Yaşanan Kargaşanın Maddi Temelleri
8. istanbul ve izmir'de Uygulanan Türkleştirme Politikaları:
Lozan'da imzalanan sözleşmeye göre, istanbul Rumları ve Batı Trakya Türk
leri mübadeleden muaf tutulmuşlardır. 1 920'1erin ikinci yarısından itibaren, is
tanbul'da yoğunlaşan gayri müslim tüccarlar ve yabancı sermaye kuruluşları bi
zim Türkleştirme politikaları olarak adlandırdığımız baskılar karşısında bunalmış
lardır. Dönemin sloganı çok açıktır: "Türkiye, Türklerindir!"
1 922 yılından itibaren Ticaret ve Sanayi Odalarında örgütlenen Müslüman -Türk girişimciler kendilerine "MiiiLTüccar'' ismini uygun bularak Ankara hüküme
tinin desteğini aramışlardır. 1 922 yılının Haziran ayıiıda, daha istanbul'daki ingi
liz işgalinin devam ettiği günlerde, Ahmet Harndi Başar'ın önayak olması ile "ik
tisadi Tedkikat, Neşriyat ve MuamelaLAnonim Şirketi" kurulmuştur (Koral
türk,1 999:1 03). Ahinet Harndi Başar'ın kurduğu bu şirketin en önemli faaliyeti, istanbul'daki ticaret burjuvazisi içinde Müslüman - Türk tüccarın konumunu tes
pit etmek üzere bir anket çalışması yapmaktı.13 Birkaç ay süren istihbarat çalış
ması sonunda istanbul ticaret burjuvazisinin etnik ve dini kompozisyonu ortaya çıkmıştır:
(istanbul'da] ithalat ve ihracat işler ile uğraşanlar içinde Müslüman - Türk unsurun [oram] yüzde dördü, komisyonculukta yüzde üçü geçmiyordu. Li
man işleri tamamen bu unsurun dtşmdakilerin elindeydi. Umanda iş yapa
bilmek için Rumca, italyanca veya Franstzca bilmek gerekiyordu. Esham ve kambiyo borsasında mübayact ve simsarların yüzde doksan beşi
Müs-13 Ahmet Harndi Ba§ar amlannda, 'Tük Ticaret Salnamesi adlı bir eser yayınlamak babanesiyle İs
tanbul'un bütün yazılıanelerine adamlanmızı dola§tırmakta, ne kadar Tük - Müslüman tüccan, ne kadar diğerleri olduğunu tespit etmekteydik" diyerek yapılan çalı§ffianın ciddiyetini vurgula
maktadır. Bkz. Ahmet Harndi Ba§ar, Zafer'den sonra İstanbul'da ba§layan İktisadi Sava§,"Banş Dünyası, Sayı 54, 1966. s. 53'den aktaran (Koraltürk, 1999: 104)
Türk-Yu nan N üfus M ü badelesi, 1 923- 1 924
türnan - Türk olmayanlardan oluşuyordu ... itipar-1 Milli Bankasi ve Adapa
zan islam Ticaret Bankasi d1şmda Müslüman - Türk unsurun elinde bulu
nan banka--yoktu. [Diğer bankalarda ise] yaz1şma!ar dahi i=rans1zca yapiii
yordu. Sigorta şirketleri arasmda da Müslüman Türk unsurunun elinde bu
lunan şirket yoktu. Türkler bu şirketlerde ancak hizmet/i olarak çalişabili
yorlardl. Toptanci/ar içinde iç piyasaya yönelik [olarak] çalişanlarm ancak yüzde on beşi, yan toptanc1 ve parekendecilerin ise yüzde yirmi beşi Müs
lüman - Türk'tü. Sunlarm sayiSI yaptiklan iş [hacmi] göz önüne atmdiğmda yüzde onu bu/muyordu. Su, havagaz1, elektrik, telefon, tramvay ve tünel gi
bi kentsel hizmetler, demiryollan, madenler ve tütün tekeli gibi işler imti
yaz/i yabanci şirketlerin elindeydi. Bu şirketlerde yönetici ve birinci Slmf memur olarak Mcislüman - Türk unsur hiç istihdam edilmiyordu. Ancak hü
kümetle iyi geçinmek için rüşvet gibi bazı ayncaltklt Müslüman - Türk un
surun bu şirketlerde çallştlğl görülüyordu. Bunlar da ... etkin olmayan gö
revlerdeydiler. Hatta bunlar işe gitmiyor, yalmzca ayliklanm a/iyorlardt. Şir
ketlerde çalişan Müslüman - Türk unsurun en yüksek derecesi, diğerleri
nin en düşük düzeyinin altindan başliyordu. Örneğin, at/1 tramvayda sürü
cüler Türk, bl'letçiler ise Rum ve l;rmeni'ydi. Tramvaylarda vatman, trenler
de kondüktör olarak Türklere pek rastlanmwordu. işçi ve diğer hizmetlife
rin çoğu Türk'tü. Beyoğlu yakasmdaki bütün mağazalar, dükkanlar, fokan
talar ve eğlence yerlerinin hepsi Müslüman-Türk unsurunun dişmdaki/erin mülkiyetin7:leydP'( Koraltürk, 1 999: 1 04-1 05 ).
Ahmet Harndi Başar'ın yönettiği anket çalışmasının sonunda, İstanbul'da 4267 müessesenin varlığı saptanmış, bu müesseselerin 1 202'sinin [%28] Müs
lüman - Türk unsura ait olduğu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmanın ortaya çıkardığı sonuçlar, bir anlamda daha sonraki yıllarda gerçekleştirilecek olan Türkleşma P-OHtikalarının yol haritasını çizmiş oluyordu.
-"İktisadi Tedkikat, Neşriyat ve Muamelat Anon.im Şirketi" çatısı altında bir ara
ya gelen "Milli Tüccar" kesimi daha sonra Milli Türk Ticaret Birliği"ni kurmuş (Aralık 1 922), İzmir'de toplanan İktisat Kongresinde istanbul'daki Müslüman -Türk burjuvazinin görüşlerini dile getirmiş (Mart 1 923).ve son olarak da istanbul Ticaret Odası yönetimindeki gayri müslim tüccarları tasfiye�ederek oda yöneti
minin Türkleştirilmesini sağlamıştır (Ağustos 1 9�3). Müslüman - Türk Kesiminin temsilcisi olarak ortaya çıkan Ahmet Hamdi Başar ve arkadaşlarının yukarıda özetiediğimiz Türkleştirme politikalarını ondört ay gibi kısa bir süre içinde ta
mamlamalarını ancak belli bir kitle desteği ile hareket ettiklerini düşündüğümüz zaman açıklayabiliriz.14 istanbul'daki Müslüman-Türk tüccarın büyük bir kısmı
nın desteğini aldığını tahmin ettiğimiz bu grup, esas olarak istanbul'un ingiliz
iş-14 İngiliz ar§ivlerindeki belgeleri yoğun olarak kullanan Alexis Alexandris, İstanbul'daki Rum Ce.
maati hakkında en kapsamlı. çalı§malardan biri olan kitabında " Milli Türk Ticaret Birliği"ni ku-, raniann "Selanik Dönme"si olduğg belirtilmekte ve Ankara hükümetinin Türkle§tirme Politikala'l nnı uygularken bu küçük grubun Cıesteğini aldığı vurguianmaktadır (Alexandris, 1983:106) .
.. o::s
Ayh a n A ktar
gali altında olduğu mütareke yıllarında Milli Mücadele'ye karşı açıkça cephe al
mış ve işgal güçleri ile yakın ilişkiler kurmuş olan gayri müslim azınlıklar hakkın
da halk arasında oluşmuş olan azınlık karşıtı havadan yararlanıyordu. Ayrıca Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra, Ankara hükümetinin "milli tüc
car'' kesimine verdiği destek de gayri müslim tüccarın sahip olduğu son mevzi
lerin düşmesinde önemli bir etki yapmış olmalıdır. Mütareke yıllarında istan
bul'daki gayri müslim azınlıkların yapmış olduğu taşkınlıklar, Müslüman - Türk kesim üzerinde bir anlamda ''travma" etkisi yaratmış ve bundan sonraki yıllarda gayri müslim ticaret erbabının cumhuriyet rejimine olan bağlılığı her zaman sor
guianmış veya en azından azınlık tüccarına şüphe ile bakılmıştır. Mütareke yılla
rında oluşan bu hassasiyetler sonucunda, 1 930'1arda tek partili cumhuriyetin kurulması ile birlikte, sokakta kendi dillerini konuşan azınlıklara karşı "Vatandaş, Türkçe konuş!" kampanyalarının devlet politikası olarak yaygınlaşması ve Varlık Vergisi gibi azınlık karşıtı özellikleri ağır basan iktisat politikalarının uygulanması mümkün olabilmiştir.
Burada Türkleştirme politikalarından kasıt, toplumsal ve ekonomik .hayatın her boyutunda, Türk etnik kimliğinin her düzeyde ve tavizsiz bir biçimde ege
menliğinin ve ağırlığının konulmasıdır. Bu dönemde uygulanan Türkleştirme po
litikaları içinde, yabancı firmaların bütün yazışmalarını Türkçe yapmak konusun
da zorlanmaları, bazı mesleklere ve özellikle devlet memuriyatine alınacak kişi
lerin Müslüman - Türk kesimden_ seçilmesi ve yabancı firmalarda çalışanların yüzde 75'inin Müslüman - Türk kesimden olmasının mecburi tutulması gibi uy
gulamaları sayabiliriz.15
1 920'1erde uygulanan Türkleştirme politikalarının ayrıntılı dökümü istan
bul'daki diplamatların yazışmalarından izlenebilir ingiliz Elçisi A. Lindsay, 3 Mart 1 926 tarihinde Londra'ya yazdığı raporda, "gelecekte sadece Türkler şoförlük yapabilecek" derken durumdan şikayet ediyor ve yakında "ehliyetleri temdit edilmeyen gayri müslim şoförlerin" işten atılması gerekeceğini belirtiyordu.16 Benzer baskılar izmir-Aydın demiryolunu işleten ingiliz firmasının müdürünün 1 8.
Mart 1 926 günü Lindsay'i ziyaretinde de gündeme gelmişti. Müdür, "Türklerin talebi demiryolu şirketinde çalışanların tümünün Türk olmasıdır. Şirketler de Türkleri mümkün olduğu kadar işe almak istiyor, ama [bu işlere] uygun Türk bulunmuyor" diyerek işe girmek isteyen Müslüman - Türk kesim arasındaki bi_lgi ve beceri eksikliğine dikkat çekiyordu.17
Bu dönemde firmalara, dükkan sahiplerine, mağazalara ve bazen de doktor, avukat gibi serbest meslek sahiplerine çalıştırdıkları gayri müslim personeli iş
ten atarak yerine Müslüman-Türkleri istihdam etmeleri konusunda pek çok
bas-'5 Bu konuda daha aynntılı bilgi için bkz. Aktar (1996b)
16 İstanbul'dan Sir R. Lindsay'ın Dışişleri Bakanı Sir Austen Charnberlain'e yolladığı 3 Mart 1926 tarihli rapor. FO 371/ E 1571/373/44
17 18 Mart 1926 tarihinde Sir R. Lindsay ve Lord Howard of Glassop arasında yapılan konuşmanın özeti. FO 371 1 E 1874/373/44
TO rk-Yu nan N üfus M ü badeles i , 1 923- 1 924
kı yapılmıştır. Tabiatıyle bunların çoğunu hukuk dışı baskılar olarak nitelendir
mek yanlış olmaz, ama bütün bu baskılar de facto olarak yeni yönetimin me
murlarını kullanarak uygulamış olduğu Türkleştirme politikalarıdır.
ingiliz Elçisi Sir Ronald C. Lindsay, Londra'ya yolladığı raporların birinde uy
gulanan Türkleştirme politikalarının ardındaki psikolojik faktörlerin altını şöyle çi
ziyordu:
"[Türkiye] Cumhuriyeti, Türk olmayan tüm unsurlara karşi derin bir güven
sizlik/e dolu olarak - ki bu güvensizliğin nedeni, yüz seneden beri [Avrupa]
devletlerinin Türkiye'ye karş1 uygulamiŞ olduğu politikadiri - kendi etrafma bir Çin seddi inşa etmek [ve bunun içinde] kuracaği devlette - şahisfardan ve hatta tüccarlardan gelse bile - yabanci nüfuzunun etkisine hiç yer bi
rakmamak konusunda azim/i görünüyor Nüfusun tümü taratmdan gönül
den desteklenen bu politika, acimaslZ bir kararlilikla uygulanmaya devam ediyor.,8"
Yukarıda alıntıda kurulmasından bahsedilen Çin seddinin on yıl içinde ta
mamlanacağını belirtmeye gerek yoktur sanırım. 1 930'1ardan itibaren uygulan
mış olan "kendine yeterli" ve devletçi ekonomi politikaları ile "içine kapalı" ticaret rejimleri yukarıda anlatılan Çin seddinin köşe taşlarını oluşturuyordu.
1 920'1erde uygulanmış olan Türkleştirme politikalarının; esas olarak idari ta
sarruflar biçiminde uygulandığını ve de facto düzeyde tutulduğunu yukarıda be
lirtmiştik. Fakat daha sonraki yıllarda Türkleştirme politikaları hiçbir hukuki mes
nedi olmayan fiili idari tasarruflar olmaktan çıkarak de jure düzenlemeler haline getirilmiş ve milliyetçi ideolojinin tam olarak yansıdığı hukuksal metinlere dö
nüşmüştür. Örneğin, 1 932 yılında TBMM'de kabul edilen 2007 sayılı " Türki
ye'de Türk Vatandaşlarına tahsis edilen Sanat ve ·Hizmeteler Hakkında Kanun"
bu çerçevede ele alınmalıdır. Bu kanunun 1 934 yılında uygulanmaya başlanma
sından sonra, Türkiye'de yerleşik {etablis) statüsünde bulunan 9,000 istanbul Rum'u işsiz kalarak ülkeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Cumhuriyetin ilk yıl
larında uygulanan Türkleştirme politikalarının istanbul'daki gayri müslim nüfu
sun giderek azalmasında en büyük katkıyı sağladığını belirtmek gerekmektedir.
1 930'1arda uygulan�m Türkleştirme politikalarını, Türk - Yunan nüfus mübadele-. sinden İkinci Dünya Savaşı yıllarında uygulanacak olan Varlık Vergisi'ne uzanan
yolda birer geçiş noktası olarak görmek gerekmektedir.