• Sonuç bulunamadı

1.1. Küreselleşme

1.1.3. Küreselleşme Alanları

Daha önce ortaya konulduğu gibi, çok boyutlu ve multi-disipliner bir süreç olan küreselleşme, tüm alanlara etki eden ve alışılmışları değiştiren bir yapıya sahiptir. Her alanda kendini hissettiren küreselleşme, çalışmada üç boyut çerçevesinde incelenecektir. Bunlar; sosyo-kültürel küreselleşme, siyasal küreselleşme ve ekonomik küreselleşmedir. Çalışmanın temel konusunun nedeni ile asıl üzerinde durulacak olan boyut ekonomik küreselleşmedir.

1.1.3.1. Sosyo-Kültürel Küreselleşme

Sosyo-kültürel küreselleşme, üretim, tüketim, çevre, insan hakları vb. gibi değerlerin küresel ölçekte yayılması ve kabul edilmesi ile kendini göstermektedir. Günümüz toplumları, ilerleyen iletişim olanaklarının da etkisiyle, yoğun bir ilişki ve etkileşim içerisindedirler. Mekan farklarının önemini yitirmesi, heterojen toplumları homojen hale getirmektedir. Kültür yakınlaşması gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru gerçekleşmekte ve bu durum bazı düşünürlerce “batının kültürel hegemonyası”79 olarak görülmektedir.

77

H.Bahadır Akın, Yeni Ekonomi – Strateji Rekabet Teknoloji Yönetimi, Çizgi Kitabevi Yayınları, 1.B., Konya, Aralık-2001, s.77.

78 Aslan, a.g.m., s.11. 79

Ferhat Akbey, “Küreselleşme ve Türkiye’de Kamu Ekonomisi ve Devlet-Piyasa-Toplum İlişkilerinde 1980 Sonrası Dönüşüm”, Değişen Dünyada Türkiye’nin Önemi, 6-7 Mayıs 2004 Uludağ Üniversitesi I. Ulusal Genç Bilim Adamları Sempozyumu Kitabı, Cilt-1, Uludağ Üniversitesi Kültür Sanat Kurulu Yayınları, Bursa, 2004, s.143.

Bu şekilde kültürel açıdan küreselleşmeyi, homojenleştirici süreç şeklinde görenler yanında, küreselleşmenin kültürler arası farklılaşmaları, parçalanmaları, kutuplaşmaları ve hatta çatışmaları doğurduğunu ileri sürenler de vardır80. Dolayısıyla kültürel etkileri açısından küreselleşme olumlu özellikler arz ederken, yerel kültürleri eriterek olumsuz özellikler de göstermektedir.

İngilizce’nin dünya dili haline gelmesi, uydular aracılığı ile sağlanan uluslararası yayınların tüm toplumlar tarafından takip edilebilmesi, Mc Donalds, Coca Cola gibi firmaların ürünlerinin dünya çapında tüketilmesi ile bir dünya modası yaratılmış olması neticesinde aynı şekilde giyinilip, aynı şeylerin yenilmesi, aynı müziğin dinlenilmesi, aynı dilin konuşulması, aynı filmlerin izlenmesi gibi faaliyetler kültürel alanda yaşanan küreselleşmenin (ya da küreselleşmenin kültürel boyutunun) göstergeleridir.

1.1.3.2. Siyasal Küreselleşme

Siyasal ya da politik küreselleşme, ekonomik ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak devletin otoritesinin zamanla azalması ve sınırları olmayan bir dünyanın kurulmasıdır81. Beck’e göre küreselleşme, “dünya piyasasının siyasal eylemi yok etmesi ya da yerini alması”82 olarak tanımlanmaktadır. Başka bir ifade ile Beck’in siyasal alanda yaşanan küreselleşmeden kastettiği, siyasal alanın yerini siyasal müdahaleye gerek duymayan neo-liberal politikaların alması, yani ulus-devletlerin yok olmasıdır. 1970’lerden itibaren geniş çapta uygulama alanı bulan neo-liberal politikaların ulus-devleti değişime uğrattığı kabul edilen bir gerçektir.

Bu genel kabule rağmen, siyasal küreselleşme esasen ulus-devleti yok etme süreci değil, ulus-devletin küreselleşmeye uyum sağlayabilmesi için bazı değişimlere uğraması sürecidir. Aydın’ın da ifade ettiği gibi, küresel ilişkiler içerisinde olan toplumlar, bu ilişkileri devlet olmadan gerçekleştiremez ve eğer insani ilişkilerin önemli bir kısmı küreselleşmiş ise, o ilişkilerin doğuracağı sonuçların da küresel ölçekte ele alınması gerekir. Günümüzde terör, çevre kirliliği, öldürücü bazı hastalıklar, insan ticareti, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı, mafya vb. gibi küresel

80 Ali Yaşar Sarıbay, “Kültürel Bir Olgu Olarak Küreselleşme”, Küreselleşme, Ufuk Kitapları, 1.B.,

İstanbul, Temmuz-2002, s.48-49.

81 Nilüfer Bozkurt, “Globalleşme ve Devlet”, İktisat Dergisi, Sayı:382, Eylül-1998, s.48.

82 Ulrich Beck, “Küreselleşme Nedir?”, Kudret Bülbül (Çev.), Küreselleşme Okumaları, Kudret

düzeyde etkinliklerini sürdüren sorunlar bulunmaktadır. İnsan hakları ve demokrasi gibi kavramlar artık ulusal sınırları aşan anlamlar içermektedirler. Aydın, bu sorunların çözümlerini ulusların da kabul edecekleri bazı küresel kurallara bağlamanın ve bu çerçevede siyaset yapmanın ulusal itibarların zedelenmesi veya bağımsızlığının tehlikeye girmesiyle ilgisi olmadığı görüşündedir83. Ancak ABD’nin bu sorunları kendi yöntemlerine göre çözme faaliyetleri içerisinde olması, zaman zaman ulus-devletlerin egemenliklerinin ve bağımsızlıklarının tehlikede olduğu tartışmalarını hızlandırmaktadır.

Küreselleşme sürecinin ulus-devleti etkileyen aktörleri; çokuluslu şirketler, uluslararası (IMF, DB, DTÖ, gibi) ve ulusaşırı (Avrupa Birliği-AB, Kuzey Amerika Ülkeleri Serbest Ticaret Anlaşması-NAFTA gibi) örgütler ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Başka bir ifade ile uluslararasılaşma ve küreselleşme farkı incelenirken de belirtildiği gibi, uluslararası bir ekonomiden küresel ekonomiye geçiş sürecinde başat rol ulus-devletten ulus-ötesi aktörlere devredilmektedir. Fakat bu durum, ulus-devletlerin ortadan kalkması anlamına gelmemektedir.

1.1.3.3. Ekonomik Küreselleşme

Çok yönlü bir süreç olan küreselleşmenin etki ettiği alanlardan en önemlisi olarak ekonomik küreselleşmenin, bu önemi nedeni ile diğer boyutlarından daha geniş çaplı olarak incelenmesi gerekmektedir. Küreselleşmenin etkileri dünya ekonomisinin her alt boyutunda ortaya çıktığı için ekonomik küreselleşme, emek piyasalarında, bilgi ve fikir piyasalarında, para ve sermaye piyasalarında, üretimde ve ticarette ayrı ayrı ele alınacaktır.

a. Emek Piyasasında Küreselleşme

Emek piyasasının küreselleşmesi; işgücünün hiçbir engelle karşılaşmadan, serbestçe göç ederek, beşeri gücünü uluslararası arenada kullanabilmesini ifade etmektedir. Fakat günümüzde üretimde kullanılan emek dışındaki faktörler hızla küreselleşirken, emek faktörü ülke sınırları içerisinde kalmaktadır. Bu durumun nedenleri84; ilk olarak, iş olanaklarının ve kamu hizmetlerinin kısıtlı olması nedeniyle

83 Aydın, a.g.m., s.20.

84 Ufuk Başoğlu, Nalan Ölmezoğulları ve İlker Parasız, Dünya Ekonomisi – Küreselleşme, Finansal Kurumlar ve Küresel Makro Ekonomi, Ezgi Kitabevi Yayınları, 2.B., Bursa, 2001, s.52.

hükümetler göç olgusuna sıcak bakmadıkları için çeşitli kurallar getirmişlerdir. Diğer bir nedeni ise, insanların alıştıkları yerleri ve kültürlerini terk etmek istememeleridir. Bu nedenlerle küresel bir emek piyasasından söz etmek mümkün değildir. ÇUŞ’larda çalışan üst düzey kalifiye teknik ve idari personel, akademisyenler ile çok taraflı ve uluslararası resmi ve sivil kuruluş çalışanları, katı göç politikaları ile karşı karşıya gelmeyen gruplardır85. Ancak günümüzde yasadışı yollardan emek göçü yoğun bir şekilde yaşanmaktadır.

Küreselleşmenin emek piyasası üzerindeki etkisi ise bu piyasayı esnekleştirmesi ve zamanla emek talebi eğrisini düzleştirmesidir. Bir ülkenin emek piyasasına yönelik uygulamaları diğer ülke politikalarını da etkileyebilmektedir. Emek piyasasının esnekleşmesi, firmaların emek maliyetleri konusunda rekabet koşullarını eşitleyen bir sonuç yaratmaktadır. Bu nedenle, yüksek emek maliyetlerine sahip olan esnek emek pazarında bulunmayan firmaların global pazarda rekabet avantajları azalmış olmaktadır86.

Dışa daha açık ekonomilerde emek talebi, ücretlerdeki değişikliklere karşı daha esnek olacaktır. Çünkü işverenler ve nihai tüketiciler, doğrudan dış yatırımlar ya da ithalat yoluyla yabancı işçileri kendi ülkelerindeki işçilerle ikame edebilmektedirler. Emek talep eğrisinin bu yollarla giderek düzleşmesi ise emek piyasasındaki istikrarsızlığı daha da arttırmaktadır87. Ayrıca küreselleşmeyle birlikte dışarıdan emeğin ikamesinin doğrudan yabancı yatırımlar ve ithalat yoluyla elde edilebilmesi, işçi haklarını da zayıflatmış, sendikaları ve sendikal faaliyetlerin öneminin azalmasına neden olmuştur.

b. Bilgi ve Fikir Piyasalarında Küreselleşme

Bilgi ve fikir piyasalarında yaşanan küreselleşmeden kasıt; teknolojik gelişmelerin artması ve bu teknolojik buluşların tüm dünya ülkelerinin kullanabileceği şekilde yayılması, başka bir ifade ile temelde teknolojinin küreselleşmesidir. Archibugi ve Michie, teknolojinin küreselleşmesi ile ilgili olarak

85 Mehmet Okyayuz, “Küresel Ekonomi ve Göç”, Küreselleşme ve Alternatif Küreselleşme, Cem

Karadeli (Der.), Phoenix Yayınevi, 1.B., Ankara, 2005, s.251-252.

86 Ahmet Okur, “Küreselleşmenin Emek Piyasası Üzerindeki Etkileri”, Yönetim ve Ekonomi, Cilt:11,

Sayı:2, 2004, s.2.

87

üç boyuttan söz ederler. Bunlar88; Ulusal teknoloji yeteneğinin uluslararası hale gelmesi, uluslararasında teknoloji ile ilgili anlaşmalar ve yeniliklerin ülkeler arasında küresel hale gelmesidir.

Küreselleşme, toplumların tarım toplumundan sanayi, hizmet ve bilgi toplumuna geçiş süreci ile özdeş bir süreçtir. İçinde bulunduğumuz küreselleşme dönemi ise bilgi ekonomisi dönemi olarak adlandırılmaktadır89. II. Dünya Savaşı’ndan sonra yaşanan hızlı teknolojik gelişmelere bağlı olarak yaşanan değişim, ekonomi kavramının niteliklerini tartışmalı hale getirmiş ve ekonominin yeni nitelliklerini açıklamaya çalışan kavramları ortaya çıkarmıştır. Bu yeni kavramlar arasında, tekno-ekonomi, bilgiye dayalı ekonomi, yeni ekonomi, dijital ekonomi, bilgi ekonomisi vb. sayılabilir90.

Tüm bu kavramlar, uzun süredir biriktirilen bilginin, ekonomik aktivitelerde kullanılmasını ifade etmektedir. Yeni bilgi teknolojilerinin üretilmesi ve kullanılması, yeni ürün geliştirme, pazar payının genişletilmesi, rekabet vb. gibi birçok avantajı beraberinde getirmekte ve ülkelerin büyüme stratejilerini de değiştirmektedir. Yeni büyüme stratejilerinde içsel büyüme teorileri beşeri sermayeye ve teknolojinin içselleştirilmesine dayanmaktadır.

Teknoloji alanında yaşanan yenilikler, sadece üretim sistemlerini değil, istihdamın yapısını, boyutlarını, işgücü piyasalarının karakterini de değiştirmekte, iş süreçleri ve organizasyonu da yeni sisteme uyumu sağlayacak mekanizmalar geliştirmektedir91. Örneğin bazı hizmetler ileri elektronik sistemler sayesinde taşeron firmalar, hatta günümüzde ülkeler tarafından sağlanmaktadır. Friedman’ın ele aldığı, ABD şirketlerinin Hindistan’da yer alan çağrı merkezleri ya da yine ABD şirketlerinin muhasebe işlerini yürüten Hintli muhasebeciler, bilimsel ve teknolojik alanda yaşanan küreselleşmenin etki alanlarını açıklamada örnek gösterilebilecek niteliktedir92.

88 Günsoy, Küreselleşme-Bir Varoluş, s.59. 89

Altan, a.g.m., s.77.

90

Fatih Çelebioğlu, “Dünya Enformasyon Toplumu ve Bilgi Ekonomisi”, Dünya Ekonomisinden

Seçme Konular, Feride Öztürk ve Fatih Çelebioğlu (Ed.), Seçkin Yayıncılık, 1.B., Ankara, 2006,

s.131.

91

Bülent Günsoy, “Küreselleşme ve Kalkınma”, Kalkınma Ekonomisi, Sami Taban ve Muhsin Kar (Ed.), Ekin Kitabevi, 1.B., Bursa, 2004, s.337.

92 Thomas L.Friedman, Dünya Düzdür - Yirmi Birinci Yüzyılın Kısa Tarihi, Levent Cinemre

Bilgiye dayalı ticaretten doğan hakların korunması konusu da küreselleşme ile ortaya çıkmış yeni bir olgudur. GATT Uruguay Round’undan önce serbest ticarete konu olmayan fikri mülkiyet hakları; telif haklarını, patentleri ve sanayi tasarımı haklarını içermektedir. Uruguay Round sonucunda kurulun DTÖ’nün kapsamındaki yeni anlaşmalardan biri olarak Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması (TRIPS), uluslararası ticarete konu olan fikri hakların korunması, düzenlenmesi ve böylece adil küresel ticarete katkıda bulunması amacını taşımaktadır. Bu anlaşma AR-GE faaliyetlerine verilen destekler dışındaki sübvansiyonları yasaklamıştır.

Yaşanan teknolojik ve bilimsel gelişmelerden, gelişmekte olan ülkelerin ne derecede yararlanabildiği üzerinde yoğun tartışmalar yaşanmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin yeterli beşeri gücü ve sermayesi olmadığı için teknoloji üretim sürecine katılamamaktadırlar. Bu nedenle doğrudan gelen yabancı sermaye yatırımları, yeni teknoloji ve bilgi ile geldikleri taktirde, bu ülkeler için teknolojik anlamda olumlu dışsallık yaratabilmektedirler.

c. Para ve Sermaye Piyasalarında Küreselleşme

Para ve sermaye piyasalarında yaşanan küreselleşme; finansal pazarların liberalizasyon politikaları ile küreselleşmesidir. Finans piyasalarında yaşanan küreselleşmenin başlangıcı 1870’li yıllara dayandırılmaktadır. Fakat daha önce de belirtildiği gibi, 1870-1914 ve 1914 sonrası dönemlerin belirleyici ortak özelliği artan uluslararası sermaye hareketleri olarak düşünülse de bazı farklı özellikler de mevcuttur. İlk fark 1870-1914 dönemi altın standardı ile düzenlenirken, günümüzde bu şekilde bir sabitleme sistemi yoktur. Bunun yanında 1980’lerden itibaren finansal hareketlerdeki artış büyük miktarlara ulaşmıştır ve hemen hemen tüm ülkeleri etkisi altına alabilmektedir. Diğer bir fark ise, finansal araçların çeşitliliğinde görülmektedir.

Para ve sermaye piyasalarında yaşanan küreselleşmede en önemli faktörler, enformasyon ve iletişim sektörlerinde yaşanan ilerlemeler ve mali liberalleşme olmakla beraber, daha geniş şekilde şu faktörler sıralanabilir93:

93

• Gelişmiş ülkelerdeki finans piyasalarının çeşitli kontrol ve sınırlandırılmalardan arındırılmaları,

• IMF’in çalışmaları sonucunda uluslararası parasal sistemde II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan değişimler (Bretton Woods Parasal Sistemi), • 1973 yılında Bretton Woods Parasal Sistemi’nin çökmesi sonucunda

kurların dalgalanmaya bırakılmaları,

• Finansal piyasaların uluslararası rekabete açılması,

• DB gibi kuruluşların büyük çaplı sermaye yatırımı gerektiren projelere destek vermeleri,

• Finansal araçların çeşitliliğindeki hızlı artış,

• Yeni ve kurumsal yatırımcıların (sigorta şirketleri, yatırım ortaklıkları, vb.) finansal piyasalardaki rollerinin ve etkilerinin artması,

• Teknolojik yenilikler sonucunda finans piyasalarında bilginin hem yoğunlaşması, hem de çok ucuz hale gelmesi.

Tüm bu faktörler para ve sermaye piyasalarında yaşanan küreselleşmenin nedenleri olarak görülmektir. Ancak 1973 yılındaki sistem dönüşümünden sonra özellikle gelişmekte olan ülkelerin finansal piyasalarında serbestleştirme eğilimlerinin arttığı görülmektedir. Bu nedenle, para ve sermaye piyasalarında yaşanan küreselleşmenin asıl nedeni ve tetikleyicisi, 1980’li yıllarda tüm dünyada yaşanan liberalizasyon politikalarıdır.

1970’li yılların 1980’li yıllar üzerinde etkili olmasının nedenleri, küreselleşme sürecinde değinildiği gibi, petrol ihracatçısı olan ülkelerin elde ettiği dolarların, gelişmekte olan ülkelerin finansman ihtiyacının karşılanması için gelişmiş ülkelerdeki finans kuruluşları aracılığı ile gelişmekte olan ülkelere aktarılması ve dolara bağlanan parasal sistemin çökmesiyle birçok ülkenin serbest kur sistemine geçmesidir. Bu sürece 1974 yılında ABD öncülük etmiş, 1979 ve 1980 yıllarında İngiltere ve Japonya, 1981 yılında da Almanya liberalizasyona yönelik adımlar atmıştır94. Bu durum sermaye piyasalarındaki kuralları hafifletmiş ve finans piyasalarının önemini arttırmıştır.

94

1973 yılında yaşanan temel değişiklik, altı önemli olguyu ön plana çıkarmıştır. Bu olgular şunlardır95:

• Sermaye hareketlerinin ülke içindeki liberalizasyonu, finansal portföy yatırımlarının uluslararasılaşmasına neden olmaktadır.

• Diğer finans kurumlarına göre bankaların önemi azalmaktadır.

• Uluslararası finansal işlem hacminin, ticaret hacmine göre daha fazla gelişmesi sonucu döviz kurları büyük ölçüde finansal piyasalarda belirlenmeye başlamıştır.

• Enformasyon ve iletişim teknolojilerinde yaşanan hızlı ilerlemeler nedeniyle, yaşanan şoklar bütün dünya ülkelerine hızla yayılabilir hale gelmiştir.

• Uluslararası piyasalarda göreli olarak küçük bir grup kuruluşun, benzer davranışlarda bulunmaları nedeniyle, aynı anda işlem yapmalarından dolayı piyasa yoğunluğu yaşanmaktadır.

• Döviz kuru baskılarından etkilenen ülkelerin, iç ekonomi politikaları açısından da disipline olamadıkları gözlenmektedir.

Mali liberalizasyon sonucu yaşanan ve yukarıda belirtilen sonuçları doğuran finansal küreselleşmenin olumsuz yanları daha çok gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Kazgan bu durumu şu şekilde ifade etmektedir96: “Mali piyasalar, serbestleşen sermaye hareketleriyle serbestleşirken, mali krizler de küreselleşmiştir. Mali serbestleşme öncesi gelişmekte olan ülkelerdeki krizler ‘tekil olay’ olarak görülürken, oysa serbestleşme sonrası, özellikle yükselen pazar ülkelerinin birbirine koşut krizleri ortaya çıkmıştır”.

1990’dan sonra yaşanan, Kazgan’ın ifadesiyle bu koşut krizler finansal küreselleşmeden kaynaklanan krizler olarak görülmektedir. Bu görüşü doğrulayan Acar ve Yavuz çalışmalarında, dünyanın içinde bulunduğu kriz ortamında hiçbir ülkenin sorunlarını tek başına yaşamadığını, Asya krizinin bütün bir dünya sisteminin krizi haline dönüştüğünü ve bunun nedeninin de ekonomik açıdan birbirleriyle entegre olan ülke sayısının artması, başka bir ifade ile küreselleşme

95 Başoğlu, Ölmezoğulları ve Parasız, a.g.e., s.38. 96

olduğunu ifade etmektedirler97. Finansal küreselleşme, ulusal makroekonomik politikalarda denetimi güçleştirdiği için, finans piyasalarında meydana gelen krizlere kısa sürede uluslararası bir nitelik kazandırmaktadır98. Başka bir ifade ile finansal küreselleşme, ülke içinde yaşanan krizleri yayılma etkisi (spill-over effect) ile küresel krizlere dönüştürmektedir.

Kar ve Taş ise, para ve sermaye piyasalarında yaşanan küreselleşmenin nedeni olarak finansal liberalizasyonu, kriz kaynağı olarak değil, kriz riskini arttıran bir faktör olarak görmektedirler. Ayrıca birçok ülkede, finansal liberalizasyonun başarısı ile yakından alakalı olan (mali disiplin, etkin denetim ve gözetim sağlayacak yasal çerçeve ve kurumsal altyapı gibi) önlemlere yeterince önem verilmediği için kriz yaşandığı görüşünü savunmaktadırlar99. Bu görüş IMF’in savunusu ile paralellik teşkil etmektedir. Bunun nedeni, istikrar programlarında IMF ve DB’nin finansal liberalizasyon uygulamalarını önermesi, bu politikalar krizle sonuçlandığında ise Sönmez’in ifadesiyle100; “IMF söyleminde finansal serbestleşmenin eleştirilmemesi ve sorununun kaynağının finansal serbestleşmeyi destekleyici koşulların eksik olmasına bağlanmasıdır”.

Dünya ölçeğindeki sermaye hareketleri 1984-1989 döneminde sadece 13.5 milyar $ iken, 1996 sonlarına doğru 215 milyar $’a yaklaşmıştır. Küresel krizin etkisi ile 1997 ve 1998 yıllarında yavaşlasa da, sermaye hareketlerinin 1999’dan itibaren tekrar hızlanmaya başladığı görülmektedir101.

97

İbrahim Atilla Acar ve Ali Yavuz, “Küreselleşme Olgusunun Finans Piyasaları Üzerine Etkisi”,

Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı:3, 1998, s.267. 98 M.Tuba Ongun, “Finansal Globalleşme”, Ekonomik Yaklaşım, Cilt:4, Sayı:9, 1993, s.46.

99 Muhsin Kar ve Seyhan Taş, “İktisadi Kalkınmada Para ve Sermayenin Yeri”, Kalkınma Ekonomisi - Seçme Konular, Sami Taban ve Muhsin Kar (Ed.), Ekin Kitabevi Yayınları, 1.B.,

Bursa, 2004, s.188.

100 Sinan Sönmez, “Küresel Finansal Düzen, Yönetişim ve Büyüme”, Dünya Ekonomisinde Bütünleşme Hareketleri ve Türkiye - Sorunlar ve Çözüm Önerileri, Nihal Yıldırım Mızrak (Ed.),

Siyasal Kitabevi, 1.B., Ankara, Mart-2004, s.136.

101 Muhammet Akdiş, “Küreselleşmenin Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri ve Türkiye: Finansal

Krizler-Beklentiler”,

Tablo 1.3.: Küresel Net Sermaye Akımları Hacmi (Milyar U.S. $)

ABD Kanada Japonya İngiltere Euro Alanı Yükselen

Piyasalar ve GOÜ 1995 86.3 -4.0 -112.3 1.9 - 74.0 1996 137.7 -14.8 -55.9 3.1 - 104.1 1997 221.3 5.8 -121.2 -16.4 - 115.6 1998 69.8 0.0 -109.8 21.7 - 73.1 1999 236.1 -11.9 112.5 30.4 10.5 -3.6 2000 486.4 -18.2 -122.6 16.8 39.1 -110.7 2001 400.3 -13.7 -90.1 12.9 -24.1 -46.4 2002 503.1 -14.2 -112.0 11.3 -7.1 -111.5 2003 538.4 -14.8 -120.8 42.8 14.7 -232.3 2004 582.4 -28.4 -140.8 24.3 -7.8 -329.0 2005 785.4 -28.8 -138.5 58.8 120.7 -458.0

Kaynak: IMF, Global Financial Stability Report: Market Developments and Issues, April-2007,

ss.154-155.

Yukarıda yer alan Tablo 1.3., 1995-2005 yıllarında, bazı gelişmiş ülkeler, yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ülkelerde gerçekleşen net sermaye akımları hacmini göstermektedir. Net sermaye akımları hacmi, doğrudan yatırımların bazılarını, portföy yatırımlarını, diğer yatırım akımlarını (banka kredilerini ve mevduatlarını) ve rezerv varlıklarını içermektedir. 1995-2005 yılları arasında sermaye akımları artmasına rağmen, az gelişmiş ülkelerden gelişmiş ülkelere (özellikle de ABD) yoğun bir kaynak transferinin yaşanmakta olduğu görülmektedir. Bu kaynak transferi ile ABD’nin cari işlemler açığı ve tüketim hacmi finanse edilirken, ABD dışındaki dünya ekonomileri ve özellikle de gelişmekte olan ülkeler durgunluğa itilmektedir102. Gelişmekte olan ülkelerde ve yükselen piyasalarda 1997 yılında yaşanan Asya krizinin etkileri de gözlenmektedir.

d. Üretimde Küreselleşme

Üretimin küreselleşmesi; çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren şirketlerin, zamanla diğer ülkelerde de üretim yapması ya da üretimlerinin bazı aşamalarını diğer ülkelerde gerçekleştirmesi, başka bir ifade ile yerel bazlı şirketlerin milli sınırları aşarak ulus-ötesi ve çokuluslu hale dönüşmesidir. Dicken üretimin küreselleşmesini ilginç bir benzetme yaparak şu sözler ile açıklamaktadır103: “Milli sınırlar, üretim süreçleri için artık ‘su sızdırmayan’ kaplardan ziyade, yoğun sızmaların vuku

102 Erinç Yeldan, “Gelişmekte Olan Ülkelerde Sermaye Akımlarının Değişen Niteliği”, s.2,

http://www.bilkent.edu.tr/~yeldane/Yeldan45_02Ksm05, 13.09.2007.

103

bulduğu ‘elek’ler gibi olmuştur…Milli sınırlar içerisinde kalmaktan ziyade, ülkelerin milli sınırları arasında organize edilen üretim sürecinin giderek karmaşık hale gelmesi nedeniyle bir ürünün gerçek menşeini ortaya çıkarmak oldukça güçtür”.

Küresel üretim, ÇUŞ’lar ile onlara bağlı şube ve şirketleri, taşeron ve ortakları tarafından gerçekleştirilmektedir104. Üretimin küreselleşmesinin ya da başka bir ifade ile ÇUŞ’ların faaliyetlerinin artmasının nedenleri şunlardır105: Ticaret ve yatırım politikalarının liberalleşmesi, ulaştırma ve haberleşme hizmetlerindeki ilerlemeler, üretim ve dağıtımda özel bilgi ve becerilerin artan önemi, kendi ülkesindeki olumsuzluklar, bölgesel iktisadi entegrasyon eğilimleri, dikey ve yatay birleşmelerin avantajları, işlem maliyetlerinin içselleştirilmesi, ölçek ekonomilerinin avantajlarından yararlanmak, ticari engellemeleri, vergileri ve düzenlemeleri aşma ve döviz kuru riskini azaltma avantajı, finansal piyasaların boşluğunu doldurma ve yatırımları uluslararası çeşitlendirme olanağı, firmanın marka ve unvanından