• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyetten Günümüze Türkiye’de Uygulanan Büyüme Politikaları ve

Cumhuriyet’in ilanından günümüze kadar Türkiye’de uygulanan büyüme ve dış ticaret ile ilgili politikalar bu bölümünün konusunu oluşturmaktadır. Bu inceleme yapılırken Türkiye Cumhuriyeti’nin seksen beş yıllık tarihi çeşitli olayların belirleyici olduğu kesit dönemlere ayrılacak ve her dönem kendi içerisinde yeniden dönemlere ayrılarak ele alınacaktır. Türkiye ekonomi tarihinin bu şekilde bir incelenmeye tabi tutulmasının nedeni; ekonomi politikalarını etkileyen ve büyük oranda da belirleyici olan olaylara daha yakından bakabilmek ve etkilerini daha iyi analiz edebilmektir. Türkiye ekonomi tarihi üç ana döneme ayrılacaktır. Bu dönemler; Cumhuriyet’in ilanından çok partili hayata geçiş dönemine kadar uzanan 1923 – 1945 dönemi, çok partili hayata geçiş ile başlayan ve 1980 ekonomik dönüşüm yılına kadar devam eden 1946 – 1979 dönemi ve son olarak da 1980 dönüşüm yılından günümüze kadar olan dönemdir. Bu dönemler kendi içerisinde de, uygulanan ekonomik politikalar bakımından farklılık taşıyan, ayrı alt dönemlere ayrılacaktır.

2.1.1. 1923 – 1945 Dönemi

Cumhuriyet’in ilanından çok partili hayata geçişe kadar uzanan bu dönem, sanayileşmenin temel amaç olduğu, ancak alt dönemlerinde bu amacın aktörlerinin değiştiği dönemdir. Bu dönem, uygulanan dış ticaret ve büyümeye yönelik ekonomi politikalarındaki farklılıklar nedeni ile üç ayrı alt dönemde incelenecektir.

2.1.1.1. 1923 – 1929 Açık Ekonomi Dönemi

Bu dönem, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan ekonomik mirası ve savaş yıllarının kayıplarını telafi etmeye yönelik girişimlerin filizlendiği, dışa ve yabancı sermayeye açık, özel sektör merkezli ekonomi politikalarının uygulandığı, ancak devletin kısmen de olsa ekonomide hissedildiği bir dönem olarak nitelendirilebilir. Kurtuluş Savaşı’nın ardından, 17 Şubat 1923 tarihinde İzmir’de gerçekleştirilen Türkiye İktisat Kongresi, dönemde uygulanacak ekonomi politikalarının belirlendiği ve ekonomik bağımsızlığın öneminin açıkça ortaya konulduğu bir kongre olması nedeniyle dikkate değerdir.

Tüccar, çiftçi, sanayici ve işçi sınıflarının katılımıyla gerçekleşen İktisat Kongresi’nde ele alınan ve karara bağlanan belli başlı konular; çeşitli ayrıcalıklar istenmemesi ve ekonomik bağımsızlığı zedelememesi koşullarıyla yabancı sermayeye açık olunduğu, devlet tarafından kurulacak kredi sağlayıcı kuruluşlar ile kalkınmayı özel girişimlere bırakarak sanayileşilmesi gerektiği, dış ticaret politikasının yeniden düzenlenerek koruyucu gümrük tarifeleri uygulanması ve sanayiyi teşvik edecek uygulamalarının getirilmesi193 şeklinde özetlenebilir. Bu kararlar öneri niteliğinde olmakla birlikte, dönemin ekonomi politikalarının adının konması (devlet destekli ve özel sektör temelli karma ekonomi modeli) ve dış dünyaya açık olunduğu mesajını vermesi bakımlarından önem taşımaktadır.

24 Temmuz 1923 tarihinde gerçekleşen Lozan Antlaşması’nın çatısı altında imzalanan Ticaret Sözleşmesi, bu dönemin dış ticaret politikalarını etkileyen en önemli unsurdur. Sözleşme ile Osmanlı İmparatorluğu’nun 1 Eylül 1916 tarihli tarifesinin beş yıl süreyle yürürlülükte kalması görüşü benimsenmiş ve bunun sonucu olarak beş yıl süreyle ihracat ve ithalatta herhangi bir düzenlemeye gidilememiştir194. Söz konusu sözleşmenin gümrük gelirlerini arttırmaya ve sanayiyi dış rekabetten korumaya dönük bir politikayı engellemesi ve devletin elindeki sermaye ve teknoloji yetersizliğinden dolayı kalkınma için özel girişimlere ihtiyaç duyulması, söz konusu

193

Yahya S. Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 5.B., İstanbul, Ekim-2002, s.151.

194 Yakup Kepenek ve Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, 10.B., İstanbul, Ocak-

dönemde liberal ekonomi politikalarının uygulanmasını zorunlu kılmıştır195. Dönemin şartlarında kapalı ekonomi modeli, uygulanabilmesi mümkün olan bir yöntem değildi. Ele alınan dönemde, açık ekonomi politikalarının kabulü, esasen hükümetin tek taraflı bir tercihi değil, dönemin şartlarından kaynaklanan zorunlu bir seçim olarak nitelendirilebilir.

Hükümet Ticaret Sözleşmesi’ndeki beş yıllık sürenin tamamlandığı 1929 yılının Ekim ayında, yeni bir spesifik gümrük tarifesini yürürlüğe koymuştur. 1927 tarihli Teşvik-i Sanayi Kanunu’nda ve yeni tarife sisteminde uygulamaya konulan bir takım vergi bağışıklıklarına karşılık, yeni tarife ile özellikle iplik ve kumaş, şeker, un ve diğer gıda malları, deri ve ağaç ürünleri ve çimento gibi gelişmekte olan yerli sanayi alanlarındaki ithalata, yerli üretimi korumak amacıyla bir hayli yüksek nominal vergi oranları getirilmiştir196.

Aşağıda yer alan Tablo 2.1.’de ele alınan döneme ait ihracat ve ithalat değerleri verilmiştir.

Tablo 2.1.: 1923 – 1929 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (000 $)

YILLAR İHRACAT İTHALAT DIŞ TİC. DENGESİ

1923 50.790 86.872 -36.082 1924 82.435 100.462 -18.027 1925 102.700 128.953 -26.253 1926 96.437 121.411 -24.974 1927 80.749 107.752 -27.003 1928 88.278 113.710 -25.432 1929 74.827 123.558 -48.731

Kaynak: TÜİK Resmi İnternet Sitesi, www.tuik.gov.tr, 09.10.2007.

Tablo 2.1.’de görüldüğü gibi, Cumhuriyet’in ilk yılına göre 1924-1925 yıllarına ait ihracat ve ithalat miktarlarında, savaştan çıkılmış olmasının verdiği canlanma sayesinde, büyük artışlar meydana gelmiştir. Bu yıllarda ihracatın ithalattan daha yüksek oranda artması, dış ticaret dengesinin de ihracat lehine dönmeye başlamasına neden olmuş, ancak 1926 tarihinden itibaren dünya genelinde yaşanan ticaret akımlarındaki azalma Türkiye’de de hissedilmeye başlamıştır. Dış ticaret dengesinin sürekli açık verme nedeni ise Ticaret Sözleşmesi sonucu koruma oranları çok yüksek olmayan tarife oranlarına ve sanayi sektöründeki

195 L. Hilal Akgül, Ekonomide Kurtuluş Savaşımı, Altın Kitaplar Yayınevi, 1.B., İstanbul, Şubat-

2006, ss.37-38.

196

yetersizliklerden dolayı birçok malın yurtdışından elde edilmesi zorunluluğuna bağlanabilir.

Dış ticaretin sektörel yapısı ise şu rakamlar ile ortaya konabilir197: 1923 – 1929 yılları arasında tüketim malları ithalatı, toplam ithalatın %50’sini, yatırım malları ithalatı ise toplam ithalatın %25’ini oluşturmaktaydı. Toplam ihracatın %86,3’ü ise tarımsal ürün ihracatından, %8,6’sı ise sanayi ürünleri ihracatından meydana gelmekteydi. Bu rakamlar ele alınan dönemde Türkiye’nin dış ticaret yapısı açısından hammadde ihracatçısı - sanayi tüketim malı ithalatçısı konumunda bulunduğuna işaret etmektedir.

1923 – 1929 yılları arasında, ekonominin açıklık göstergeleri olarak; ithalatın GSYİH’ya oranı ortalama olarak %14,4, ihracatın oranı ise %10,6 olarak geçekleşmiştir. Bu oranlar uzun süre yakalanamamış olup, esasen bu dönemin “dışa açık” bir dönem olduğuna da işaret etmektedir198.

Aşağıda yer alan Tablo 2.2. ise ele alınan dönemde sabit fiyatlarla GSMH değerlerini ve bu değerden sektörlerin aldığı payları göstermektedir.

Tablo 2.2.: 1923 – 1929 Dönemi GSMH ve Sektör Payları (Sabit Fiyatlarla, YTL) YILLAR GSMH TARIM (%) SANAYİ (%) HİZMETLER

(%) BÜYÜME GSMH HIZI (%) 1923 2.928,5 43,1 10,6 46,3 - 1924 3.363,8 47,8 8,5 43,7 14,8 1925 3.793,3 44,7 8,9 46,4 12,9 1926 4.484,0 49,9 8,7 41,5 18,2 1927 3.909,6 39,5 11,9 48,6 -12,8 1928 4.341,3 42,4 10,6 46,9 11,0 1929 5.278,2 49,8 9,1 41,2 21,6

Kaynak:TÜİK, İstatistik Göstergeler:1923–2005, ss.643-648,

http://www.tuik.gov.tr/yillik/Ist_gostergeler.pdf, 09.10.2007.

Tablo 2.2.’den çıkan sonuç, 1923 – 1929 döneminde Türkiye’nin tarım toplumu özelliklerini yansıttığı, sanayinin çok düşük miktarlarda GSMH’dan pay aldığı ve ele alınan dönemde sanayinin GSMH’dan aldığı payda da bir ilerleme kaydedemediği ve dinamik bir sanayileşme temposu yakalayamadığı yönündedir. GSMH’daki büyüme hızı da esasen tarımsal üretimdeki artışa dayanmaktadır.

197 İlker Parasız, Türkiye Ekonomisi, 1.B., Ezgi Kitabevi, Bursa, Eylül-2004, s.25.

198 Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi: 1908-2005, İmge Kitabevi, 11.B., Ankara, Eylül-2007,

Özetle; 1923 – 1929 dönemi, zorunlu olarak da olsa, dışa açık ekonomi politikalarının uygulandığı, devlet desteği bulan ve yabancı sermaye ile iştiraklere giren özel sektörün sanayileşme çabası içerisinde ana aktör olduğu, tarımsal üretim sayesinde ihracatın, açık ekonomi politikaları altında da ithalatın, ama daha çok da ithalatın, yüksek miktarlara ulaştığı, fakat 1929 buhranı nedeni ile farklı ekonomi politikaları arayışlarıyla son bulan bir dönemdir.

2.1.1.2. 1930 – 1939 Korumacı ve Devletçi Sanayileşme Dönemi

1929 yılında dünya genelinde yaşanan Büyük Buhran ve Türkiye’nin kendi içinde yaşadığı sorunların etkisiyle, bir önceki dönemin ekonomi politikaları terk edilmiş, “devlet eliyle milli sanayileşme” anlayışı çerçevesinde, 1930 – 1931 yılları arasında salt korumacı, 1933 – 1939 yılları arasında korumacılık yanında rayına oturtulmuş devletçi politikalar uygulanmıştır. 1932 yılı ise devletçi uygulamalara ani bir geçişi temsil eden yıldır199.

Bu politika değişikliğinin dışsal etmeni 1929 Büyük Buhranı’dır. Talep yetersizliğinden dolayı yaşanan üretim azalışlarının neden olduğu sürekli fiyat düşüşleri ve artan işsizlik, krizden önce hakim ideoloji niteliğindeki serbest piyasa anlayışına şüpheyle bakılmasına neden olmuş ve krizden etkilenen tüm dünya ülkeleri devletin müdahalesine ihtiyaç duyarak gümrük duvarlarının yükseltilmesiyle korumacı ve devletçi politikalar uygulama yoluna gitmişlerdir. Korumacı politikalar nedeni ile uluslararası ticarette yaşanan azalma ve krizin hammadde fiyatlarını sanayi malları fiyatlarından çok daha hızlı düşürmesi, Türkiye’nin de krizden etkilenmesine neden olmuş ve bir önceki dönemde uygulanan dışa açık ekonomi politikasını değişikliğe uğratmıştır.

Türkiye’nin kendi içindeki olumsuz koşullar; kötü hava şartları nedeni ile tarımsal üretimdeki azalma sonucu tahıl ithali artışının ve Ticaret Sözleşmesi’nin tamamlanması nedeni ile yeni ve daha yüksek gümrük tarifeleri konacağı beklentisinin tüccar sınıfta yarattığı artan ithalat talebinin, Osmanlı’dan devralınan borçların ilk taksitinin ödeneceği yıl ile çakışması şeklinde özetlenebilir200. Tüm iç ve dış olumsuzlular, paramızın değerinde hızlı düşüşlere ve ticaret hadlerinin

199 Boratav, Türkiye İktisat Tarihi…, s.67.

200 Gülten Kazgan, Tanzimat’tan XXI. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Altın Kitaplar Yayınevi, 1.B.,

aleyhimize dönmesine neden olmuş ve korumacı – devletçi politikaların uygulanması zorunlu hale gelmiştir.

Para değerindeki düşüşe engel olmak amacıyla 1930 yılında kambiyo denetiminin sağlanmasına yönelik pek çok yasa çıkarılmıştır. Ayrıca istikrar ve denetim sağlama amacı ile Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) nın kurulması da bu yılda gerçekleşmiştir. Bir önceki dönemde yaşanan dış ticaret açığının kapatılması ve ihracat fazlası verilmesi, aynı zamanda krizin de etkisiyle ülke aleyhine dönen dış ticaret hadlerinin tersine çevrilmesi amaçları ile dış ticaret politikasında da bir takım önlemler alınmaya başlanmış, koruma gücü daha yüksek gümrük tarife oranları getirilmiş, kotalar konulmuş ve ihracatı denetleme yetkisi de hükümete verilmiştir. Bu salt korumacı önlemler sanayileşme hedefinde yeterli olmamış, 1932 yılında çıkartılan çeşitli yasalarla korumacılık yanında devletçilik de uygulama alanı bulmuştur. Bu yasalarla devlete, ekonomik yaşamla ilgili çok büyük yetki ve olanaklar tanınmıştır201. 1933 yılında itibaren devlet hem yatırımcı hem de işletmeci yapıya bürünmüş ve devlet eliyle sanayileşme amacı belirginleşmiştir.

Devlet eliyle sanayileşmenin bu dönemdeki en önemli yapı taşı 1934 yılında uygulamasına geçilen Birinci Beş Yıllık Sanayi Planı (BBYSP) dır. Bu plan, Buluş tarafından, tam anlamıyla bir “kalkınma planı” olarak değil, devletin sanayi alanındaki “yatırım programı” olarak değerlendirilmektedir202. Devletçi görüş çerçevesinde hazırlanan BBYSP, tüm ağırlığını ithal ikamesi uygulamasına vermiş ve bu çerçevede, öncelikle (ithal edilen) tüketim mallarının devlet tarafından yurt içinde üretilmesini, daha sonra da ara ve yatırım malları üretimine geçilmesini amaçlamıştır203. Buradaki amaç esasen ithalatı kısmaya yöneliktir. Plan büyük ölçüde başarılı olmuş, gerçekleştirilen yatırımlar sayesinde, Türkiye artık temel besin maddelerini kendi üretir duruma gelmiştir. İthalatı kısma amacı da gerçekleşmiş, ele alınan dönemde dış ticaret fazla vermiştir. BBYSP’nin bu başarısı üzerine ikinci bir sanayi planı hazırlanmış, fakat bir sonraki kısımda ele alacağımız dönemde yaşanan II. Dünya Savaşı nedeni ile uygulanamamıştır.

201

Akgül (Hilal), a.g.e., ss.56-65.

202 Abdülkadir Buluş, Türk İktisat Politikalarının Tarihi Temelleri, Tablet Kitabevi, 1.B., Konya,

Ekim-2003, s.46.

203

BBYSP’nin temel amacı devlet eliyle milli bir sanayileşme yaratmaya yöneliktir. Bu nedenle BBYSP, 1923 – 1929 dönemi ile 1930 – 1939 dönemi arasındaki farkı ortaya koymak açısından önemlidir. 1923 – 1929 döneminde sanayileşmede temel aktör “özel girişimler” iken, 1930 – 1939 döneminde bu görevi “devlet” üstlenmiştir.

Ele alınan dönemde uygulanan dış ticaret politikası, yüksek gümrük tarifeleri, ikili ticaret anlaşmaları, fiziki miktar sınırlandırmaları, kambiyo denetim sistemleri ile yürütülmüştür. Bu politikalar şu şekilde özetlenebilir204: 1929 yılındaki tarife artırımından sonra, 1933 yılında, tarifedeki bazı spesifik vergiler, özellikle kumaşlar ve deri eşyalar üstündeki tarife hadleri daha da arttırılmıştır. 1937 yılında gerçekleştirilen yeni bir düzenleme ile tüketim malları üzerindeki tarife hadleri yükseltilirken, ara malları üzerindekiler ise azaltılmıştır. 1931’de yürürlüğe giren bir kanunla hükümete ithalata fiziki sınırlamalar koyulması yetkisi verilmiş ve bunun üzerine kota listeleri ilan edilmeye başlanmıştır. Tarım ve sanayide üretimde kullanılan makine, araç-gereç ve hammaddeler, ilaçlar ve tıpta kullanılan malzemeler fiziki sınırlamaların dışında bırakılmış, mamul gıda maddeleri, alkollü içkiler, parfüm, elbise, ayakkabı ve diğer deri eşyalar gibi bazı tüketim mallarının ithali tamamen yasaklanmış, diğer tüketim malları ile çimento gibi yurt içinde de üretilen malların ithali ise kota listelerine bağlanmıştır. Tüm bu ithalat kısıcı politikaların, o dönemdeki sanayileşme amacı ile bağdaşmadığı gerçeği üzerine, ithalat hacmini genişletebilmek amacıyla, kliring, takas ve en çok ticaret yapılan ülkeler ile ikili ticaret anlaşmaları yapılması yoluna gidilmiştir. Aşağıda yer alan Tablo 2.3. tüm politikaların sonuçlarını görmek açısından önemlidir.

204

Tablo 2.3.: 1930 – 1939 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (000 $)

YILLAR İHRACAT İTHALAT DIŞ TİC. DENGESİ

1930 71.380 69.540 1.840 1931 60.226 59.935 291 1932 47.972 40.718 7.254 1933 58.065 45.091 12.974 1934 73.007 68.761 4.246 1935 76.232 70.635 5.597 1936 93.670 73.619 20.051 1937 109.225 90.540 18.685 1938 115.019 118.899 -3.880 1939 99.647 92.498 7.149

Kaynak: TÜİK Resmi İnternet Sitesi, www.tuik.gov.tr, 09.10.2007.

Tablo 2.1. ve Tablo 2.3. birlikte izlendiğinde, 1930 – 1939 ortalama ihracatının, 1923 – 1929 dönemi ortalama ihracatına göre, çok büyük değişikliklere uğramadığı, ancak, ithalat ortalamaları hesaplandığında, 1930 – 1939 döneminde, 1923 – 1929 dönemine göre ithalatın %35 oranında azaldığı görülmektedir. Bu oran, ele alınan dönemdeki ithalatı azaltmaya yönelik korumacı politikalar ile ulaşılmak istenen amaçta başarılı olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilebilir. İthalattaki bu azalma dış ticaret dengesinde de (1938 yılı hariç) fazla verilmesini sağlamıştır. 1938 yılında açık verilmesinin nedeni olarak 1937 yılında ara malları üzerindeki tarife oranlarının düşürülmesi gösterilebilir.

Dış ticaretin sektörel yapısı incelendiğinde, 1930’lu yılların başlarına göre 1930’lu yılların sonlarında ithalatın yapısında önemli değişiklikler olduğu gözlenmektedir. Tekstil ithalatının toplam ithalat içindeki payı %44’den %27,5’e, gıda ithalatının toplam ithalat içindeki payı %17’den %4,3’e düşmüştür. Sermaye malları ve hammaddelerin toplam ithalat içerisindeki payı ise %14,5’den %37,2’ye yükselmiştir205. Bu oranlar, incelenen dönemde Türkiye’nin ithalat politikasının, ithal ikameci sanayileşme politikası ile yakından ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır.

Aşağıda yer alan Tablo 2.4. ise ele alınan dönemde sabit fiyatlarla GSMH değerlerini ve bu değerden sektörlerin aldığı payları göstermektedir.

205

Tablo 2.4.: 1930 – 1939 Dönemi GSMH ve Sektör Payları (Sabit Fiyatlarla, YTL) YILLAR GSMH TARIM (%) SANAYİ (%) HİZMETLER

(%) BÜYÜME GSMH HIZI (%) 1930 5.468,0 46,8 10,0 43,2 2,2 1931 5.865,7 49,2 10,5 40,3 8,7 1932 5.235,2 39,3 13,9 46,9 -10,7 1933 6.063,9 41,4 14,2 44,4 15,8 1934 6.429,6 40,1 15,3 44,6 6,0 1935 6.233,8 38,8 15,7 45,4 -3,0 1936 7.679,8 48,6 12,3 39,1 23,2 1937 7.798,2 46,2 13,4 40,4 1,5 1938 8.537,5 44,4 14,2 41,4 9,5 1939 9.127,8 43,2 15,5 41,4 6,9

Kaynak:TÜİK, İstatistik Göstergeler:1923–2005, ss.643-648,

http://www.tuik.gov.tr/yillik/Ist_gostergeler.pdf, 09.10.2007.

Tablo 2.4. incelendiğinde, sanayi sektörünün GSMH’dan aldığı payın 1939’da 1930 yılına göre %50’den daha fazla arttığı görülmektedir. Tablo 2.2. aracılığıyla yapılan 1923 – 1929 ve 1930 – 1939 dönemleri karşılaştırmasında şu sonuçlara varılmıştır: Dönem ortalamaları olarak tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinin 1923 – 1929 döneminde GSMH’dan aldığı paylar, %45,2, %9,8 ve %45 olarak sıralanırken, 1930 – 1939 döneminde ise %43,8, %13,5 ve %42,7 şeklinde sıralanmaktadır. Bu oranlar göstermektedir ki; tarım ve hizmet sektörlerinin GSMH’dan aldığı paylar azalırken, sanayini payı %9,8’den %13,5’e yükselmiştir. Bu da incelenen dönemde Türkiye’nin tarım toplumu özelliklerini koruduğunun yanında, dönem boyunca izlenen sanayileşme hedefinin başarıldığını göstermektedir. GSMH’daki artış bir önceki dönemde tarım sektöründen kaynaklanırken, bu dönemde ise sanayi sektöründeki büyümeye dayanmaktadır. Tarımsal payın azalışı dünya bunalımını etkisiyle tarım fiyatlarında yaşanan düşmeye bağlanabilir.

Özetle; 1930 – 1939 döneminde uygulanan ekonomi politikalarının başarılı olduğu söylenebilir. Dünya genelinde yaşanan krizin etkilerinden Türkiye, çeşitli dış ticaret politikası araçlarını kullanarak ve devlet eliyle sanayi yatırımları gerçekleştirerek korunmuştur.

2.1.1.3. 1940 – 1945 İkinci Dünya Savaşı ve Kesinti Dönemi

1930 – 1939 döneminde yakalanan sanayileşme temposu, II. Dünya Savaşı nedeni ile sekteye uğramıştır. Türkiye için - savaşa katılmamış olmasına rağmen -

ekonomik yönden bu dönem kayıp yıllardır ve o nedenle de kesinti dönemi olarak adlandırılabilir.

II. Dünya Savaşı’nın Türkiye ekonomisine etkileri şu şekilde sıralanabilir206: İlk olarak; savaşa girme olasılığına karşı silah altına alınan nüfus işgücü açığına yol açmış ve bu açığın en çok hissedildiği tarım sektörlerinde büyük miktarlara varan üretim azalışları (örneğin buğday üretimi %50 oranında azaldı) sonucu kıtlık sorunu ile karşı karşıya kalınmıştır. İkinci olarak; ithalat çarpıcı biçimde azalmış ve bu da kıtlığı daha derinleştirmiştir. Üçüncü olarak; savaş ekonomisi nedeni ile artan savunma harcamaları bütçe açıklarına neden olmuş, devlet artan harcamalarını, daha çok, para basarak karşılamayı denemiştir. Dördüncü olarak; sayılan diğer üç unsurun etkisiyle fiyatlar genel düzeyi sürekli bir biçimde yükselmiştir. Son olarak da; mal piyasasında yaşanan daralma, karaborsa ve rüşvet olgularını ortaya çıkarmış ve bazı kesimlerin haksız kazançlar elde ederek hızla zengin olmalarına neden olmuştur.

Kıtlık sonucu oluşan darlıkları, karaborsayı, haksız kazançları ve enflasyonu engellemeye yönelik ekonomi politikaları iki ayrı başbakan (Refik Saydam ve Şükrü Saraçoğlu) tarafından iki ayrı yöntemle çözülmeye çalışılmıştır.

Refik Saydam hükümeti, 1940 yılının başından itibaren sıkı devlet denetimleri uygulamış ve bu çerçevede çıkarılan Milli Korunma Kanunu ile çeşitli katı önlemler almıştır. Tarım ürünleri, piyasa fiyatlarının çok altında devletçe satın alınarak, kentli nüfusun buğday, kömür gibi ihtiyaçları ucuza karşılanmıştır. Bu mekanizmanın askerin ucuza giydirilmesini ve beslenmesini, kentli nüfusun gelir sınırları zorlanmadan ekmek ve kömür elde etmesini sağlamasına karşılık, kontrol uygulanan her alanda karaborsa, istifçilik ve rüşvetin önüne geçilememiştir. Refik Saydam’ın ölümünden sonra gelen Şükrü Saraçoğlu hükümeti sıkı kontrol mekanizmalarını gevşetmiş, hububatta devletin belli oranlarda alım yapmasından sonra kalan kısmın çiftçiler tarafından serbest piyasa koşullarında satışa sunulacağı karara bağlanmıştır. “%25 kararı” olarak bilinen bu uygulama çiftçinin eline geçen fiyatlarda 1942 ve 1943 yıllarında önemli artışlara yol açmış ve bu artışlar daha da aşırı tüccar karları doğurarak tüketiciye yansımıştır207.

206 Akgül (Hilal), a.g.e., ss.86-91. 207

1942 yılında, elde edilen aşırı kazançların eritilmesi, bütçe açıklarının kapatılması ve enflasyonun düşürülmesi amacıyla daha çok tüccarları vergilendirmeye yönelik ve bir defaya mahsus olarak alınacak olan Varlık Vergisi kabul edilmiştir. Ancak daha çok azınlıklardan alınabilmesi nedeni ile alınan yoğun tepkiler, verginin 1943 yılında uygulamadan kaldırılmasına neden olmuştur208. Ayrıca 1944 yılında, çiftçiyi vergilendirmeye yönelik olarak, Aşar Vergisi’ni andıran Toprak Mahsulleri Vergisi adı altında tek seferlik bir vergi daha çıkarılmıştır.

Savaş atmosferi ve ekonomisi, dış ticaretin gelişmesini büyük ölçüde engellemiş, hatta dış ticaretin daralmasına neden olmuştur. Dış ticaret ülke koşullarından daha çok uluslararası şartlardan etkilenmiştir. Ülke dış ticaret fazlası oluşturmaya çalışmış ve bunda başarılı olunmuştur. Özellikle – bir önceki dönemden gelen politikalar ile – ithalat kısılmaya çalışılmış ve dış ekonomik şartlar da bunu kolaylaştırmıştır209. Aşağıda yer alan Tablo 2.5. ele alınan dönemde gerçekleşen dış ticaret rakamlarını göstermektedir.

Tablo 2.5.: 1940 – 1945 Dönemi Dış Ticaret Göstergeleri (000 $)

YILLAR İHRACAT İTHALAT DIŞ TİC. DENGESİ

1940 80.904 50.035 30.869 1941 91.056 55.349 35.707 1942 126.115 112.879 13.236 1943 196.734 155.340 41.394 1944 177.952 126.230 51.722 1945 168.264 96.969 71.295

Kaynak: TÜİK Resmi İnternet Sitesi, www.tuik.gov.tr, 09.10.2007.

Tablo 2.5.’den görüleceği gibi 1939 yılına göre, ihracatın ve özellikle de ithalatın bu dönem başlangıcında büyük oranda azaldığını göstermektedir. Makine ve hammadde ithalatındaki daralma yurtiçi sanayi üretimini olumsuz yönde etkilemiştir. Ancak ithalatta yaşanan darlıklar, yurt içinde rakip mal üreten kesim için bir çeşit koruma sağladığından, dış ticaret ve kambiyo denetim mekanizmalarının bu dönemde etkin olmadıkları söylenebilir. 1942 ve 1943 yıllarında yaşanan ve o güne kadar görülmemiş düzeylerdeki enflasyon, spesifik gümrük tarife oranlarında artış yapılmadığı için, nominal tarife oranlarını önemli ölçüde aşındırmıştır. Böylece mal

208

Erdinç Tokgöz, “Türkiye İktisadi Gelişme Tarihinin Ana Çizgileri (1923-2000)”, Türkiye

Ekonomisi: Sektörel Analiz, Ahmet Şahinöz (Ed.), İmaj Yayınevi, 1.B., Ankara, Ekim-2001, s.10. 209 Cihan Bulut, Ekonomik Yapı ve Politika Analizi: Türkiye Ekonomisi Performans Değerlendirmesi, Der Yayınları, 1.B., İstanbul, Ocak-2006, s.178.

kıtlığı ve enflasyonun büyük ticaret kazançlarına yol açtığı bir sırada, hükümet, ithalatın vergilendirilmesini önemli ölçüde azaltmış oluyordu210. Tablo 2.5.’den görüleceği gibi 1942’den itibaren ithalat büyük ölçüde artmıştır. Dışa açıklık göstergeleri olarak ihracatın ve ithalatın GSMH’ya oranları ise bir önceki döneme göre çok düşük düzeylerde seyretmiştir211.

Aşağıda yer alan Tablo 2.6. ise 1940 – 1945 döneminde gerçekleşen sabit fiyatlarla GSMH değerlerini ve bu değerden sektörlerin aldığı payları