Konut kullanımı, konut edinme ve konut değiştirme süreçlerinde beliren fark
lılıklar da esas olarak sosyal sınıf özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu durum öncelikle gecekondu ile apartman farklılaşması düzeyinde belirmektedir. Gece
kondu apartmana göre küçüktür ve bu tür konutlarda mekanın işlevsel ayrışma
sı fazla gelişmemiştir. Diğer yandan, konut edinme sürecinde birkaç ana eğilim hemen göze çarpmaktadır. Bilindiği gibi, gelişmiş ülkelerde çok yakın döneme
'1 53
Sencer Ayata - Ayşe Ayata
kadar pazar mekanizması ve kamu dağıtımı iki ana konut edinme türü idi (Rex and Moore, 1 967). Oysa Türkiye'de, kamu, konut edindirmede ağırlıklı bir konu
ma hiç bir zaman gelememiştir. Bu anlamda temel kaynak pazar mekanizması olmuştur. Ailenin kendisinin de yapımında doğrudan katkıda bulunduğu ve ge
nellikle yasal olmayan gecekondu özellikle alt gelir gruplarının önde gelen ko
nut edinme biçimidir. ikinci ana yöntem ailenin tasarruflarını kullanarak piyasa
dan yeni ve kullanılmış konut satın alınmasıdır. Araştırma verilerinin de ortaya koyduğu gibi özel veya kamu kredilerinden belirli oranlarda yararlanarak ko
operatif aracılığı ile konut edinme giderek yaygınlaşan bir yöntem olarak karşı
mıza çıkmaktadır. Konut sahipliği ailelerin yarısı ile üçte ikisi düzeyinde kalırken, konut edinemeyenler oldukça sık olarak değiştirdikleri kiralık konutlarda ikamet etmektedir.
Konutların iç mekanları tartışılırken ele alınan kriter konut büyüklüğüdür.
Sosyo ekonomik farklılıklar, son derece net biçimde konut büyüklüğüne yansı
maktadır. En alt basamakta gecekondular yer almaktadır. Zafertepe'de evlerin
%83'ü 90 metrekareden küçüktür; 65 metrekareden küçük evlerin oranı ise
%45'dir. Gecekondu da 1 20 metrekareden büyük konutların oranı ancak %7.2 düzeyindedir. Türkiye düzeyinde yapılan araştırmalar gecekonduda oda başına ortalama 2.6 kişi düştüğünü oysa kent ortalamasının 2.1 düzeyinde kaldığını göstermektedir (Danielson ve Keleş: 1 985).0rta alt gelir grubu semtler kendi içinde ayrı bir konut/sınıf oluşturmaktadır. Bu semtlerde az sayıda çok küçük konut vardır, ama orta alt diyebileceğimiz bir kategoride yer alan, yani 65-120 metrekare büyüklüğündeki konutlar, Keçiören'de %86.4 ve Abidinpaşa'da
%97.2 düzeyinde yer tutmaktadır. Bu iki semtin başka alanlarda görülen farklı
lıkları konut büyüklüğünde de ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki 65-90 metrekare ve 91 -120 metrekare kategorileri Keçiören'de eşit olarak bölünürken, Abidinpa
şa'da konutların yaklaşık üçte ikisi 65-90 metrekare büyükiüğündedir. Büyük konutlara Abidinpaşa'da hiç rastlanmazkan bunlar Keçiören'de ancak istisnai olarak görülmektedir. Orta üst sınıflarda konut büyüklüğü kelimenin tam anla
mıyla yukarıya doğru bir basamak atlamaktadır. Bu kesimde 91-150 metrekare kategorisi en büyük dilim haline gelmektedir. Bu büyüklükteki evler Çayyo
lu'nda %97.8, Oran'da %94.2 ve Gaziosmanpaşa'da %60.4 düzeyindedir. Yeni orta sınıf semtleri Oran ve Çayyolu bu bakımdan birbirine çok benzememekte
dir. Oran ve Çayyolu arasındaki fark Oran'da sınırlı ölçüde 1 50 metrekarenin üs
tünde konuta rastlanırken Çayyolu'nda bunların pek bulunmamasıdır.
Araştırma sonuçlarına göre, sosyo-ekonomik seviye yükseldikçe konut bü
yüklüğü artmaktadır. Bu saptamadan ilerleyerek toplumda dikey sosyal hare
ketlilik arttıkça bir üst konut basamağına geçme arzusunun güçleneceğini söy
leyebiliriz. Zaman içinde daha büyük konuta geçme özleminin gelişeceği kuş
kusuzdur. Şimdiki orta sınıfları dikkate alırsak bu eğilim 90-1 50 ve özellikle 1 20-150 m2 doğrultusunda olacaktır. Bu istem kendini konut piyasasına empo
ze etmektedir. Evlere yeni yeni giren dayanıklı tüketim malları, örneğin bulaşık
Toplumsal Tabakalaşma, Mekansal Ayrışma ve Kent Kül1:ürü '
makinası, bilgisayar vb. ve çocukların eğitiminin uzamasına paralel olarak evde oturma sürelerinin ·artması bu ihtiyacı arttırmaktadır. Ayrıca orta sınıfların kendi sosyal · konumlarına çok önem verdiklerini vurgulamıştık. Büyük ev sos
yo-ekonomik bir özenti ve norm haline geldiği zaman, 90 metrekarelik bir evden 1 20 metrekarelik eve geçme orta sınıflar için bir toplumsal kural haline gelebilir.
Apartman türü konutların iç mekanlarına daha ayrıntılı olarak bakarak mekan örgütlenmesi ile yaşam arasındaki ilişkiyi daha derinden kavrayabiliriz. Fouca
ult'ya göre mimari, insanların mekandaki hareketlerini önemli ölçüde etkiler; on
ların dolaşımiarına yön verir; hatta aralarındaki ilişkilerin nasıl tanımlanıp kodlan
dığını belirler. Diğer bir deyişle mimarinin insan ilişkileri üzerinde oluşturucu bir etkisi vardır (Foucault, 1 993}. Araştırma bulgularına göre evlerin oda sayısı bir ila dört arasında değişmektedir. Diğer bir deyişle, beş ve daha fazla adalı evler henüz istisnai konumdadır. Tipik apartman katı büyüklüğünün üç oda olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir önemli nokta, evin alan olarak büyüklüğü ile oda sayısı arasında bire bir ilişkinin pek görülmemesidir. Şöyle ki alan küçüldükçe oda sa
yısının azalması yerine odalar küçülmektedir. Bu ilişki üç adalı evin büyük ço
ğunluk için bir norm niteliğinde olduğu saptamasım pekiştirmektedir. Salon oda sayısı hesabına dahil değildir. Söz konusu üç adalı ve salonlu ev normundan en ciddi sapma gecekonduda görülmektedir. iki adalı evler gecekondu konutla
rının üçte ikisini oluşturmaktadır; gecekonduda oda sayısı hangi açıdan karşı
laştırılırsa karşılaştırılsın apartman ortalamalarının altında kalmaktadır. Zaferte
pe'de üç adalı evler toplam konutların ancak beşte biri düzeyindedir.
Apartman katı neredeyse tanım olarak salonu olan konut tipi anlamına gel
mektedir. Gecekonduda salonsuz veya misafir edasız eve rastlamak mümkün olmakla birlikte, bu durum apartman dairesi için söz konusu değildir. Gecekon
duda misafir odası, küçük eşyaların üst üste yığıldığı bir oda biçimini almakta
dır. Gecekondudan apartmana geçişle ailenin yakın olmayan tanıdıklarını kabul ettiği, göstermek istediği pahalı eşyalarını yığdığı fakat pek de yoğun kullanıl
mayan salon yaygınlaşmakta ve modern Türk kültürünün konut boyutunda te
mel bir ögesi haline gelmektedir. Veblen gösterişçi tüketimi statü sembollerin tüketimi olarak yorumlarken, bu tür eşyaların bireye veya aileye sosyal sınıf ya
pısı ve hiyerarşisi içerisinde konum kazandırıcı rolü üzerinde durmuştu (Veblen, 1 962). Gösterişçi tüketime yönelen aile, çevresine kendi toplumsal konumu ve
ya kimliği hakkında bir mesaj vermekte, durumunu bu yoldan başkalarına ilet
rneyi denemektedir. Bu tür tüketim ile tüketim yapan ailenin toplumsal konumu arasındaki ilişkiyi inceleyen yazarlar (Laumann ve House, 1 970; Gilsenan, M, 1 982, Bourdieu, 1 984) dikey toplumsal hareketlilik geçiren ailelerin gösterişçi tüketime daha yatkın olduğunu vurgularnaktadır. Toplumsal yaşamda tüketimin temel bir değer haline geldiği ortamlarda evin özellikle dışa daha açık bölümle
rinin döşenmesine verilen önem, statünün ve maddi gücün doğrudan ifadesi ol
maktadır (Amaturo, 1 987; Ayata, 1 988).
'155
Sencer Ayata - Ayşe Ayata
Salon nasıl gecekondu ile apartmanı sosyal sınıf boyutunda ayırıyorsa, salon eşyası da sosyal sınıflar arasındaki bir ayrışma unsuru olarak belirmektedir. Sa
lon eşyası yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda kültürel içerikli bir olgudur:
Bu açıdan gecekondu, orta alt, yeni orta ve kozmopolit orta sınıf semtler birbi
rinden net biçimde ayrılmaktadır. Gecekonduda salon eşyalarını tamamlayama
yaniardan ilerleyerek, önce büfe sonra oturma odası ve en son ise yemek odası takımının alındığını görüyoruz. Büfe içine giren küçük eşyalar kullanım değerin
den çok, gösteriş değeri için sergilenmektedir. Türkiye'de kız çeyizi adetinin çok yaygın olması ve çeyizde bu tür sergilenmeye müsait eşyanın çok olması, aileleri önce büfe almaya teşvik etmektedir. Oturma odalarının fonksiyona yöne
lik olmasına karşılık salon eşyalarında kullanım çok düşüktür. Her ne kadar eş
yası tam olanlar koltuk takımlarını gündelik olarak kullansalar bile, yemek takımı hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Ayrıca gecekondu hatta geleneksel alt gelir grubu ailelerde kadın erkek bir arada yemek sofrasına oturma adeti pek yoktur. Yakın misafirler (çoğunlukla akrabalar) ailenin günlük sofrasına buyur edilmektedir. Zaten gecekondu ailelerinin üçte ikisinin yer sofrasında yemek ye
diği düşünülürse, yemek odası takımlarının ne kadar az kullanıldığı daha çarpıcı olarak ortaya çıkmaktadır. Özetle geniş salon sahibi olma ve salonu eşya ile doldurma aile için temel bir prestij unsuru olmuştur. Salon bu özelliğini korudu
ğu ölçüde, az da kullanıyor olsalar, aileler geniş salon istemeye devam edecek
lerdir.
Üç oda bir salon ve 90-150 metrekare arasında değişen ev, orta sınıf için standart alt gelir grupları için ise erişiirneye çalışılan konuttur. ilginç olan, çap değişse bile formun pek değişmemesidir. Salon bu birimlerin apartman yaşa
mıyla devreye giren temel ögesidir. Gecekonduda misafir odası eşyanın sergile
nemediği bir mekandır. Ailenin oturmuşluğu, kendini kanıtlaması, orta sınıf stan
dardının yakalanmış olması ve ailenin dış dünyaya açılma yeteneği salonda ifa
desini bulmaktadır. Salonu kaldırmak veya aşırı küçültmek bu güçlü toplumsal olguya ters düşmek anlamına gelecektir.
Oturma odası, orta sınıfların yeni bir uygulaması niteliğindedir. Salona alınan pahalı oturma eşyalarının temiz tutulması ve yıpratılmaması gereği bu yeni me
kanı yaratmaktadır. Orta sınıf aileler salona alternatif ucuz ve samimi bir mekan arayışındadır. Çünkü salon yalnız pahalı değil aynı zamanda soğuk ve mesafeli ilişkilerin mekanıdır. Her ikisini birlikte tutmak isteyen orta sınıf aile, konut bü
yüklüğünü artırma yoluna gitmektedir. Üçüncü ve dördüncü adayı gerektiren bir önemli koşul işte bu gereksinmed ir. TV merkezli orta sınıf aile, oturma odası ge
leneğini yaratmaktadir. Nasıl salonun oturma eşyaları ayrı bir oturma odasını doğuruyorsa, salonun yemek takımının temiz tutulması arzusu da yemeğin mut
fakta yenmesine yol açmaktadır. Salondaki yemek takımı pahalı ve büyüktür.
Gecekondu ve orta alt sınıflarda yemek genellikle oturma odasında yenirken or
ta sınıflarda giderek artan ölçüde mutfağa kaymaktadır.
'Toplumsal Tabakalaşma, Mekansal Ayrışma ve Kent Kültürü'