• Sonuç bulunamadı

Farklı Lehçelerin Akibeti

2.3. TABERÎ TEFSİRİNDE İLMU’L-LEHCÂT

2.3.1. Garib Kelimeler

2.3.1.3. Farklı Lehçelerin Akibeti

Konuya muhtemel soruları dile getirerek başlayan Taberî’nin açıklamaları şu şekildedir: “Eğer biri kalkıp, ‘Sen Kur’ân yedi lehçe ile indirilmiştir diyorsun peki şu elimizde bulunan mushâfta diğer lehçeleri göremiyoruz. Dolayısıyla yedi harf ilgili rivâyetler emir, zecr, va‘d ve va‘id gibi Kur’ân’ın manası ile alakalıdır, diyen kişinin görüşü daha doğru olur. Yok, eğer senin dediğin doğruysa, diğer lehçelere ait okunuşlar mensûh mu oldu? unuttuldu mu? Eğer ümmet tarafından unutulduysa muhafazası emrolunan şey zayi edimiş demektir. Yani lehçelerin akibeti ile ilgili sen ne dersin’ şeklindeki soruyu sorarsa. Ona şöyle cevap veririz: Yedi harf neshedilmemiştir. Ayrıca ümmet korumakla emrolonduğu şeyi de yitirmemiştir. Ümmet istediği kırâati okumakta serbest bırakıldığı halde Kur’ân’ın muhafazasıyla emrolunmuştur. Keffaret konusunda keffaret vermek farz kılındığı halde fakirleri doyurmak, giydirmek ve köle azad etmek seçeneklerinde muhayyerlik sağlanmıştır. Kişi bunlardan birini yapmakla sorumluluğunu yerine getirmiş olup, Allah’ın emrine uymuş olur. Aynı şekilde ümmet yedi harften istediğini okumakta serbest bırakılmakla beraber, Kur’ân ve kırâatini muhafaza etmekle farz kılınmıştır. Bu Kırâatlerden birini okuyan ve muhafaza eden bu farzı yerine getirmiş demektir. Bununla beraber bazı nedenler ve sorunların etkisiyle zamanla diğer altı harf terk

edilip, Kur’ân’ın kırâatinin bir harf üzerine devam etmesi gerekmiştir.”733

Burada müellifimiz, akla gelebilecek soruları dile getirerek onlara cevap aramaya çalışmıştır. O, farklı lehçelerin kullanılmasının Kur’ân’da çelişkiye sebep

732 Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, c. I, s. 47. 733 Taberî, Câmi‘u’l-Beyân, c. I, s. 58.

148

olmadığını ısrarla vurguladıktan sonra, diğer lehçelerin mushafta bulunmamasının Kur’ân’ın muhafaszasına muhalif bir durum olmadığını belirtmiştir. Ona göre lehçelerin tümünün muhafaza edilmesi şeklinde bir emir bulunmamaktadır. Herkes istediği lehçeyi okuma ve korumakta serbest bırakılmıştır. Bu izahın ardından Taberî lehçelerden sadece birisinin mushafta muhafaza altına alınma sebeblerini rivâyetler eşliğinde şu şekilde aktarmıştır:

“Harice’nin babası Zeyd b. Sabit’e (ö. 45/665) dayandırdığı rivâyet: Hz. Ebû Bekr’in halifeliği sırasında Yemâme savaşında çok sayıda hafız Sahâbinin şehid edilmesi üzerine halifenin huzuruna çıkan Hz. Ömer, böyle giderse Kur’ân’ın unutulup zayi olmasından endişe duyduğunu, dolayısıyla onun yazılıp cem edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekr sinirlenerek, Resulullah’ın (s.a.v) yapmadığı şeyi yapamayacağını ifade edip; Zeyd b. Sabit’i çağırtmış, konuyu onula paylaştıktan sonra sen de Ömerin fikrini onaylarsan bende size katlırım ama bana kalırsa bu işe onay veremem demiştir. İlkin endişelenip Hz. Peygamber’in yapamadığı bir işe girişemeyeceğini belirten Zeyd, Hz. Ömer’in makul gerekçelerini dinledikten sonra ikna olduklarını, bunun üzerine Hz. Ebû Bekr’in emriyle işe koyulduğunu ve mushafı yazdığını aktarmıştır. Hz. Ebû Bekr’in vefatından sonra Hz. Ömer’in yanında kalan bu Mushaf, onun da vefatıyla Hz. Hafsa’nın eline geçmiştir. Azerbaycan ve Ermenistan bölgelerindeki savaştan dönen Huzeyfe b. el-Yemân, Ubey b. Ka‘b’ın kırâatine uyan Şam âhalisi ile İbn Mes‘ûd’un kırâatini benimseyen Irak âhalisinin farklı kırâatler yüzünden birbirini tekfir etmeye başladığını dönemin halifesi Hz. Osman’a bildirmiştir. Bunun üzerine kendisinin çağrıldığını belirten Zeyd, Hz. Osman’ın onu ve Ebân b. Sa‘id b. Âs’ı bir harf üzere mushaf yeniden yazmak için görevlendirdiğini nakletmiştir. İstinsah bitikten sonra Hz. Hafsa’nın mushafıyla yaptıkları mukayesede hiçbir farklılığın bulunmadığını ifade eden Zeyd, Hz. Hafsa’ya ait olan mushâfın ona geri verildiğini, o vefat ettikten sonra bu mushafın Abdullah b. Ömer’e geçtiğini aktarmıştır. Abdullah b. Ömer de bu mushafı alıp, halifenin hazırladığı komisyona getirip, yıkanarak imha edilmesini istemiştir.”

734

149

Aynı doğrultudaki çeşitli rivâyetleri sıralayan Taberî, Hz. Osman tarafından yapılan bu uygulamanın insanların küfre girmesine engel olmaya yönelik olduğunu belirtip açıklamalarını şu şekilde devam ettirmiştir: “Nitekim daha kendisi hayatta iken farklı lehçelerdeki okuyuşlar yüzünden müslümanlar arasında münakaşanın meydana geldiğini görmüştür. Hz. Peygamber döneminde benzer sorunlar ona danışılarak hallediliyordu. Ama onun vefatından sonra danışılacak bir makam kalmadığı için dönemin halifesi Hz. Osman ictihadda bulunup diğer harflerin bulunmadığı bir mushaf istinsâh ettirmiştir. Ümmetin de halifenin emrine uyarak çeşitli lehçeleri barındıran mushâf parçalarını imha etmesi, bu kararı tasvip edip benimsediklerilerini göstermektedir.

Bilgisi sınırlı olan biri bize, ‘nasıl olur da ümmet Hz. Peygamber’in onlara emrettiği okuma şekillerini bırakıp bir okuyuşta karar kıldılar’ diye bir soru yöneltirse şu cevabı veririz: Resulllah’ın bu konudaki emri ruhsat kabilinden olup, vucûbiyet ve farziyet taşımamaktadır. Aktarılan rivâyetler de buna işaret etmektedir. Bir de mushafta yazılı olmasa da ümmet sözlü olarak bu okuyuşları muhafaza etmiştir. Ayrıca vacip olan bir okuyuşu sürdürmek, fitne ve yıkıma uğramaya rağmen

ruhsat tanınan yedi okuyuşun terk edilmesinden evladır.”735

Bu açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla Taberî ısrarla yedi harf meselesini aynı anlama gelen farklı lehçeler ile İlişkilendirip, bu durumun ashaba kolaylık olsun diye verilen bir ruhsattan kaynaklandığını ileri sürmüştür. Ayrıca devamında harfelerin harekeleriyle ilgili ihtilâfın bu alana girmediğini belirten Müfessir, bazı rivayetlerden hareketle yedi lehçeden beşinin Hevâzin, ikisinin de Kureyş ve Huzâ‘a

kabilelerine ait olduğunu ifade etmiştir.736