Türkiye ve Yunanistan'da Etnik ve Dini Homojenlik Arayışları
3. iık Prova: Balkan Savaşı Sonrasındaki Nüfus Mübadelesi:
1 923'de yapılan Türk - Yunan nüfus mübadelesinin ilk provası 1 91 4 yılında Balkan Savaşı'ndan hemen sonra yapılmıştır. Bilindiği gibi, Birinci Balkan Sava
şı'nda Osmanlı ordusu yenilmiş ve Bulgar ordusu Çatalca'ya kadar dayanmıştır.
Bu yenilgiden en çok zarar gören kesim ise savaş alanlanndaki köy ve şehirler
de yaşayan Rumeli'nin Müslüman ahalisidir. Balkan Savaşları sırasında, yüz binlerce Rumeli göçmeni birkaç gün içinde doğup büyüdükleri yerleri terk ede
rek imparatorluk başkentine sığınmıştır. istanbul'un 65 kilometre yakınında, Ça
talca'da durdurulan Bulgar ordusunun top sesleri şehirde işitilirken, yaklaşık 250,000 Rumeli göçmeni kağnı arabalarına yükledikleri birkaç parça eşyaları ile perişan durumda şehrin sokaklarında geziniyor ve başlarını sokacak bir dam arıyorlardı.(Toynbee, 1 922: 138). Ayrıca cepheden her gün gelen binlerce yaralı da şehri doldurmuştu. Dönemin istanbul Şehremini Dr. Cemil [Topuzlu] Paşa, başlayan kolera salgınından şehri korumak için Şeyhülislam'dan aldığı izin ile Aya Sofya dahil bütün büyük camilere el koyarak bunları hastahane haline dö
nüştürmek zorunda kalmıştı.(Topuzlu,1 982: 1 29). Bütün bu gelişmeler istanbul halkının, Rumeli'den göç eden Müslümanların ve Anadolu Rumlarının zihninde son derece olumsuz tortular bırakmıştır. Arnold Toynbee'nin de belirttiği gibi,
"1912'den itibaren Rumeli göçmenlerinin gelişi Anadolu'da daha önce rastlanmayan ölçüde bir duygusal/ik, gerginlik ve öc alma arzusu yarat
mlŞtir. Ve Balkarı Savaşlan (sonunda) iki tip mağdur ortaya ÇikmlŞtir: bir ta
rafta Rumeli Türkleri, diğer tarafta da Anadolu Rum/an" (Toynbee, 1 922:
1 39).
Balkan Savaşları sonrasında, Anadolu'ya göç edip silahlı çeteler oluşturan Rumeli muhacirleri ile giderek daha milliyetçi bir tavır takınan ittihad ve Terakki
83
Ay h a n A kt:a r
kadrolarının yaratmış olduğu baskılar, özellikle Batı sahillerinde yerleşik olan Rum nüfusu rahatsız etmeye başlamıştı. Kısa bir süre sonra, Anadolu Rumları Türkiye'nin Batı sahillerinden Ege Adalarına doğru göç etmeye başladılar.
Aynı dönemde Trakya'dan Yunanistan'a göç etmiş olan Osmanlı Rumlarının Batı Trakya'daki Müslüman köylülere yaptıkları baskılar da Osmanlı Devletinin Atina elçilik müsteşarı Galip Kemali [Söylemezoğlu] Bey tarafından Yunan hü
kümeti nezdinde protestolarla gündeme getirilmekteydi. Bölgeye yaptığı tetkik gezisi sonunda, Galip Kemali Bey'in aklına bu çatışmaların ancak nüfus müba
delesi ile çözülebileceği düşüncesi gelir. Galip Kemali Bey, 1 2 Mayıs 1 914 tari
hinde merkezden yetki almak amacıyla Sadrazam Sait Halim Paşa'ya hitaben çektiği telgrafta, Yunan Başbakanı Vanizelos ile bu konuyu görüştüğünü ve "sırf şahsi mütalaa olmak üzere Başvekile Makedonya'daki Müslümanlarla Aydın Vi
layeti dahilindeki Rumların 'mübadele' edilmesini teklif' ettiğini belirtir. (Söyle
mezoğlu, 1 946:1 02}. Galip Kemali Bey, Venizelos'un da mübadele konusuna sı
cak baktığını anlatarak bu konunun bir sonuca bağlanması için merkezden yet
ki ister. Osmanlı hükümetinin de olumlu yaklaşımı sonucunda izmir civarındaki (Aydın vilayetQ Rumlarla, Makedonya'daki Müslümanların "zorunlu olmayan bir biçimde" mübadelesi için ilk sözlü.anlaşma sağlanır ve çalışmalar başlar. Fakat Birinci Dünya Savaşı'nın patlaması ile konu tamamen kapanır.
1 923 yılında Lozan'da Türk - Yunan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi'ni imzala
mış olan Yunan devlet adamları, bu sözleşmeye imza atmış olmaktan ötürü hep eleştirilmişlerdir. Özellikle Venizelos, bir milyondan fazla insanı yerinden yur
dundan eden mecburi nüfus mübadelesi fikrinin 1 914 yılından beri savunucusu olmakla suçlanmıştır. Balkan Harbinden yaklaşık onaltı yıl sonra, Venizelos, o dönemde hangi şartlar altında mübadele fikrine sıcak baktığını açıklamak zo
runda kalır.
"Balkan Savaşlan sonrasmda, Türkiye 'den Rum unsurunun kovulmaya başlamasi ile karş1 karşwa kald1ğ1m zaman, [Yunanistan'm tekrar] savaşa girmesine engel olmak amacwla her çareye sanldtm. Binaenaleyh, aşağt-da straladtğtm konularaşağt-da Türkiye ile anlaşma zemini arad1m: [Türkiye, Ege] adalanm Yunanistan'a terk etsin ve ben de o zaman Yunan hükümeti olarak, Türkiye'de yaşayan Rumlarm bir k1smma-ki bun/arm Türkiye'deki varltğt Türk hükümeti taratmdan tehlikeli olarak görülmektedir-ahlaken şu
nu tavsiye etmekle kendimi yükümlü görürüm: Eğer mümkünse, evlerinin, Yunanistan'daki Türklerin evleri ile değiş tokuş edilmesine izin versin/er. 6 Bilindiği gibi, Balkan Savaşlarından sonra Ege adaları fiilen ingiliz ve italyan donanmaları tarafından işgal edilmişti. Zaman içinde, adaların Yunanistan'a devredilmesi söz konusuydu. Fakat bu konuda belli bir antlaşma sağlanamadı
ğı için Yunanistan'ın adalar üzerinde tesis etmek istediği hükümranlığı uluslar
arası antlaşmalarla tescil edilmemiştir. Balkan savaşı ile Birinci Dünya Savaşı
6 Atina'daki Robert Skinner'den Washington'da Amerikan Dışişleri Bakanına yollanan 20 Haziran 1930 tarihli rapor. Doküman no. 767.68115/136.
Tü rk-Yu nan N üfus M übade l esi , 1 923- 1 924
arasındaki dönemde adaların hukuki statüsündaki belirsizlik nedeniyle , adala
rın Anadolu Rumları tarafından iskanı Yuna hükümeti tarafından teşvik edilmişti.
Yunan yönetimi, adalar ahalisinin büyük çoğunlukla Rumca konuşanlardan oluştuğunu göstermek ve bunu sayısal olarak da sağlama almak amacıyla bu göçü desteklemiştir. Bu iskan politikası sonucunda, eğer Ege adalarının politik geleceğini belirlemek amacıyla uluslararası gözlemciler denetiminde bir plebisit yapıldığı takdirde, adaların Yunanistan'a bağlanması kesinleşmiş olacaktı.
1 91 4 yılının Ekim ayında Birinci Dünya Savaşı'nın patlaması , aynı yılın mayıs ayında Atina'da Galip Kemali Bey tarafından başlatılan nüfus mübadelesi ile ça
lışmaların bir sonuca ulaşmasını engellemiştir. Fakat Balkan Savaşları ile Birinci Dünya Savaşı arasındaki bir yıllık dönemde, Osmanlı Devleti sınırları içinde ya
şayan yaklaşık 1 50,000 ile 200,000 kişilik Rum nüfus Yunanistan'a göç etmiştir (H are, 1 930:31 ). Aynı şekilde, Makedonya'dan da binlerce Rumeli muhaciri Tür
kiye'ye gelmiş, böylece Balkan Savaşları sonrasında dar kapsamlı bir nüfus mü
badelesi fiilen gerçekleştirilmiştir.
Bu dönemde yaşanan nüfus hareketleri hakkında birinci elden bilgilerimiz hayli sınırlıdır. Osmanlı devlet adamlarının anılarında da bu dönem nedense faz
la yer almaz. Fakat Çeşme kaymakamı Hilmi Uran'ın anıları bu konuda bir istis
na sayılabilir.
Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasından beş ay önce, 1 4 Mayıs 1 91 4 tarihinde, Hilmi Uran Çeşme'de kaymakam olarak göreve başlar. Yeni kaymakamın şehre gelişinden birkaç gün sonra Rum nüfus arasında bir hareketlilik gözlemlenir ve Rumlar Çeşme'nin karşısındaki Sa�ız adasına göç etmeye başlarlar. Çeşmeli kayıkçıların ilk birkaç aileyi Sakız adasına götürmesinden sonra, Sakız'dan Çeş
me'ye vapurlar gönderilir ve Rum nüfus çok kısa bir süre içinde Sakız adasına taşınır. Yaklaşık 40,000 Çeşmeli Rum, iki hafta içinde Sakız adasına göç etmiştir
(Uran, 1 959:69-71 ).
işin ilginç yanı, Çeşmeli Rumların geçtiğimiz yüzyılda Sakız adasından gelip Çeşme'ye yerleşmiş olmalarıdır. 1 8. yüzyıl sonundan itibaren izmir yöresinin ekonomik açıdan gelişmesi, ticaret olanaklarının artması bölgeyi bir çekim mer
kezi haline getirmiştir (Augustinos, 1 992: 92). Ondokuzuncu yüzyılda Adalardan Anadolu'ya doğru gerçekleşen nüfus hareketlerinde, Çeşme önemli duraklar
dan biri olmuştur. O döneme kadar hububat tarımı yapılın Çeşme'deki yerli çift
çi sahiplerinden toprak kiralayan adalı Rumlar, 1 9. yüzyıl boyunca bu topraklar
da bağ kurarak çekirdeksiz üzüm yetiştirmeye başlamışlardır. Üzümün yanısıra, Çeşme yöresinde piyasaya dönük olarak ekilen tütün ve anason da önemli ge
çim kaynaklarındandır. Bu gelişmeler sonucunda, bölgede geleneksel hububat tarımının ortadan kalktığını tahmin edebiliriz. Hilmi Uran'ın Çeşme'ye kayma
kam olarak atandığı günlerde, yerli toprak sahipleri ile bunlardan toprak kirala
mış olan Rumlar arasında arazi itilafları vardır ve yüzlerce dava adliyede sürüp gitmektedir. Adalardan gelen Rum nüfusun gayreti ile Çeşme ve havalisinin ta
rımsal yapısında ciddi değişilikler olmuş, nüfus artmış, yeni köyler kurulmuş ve
Ayh a n Aktar
insanlar zenginleşmiştir. ilçenin toplam 45.000 kişilik nüfusunun 40,000'ini Rumlar oluşturmaktadır. Sokakta esas olarak Rumca konuşulduğunu belirten Uran,"insan kendini Çeşme'de bir Rum cemiyeti ve cemaati içinde görüyordu.
Hakim lisan Rumca idi ... burada Türkler hep Rumca biliyorlar ve Rumlarla Rum
ca konuşuyorlardı" diyerek durumu özetiernektedir (Uran, 66).
Rumiann Çeşme'yi terketmesinden birkaç gün sonra Rumeli mul}acirleri is
kan edilmek üzere Çeşme'ye yollanırılar. Kaymakamın görevi, Rumeli muhacir
lerini boş Rum evlerine yerleştirmek ve onlar, kısa -zamanda üretken hale getir
mektir. Ama bu iş pek kolay olmaz, çünkü gelenlerin tümü Makedonya'nın yük
sek rakımlı yayiaiarından göç etmiş olan köy kökenli insanlardır. Uran, Rumeli muhacirlerini şöyle anlatır:
"Bize gönderilen muhacirlerin çoğu köylü idi. Ve Rumeli'nin yüksek ve sert iklim/i yerlerinden geliyorlardi. Bunlar Çeşme'nin ne iklimine, ne de zirai karakterine intibak ederneyecek kimse/erdi; nitekim edemiyorlardi. Mese"' la, anasonu hayatmda ilk defa görenler vard1 ve bilgisizlikleri dolaylSiyla onlafl daha tarlalarda iken hayvaniara yedirrneye kalkanlar olmuştu" (Uran, 72}.
Çeşme Rumları acele ile şehri terk ettikleri için şahsi eşyalarını bile geride bı
rakmıştır. Terk edilmiş olan evler, kısa zamanda içindeki eşyalarla birlikte yağ
malanır. Rum evlerine yerleştirilen ve memleketlerinden hiçbirşey almadan gel
miş olan muhacirler, yerleştikleri evlerde buldukları bazı elbiseleri de giyerler.
Uran'ın anılarının en hoş bölümlerinden biri de bir Rum papazının evine yerle
şen muhacirlerin siyah cübbeler giyip sokağa çıkmaları ve şehrin askeri ve mül
ki erkanı arasında "henüz hicret etmeyip kalmış iki papaz zannını ve şüphesini uyandırmış" olmalarıdır. Aynı şekilde, Çeşme'nin sıcağına dayanamayan Rumeli göçmenlerinin tarlada çalışırken, kaldıkları evlerde buldukları süslü ve dantelli kadın şemsiyelerini kullanarak güneşten kendilerini korumaya çalışmaları da göçmenlerin iskan edildikleri yerlerin kültür ve hayat tarzına uyum sağlamaya çalışırken ortaya çıkan tuhafilkiara iyi birer örnek sayılabilir (Uran,76}.
Hilmi Uran bütün bu olayları naklettikten sonra, Türkiye'de muhacirlerin
"hangi nevi ziraat ve sanatla meşgul oldukları ve hangi iklim halkından bulun
dukları yolunda bir tetkik ve tasnife tabi tutulmadıklarını" belirterek bu insanların üretici hale getirtimelerinin önündeki zorlukları dile getirmektedir. Türk kamu bürokrasisinin bu konudaki yetersizliklerinin de altını çizen Uran, Çeşme'nin bo
şalmasının ve yeniden iskanının sonuçlarını şöyle özetlemektedir:
"[Çeşme gibi] bir yere o vakit gönderilmiş olan muhacirler, büyük bir ço
ğunlukla daha hububat ziraatini dahi bHmeyen pek zavalli, pek bilgisiz ve pek iptidai köylüferdi ve çoğu Türkçe dahi bilmeyen Akova, Kolaşm köyleri Boşnaklan idi. Bunlar Çeşme'de bulduklan ileri hayat standardma katiyen uyabilecek kimseler değildi. Nihayet ellerinden geleni yaptiiar ve Çeşme'yi k1sa bir zamanda kendi seviyelerine indirdiler (Uran,75}.
Tü rk-Yu nan N üfus M übadeles i , 1 923-1 924
Çeşme'nin boşaltılmasının ve Rumeli muhacirlerinin Çeşme'ye yerleştirilme
lerinin bu traji-komik öyküsü, bu tarihten yaklaşık on .yıl sonra gerçekleştirilen Türk-Yunan nüfus mübadelesinin küçük çapta bir provası sayılabilir. Fakat Lo
zan Antiaşmasından sonra gerçekleştirilen nüfus mübadelesinin yaratmış oldu
ğu insan trajedisinin boyutları daha büyük ve derindir. Mübadelenin Milli Müca
deleden sonra yapılmış olması, istisnalar haricinde mecburi olması ve mübadil olarak Türkiye'ye gelen Rumeli göçmenlerinin savaş sonrasında yanıp yıkılmış bir ülkede iskan edilmeye çalışılması gibi etkenler sonucunda Türkiye'nin yaşa
mış olduğu deneyim daha sancılı olmuştur.