• Sonuç bulunamadı

Eleştirel Sosyal Teori-ilişkisel Epistemoloji

Belgede ARMAGAN Q} D 1 Z i S i BAGLAM (sayfa 197-200)

. 3- Sorunun genel çerçevesi böyle çizildiği zaman, içinde yaşadığımız ger­

çekliği anlamamız için ilk etapta elastiki hapishaneyi daha da güçlendiren ve bu hapishanenin gerçek varlığını gizleyen analiz yol ve yöntemlerinin eleştirel bir çerçeve içinde gözden geçirilmesi gerekiyor. Gerek sosyal gerçekliğin artan öl­

çüde kapitalizmi tanımlayan sosyal ilişkilerin belirleyiciliği altına girmesi, gerek­

se de bu sürece paralel olarak işleyen anlama ve açıklama kaygılarının sorunlu yapısı, sosyal teorinin eleştirel olmasını gerektirmekte. Sosyal teorinin eleştirel olması, sadece genel geçer olan teorik analizierin eleştirilmesi anlamına gelmi­

yor, çok daha önemlisi sosyal gerçekliğe eleştirel bir açıdan yaklaşmak, ampirik dünyanın verilerinin mekanizma ve yapılarla bağlantısının kurulması anlamına geliyor. Burada bir adım daha atarak, eleştirel olmanın verili irrasyonel durumla­

rı, yanılsamaları ve çelişkileri açıklamakla kalmayıp, olguları yapılara bağlayan nedenselliği açıklamak yani nedenselliğe neden olan mekanizmaları açığa çıka­

rılma anlamına geldiğini de belirtmemiz gerekiyor.7

4- Eleştirel sosyal teori için ikinci belirleyici nokta, sosyal teorinin ele alarak

7 Eleştirel sosyal teori için temel referans noktalan burada detaylı ele alamayacağımız R. Bhaskar ve A. Sayer'dir. R. Bhaskar'ın bu yöndeki çalışmalan için bak: (1989 ve 1997), ve A. Sayer'in ça­

lışmaları (1992 ve 1996), sorunun epistemolojik açılımı ve örnek bir olgu olarak para kavramına uygulanması için bak; F. Ercan (1997, l.bölüm).

'1 97

Fua.t E rcan

incelediği sosyal olgunun anlaşılması için, ele alınan sosyal olgunun ilişki içinde olduğu diğer gerçeklik ve olgularla bağlantılarının kurulmasının zorunlu olması­

dır. Bunun anlamı, son zamanlarda sıkça dile getirilen verili sosyal bilimler arası bir işbirliğine gitmek değil, tam tersine farklı antolajik referans noktaları olan ve artık şizofrenik bir hal alan disipliner bakışın sınırlamalarından/ olumsuzlukların­

dan kurtulmaktır.8ilişkisel epistemoloji olarak tanımlayabileceğimiz böyle bir ele alış, bir yandan sosyal gerçekliği tanımlayan kendine özgü dinamikleri/ özellik­

leri anlamamıza olanak tanırken, diğer yandan ise bu özellikleri de belirleyen ilişkiler düzeneği hakkında bilgi verecektir. ilişkiler düzeneği böyle bir araştırma programı için önem taşıyor, toplumu bir ilişkiler düzeneği olarak ele alıp analiz ettikten sonra, bu ilişkilerin içsel/dışsal yada zorunlu ve koşulsal ilişkiler olarak ayırdığımız zaman, ele aldığımız sosyal olguya nedensel düzeyde analiz etmek­

le kendimizi sınırlamıyoruz, çok daha anlamlı olan bir noktayı sosyal olguya iç­

kin olan bir dizi potansiyeli de açığa çıkarmış oluyoruz. Küreselleşme ve yerellik bir ilişkiler seti olarak ele alındığında ve bu ilişkilerin nitelikleri, ilişkilere içkin olan mekanizma ve yapılar açığa çıkarıldığı zaman, bilgi üretimi gerçekleşecek ya da gerçekliğe daha bir yakın açıklamalar olası olacaktır.

5-Diğer yandan son zamanlarda toplumu anlamaya yönelik bütünleştirici te­

orilere karşı sürdürülen amansız savaşa da prim verilmemesi gerekiyor. Burada F. Jameson'un "belirli birleştirici ve bütünleştirici bir güç olarak tanımladığı ser­

maye" toplumsal olan alanlara sızdığı ölçüde, bu süreci analiz edecek teorilerin de daha bütünsel ve çok boyutlu olması gerekiyor yönündeki uyarısı önem ka­

zanıyor.9 Verili yaşanan toplumsal süreçler (ontolojik gerçeklik) son zamanlarda söylenenin aksine, yaşanan süreçleri anlamamız için bütünsel analizlere olan gereksinimi daha da artırmıştır. Bütünsel analiz için, meta teorinin (büyük anlatı­

nın) zaman ve mekan arası ilişkileri ve bu ilişkilerle oluşan diyalektik süreçleri içerecek şekilde yeniden kurgulanması gerekiyor (Harvey, 1 993).

Referans eleştirel gerçekçilik olduğu ölçüde, ilişkisel ontoloji ister istemez ilişkiye taraf olan değişkenleri analize dahil edilmesini gerektiriyor. Bu anlamda da aşırı teorileştirme eğilimleri ya da aşırı soyutlama eğilimlerinin göz ardı ettiği tekillikler ve farklı olan da analiz açısından önem kazanıyor ve böylece bu de­

ğişkenlerin bilgilenma sürecine alınması daha bir önem kazanıyor. Aynı şekilde, yöntem çalışmalarında son zamanlarda sürdürülen öz ile biçim arasındaki ilişki ve tanımlamaların da yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. ilişkisel bir analizde öz ile biçim arasındaki ilişkiler, ele alınıp, incelenen sosyal olguya/ ilişkilere göre değişecektir, yani öz ve biçimin referans alınan içeriğe bağlı olarak yer ve konu­

mu değişecektir.1° Küreselleşme ve yerelliğe ilişkin analizler, genellikle erken kapitalistleşen ülkelerdeki sermaye dinamiklerinden hareketle ele alınarak ana­

liz edildiği için, belirleyici değişken erken kapitalist ülkelerin sermayesi oluyor,

8 Bu konuda detaylı bilgi için bak: F. Ercan (1998).

9 Bütünlüğe karşı savaş için detaylı bilgi bak; F. Jameson (1994).

10 Bu yönde bir belirleme için bak; D. Harvey (1997).

Kü resel l eşme S ü reci n d eki Yerel l i kl e r

ve sonuçta yerellikle ilgili analizlerde yerel sermayenin bütünlüklü süreçte yarat­

tığı etkiler göz önüne alınmıyor. Oysa yerel olarak tanımlanan mekanların, küre­

sel dinamiklerle karşılaşması, tek başına erken kapitalistleşen ülke sermayele­

riyle ilişkili bir olgu değildir. Yerel olarak tanımlanan mekan/ekonomilerin üzerin­

de gerçekleşen sosyal ilişkiler ve dolayısıyla sermaye birikim dinamiklerinin de, süreç üzerinde önemli etkileri vardır. Bir adım daha atacak olursa, nedensel analizde ne yerel ne de uluslararası dinamikleri tek başına analiz etmek yeterli değildir, tam tersine bir etkileşim süreci içindeki bütünlüklü iç içe geçmiş şebe­

kelerle karşı karşıyayız. Etkileşim her iki sermayenin içerdiği toplumsal dinamik­

lerin çoğul belirlemeleri dolayında gerçekleşmekte, bu çok değişkenli çok dü­

zeyli etkileşim içinde ele aldığımız olgu ve bu olguyu tanımlayan ilişki seti bizim için özel önem taşıyor.

6-Küreselleşme, yerelleşme ve farklılık ile benzerlik üzerine yürütülen tartış­

malarda vurgulanması gereken önemli bir diğer nokta, soyutlama ile ölçek ara­

sındaki ilişkinin doğru konulmasıdır. Yukarıda küresel dinamiklerle, yerel dina­

mikler üzerine yaptığımız belirlemeler, özel önem kazanıyor. Bütünsel algılama ve dolayısıyla meta-teorileştirmeye karşı sürdürülen mücadele de, bir anda aşı­

rı-soyutlama eğilimine karşılık, somut ve farklı olanı temsil ettiği ölçüde yerel olan, teorik analizlerde belirleyici bir önem kazanmıştır. 11Mekan/ekonomilerin üzerinde gerçekleşen sosyal ilişkiler ve dolayısıyla sermaye birikimi geliştirilen ve bu anlamda farklılıklar ve dolayısıyla tekillikle re özel anlam atfeden yer yer fe­

tişleştiren post-modern yönelimli analizler, kimlik çalışmalarında olduğu gibi 'yerel olana' da farklılıkları içerdiği ölçüde, özel bir anlam atfeder. Modernitenin mutlaklaştıncı ve evrenselleştirici bilgi ve yaŞam tarziarına daha bir eleştirel yak­

laşan, Lyotard ve Foucault ve Rorty gibi son zamanlarda etkin olan düşünürler, analizlerinde 'yerelliği' alternatif olarak öne çıkarma eğilimine girmişlerdir.12 Bilgi kuramı ağırlıklı bu yaklaşımların açılımlarının yerel özellikleri ve olanakları küre­

sel ölçekte tüketme eğilime giren uluslararasılaşmış sermayenin ve uluslararası­

laşarak güç toplamak isteyen yerel sermayelerin genel stratejisiyle çakışmakta.

Çok daha anlamiısı Dünya Bankası ve OECD gibi ulus üstü kuruluşlar da, bu dönemde ademi-merkeziyetçilik ya da halka daha yakın olma adına yerel yöne­

timlerin güçlenmasini destekleyen uygulamalara ön ayak oluyorlar.13 Metinler arası sürdürülen tartışmalara içkin olan eğilimlerle, yerel ve uluslararasılaşan sermayenin küresel ölçekteki somut çıkarları ve stratejilerinin yer yer

örtüşmesi-1 örtüşmesi-1 Daha sonra detaylı olarak göstereceğimiz gibi, yerel olanın önem kazanması, teorik analizlerde bu saiklere bağlansa da, gerçekte yerelin teorik analizlere konu olmasının temel nedeni, kapita­

lizmin bir proje olarak dünya ölçeğinde kendini gerçekleştirmesidir. Yerellik farklılıkları içerdiği ölçüde, dünya ölçeğinde homojenleşme eğilimi içinde olan sermaye için, yerelin farklılıkları tüke­

tilecek avantajlar olarak tanımlanmakta.

12 Bu konuda detaylı bilgi için P. Cooke (1991).

13 Dünya Bankası'nın son dönem raporu Değişen Dünya'da Devlet'in ?.bölümü tamamen bu konuya ayrılmıştır. Bak: World Bank (1997). "Devleti Halka Yakınlaştırmak" başlığı altında ademi-i mer­

keziyetçilik sorunu detaylı olarak ele alınmıştır.

1 99

Fua.t Ercan

nin neden ve sonuçlarını irdelemek anlamlı olmakla birlikte, çalışmanın sınırları­

nı aştığı için bu konu üzerinde ayrıca durulmadı.

7 -Son dönem sosyal bilimler açısından belirleyici olan bir diğer eğilim ise, yaşanan süreci ya süreklilik ya da kopuş mantığı dolayında analiz etmektir. Ger­

çi bu tür analizlerde kopuş yönelim/i yaklaşımlar belirleyici olmuştur. Sosyal ger­

çekliği tanımlamak için kullanılan yeni kavramlar -post endüstriyel toplum, bilgi toplumu, şebeke biçiminde örgütlenen toplum vs- sadece kapitalist topluma iliş­

kin süreklilikleri göz ardı etmekle kalmayıp, yeni toplumsal yapıyı tanımlayan di­

namiklere uyum yapmanm zorunluluğunu da işaret etmekte. Yani bu yöndeki her açıklama, aynı zamanda uygulamaya konmak istenen stratejinin gereklerini de sıralamakta. Örnek olarak K.Ohmae oldukça referans verilen çalışmasında "ulus devletin sonunun" geldiğini verilerle açıklarken, aynı zamanda küreselleşen bir dünyada ayakta kalmanın koşulu olarak "yerel" yapıların yada Ohmae'nin kav­

ramsallaştırması ile "bölgesel devletlerin" "küresel kaynaklara" ulaşmak için geliş­

tirmeleri için gerekli olan stratejileri tek tek sıralamakta (Ohmae, 1 996).

ileride detaylandırılacağı gibi, küreselleşme özünde kapitalizme ait birikim mekanizmasının dünya ölçeğinde belirleyiciliğinin artmasının sonucunda açığa çıkan bir olgudur.14 Bu anlamda küreselleşme, hem bir süreç, hem de aşırı biri­

kim sonucu açığa çıkan krize karşı geliştirilen bir stratejidir. Son dönemlerde ya­

pılan analizlerde küreselleşmenin özünde bir sürecin ürünü olduğu göz ardı edilirken, stratejik olarak küreselleşme ile eklemlenmenin önemi üzerinde durul­

makta.15 Yani yeni şartlara uyum göstermek için bir dizi makro-mikro düzey de­

ğişimler önerilmekte. 'Yerel' üzerine sürdürülen tartışmalar da tam da bu açıdan anlam taşımakta, küreselleşmeye uyum adına dünya ölçeğinde J.Peck ve A.Tickell'in anlamlı vurgusu ile düşman kardeşler yaratma stratejileri geliştiril­

miştir.16 Bu anlamda metodolajik düzey özel önem taşıyor, süreç ve sürece öz­

gü güç ilişkilerini de içinde taşıyan stratejilerin deşifre edilmesi, eleştirel sosyal analizin temel amaçlarından biridir. Böyle bir konumlanma "sosyal bilimci/eri, toplumsal değişmenin htzlt olduğu bu dönemde sosyal güçlerin oyuncağt ol­

maktan" kurtaracaktır.17

8-Diğer yandan soruna aşırı-soyutlanmış kavramlar dolayında yaklaşan ana­

lizierin de sorunlu bir içeriğe sahip olduğunu söylememiz gerekiyor. Bu tür yak­

laşımlar, sürece tamamen aşırı genelleştirilmiş ve soyutlanmış kavramlar dola­

yında baktıkları için, sosyal ilişkilerde önemli denebilecek bir değişimin olmadı­

ğı yönünde tutucu bir eğilim içindedirler. Oysa bu kesimin ısrarla referans aldığı

14 Bu konuda oldukça anlamlı bir vurgu R. Marden'den gelmiştir, dönemi postmodern olarak ta­

nımlayan yazar çalışmasında postmodern dünyanın anlaşılması açısından sermayenin merkezi, öneme sahip olduğunu vurgular (2000).

15 Bu makalenin de sunulduğu Küresel Çatışma/Yerel Uyum: Türkiye'de Kentler, Kentliler ve Ye­

rel Yönetimin Dönüşümü adlı konferansa sunulan İ. Tekeli ve A. Eraydın'ın çalışmaları bu yönde bir içeriğe sahip, bak; İ. Tekeli (1998) ve A. Eraydın (1998)

16 'Düşman kardeşler' meteforu için detaylı bilgi, bak; J. Peck ve A. Tickell (1995).

17 Sorunun detaylı analizi için bak: G. Ritzer'in anlamlı çalışması (1997).

Belgede ARMAGAN Q} D 1 Z i S i BAGLAM (sayfa 197-200)