner Kerimoğlu, Saussure ve sonrası dilbilim çalışmalarını da göz önüne alarak, filoloji ve dilbilim arasındaki farkı şu şekilde ifade etmiştir: “Dilbilim, tarihsel yaklaşımların terk edilerek eş zamanlı bakışla dil olgularının ele alınmasını öneren bir alandır. Tarihsel metinlerin incelenmesi ve yayımlanmasıyla ilgilenen filolojiden ayrılır. 16. yüzyıldan kalma bir divanın yayımlanması, filolojinin konusudur. Dilbilim metin incelemeleri yapsa da kendine özgü yöntemlerle metinlere yaklaşır.”248
Aynı doğrultuda fikir beyan eden Subhi es-Sâlih de dilbilimin dil, konuşma ve kelime bilgisi ile ilgilendiğini, filolojinin ise dilin tarihi gelişimi, kaideleri,
esasları ve bunların oluşumu ile ilgilendiğini belirtmiştir.249
245 İsmail Durmuş, “Arap Dili ve Lehçeler Açısından Kıraatler”, Kur’ân ve Tefsir Araştırmaları IV,
İstanbul, 2001, 13-14 Ekim s. 437.
246
Şükrü Halûk Akalın, Türkçe Sözlük, TDK., Ankara, 2010, s. 877.
247 Üçok, Genel Dilbilim (Lenguistik), s. 184. 248 Kerimoğlu, Genel Dilbilime Giriş, s. 3. 249 es-Sâlih, Dirâsâtün fî Fıkhi’l-Luga, s. 20.
49
Dilbilim dillerin veya bir dil içindeki şekillerin mukayesesi olarak tanımlayan Necip Üçok, filolojiyi dilin en küçük birliği olan kelimenin ve konuşma şekillerinin bir dilde veya çeşitli dillerde mukayesesi olarak tanımladıktan sonra filolojinin, dilbilimin yöntem ve metotlarını kullandığını ve ondan hareketle meydana getirilen bir bilim dalı olduğunu ifade etmiştir.250
Bu görüşün tersi istikametinde fikir beyan eden Berke Vardar, filolojiyi betikbilim kavramıyla eşleştirmiştir. Filolojiyi yazılı ürünler, özellikle de yazınsal yapıtlar aracılığıyla geçmiş uygarlıkları tanımayı amaçlayan, iç ve dış ölçütlere dayanarak bu ürünlerin aktarılması, tarihlendirilmesi, çözülmesi, değişik ürün biçimlerinin ve el yazmalarının karşılaştırılması, eleştirel açıdan değerlendirilmesi, vb. sorunlarla ilgilenen dal olarak açıklamıştır. Ardında tarihsel ve karşılaştırmalı
dilbilim gibi bilim dallarının karşılaştırmalı filolojiden doğduğun iddia etmiştir.251
Mehmet Aydın ise dilbilim ve filoloji ilişkisi başlığı altında yaptığı değerlendirmede filolojiyi geleneksel dilbilgisi ile eş tutmuştur. Dilbilgisini de gramer, dilin doğuşu, gelişimi, ölümü ve ana dil yavru dil gibi konularla ilgilenen bilim olarak açıklamıştır. Dilbilim ise tasviri bir yaklaşım benimseyen tümden gelim yöntemini kullanan bir bilim olarak aktarmıştır. Bu şekilde dilbilimin, dilbilgisi
olarak ifade ettiği filolojiden daha kapsamlı ve kuşatıcı olduğunu iddia etmiştir.252
Dilbilimle filolojinin arasını net olarak ayırmanın zor olduğunu ifade eden Mustafa Karagöz, bu sorunun her iki terimin birbirinin yerine kullanılması sonucu ortaya çıktığını aktardıktan sonra bu iki alanın çağdaş anlamda birbirinden ayrı olduğunu ifade etmiştir. Ona göre filoloji dilden hareketle tarihi, toplumsal ve kültürel bilgi ve bulguları değerlendirmeye yarayan bilimdir. Dilbilim ise sadece dil olgusunu, dil yetisini sözlü olsun ya da yazılı olsun, bütün dilleri sadece dil açısından ele alan bilimdir.253
İsmail Aydın ise filolojik tefsir kavramını açıklarken “filolojik tefsir, dilbilimsel tefsir ve lugavî tefsir kavramlarının farklı dillerde kullanılan aynı terimler
250
Üçok, Genel Dilbilim (Lenguistik), s. 184-185.
251 Vardar, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, s. 39. 252 Aydın, Dilblim El Kitabı, s. 21.
50
olduğunu” 254
söylerken aslında filoloji ve Dilbilimin aynı anlama geldiğini belirtmiştir.
Konu ile ilgili aktardığımız görüşlere bakıldığında bu iki kavramın tanım ve mahiyetleri ile ilgili karmaşanın mevcut olduğu görülmektedir. Bu sorunun temelinde, Dilbilimin 19. Yüzyıldan sonra bir bilim dalı olarak farklı bakış açılarıyla sunulması, kavram ve işlevinin belirlenmesi yatmaktadır. Filolojinin dilbilimden farklı olduğunu savunanlar, bunu önemli dayanak olarak gördükleri Saussure’nin açıklamalarından hareketle ortaya koymaktadırlar. Aksini savunanlar ise iki kavramın da dili merkeze aldığını göz önüne alarak, bu kavramların aynı anlama ve muhtevaya işaret ettiklerini savunmuşlardır. Sonuç olarak bu konuda şunları ifade etmek isteriz: Dil alanının felsefî ve edebî olmak üzere iki temel alanı mevcuttur. Bunlardan ilki dilin tarihi kültürel ve sosyolojik boyutunu oluşturur, bu boyut ile ilgilenen alanı ifade etmek için filoloji kavramının kullanılması, bunun yanında dilin telaffuz, mana aktarımı ve söz düzenini konu edinen ikinci alanı için dilbilim kavramının kullanılması var olan karmaşanın giderilmesini sağlayacaktır.