• Sonuç bulunamadı

istanbul ve izmir'de Uygulanan Türkleştirme Politikaları:

Belgede ARMAGAN Q} D 1 Z i S i BAGLAM (sayfa 102-105)

Yaşanan Kargaşanın Maddi Temelleri

8. istanbul ve izmir'de Uygulanan Türkleştirme Politikaları:

Lozan'da imzalanan sözleşmeye göre, istanbul Rumları ve Batı Trakya Türk­

leri mübadeleden muaf tutulmuşlardır. 1 920'1erin ikinci yarısından itibaren, is­

tanbul'da yoğunlaşan gayri müslim tüccarlar ve yabancı sermaye kuruluşları bi­

zim Türkleştirme politikaları olarak adlandırdığımız baskılar karşısında bunalmış­

lardır. Dönemin sloganı çok açıktır: "Türkiye, Türklerindir!"

1 922 yılından itibaren Ticaret ve Sanayi Odalarında örgütlenen Müslüman -Türk girişimciler kendilerine "MiiiLTüccar'' ismini uygun bularak Ankara hüküme­

tinin desteğini aramışlardır. 1 922 yılının Haziran ayıiıda, daha istanbul'daki ingi­

liz işgalinin devam ettiği günlerde, Ahmet Harndi Başar'ın önayak olması ile "ik­

tisadi Tedkikat, Neşriyat ve MuamelaLAnonim Şirketi" kurulmuştur (Koral­

türk,1 999:1 03). Ahinet Harndi Başar'ın kurduğu bu şirketin en önemli faaliyeti, istanbul'daki ticaret burjuvazisi içinde Müslüman - Türk tüccarın konumunu tes­

pit etmek üzere bir anket çalışması yapmaktı.13 Birkaç ay süren istihbarat çalış­

ması sonunda istanbul ticaret burjuvazisinin etnik ve dini kompozisyonu ortaya çıkmıştır:

(istanbul'da] ithalat ve ihracat işler ile uğraşanlar içinde Müslüman - Türk unsurun [oram] yüzde dördü, komisyonculukta yüzde üçü geçmiyordu. Li­

man işleri tamamen bu unsurun dtşmdakilerin elindeydi. Umanda iş yapa­

bilmek için Rumca, italyanca veya Franstzca bilmek gerekiyordu. Esham ve kambiyo borsasında mübayact ve simsarların yüzde doksan beşi

Müs-13 Ahmet Harndi Ba§ar amlannda, 'Tük Ticaret Salnamesi adlı bir eser yayınlamak babanesiyle İs­

tanbul'un bütün yazılıanelerine adamlanmızı dola§tırmakta, ne kadar Tük - Müslüman tüccan, ne kadar diğerleri olduğunu tespit etmekteydik" diyerek yapılan çalı§ffianın ciddiyetini vurgula­

maktadır. Bkz. Ahmet Harndi Ba§ar, Zafer'den sonra İstanbul'da ba§layan İktisadi Sava§,"Banş Dünyası, Sayı 54, 1966. s. 53'den aktaran (Koraltürk, 1999: 104)

Türk-Yu nan N üfus M ü badelesi, 1 923- 1 924

türnan - Türk olmayanlardan oluşuyordu ... itipar-1 Milli Bankasi ve Adapa­

zan islam Ticaret Bankasi d1şmda Müslüman - Türk unsurun elinde bulu­

nan banka--yoktu. [Diğer bankalarda ise] yaz1şma!ar dahi i=rans1zca yapiii­

yordu. Sigorta şirketleri arasmda da Müslüman Türk unsurunun elinde bu­

lunan şirket yoktu. Türkler bu şirketlerde ancak hizmet/i olarak çalişabili­

yorlardl. Toptanci/ar içinde iç piyasaya yönelik [olarak] çalişanlarm ancak yüzde on beşi, yan toptanc1 ve parekendecilerin ise yüzde yirmi beşi Müs­

lüman - Türk'tü. Sunlarm sayiSI yaptiklan iş [hacmi] göz önüne atmdiğmda yüzde onu bu/muyordu. Su, havagaz1, elektrik, telefon, tramvay ve tünel gi­

bi kentsel hizmetler, demiryollan, madenler ve tütün tekeli gibi işler imti­

yaz/i yabanci şirketlerin elindeydi. Bu şirketlerde yönetici ve birinci Slmf memur olarak Mcislüman - Türk unsur hiç istihdam edilmiyordu. Ancak hü­

kümetle iyi geçinmek için rüşvet gibi bazı ayncaltklt Müslüman - Türk un­

surun bu şirketlerde çallştlğl görülüyordu. Bunlar da ... etkin olmayan gö­

revlerdeydiler. Hatta bunlar işe gitmiyor, yalmzca ayliklanm a/iyorlardt. Şir­

ketlerde çalişan Müslüman - Türk unsurun en yüksek derecesi, diğerleri­

nin en düşük düzeyinin altindan başliyordu. Örneğin, at/1 tramvayda sürü­

cüler Türk, bl'letçiler ise Rum ve l;rmeni'ydi. Tramvaylarda vatman, trenler­

de kondüktör olarak Türklere pek rastlanmwordu. işçi ve diğer hizmetlife­

rin çoğu Türk'tü. Beyoğlu yakasmdaki bütün mağazalar, dükkanlar, fokan­

talar ve eğlence yerlerinin hepsi Müslüman-Türk unsurunun dişmdaki/erin mülkiyetin7:leydP'( Koraltürk, 1 999: 1 04-1 05 ).

Ahmet Harndi Başar'ın yönettiği anket çalışmasının sonunda, İstanbul'da 4267 müessesenin varlığı saptanmış, bu müesseselerin 1 202'sinin [%28] Müs­

lüman - Türk unsura ait olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın ortaya çıkardığı sonuçlar, bir anlamda daha sonraki yıllarda gerçekleştirilecek olan Türkleşma P-OHtikalarının yol haritasını çizmiş oluyordu.

-"İktisadi Tedkikat, Neşriyat ve Muamelat Anon.im Şirketi" çatısı altında bir ara­

ya gelen "Milli Tüccar" kesimi daha sonra Milli Türk Ticaret Birliği"ni kurmuş (Aralık 1 922), İzmir'de toplanan İktisat Kongresinde istanbul'daki Müslüman -Türk burjuvazinin görüşlerini dile getirmiş (Mart 1 923).ve son olarak da istanbul Ticaret Odası yönetimindeki gayri müslim tüccarları tasfiye�ederek oda yöneti­

minin Türkleştirilmesini sağlamıştır (Ağustos 1 9�3). Müslüman - Türk Kesiminin temsilcisi olarak ortaya çıkan Ahmet Hamdi Başar ve arkadaşlarının yukarıda özetiediğimiz Türkleştirme politikalarını ondört ay gibi kısa bir süre içinde ta­

mamlamalarını ancak belli bir kitle desteği ile hareket ettiklerini düşündüğümüz zaman açıklayabiliriz.14 istanbul'daki Müslüman-Türk tüccarın büyük bir kısmı­

nın desteğini aldığını tahmin ettiğimiz bu grup, esas olarak istanbul'un ingiliz

iş-14 İngiliz ar§ivlerindeki belgeleri yoğun olarak kullanan Alexis Alexandris, İstanbul'daki Rum Ce.

maati hakkında en kapsamlı. çalı§malardan biri olan kitabında " Milli Türk Ticaret Birliği"ni ku-, raniann "Selanik Dönme"si olduğg belirtilmekte ve Ankara hükümetinin Türkle§tirme Politikala'l nnı uygularken bu küçük grubun Cıesteğini aldığı vurguianmaktadır (Alexandris, 1983:106) .

.. o::s

Ayh a n A ktar

gali altında olduğu mütareke yıllarında Milli Mücadele'ye karşı açıkça cephe al­

mış ve işgal güçleri ile yakın ilişkiler kurmuş olan gayri müslim azınlıklar hakkın­

da halk arasında oluşmuş olan azınlık karşıtı havadan yararlanıyordu. Ayrıca Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra, Ankara hükümetinin "milli tüc­

car'' kesimine verdiği destek de gayri müslim tüccarın sahip olduğu son mevzi­

lerin düşmesinde önemli bir etki yapmış olmalıdır. Mütareke yıllarında istan­

bul'daki gayri müslim azınlıkların yapmış olduğu taşkınlıklar, Müslüman - Türk kesim üzerinde bir anlamda ''travma" etkisi yaratmış ve bundan sonraki yıllarda gayri müslim ticaret erbabının cumhuriyet rejimine olan bağlılığı her zaman sor­

guianmış veya en azından azınlık tüccarına şüphe ile bakılmıştır. Mütareke yılla­

rında oluşan bu hassasiyetler sonucunda, 1 930'1arda tek partili cumhuriyetin kurulması ile birlikte, sokakta kendi dillerini konuşan azınlıklara karşı "Vatandaş, Türkçe konuş!" kampanyalarının devlet politikası olarak yaygınlaşması ve Varlık Vergisi gibi azınlık karşıtı özellikleri ağır basan iktisat politikalarının uygulanması mümkün olabilmiştir.

Burada Türkleştirme politikalarından kasıt, toplumsal ve ekonomik .hayatın her boyutunda, Türk etnik kimliğinin her düzeyde ve tavizsiz bir biçimde ege­

menliğinin ve ağırlığının konulmasıdır. Bu dönemde uygulanan Türkleştirme po­

litikaları içinde, yabancı firmaların bütün yazışmalarını Türkçe yapmak konusun­

da zorlanmaları, bazı mesleklere ve özellikle devlet memuriyatine alınacak kişi­

lerin Müslüman - Türk kesimden_ seçilmesi ve yabancı firmalarda çalışanların yüzde 75'inin Müslüman - Türk kesimden olmasının mecburi tutulması gibi uy­

gulamaları sayabiliriz.15

1 920'1erde uygulanan Türkleştirme politikalarının ayrıntılı dökümü istan­

bul'daki diplamatların yazışmalarından izlenebilir ingiliz Elçisi A. Lindsay, 3 Mart 1 926 tarihinde Londra'ya yazdığı raporda, "gelecekte sadece Türkler şoförlük yapabilecek" derken durumdan şikayet ediyor ve yakında "ehliyetleri temdit edilmeyen gayri müslim şoförlerin" işten atılması gerekeceğini belirtiyordu.16 Benzer baskılar izmir-Aydın demiryolunu işleten ingiliz firmasının müdürünün 1 8.

Mart 1 926 günü Lindsay'i ziyaretinde de gündeme gelmişti. Müdür, "Türklerin talebi demiryolu şirketinde çalışanların tümünün Türk olmasıdır. Şirketler de Türkleri mümkün olduğu kadar işe almak istiyor, ama [bu işlere] uygun Türk bulunmuyor" diyerek işe girmek isteyen Müslüman - Türk kesim arasındaki bi_lgi ve beceri eksikliğine dikkat çekiyordu.17

Bu dönemde firmalara, dükkan sahiplerine, mağazalara ve bazen de doktor, avukat gibi serbest meslek sahiplerine çalıştırdıkları gayri müslim personeli iş­

ten atarak yerine Müslüman-Türkleri istihdam etmeleri konusunda pek çok

bas-'5 Bu konuda daha aynntılı bilgi için bkz. Aktar (1996b)

16 İstanbul'dan Sir R. Lindsay'ın Dışişleri Bakanı Sir Austen Charnberlain'e yolladığı 3 Mart 1926 tarihli rapor. FO 371/ E 1571/373/44

17 18 Mart 1926 tarihinde Sir R. Lindsay ve Lord Howard of Glassop arasında yapılan konuşmanın özeti. FO 371 1 E 1874/373/44

TO rk-Yu nan N üfus M ü badeles i , 1 923- 1 924

kı yapılmıştır. Tabiatıyle bunların çoğunu hukuk dışı baskılar olarak nitelendir­

mek yanlış olmaz, ama bütün bu baskılar de facto olarak yeni yönetimin me­

murlarını kullanarak uygulamış olduğu Türkleştirme politikalarıdır.

ingiliz Elçisi Sir Ronald C. Lindsay, Londra'ya yolladığı raporların birinde uy­

gulanan Türkleştirme politikalarının ardındaki psikolojik faktörlerin altını şöyle çi­

ziyordu:

"[Türkiye] Cumhuriyeti, Türk olmayan tüm unsurlara karşi derin bir güven­

sizlik/e dolu olarak - ki bu güvensizliğin nedeni, yüz seneden beri [Avrupa]

devletlerinin Türkiye'ye karş1 uygulamiŞ olduğu politikadiri - kendi etrafma bir Çin seddi inşa etmek [ve bunun içinde] kuracaği devlette - şahisfardan ve hatta tüccarlardan gelse bile - yabanci nüfuzunun etkisine hiç yer bi­

rakmamak konusunda azim/i görünüyor Nüfusun tümü taratmdan gönül­

den desteklenen bu politika, acimaslZ bir kararlilikla uygulanmaya devam ediyor.,8"

Yukarıda alıntıda kurulmasından bahsedilen Çin seddinin on yıl içinde ta­

mamlanacağını belirtmeye gerek yoktur sanırım. 1 930'1ardan itibaren uygulan­

mış olan "kendine yeterli" ve devletçi ekonomi politikaları ile "içine kapalı" ticaret rejimleri yukarıda anlatılan Çin seddinin köşe taşlarını oluşturuyordu.

1 920'1erde uygulanmış olan Türkleştirme politikalarının; esas olarak idari ta­

sarruflar biçiminde uygulandığını ve de facto düzeyde tutulduğunu yukarıda be­

lirtmiştik. Fakat daha sonraki yıllarda Türkleştirme politikaları hiçbir hukuki mes­

nedi olmayan fiili idari tasarruflar olmaktan çıkarak de jure düzenlemeler haline getirilmiş ve milliyetçi ideolojinin tam olarak yansıdığı hukuksal metinlere dö­

nüşmüştür. Örneğin, 1 932 yılında TBMM'de kabul edilen 2007 sayılı " Türki­

ye'de Türk Vatandaşlarına tahsis edilen Sanat ve ·Hizmeteler Hakkında Kanun"

bu çerçevede ele alınmalıdır. Bu kanunun 1 934 yılında uygulanmaya başlanma­

sından sonra, Türkiye'de yerleşik {etablis) statüsünde bulunan 9,000 istanbul Rum'u işsiz kalarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Cumhuriyetin ilk yıl­

larında uygulanan Türkleştirme politikalarının istanbul'daki gayri müslim nüfu­

sun giderek azalmasında en büyük katkıyı sağladığını belirtmek gerekmektedir.

1 930'1arda uygulan�m Türkleştirme politikalarını, Türk - Yunan nüfus mübadele-. sinden İkinci Dünya Savaşı yıllarında uygulanacak olan Varlık Vergisi'ne uzanan

yolda birer geçiş noktası olarak görmek gerekmektedir.

Belgede ARMAGAN Q} D 1 Z i S i BAGLAM (sayfa 102-105)