• Sonuç bulunamadı

1.3. Ticari Dışa Açıklığı Azaltan Bir Etken Olarak Korumacılık

1.3.3. Korumacılık ve Serbest Ticaret Tartışmaları

Merkantilist döneme kadar uzanan “serbest ticaret mi korumacılık mı?” sorunsalı günümüzde de iktisat biliminin en çok tartışılan ve tartışılmaya da devam edilecek olan konuları arasındadır. Liberal ekonomi politikaları uygulayan ülkelerin zaman zaman korumacı politikalara başvurmaları ya da korunma gerekliliği olan bazı sektörlerin liberalleştirilme çabaları bu soruyu çok daha karmaşık hale getirmektedir. Dış ticarette korumacılığı savunanların gerekçeleri (ya da korumacılık lehindeki görüşler) korumacılık nedenleri başlığı altında incelendiğinden burada tekrar değinilmeyecektir.

Serbest ticareti savunanların, korumacılık lehindeki görüşlere getirdikleri eleştiriler ise şu şekilde sıralanabilir169:

• Korumacılık aleyhindeki görüşlerin en önemlisi tüketicilerin zarara uğraması, sömürülmesi ile ilgilidir. Gümrük tarifeleri ve kota uygulamaları kısa vadede, ithalatın kısıtlanmasıyla piyasada toplam arzı sınırlandırarak fiyatları arttırmakta ve dolayısıyla yerli üreticinin kâr marjını yükseltmektir. Orta ve uzun vadeli sonuçları ise, dış rekabetin engellenmesi nedeniyle teknolojiyi iyileştirme çabalarının azalması, verimliliğin ve kalitenin düşmesi, mal çeşitliliğinin azalmasıdır. Sonuçta tüketiciler çeşidi daha az, kalitesi daha düşük malları daha yüksek fiyatlardan satın almak zorunda kalmaktadırlar. Bu ise yerli üreticiye tüketicinin sırtından rant aktaran, tüketici refahını olumsuz etkileyen bir durumdur.

• Korumacılık aleyhindeki görüşlerin ikincisi, korumacılığın kaynak israfına neden olduğudur. İthalatın sınırlandırılması dışarıdan daha ucuza temin edilebilecek malları, iç piyasada üretmek için görece daha fazla emek, sermaye, zaman ve girişimcinin bu alanlara tahsis edilmesi nedeniyle, başka alanlarda kullanılabilecek değerli kaynaklar bu şekilde israf edilmekte, iktisadi anlamda kaynak dağılımında etkinlik bozulmaktadır.

• Korumacılık aleyhindeki üçüncü argüman, korumacılığın rant yarattığı yönündedir. Çeşitli gerekçelerle bir kez dış rekabete karşı korunan kişi ve kuruluşlar bu düzenin hiç sona ermemesini, korumanın hep devam etmesini isterler. Kotalar ile ithalatın sınırlandırılması durumunda ise, kota rantı ithalat lisansına sahip yerli şirketlerin cebine gitmektedir. İthalat lisansının hangi şirketlere verileceğinin belirlenmesi aşamasında siyasetçiler, bürokratlar ve işadamları arasında birtakım rüşvet ve rant paylaşımı pazarlıklarının cereyan etmesi de olasıdır.

• Dördüncü argüman üreticilerin uzun vadede korumacılıktan uğradığı zararlarla ilgilidir. Çeşitli korumacılık araçları ile yerli firmalar dış

169 Mustafa Acar, “İktisadın Ezeli Sorunsalı: Serbest Ticaret mi, Korumacılık mı?”,

rekabet baskısından uzak, tekelci veya oligopolcü konuma gelip rekabetçi piyasaya kıyasla arzı kısıp fiyatı yükselterek daha yüksek kâr marjlarıyla çalışma olanağına kavuşmuş olurlar. Ancak rekabetten uzak bir ortamda firmaların teknolojiyi geliştirme, malın kalitesini iyileştirme ve fiyatı düşürme gibi kaygıları olmayacağından, dış dünyadaki teknolojik yenilikleri izlememesi, yeni teknolojiler üretmek için AR-GE çalışmalarına önem vermemesi, zamanla yerli sanayileri teknolojik olarak geri bırakacak ve sonuçta uluslararası piyasalarda rekabet gücünün yitirilmesi kaçınılmaz olacaktır.

• Diğer bir argüman bebek endüstri tezinin geçerli olmadığı görüşüdür. Yaşanan tarihsel deneyim bebek endüstrilerin devlet koruması ile asla büyüyemediklerini, dışsal zorlama olmadan kendiliklerinden "artık büyüdüklerini" belirtip "korumaların kaldırılmasını" talep ettiklerine pek rastlanmadığını göstermektedir.

• Serbest ticaret lehindeki görüşlerden diğeri, anti-damping vergilerinin haklı bir savunma yöntemi değil, aslında bir koruma aracı olduğu görüşüdür. Yabancı firmaların gerçekten damping yapıp yapmadıkları konusunda çoğu kez keyfi, tutarsız ve taraflı yöntemlerle davaların büyük çoğunluğunda damping yapıldığı sonucuna varılmaktadır. Bu esasen başka türlü sağlanamayan korumanın anti-damping adı altında sağlanmasından ibaret bir uygulamadır.

• Diğer bir görüş ise ulusal güvenlik tezinin günümüzde geçerli olmadığı yönündedir. Bunun nedeni, ulusal güvenlik tezinin, malın daima tek bir ülkeden ithal edilmesi, aynı malı temin edebilecek başka ticaret ortaklarının olmaması, bütün dünyanın bize karşı birleşmiş olması ve pahalı da olsa aynı malı yurtiçinde üretme olanaklarının tamamen ortadan kalkmış olması gibi pek de gerçekçi olmayan varsayımlara dayanmasıdır. • Korumacılık aleyhindeki diğer bir konu, korumacılık nedenleri arasında

yer alan maliyetleri ve koşulları eşitleme görüşürüdür. Ülkeler arasında yeraltı zenginliklerinin, pazara uzaklığın, iklim koşullarının farklı olması sonucu üretim koşulları ve maliyetlerin farklı olmasının haksız rekabet

yarattığını ileri sürmek, mübadele olgusunun mantığına tamamen terstir. Kaldı ki ticareti mümkün kılan şey "koşulların eşitsizliği"dir.

• Korumacılık aleyhindeki diğer bir argüman korumacılığın işsizliği azaltmayacağı hatta arttıracağı görüşüdür. İhracata yönelik mal üretimi çoğu durumda ithal hammadde, aramalı ve yatırım malı gibi girdilere bağlıdır. Bu anlamda ithalatta kısıtlamaya gidilmesi ihracat endüstrilerinin üretimlerinde azalmaya neden olacak ve sonuçta işsizlik artacaktır.

• Korumacılık aleyhindeki diğer bir görüş ise korumacılığın orta ve uzun vadede ödemeler bilançosunu iyileştiremeyeceği, ancak ödemeler bilançosu açıklarını kapamada korumacılığın geçici ve kısa vadeli bir yöntem olduğudur. İhracatın ithal girdilere olan gereksinimi nedeniyle ithalatın daralması ihracatı olumsuz etkileyerek, ülkenin döviz kazanma imkânlarını daha da sınırlandıracaktır.

• Korumacılık lehindeki argümanların önemli bir zaafı da bir ülke korumacı tedbirler alırken dış dünyanın buna tepkisiz kalacağını varsaymasıdır. Oysa genellikle ihmal edilen, ama ciddi sonuçlar doğuran gerçek, korumacılığın misilleme yöntemi ile ticaret savaşlarına kadar varan korumacılığı doğurduğudur.

Serbest ticareti savunanlar, korumacılık nedenleri üzerinden eleştiri getirirken esasen ticaretin dinamik yararları üzerinde durmaktadırlar. Yukarıda sıralanan serbest ticaret lehindeki (ya da korumacılık aleyhindeki) argümanlar çoğaltılabilir. Ancak öz olarak tüm bu maddelerden çıkan sonuç; serbest ticaretin, karşılaştırmalı üstünlüklere dayalı uzmanlaşma nedeni ile tüm ülkelerin refahını yükselteceği görüşüdür.

Chang ve Grabel bu görüşü şu gerekçelerle reddetmektedirler170: İlk olarak; karşılaştırmalı üstünlükler kuramının dayandığı varsayımlar gerçekçi değildir. İkinci olarak; günümüzün sanayileşmiş ülkelerinin kalkınması, serbest dış ticaret yoluyla değil, bebek sanayileri kapsamlı bir şekilde koruma ile gerçekleşmiştir. Üçüncü olarak; istatistiksel zayıflıklar ve çok çeşitli ticari açıklık ölçütleri nedeni ile daha serbest dış ticaretin daha hızlı ekonomik büyümeyi sağladığı iddiaları son derece

170

zayıftır. Son olarak da; dış ticareti serbestleştirmek, kaynakların daha önce korunmuş olan sektörlerden diğerlerine aktarılmasını gerektirmekte ve kaynakların yeniden aktarım sürecinde ortaya çıkan maliyetler ve zaman kaybı serbest dış ticareti savunanlar tarafından dikkate alınmamaktadır.

Thirlwall’a göre ise serbest ticaret, zengin ve fakir ülkeler arasındaki gelir boşluğunun daraldığına yönelik bir kanıt sunmamaktadır ve adil ticaret, serbest ticaret değildir. Ticari liberalizasyon ve yüksek derecede dışa açıklık, uzun dönemde ülke refahını arttırsa da bu durum daha serbest ticaretin daha iyi olduğu anlamına gelmemelidir171.