• Sonuç bulunamadı

Klasik Dönemde Dış Politika Araçları (Ordu, Ekonomi, Diplomasi)

2. BÖLÜM: BATILILAŞMA DÖNEMİNDE DIŞ POLİTİKANIN İLKE VE

2.1. Osmanlı İmparatorluğu’nun Klasik Dönemdeki Dış Politika İlke ve Araçları

2.1.2. Klasik Dönemde Dış Politika Araçları (Ordu, Ekonomi, Diplomasi)

Osmanlı İmparatorluğu klasik dönemde, yukarıda ifade edilen ilkelere dayalı dış politika anlayışını üç önemli dış politika aracını kullanarak uygulamışlardır. Bunlar, askerî mekanizma, ekonomik bir araç olarak kapitülasyonlar ve ad hoc145 diplomasidir. Bu araçların, Osmanlıların sahip oldukları medeniyetin, kimliğin ve güç ilişkilerinin klasik dönemdeki durumuna göre şekillenen dış politika ilkelerinin reel politikaya dönüştürülmesinde kullanıldığı görülmektedir. Bu araçların hepsi birden emperyal misyonun hayata geçirilmesi için birbiriyle uyumlu bir şekilde kullanılmış ve klasik dönem Osmanlılarının bir dünya gücü olmasının yolunu açmışlardır.

2.1.2.1. Ordu (Ordu-yi Hümayûn)

Osmanlı İmparatorluğu, kurulduğu kenar bölgenin146 kendisine sağlamış olduğu avantajlarla ve sistemin motoru rolünü üstlenen gazâ geleneği ile hızla büyümüş ve bir imparatorluk haline gelmişti. Bu süreçte Osmanlı genişlemesinin en

144

Bernard Lewis; “Some Reflections on the Decline of the Ottoman Empire”, Studia Islamica, No. 9, 1958, p. 125.

145

Ad hoc diplomasi; ara sıra ya da geçici bir şekilde ortaya çıkan, çoğu zaman özel görevleri yerine getirmek için gönderilen elçiler eliyle yürütülen diplomasidir. Bu nedenle sürekli diplomasiden ayrı olarak incelenir. Bkz: G. R. Berridge and Alan James; A Dictionary of Diplomacy; Palgrave Macmillan, New York, 2001, p. 3.

146

önemli aracı orduydu. Ordu, Kınalızâde Ali Efendi’nin belirttiği gibi Adalet Dairesi147’nin sekiz unsurundan148 biriydi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ordusu, 19. yüzyılın başlarında yapılan askerî reformlara kadar olan dönemde, iki ana unsurdan oluşmaktaydı149: kapıkulu ordusu ve eyalet askerleri150. Kapıkulu ordusunu oluşturanlar piyadeler ve silahtarlardı. Bu piyadelerin toprağı vardı ve vergiden muaftılar. Bu piyade birlikleri içinde en tanınmış olanı I. Murat döneminden itibaren kısmen devşirme Hıristiyan erkek çocuklardan oluşan Yeniçeri birlikleriydi. Bu yeniçeriler içerisinde savaş meydanlarında başarı gösterenler tımar sahibi olabilirlerdi; en şanslıları ise devlet hizmetinde önemli mevkilere gelebiliyor hatta veziriazamlığa kadar yükselebiliyorlardı. Merkezî kuvvetleri bu yeniçeri birlikleri ile Kapıkulu sipahilerinden oluşan Kapıkulu ordusu151 oluşturuyordu.

Bu kuvvetler, Osmanlı emperyal düzeninin garantörü olarak asırlarca sisteme hizmet etmişlerdir. Osmanlı sarayının bu kadar geniş bir coğrafyada egemen olması ve bu coğrafyada birçok güç merkezini emperyal sisteme dâhil etmesi sonucunda sarayın karılaşabileceği ve düzenin sonunu getirecek herhangi bir girişime karşı bu askerler en önemli savunma mekanizmasını oluşturmuşlardır. Bu askerlerin kendi sosyal çevrelerinden uzaklaştırılıp Osmanlı merkezine getirilmeleri ve burada eğitime tabi tutulmaları, dinlerini değiştirmeleri, çocuk yaşta sisteme olan itaatlerinin sağlanması sonucunda bu askerler, emperyal düzeni bozmaya yeltenebilecek herhangi bir ilişki ağının ilelebet dışında kalıyorlar ve varlıklarını emperyal sistemin

147

Adalet Dairesi hakkında bkz: Ejder Okumuş; “Osmanlılarda Siyasal Bir Kurum Olarak Adalet Dairesi”, http://www.akader.info/sbard/sayilar/2005Mart/45-51.pdf (12.03.2008).

148

Adâlettir dünya düzen ve kurtuluşunu sağlayan, dünya bir bahçedir duvarı devlet, devletin nizamını kuran Allah kanunudur, Allah kanunu ancak saltanat ile korunur, devlet ancak ordu ile zapt edilir, ordu ancak mal ile ayakta kalır, malı toplayan halktır, halkı idare altına ancak Cihan Padişahı’nın adaleti alır. Bkz: Kınalızâde Ali Efendi, Devlet ve Aile Ahlakı, İlgi Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2010, ss. 282-283.

149

Klasik dönem Osmanlı ordusunun asker kaynakları, sayıları ve askerî stratejileri için bkz: Rhoads Murphey; Ottoman Warfare 1500-1700, UCL Press, London, 1999.

150

Mali imtiyaz vermeye dayalı dayalı bir kurum olan tımar, imparatorluğun sınırlı parasal olanaklarla büyük bir orduyu ayakta tutmasını sağlayan askerî ve sosyo-ekonomik sistemin temel taşlarından biriydi. Bkz: Odile Moreau; Reformlar Çağında Osmanlı İmparatorluğu: Askerî Yeni Düzenin

İnsanları ve Fikirleri (1826-1914), Çev. I. Ergüden, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul,

2010, s. 1.

151

Klasik dönem Osmanlı askerî teşkilatının yapısı için ayrıca bkz: Mehmet Ali Ünal; Osmanlı

devamında buluyorlardı. Bu şekilde sisteme itaat eden ve onun ayakta kalmasını diğerlerinden daha çok isteyen bir askerî yapılanmaya gidilmesi, sistemin varlığını garantilemek için Osmanlıların attığı en önemli adım olmuştur. Bu çerçevede Osmanlı askerî mekanizması bir yandan emperyal sistemin devamını sağlayan bir yandan da fetih geleneğini devam ettirebilecek güç ve kabiliyette sahip olan bir araç konumundaydı.

2.1.2.2. Ekonomi

Ekonomi, Osmanlı dış politikasının önemli araçlarından birisiydi. Daha sonraki dönemlerde teorik olarak ödüllendirme ve cezalandırma şeklinde ayrıştırılacak olan ekonomik araçların Osmanlılardaki karşılığı kapitülasyonlar ve vergilerdi. Osmanlılar bu iki ekonomik aracı da dış politika ilkelerinin uygulanmasında sıklıkla kullanmışlardır.

Kapitülasyonlar, hem Müslüman olmayan devletlerle barışçı ilişkilerin tesis edilmesinde 152 hem de dış politika hedeflerine ulaşılmasında kullanılmıştır. Osmanlılar, diğer devletlere yönelik vergi uygulamasını da kapitülasyon uygulamasını da çok erken zamanlarda başlatmışlardır. Bu durum, Osmanlıların bütün ilişkilerini savaş üzerine dizayn etmediğini gösteren önemli bir noktadır. Kapitülasyonların ilk kez Orhan Bey zamanında Cenevizliler ile ilişkilerde kullanıldığı görülmektedir. Bu ticari imtiyaz Fatih zamanında daha da genişletilmiş ve Venediklilere de tanınmıştır. Osmanlılar kapitülasyonları, Batı dünyası içinde oluşabilecek olası bütünleşmeleri engellemek için stratejik bir biçimde kullanmıştır. Fatih Sultan Mehmet döneminde Fransa’ya verilen kapitülasyonların önemli bir nedeninin Şarlken’e karşı Fransa’yı kendi yanına çekmek olduğu bilinmektedir. Ancak klasik dönemde bu imtiyazların güçlü bir ekonomi tarafından verildiği göz önüne alınırsa bunun ekonomik bir zorunluluk sonucunda ve/veya öncelikli olarak ekonomik beklentilerle değil, dış dünyayı etkilemeye yönelik olarak kullanıldığı ve bu çerçevede klasik dönem dış politika ilkelerinin uygulanması için kolaylaştırıcı bir araç olduğu sonucuna varılabilir. Nihayet, tarıma dayalı bir ekonomi olan Osmanlı

152

Kapitülasyonlarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: Maurits H. Van Den Boogert; The Capitulations

ekonomisi, kapitülasyonların oluşturduğu serbest ticaret alanını fiilen kullanmamış153 ve bu durum sadece Batılı güçler için ekonomik bir avantaj sağlamıştır. Dolayısıyla bu aracın daha çok siyasal amaçlar için, başka bir ifadeyle dış politika ilkelerinin hayata geçirilmesi için kullanıldığı açıktır.

2.1.2.3. Diplomasi

Bu dönemde Osmanlılar üçüncü bir araç olarak ad hoc diplomasiyi kullanmışlardır. Diğerlerine göre daha az başvurulan bir araç olarak diplomasi henüz Osmanlılar bir uç beyliği iken kullanılmaya başladığından aynı zamanda diğerleri kadar eski bir araçtır. Rakipleriyle ve emperyal genişleme sahasında bulunan diğer küçük devletlerle ilişkilerini İkinci Roma’nın (Bizans) diplomatik tarzından çok (Birinci) Roma’nın askerî yöntemleriyle çözmeyi tercih etmelerine rağmen zaman zaman farklı nedenlerle yabancı ülkelere geçici elçiler göndermeyi tercih ediyorlardı. Bu nedenler içerisinde öne çıkanlardan bazıları şunlardır. “Osmanlı sultanlarının tahta çıkışlarını yabancı devletlere bildirmek, Avrupalı kralların taç giyme törenlerinde Osmanlı sultanını temsil etmek, akdedilen bir muahedenamenin Osmanlı sultanı tarafından tasdikini bildirmek, dostluk ilişkilerinin yeniden kurulmasını sağlamak, ihtilaflı sınır meselelerini görüşmek, devam eden bir savaşı bitirmek üzere barış teklifini bildirmek, sultana gelen bir yabancı elçiye mukabelede bulunmak ve ölüm ve evlenme gibi durumlarda sultanın başsağlığı veya tebrik dileklerini iletmek.” 154

Bu örneklerden de anlaşılacağı gibi, güçlü bir imparatorluk olarak Osmanlılar diplomasi aracını sadece gerek gördükleri durumlarda kullanmışlardır. Ayrıca gönderilen elçiler normal şartlarda merkezde görev yapan memurlardır. Sadece kendilerine verilen görevi tamamlamakla yükümlüdürler. Bunu yaparken sarayın kendisine sağlamış olduğu ihtişamlı görünümleri ve maiyetleriyle birlikte güçlü

153

Bu noktada bir hususu açıklamak gerekmektedir. H. Münkler, Osmanlıların siyasal ve askerî anlamdaki iktidarını net bir şekilde kurduğunu ancak iktisadi iktidarını kurmamış olmasına vurgu yaparak Osmanlıların daha sonradan karşılaşacağı sorunları özellikle ekonomik çıkmazlarla açıklamak eğilimindedir. Bkz: H. Münkler, a. g. e. 102. Bu ise Osmanlıların ekonomik emperyalizme dayalı imparatorluklardan ayrıştığı önemli bir özelliği olmuştur.

154

Osmanlı imgesini daha da netleştirmek gibi bir fonksiyonları da olmuştur. Bu elçilerin içerisinde gittiği ülkelerde nispeten uzun süre kalanlar olmuştur. Bunların görevleri sırasında hazırlamış oldukları raporlar ise Batılı devlet ve toplumların problemli alanlarını gözlemlemek ve Osmanlıların bu alanda nasıl yüksek bir medeniyet olduğunu ispat etmeye yönelik bir etki oluşturmuştur.

İmparatorluğun hem diplomatik ilişkilere asgarî önem vermesi155 hem de gönderilen geçici elçilerin yabancı ülkelerin yöneticileri ile temasları sırasında takındıkları tavırlar, güçlü bir Osmanlı imgesinin sonuçları olarak görülebilir. Zira A. Nuri Yurdusev, bu dönemde modern Avrupa diplomasisine yönelik takınılan tavırların Osmanlıların bakış açısında dört nedeni olduğunu belirtmektedir. Bunlar; “Osmanlıların İslâmî bir yönetim biçimine sahip olması, Osmanlılar açısından İslâm’ın Hıristiyan Avrupa karşısında açık bir üstünlüğü olduğuna inanmaları, İslâm’ın Osmanlıların dış ilişkilerde dâr’ül-İslâm ve dâr’ül-harb dikotomisine göre davranmalarını gerektirmesi (ve bu dikotominin ortaya çıkardığı savaşçı devlet tasavvuru) ile son olarak Bâb-ı Âli’nin Avrupa diplomasisinin yol açacağı eşitlikçi ve seküler ilişkiler kurmayı reddetmesidir.”156

Ad hoc diplomasi sürecinde Osmanlıların, imparatorluğu içerde yeni kurumlarla merkezî şekilde organize etmek ve icabında gayr-i Müslim fakat Türk hâkimiyetini benimsemiş ve daha çok tercihen Müslüman olmuş (ihtida etmiş) yetenekli veya tecrübeli insanlardan yararlanarak bu insanları imparatorluğun önemli bir kadro aracı haline getirdiği bilinmektedir. Osmanlılar bu kadrolardan özellikle tercüman olarak oldukça fazla yararlanmıştır.

İlk evrenin sonlarına doğru, ad hoc nitelikli diplomasiden beklenen önemli bir görev Batı’nın tanınmasıyla ilgiliydi. Avrupa’yı tanımaya yönelik çalışmaların devam ettiği bilinmektedir. Avrupa’yı ziyaret eden elçiler artık “Fransa’nın vesait-i umran ve maarifine dahi layıkıyla kesb-i ıttıl’a ederek kabil-i tatbik olanların

155

Osmanlıların ilişkilerini daha çok savaşla çözmesinin ardında genelde İslâmî inançların olduğuna inanan birçok yazar vardır. Ancak dinî hukuka sıkı sıkıya bağlı olmayan İslâm öncesi Türk geleneklerini devam ettiren Osmanlılar üç büyük dini kapsayan bir imparatorluk oldukları için bu izahların açıklayıcı olmadığı ortadadır. Bkz: B. Arı, a. g. m., ss. 43-44.

156

takriri”157 üzere görevlendirilmeye başlanmışlardı. Böylece Osmanlılardaki zihniyet dönüşümünün işaretleri diplomasi alanında da görülmeye başlanmıştı.

Osmanlı İmparatorluğu, Batılılaşma dediğimiz sürece kadar bu saymış olduğumuz ilkelerle belirlenen ve araçlarla sürdürülen bir dış politikaya sahip olmuşlardır. İşte Osmanlılarda Batılılaşmanın dış politika anlamındaki karşılığı, bu ilkelerde ve araçlarda başlayan değişimdir. Ancak Batılılaşma süresince bu ilkelerin ve araçların hepsi birden bir anda değişmemiş, bu değişim bütün bir süreç boyunca yaşanmıştır. Bu büyük dönüşüm sürecine neden olan şey ise Osmanlı emperyal düzeninin içine düşmüş olduğu sıkıntılardır. Bu sıkıntıları da üç başlık altında incelemek mümkündür: Prestij kaybı, emperyal sistemin tıkanması ve emperyal sınırların kesinleşmesi.