• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ŞERH-İ KASÎDETU'T-TÂʼİYYE'NİN İNCELENMESİ 35

3.6. Kitabî Malzeme

Klasik Türk edebiyatı şerh metinlerinin önemli özelliklerinden biri, çeşitli ilmî sahalara ilişkin önemli bilgileri havi olmasıdır. Şârihlerin çok yönlü bilgi birikimini ortaya koyması açısından önem arz eden bu özelliğe Maʻrûf'un şerhinde de rastlanmıştır. Zira şârih, şerhin satır aralarında coğrafya, tasavvuf, tarih ve tefsir ilimlerine ilişkin önemli bilgilere yer vermektedir. Söz konusu bilgiler aşağıdaki dört başlık altında ele alınabilir:

3.6.1. Coğrafî Malzeme

Tâʼiyye şerhinde Maʻrûf, bazı kelimelere dair açıklamalarda bulunurken ve bazı tarihî olayları anlatırken birtakım yer isimlerini de doğal olarak kullanmaktadır. Aşağıdaki örnekte şârih, kasîdenin bir beytinde geçen “Tûr-ı Sînâ”'yı açıklayıp o dağın bulunduğu yere dair tartışmalara yer verirken “Eyle, Mısır, Filistin, Ŧaberiyye, Micdel” gibi yer adlarını zikretmektedir:

Ŧūru Sīnā: Sīnüñ fetĥiyle ve kesriyle Mıśır ile Eyle mā-beyninde vāķiǾ olup Ĥażret-i Mūsā Ǿaleyhi's-selāma nisbet olınan cebelüñ ismidür. BaǾżılar arż-ı Filisŧīn'de vāķiǾ olan cebelüñ ismidür didiler. Lākin erbāb-ı luġat ve aśĥāb-i tevārīħ taĥķīķlerinden fehm olınan oldur ki Mıśır ile Eyle mā-beyninde olınan ŧūr ki añā Ŧūr-ı mīķāt daħı dirler. Sīnā'ya iżāfet

154

olınan ol ŧūr olup ve şāmāt-ı ħāmsdan biri ki arż-ı Filisŧīn'dür, Sīnā'ya mużāf olınan ol ŧūr ola. (…) Ve bu iki ŧūruñ Ĥażret-i Mūsā Ǿaleyhi's-selāma nisbetinüñ vechi budur ki źikr olınan ŧūrlardan biri şol cebeldür ki Ĥażret-i Mūsā mebādī ĥālinde Ĥażret-i ŞuǾaybǾaleyhi's-selāmdan mufāraķat idüp Mısr'a gelürken Ŧaberiyye ile Micdel mā-beyninde bu ŧūrda şecereden tecellī vāķiǾ olup Ĥażret-i Mūsā ve ķarındaşı Hārūn Ǿaleyhime's-selāma nübüvvet virilüp FirǾavn'ı daǾvete irsāl olınmışlardır. Ve biri daħı şol cebeldür ki ķurb-ı YenbuǾda olan Eyle ile Mıśır mā-beyninde vāķiǾ olmışdur. Aña Ŧūr-i mīķāt daħı dirler. Rüǿyet ŧaleb-i vechiyle tecellī anda vāķiǾ olmışdur. [16a-16b]

Yine şu örnekte Mevlânâ'nın Mısır'ı ziyaret etmesi hadisesi anlatılırken birden fazla yer adının zikredildiğini görüyoruz:

Ve sene-i ŝelāŝ u erbaǾīn ü sittemiǿe tarīħinde ki Mevlānā ĥażretleri ki Şām'dan Mıśr'ı teşrīf eylemişler, evvelā Mısr'da baǾdehu Dimaşķ'da ve Rūm'da erbāb-ı vecd ü ĥāl ve aśĥāb-ı fażl u ifżāldan cemǾ-i keŝīr Mevlānā ĥażretlerinden ķaśīde-i meźkūreyi Ǿalā vechi'l-ittifāķ ve't-taĥķīķ ķırāǿat eyleyüp eŝnāǿ-ı ķırāǿatda mevāżıǾ-i müşkilesini tavżīĥ ü beyān ve mevārid-i muǾżılesini şerĥ ü tibyān buyurmışlardur. [121b-122a]

3.6.2. Tarihî Malzeme

Tâʼiyye şerhinde, Maʻrûf'un tarih alanındaki birikimini yansıtan birtakım bilgilere rastlamak mümkündür.

Peygamberler Tarihi: Ve bu iki ŧūruñ Ĥażret-i Mūsā Ǿaleyhi's-selāma nisbetinüñ vechi budur ki źikr olınan ŧūrlardan biri şol cebeldür ki Ĥażret-i Mūsā mebādī ĥālinde Ĥażret-i ŞuǾaybǾaleyhi's-selāmdan mufāraķat idüp Mısr'a gelürken Ŧaberiyye ile Micdel mā-beyninde bu ŧūrda şecereden tecellī vāķiǾ olup Ĥażret-i Mūsā ve ķarındaşı Hārūn Ǿaleyhime's-selāma nübüvvet virilüp FirǾavn'ı daǾvete irsāl olınmışlardır. Ve biri daħı şol cebeldür ki ķurb-ı YenbuǾda olan Eyle ile Mıśır mā-beyninde vāķiǾ olmışdur. Aña Ŧūr-i mīķāt daħı dirler. Rüǿyet ŧaleb-i vechiyle tecellī anda vāķiǾ olmışdur. [16a-16b]

Türk Tarihi: Ve sene-i ŝelāŝ u erbaǾīn ü sittemiǿe tarīħinde ki Mevlānā ĥażretleri ki Şām'dan Mıśr'ı teşrīf eylemişler, evvelā Mısr'da baǾdehu Dimaşķ'da ve Rūm'da erbāb-ı vecd ü ĥāl ve aśĥāb-ı fażl u ifżāldan cemǾ-i keŝīr Mevlānā ĥażretlerinden ķaśīde-i meźkūreyi Ǿalā vechi'l-ittifāķ ve't-taĥķīķ ķırāǿat eyleyüp eŝnāǿ-ı ķırāǿatda mevāżıǾ-i

155

müşkilesini tavżīĥ ü beyān ve mevārid-i muǾżılesini şerĥ ü tibyān buyurmışlardur. [121b-122a]

3.6.3. Tasavvufî ve Felsefî Malzeme

Maʻrûf, tarih ve coğrafya alanlarındaki birikiminin yanı sıra tasavvuf ve felsefe ilimlerinde de çok bilgi sahibidir. Zaman zaman “kâşife” veya “vârid” ifadelerinden sonra yer alan bu bilgilerin, Arapça ve Farsça olarak yazılan çeşitli kaynaklara başvurularak verildiği açıkça görülmektedir. Şârih bu bilgileri verirken konu ile ilgili olan birden fazla ayet, hadis ve manzum parçaya yer vermektedir. Bu bölümde şârihin verdiği tasavvufî ve felsefî malumatlar yer alacaktır:

- Erbābu'l-bāle pūşīde degüldür ki heykel-i insānī üç şeyden Ǿibāretdür; biri cism-i žulmānīdür ki zāyid ü nāķıś ve zāyil ü nāmī. Ve biri daħı cesed-i nūrānīdür ki bu cism-i žulmānīye sārīdür nāruñ faĥme ve māǿ-i verdüñ verde sirāyeti gibi. Ve lev cism-i žulmānī anuñla nūrānī olur anuñ vesāŧatıyla mažhar-i rūĥ-ı insānī olmışdur. Bu ikisinde Ǿāmme-i ĥayvānāt insānla müştereklerdir. Ve biri daħı rūĥ-ı insānīdür ki buña rūĥ-ı iżāfī daħı dirler insāna bu rūĥ sebebiyle ĥāmil-i bār-ı emānet ve kāfil-i himmāt-i ħilāfet olup ħalīfe-i Ĥaķķ olup ve ķāyim-maķām-ı muŧlaķ olmışdur. ŞiǾir:

Ādemī çist Berzaħī cāmiǾ Śūret-i ħalķ u Ĥaķ der ū vāķiǾ Nusħa-i mucmel est u mażmūneş Źāt-ı Ĥaķķ u śifāt-ı bī-çūneş Muttaśıl bā daķāyıķ-ı ceberūt Muştemil ber ĥaķāyıķ-ı melekūt Bāŧineş der muĥīŧ-i vaĥdet ġarķ Žāhireş ħuşk-leb çu sāĥil farķ Yek śifat nīst ez śifāt-ı Ħudā Ki ne der źāt-i ū buved peydā

156

Hem Ǿalīm est u hem semīǾ u baśīr Mutekellim, murīd u ĥayy u ķadīr Hem çunīn ez ĥaķāyıķ-ı Ǿālem Heme çīzi der ū buved mudġam Ħ˘āh eflāk u ħ˘āh erkān gīr Ħ˘āh kān yā nebāt u ĥayvān gīr Śūret-i nīk u bed nuvişte der ū Sīret-i dīv u ded sirişte der ū

Ger ne mir’āt-ı [34a]vech-i Bāķī būd Ez çi rū şod ferişte rā mescūd

Buved Ǿaks-i cemāl-i Ĥażret-i pāk Eger İblīs pey neburd, çi bāk Her çi der genc-i kuntu kenz nihān Būd, der vey Ħudā numūd Ǿiyān Ħalķ rā der žuhūr-ı peydāyī Hestī-i Ū’st Ǿille-i ġāyī

Z’ān ki Ǿirfān buved sebeb ān rā V’Ū’st mažhar kemāl-i Ǿirfān rā

[Ķāle]baǾżu'l-kibāri'l-Ǿārifīne fī taǾrīfi'r-rūĥi'l-insānī: Er-rūĥu'l-aǾžam huve'r-rūĥu'l-insāniyyu ve huve mažharu'ź-źāti'l-ilāhiyyeti min ĥayŝu rubūbiyyetihā , li-źālike lā yumkinu en yaĥūma ĥavlehā ĥāǿim, ve yerūme vaślehā rāǿim, lā yaǾlemu kunhehā illallāh, ve lā yenālu hāźihi'l-buġyete sivāh. Ve huve'l-Ǿaķlu'l-evvel, ve'l-ĥaķīķatu'l-Muĥammediyye, ve'n-nefsu'l-vāĥidetu ve ĥaķīķatu'l-esmāǿiyye. Ve huve evvelu mevcūdin ħalaķa Allāhu Ǿalā śūretih, ve huve'l-ħalīfetu'l-ekber, ve

huve'l-cevheru'n-157

nūrānyy. Cevheriyyetuhu mažharu'ź-źāt ve nūrāniyyetuhu mažharu Ǿilmihā. Ve yusemmā bi'Ǿtibāri'l-cevheriyyeti nefsen vāĥideten, ve bi'Ǿtibārin-nūrāniyyeti Ǿaķlen evvelen. Ve ke-mā enne lehu fi'l-Ǿālemi'l-kebīri mažāhire ve esmāǿa mine'l-Ǿaķli'l-evveli ve'l-ķalemi'l-aǾlā ve'n-nūri ve'n-nefsi'l-kulliyyeti ve'l-levĥi’l-maĥfūži ve ġayri źālike fi'l-Ǿālemi'ś-śaġīri'l-insāniyyi mažāhiru ve esmāǿu bi-ĥasbi žuhūrātihi ve merātibihi fi'ś-ŧilāĥi ehlillāhi ve ġayrihim ve [34b] huve's-sirru'l-ħafiyyu, ve'r-rūĥu ve'l-ķalbu ve'l-kelimetu ve'r-ravǾu ve'l-fuǿādu ve'ś-śadru ve'l-Ǿaķlu ve'n-nefs. Lā-cerem heykel-i insānī nüsħa-i nāme-i İlāhī ve maħzen-i esrār-ı nā-mütenāhī olduġı bu cāmiǾiyyet ile ve bu cāmiǾiyyete fi'l-cümle müsāvī olur. Bir miŝāl bulınmaķ murād olınsa ol mirǿātdur ki ol daħı üç şeyden Ǿibāretdür. Ol üçüñ biri şīşe ve biri daħı śūret görinmek içün şişenüñ ardındaġı perde ve biri daħı içinde görinen śūretdür. Yalıñuz perdede yaħūd yā yalıñuz şīşede mažhariyyet istiǾdādı yoķdur. Belki mažhariyyet istiǾdādı lekededür ki ardında perdesi daħı ola. Hemān ki bu iki mādde bir yerde cemǾ ola anda śūret nümāyān olmaķ istiǾdādı olur. Bi-Ǿaynihi insānda daħı śūret-i insānī ile rūĥ-ı ĥayvānī bir yere cemǾ ola anda rūĥ-ı iżāfī cilveger olup heykelde tedbīr ü taśarrufa başlar.

Eger sāǿil suǿāl iderse ki cism-i žulmānī ile cesed-i nūrānīde Ǿāmme-i ĥayvānāt insān ile müştereklerdür dinilmiş-idi, çünki anlarda daħı bu cism ile rūĥ-ı ĥayvānī cemǾ ola rūĥ-ı iżāfīye anlar neyiçün mažhar olmaya? Cevāb virilür ki insāna maħśūś olan [35a] cism-i žulmānī aĥsen-i taķvīmde ħalķ olınmışdur, mažhar-ı rūĥ-ı iżāfī olmaġa lāyıķ bu cemǾiyyetdür, ġayrı degüldür. Ke-mā ķala'llāhu teǾālā: “Le-ķad ħalaķna'l-insāne fī aĥseni taķvīm”. RubāǾī:

Her büt-gede mescid-i İlāhī olamaz Her ħāne sarāy-ı pādişāhī olamaz Āyīn-i selāŧīni reǾāyā ne bilür

Her Türk-i denī merd-i sipāhī olamaz

Bu cihetdendür ki baǾżılar vech-i insānda ħāśiyyet-i ġarībe müşāhede idüp vechin bilmedüklerinden sebeb-i đalāletleri olmışdur. Śūret-i insānī gencīne-i Raĥmānī üzerinde kurlılmış bir ŧılsım-ı Rabbānīdür. Nažm:

158

Ţılısmıdur o gencüñ ŧālib isen vech-i insānī

Rūĥ-ı iżāfī nāžır-i mirǿāt olan şaħś gibidür ki niçe biñ mirǿātda žuhūr itmişdür. Merāyā-yı müteǾaddidede žuhūr itmekle nāžıruñ źātı müteǾaddid ü mütekeŝŝir olmaz. Ve her mirǿātda bir dürlü görinmekden ĥaķīķat-i ĥüsnine tebeddül ü taġayyür gelmez. İħtilāf ķavālib ü mažāhirdedür, ĥaķīķat-i rūĥ-ı insānīde degüldür. Ve le-ķad aĥsene men ķāl: Herçi hest ez ķāmet-i nāsāz-i bī-endām-i māst

Verne teşrīf-i tu ber bālā-yi kes kūtāh nīst

Ve bu sırr-ı Sübĥānīdür ki zebān-ı muǾciz-beyān anı taǾrīfde lāl ü ķāśır ve tercümān-iǾaķl ü [35b] iźǾān anı tavśīfde Ǿāciz ü müteĥayyirdür. Ehl-i taĥķīķ ķatında rūĥ-ı iżāfīde ne gelmek ve ne gitmek var ne bitmek var ne yitmek aña fevt isnādı daħı mecāzdur. Ol ecildendür ki Kurǿān-ı Ǿažīm ve Furķān-ı kerīmde her bār ki beşeriyyet ü teǾayyünümüze ħiŧāb itmişlerdür ki kavluhu: "Ķul yeteveffākum meleku'l-mevt" zīrā rūĥ-ı ĥayvānīnüñ ķabż u teveffīsi Ĥażret-i ǾAzrāǿīl Ǿaleyhi's-selāma müfevvażdur. Lākin şol yerde rūĥ-ı iżāfīnüñ ķabż u teveffīsinden ħaber virmişlerdür. ķavluh: “Allāhu yetevefe'l-enfuse ĥīne mevtihā” buyurulmışdur. Egerçi kim küberāǿ-i ehl-i tefsīr bu āyet-i kerīmeyi “Ey yaķbiżuhā Ǿani'l-ebdāni bi-en yaķŧaǾa taǾalluķahā Ǿanhā ve taśarrufahā fīhā ” ile tefsīr itmişlerdür. YaǾnī Ĥakk nüfūs-i insānı ebdānından kendü ķabż ider dimek olur, yaǾnī nüfūsuñ taǾalluķlarını ebdānından ķaŧǾ u ebdāndan taśarrufları menǾ itmege dirler. Ve illā zeyl-i rūĥ-ı iżāfiyye gerd-i teveffīden pāk u muǾarrā ve ġubār-ı mevt ü fenādan ŧāhir ü muśaffā idügi Ǿulemāǿ-i ehl-i sünnet beyninde emr-i muǾayyen ve Ǿużamāǿ-i dīn ü millet yanında muĥaķķaķ u müberhendür. Bu taķdīrce bu maĥalde rūĥ-ı iżāfīnüñ teveffīsi beden-i insānīnüñ ķabūl-i feyże Ǿadem-i śalāĥıyyetinden Ǿibāretdür ve mažhar-i nefs-i nāŧıķa olmaġa ķābiliyyeti [36a] ķalmamaķdan nāşī bir ĥāletdür, mirǿāta nāžır olan şaħsuñ mirǿāta baķmaġa śāliĥ olduķda baķup baķmamaġa śalāĥıyyetden ķalduķda baķmaduġı gibidür. Çünki taĥķīķ rūĥda ziyāde-i ķīl ü ķāl taǾlīm-i ilāhiye muħālefet ve ādāb-ı ehl-i sünnete Ǿadem-i muvāfaķatdur. Lā-cerem ziyāde-i tavżīĥa cürǿet olmayup bu mertebe ile iktifā evlā görüldi. [33b-36a]

- Kāşife: Ħafī buyurulmaya ki erbāb-ı maĥabbet beyninde mütedāvil olan fitye dört ķısma munķasimdür. źikr olınan ķısımdan daħı Ǿāşıķa nisbet ikisi ħayr-ı fityedür ve ikisi şerr-i fitye ķısmından. Ķısm-ı evvel şol ŧāyifedür ki maĥabbet-i źātī ibtilāsında Ǿāşıķa hem-meşreb ü hem-reng olalar ve cenāb-ı maǾşūķuñ ġāyet-i Ǿulüvvinden anlara ārzū-yı

159

vuślat ber-ŧaraf olup nefs-i Ǿaşķla müteleźźiź ü keyfiyyet-i maĥabbet ile mütekeyyif olalar. Bir vecihle ki Ǿaşķ anlar[a] ġayrı ārzūsını unutdura, belki Ǿāşıķa kendi vücūdını ve maǾşūķuñ vuślatını bile unutdura. Nitekim Mecnūn'a Leylā Ǿarż-ı viśāl itdüginde iltifāt itmeyüp ĥubbuki şeġalenī Ǿanki didi. Ǿāşıķuñ Ǿaşķı bu mertebeye varıcaķ mecazı Ǿayn-ı ĥaķīķat olur, mirǿāt-ı śūretden cemāl-i ĥaķīķat müşāhede eyler; raķīb-i ĥiss; ey dil bu ħalvet-gāh[a] girmez bu bezmde Ǿāşıķuñ lisān[ı] bu şiǾri müterennim olur ki; ŞiǾir Birev ey Ǿaķl-i nā-maĥrem ki imşeb bā ħayāl-i ū

Çunān ħoş ħalvetī dārem ki men hem nīstem maĥrem

Her Ǿāşıķ ki bugün Ǿaşķla mutaĥaķķıķ ola, ol [45b] raķībden ve iltifāt-ı ĥabībden müstaġnī olur, maķśūdını kendü vücūdından bulur, cümle Ǿālem aña nisbet yār olur aġyār olmaz. Mine'l-Meŝnevī:

Ǿāşıķān rā şādmānī ü ġam Ū’st Muzdkār u ücret-i ħidmet hem Ū’st Dest-müzd ü ücret-i ħidmet hem Ū’st ǾAşķ ne’bved herze sevdāyī buved Ġayr-ı maǾşūķ er temāşāyī buved ǾAşķ ān şuǾle’st k’ū çun ber-furūħt Herçi cuz maǾşūķ bāķī cumle sūħt

Ve ĥadīŝ-i şerīf vāriddür ki “Men Ǿaşiķa ve Ǿaffe ve ketemehu ve māte māte şehīden” śūret-i mecāzda olduġı taķdīrce bu ŧāyifenüñ aĥvālini mübeyyindür. Bundan ķıyās olına ki maĥż-ı ĥaķīķat olanlaruñ ĥāli nedür. Ve ķısm-ı ŝānī şol ŧāyifedür ki devlet-i cibilliyye ve fıŧrat-ı selīme śāĥibi olmaġa egerçi kim bu keyfiyyet ile mütekeyyif degüller lākin hevāyla meşūb Ǿaşķdan ħālī degüllerdür. Ve cevher-i Ǿaşķa mažhar olmaķda bu ŧāyife-i Ǿaliyye ile müştereklerdür ve bu maķūle Ǿaşķuñ vücūdına münkir olmazlar belki bu ŧāyife cān u dil ile muĥiblerdür dāyimā bunlara reşk ü taķlīd üzredürler, ve ķad aĥsene men ķāle: Alamarġa-yıla yüri yoġısa yel yelkende

160

Çünki āşıķ olımazsañ hele bārī yelten

Ve bu ŧāyife daħı men aĥabbe ķavmen [46a] fe-huve minhum [ve] el-merǿu meǾa men aĥabbe müstedǾāsınca ħayr-ı fityeye mülemmiĥlerdür. Ve şerr-i fitye ķısımdan ķısm-i evvel şol ŧāyifedür ki maǾşūķa vuśūl[i] aǾmāle ĥaśr iderler ve ehl-i vuśūlüñ sülūkine inkār iderler, bilmezler ki ķabūl-i vuślat bahāyla alınmaz. AǾmāl sebeb-i vuśūl-i saǾādet-i āħiretdür, mūcib-i vaśl degüldür. Bu ŧāyife ķāŧıbeten aǾmāle müstenidlerdür fażl u mevhibet ŧarīķin bilmezler,

Zāhidān ez-gunāh tevbe kunend ǾĀrifān ez-Ǿibādet istiġfār

Bunlara erbāb-ı vaśl sözler dirler ehlin göricek rū-gerdān olur ŧavr-ı ŧarīķlerin bilmezler. Bu ŧāyife Ǿāmme-i müǿminīn vaśfı olan evśāfı mütemessik olup vażǾ-ı ħāśś-ı muķarrabīne anuñla muǾāraża iderler. Ħavāśś bu ŧāyifeyi ķuśūr-ı Ǿaķıllarından ötüri maķāmlarında maǾźūr ŧutarlar. Bu ŧāyife kendü ŧavırlarından ħāric [ve] fehminden Ǿāciz olduķları umūr-ile dāyimā ħavāśśa levm itmek üzredürler; çünki bunlar kendü ŧavırlarından aǾlāyı eŧvār žann idüp ħavāśśı kendü ŧavrlarına çekerler. Lā-cerem bunlaruñ ĥaķķında nāžım ĥażretleri yehdī li-ġirretin žalālen buyurdılar. Zīrā bunlaruñ ŧarīķatları Ǿavāmma ensebdür ve ħavāśśa nisbet đalāletdür. Bu cemāǾat ķuśūr-ı fehmlerinden ehl-i dili gāh ilĥāda gāh zendaķaya [46b] nisbet iderler. Bu cihetden bunlara şerr-i fitye olmışlardur. Nažm: Zed şeyħ-i şehr ŧaǾne ber-erbāb-ı ehl-i dil

El-merǿu lā yezālu Ǿaduvven li-mā cehil

Bunlar naķd-ı nisyeye śatmışlardur ve vaślı āħirete teǿħīr itmişlerdür. Ve şerr-i fityeden kısm-ı ŝānī şol ŧāyifedür, ŧāyife-i ūlā teşbīhe meyllerinde müfriŧ olduķları gibi bunlar daħı tenzīhe meyllerinde müfriŧler ĥaŧŧā kemāl-i tenzīh-i źāt ķaśd idüp nefy-i śıfāt eylediler ve liķāǿ-i Bārī Ǿalā vechi'l-ebediyye nefy ü inkār eylediler. Ǿāşıķ ferāya ķatlanmaz iken bunlar rüǿyeti āħiretde müĥāldür didiler. Bu cihetden nāžım ĥażretleri bunlaruñ Ǿuşşāķ ĥaķķında sözlerin heźeyān nisbet eyledi. [45a-46b]

- Ħafī degüldür ki nāžım ķuddise sirruh ĥażretlerinüñ beyt-i mezbūrda ŧalǾat-i zātı meŝābe-i şemsde ķılup ve şems-i ĥaķīķatdan feyż-peźīr olan enbiyā vü evliyāyı menzile-i ķamerde ķılduķları taĥķīķ kelām-ı cāmmenzile-iǾdür. Bunda menŧūķan ve menzile-işārāt-ı esrār-ı Ǿacībe

161

vü taĥķīķat-i ġarībe ķaśd itmişlerdür ve velāyet ü nübüvvetüñ baǾż-ı aĥvālini ķamere Ǿārıż olan keyfiyyāt ile tanžīr buyurmışlar. Meŝelā velāyet ki ķurb maǾnāsınadur velīden meǿħūźdur, bu taķdīrce velī ķarīb dimekdür. Nübüvvet daħı ħaber maǾnāsınadur; nebeǿ'den meǿħūźdur, nebī muħbir maǾnāsınadur. Velāyet ü nübüvvetüñ cirm-i ķamerüñ şemse ķurbıyla buǾdında nebī ĥāli gibidür. Her bār ki ķamerüñ şemse ķurbı ziyāde ħalķa nisbet imtiĥāķ [59a] u iħtifāsı ziyāde olur. Ke-źālike zümre-i evliyā ķaddesallāhu teǾālā esrārahum ĥażretlerinüñ daħı maķām-ı ķurbda taĥķīķleri ziyāde olduķca ħalķa nisbet kümūn u Ǿadem-i žuhūrları ziyāde olur, lākin enbiyā Ǿaleyhumu's-selām ĥażarātı ki bunlar velāyetleri ĥasebiyle kemāl-i ķurbda iken baǾde kemāli'l-ķurb nübüvvet mertebe-i teķābülde olup ve ħalķa žuhūr u feyżleri źikr olınan mertebede etemm ü ekmel olduġından ötüri maķām-ı teķābülde žāhir olmışlardur tā ki ħalķ bunlardan ziyāde feyż-peźīr olalar. [58b-59a]

- Vārid: Ħafī buyurulmaya ki erbāb-ı himmet ü aśĥāb-ı ĥaķīķat mebādī-i sülūklarında ŧarīķ-i maķśūda Ǿilm muķteżāsınca Ǿazīmet ü taķvā ile nevāfil-i Ǿibādāt ve keŝret-i śavm'[98b] u śalāt ile sālik olurlar, bu mertebede bulunanlara eh-i śalāĥ ve ehl-i taķvā dirler, bunlar ħalķuñ gözine tamām görinürler, bunlaruñ daħı saǾy u himmetleri aǾmāl-i śāliĥaya iştiġāl olur, ol zamana dek ki Ǿayn-ı baśīret śāĥibi olalar.

Vaķtā kim imdād-ı İlāhī ile sāliküñ dīde-i baśīreti küşāde olup Ǿilmden Ǿayna teraķķī eyleye, bu dereceden soñra bunlaruñ ŧarīķ-i maķśūda sülūkları teslīm ü rıżā ile olup bu mertebeden bunlara Ǿārif ve ehl-i iħlāś dirler, bunlaruñ maŧmaĥ-ı nažarları Ǿināyet-i ezeliyyeye olur, kendü Ǿamellerine ittikā[l]ları olmaz, ve Ǿamellerinüñ kendü yanlarında ķadr ü iǾtibārı kalmaz. Kendülerinden her ne ķadar aǾmāl-i śāliĥa daħı žāhir olsa yoķluķ deryāsına atup dāyimā nīstīde ŧururlar. Zühhād günāhdan istiġfār itdükleri gibi bunlar vücūd-ı beşeriyyetden ve andan žuhūr iden āŝār u aĥkāmdan istiġfār iderler, ve bi'l-cümle bunlaruñ yanında Ĥaķ'dan ġayrınuñ ķadri ķalmaz ve bunlaruñ Ǿamelleri şerǾ-i şerīfe raħne ĥāśıl olmayacaķ ķadar bunlaruñ dāyimā śıdķ u iħlāś ile teslīm ü rıżāya çalışurlar [99a], ekŝer-i Ǿamelleri bāŧınīdür, şeb ü rūz ķalb-i śanevberī ki müteǾalliķdür ķalb-i ĥāķīķiyyeye, anuñ eŧrāfın ŧolaşurlar göñül kūy-ı yārdur, şāyed ki anda cemāl göreyüz, cilve-gāh-ı dil-dārdur, cāyizdür ki anda maķśūda ireyüz dirler. Bu ŧāyifenüñ žāhiri bir miķdār perīşāndur ħalķuñ gözine tamām görünmezler, ol cihetden ehl-i žāhir ü ehl-i ŧarīķat źelīl ü ħvār olurlar. ŞiǾr:

162

[FāǾilātün fāǾilātün fāǾilātün fāǾilün] Pīşekārı olımaz bu śıfatuñ her nā-bekār Zāhidā bī-kār olanlar pīşesidür kār-ı Ǿaşķ Varlıġı naķdin virüp yoķluķ metāǾın almayan Sūd yoķ sevdādadur bilmez nedür bāzār-ı Ǿaşķ Tāc[ı] terk it ħırkayı ĥarķ it Ǿaśāyı oda ur

Zāhidā bilmek dilersen neydügin eŧvār-ı Ǿaşķ. [98a-99a]

3.6.4. Tefsir Malzemesi

Beyitleri izah ederken görüşlerini teyit etmek amacıyla ayetlerden deliller sunan Maʻrûf, kimi durumlarda ayetleri dile getirmekle kalmayıp ya kaynak vermeden ya da tefsir kitaplarına başvurarak tefsir etmektedir. Yeri geldiğinde de bir ayetin farklı kıraatlerdeki şekline yer vermektedir. Tefsir ve kıraat ilimlerindeki birikimini yansıtan bu bilgiler şu şekilde verilebilir:

- Ķavluh: “Allāhu yetevefe'l-enfuse ĥīne mevtihā”327buyurulmışdur. Egerçi kim küberāǿ-i ehl-i tefsīr bu āyet-i kerīmeyi “ey yaķbiżuhā Ǿani'l-ebdāni bi-en yaķŧaǾa taǾalluķahā Ǿanhā ve taśarrufahā fīhā” ile tefsīr itmişlerdür. YaǾnī Ĥakk nüfūs-i insānı ebdānından kendü ķabż ider dimek olur, yaǾnī nüfūsuñ taǾalluķlarını ebdānından ķaŧǾ u ebdāndan taśarrufları menǾ itmege dirler. [35b]

- Ķavluh: “Ve yebķa vechu rabbike źu'l-celāli” ey min ĥayŝu bāŧinuhu'l-muŧlaķ. “ve'l-ǿikrām” ey bi-žāhirihi'l-munbesiŧı Ǿale'l-kāyināt.328 [2b]

327 “Allah, (ölen) insanların ruhlarını öldüklerinde alır…” (Zümer, 39/42).

328 O'nun (Allah'ın) buyurduğu “Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır” (Rahmân 55/27), mealindeki ayet-i kerimede geçip azamet anlamına gelen (celâl) kelimesi, kendisinin gizliliğinin mutlak olması bakımından azamet sahibi olduğunu; (ikram) kelimesi ise, bütün mahlukat O'nun varlığına delâlet etmesi bakımından ikram sahibi oluğunu ifade etmektedir.

163

- (…) Nitekim, ķavluhu teǾālā: "Ŧā-hā, mā enzelnā Ǿaleyke'l-ķurāne li-teşķā"329; ey, li-tetǾabe330 maǾnāsınadur. [42b]

- Sūretu'l-Kehf'de Ĥażret-i Mūsā ile Ĥażret-i YūşaǾ ķıśśasında ķavluhu TeǾālā: "İź ķāle Mūsā li-fetāhu"331 buyurılduġı gibi küberāǿ-i müfessirīn bu maĥalde fetā'dan murād YūşaǾ bin en-Nūn bin Efrāyim bin Yūsuf Ǿaleyhimu's-selām ĥażretleridür. Bu taķdīrce Ĥażret-i YūşaǾ ĥaķķında memlūkiyyet ve Ǿubūdiyyet nice mutaśavverdür? Ve sūre-i Yūsuf'da "Turāvidu fetāhā "332'dan murād ki Ĥażret-i Yūsuf Ǿaleyhi's-selāmdur, anlar memlūkiyyet ile muttaśıf olmaķdan her yerde fetā memlūk ve Ǿabd maǾnāsına lāzımgelmez. İżāfetüñ vechi teķayyuddur, ġayrı degüldür. [43b]

- (…) lākin taḫfīf ile “mā vedeǾake”333 ķırāǿatı istiǾmālini müǿeyyiddür. [81a]

- Ķavluh: “İźā messehum ŧāǿifun mine'ş-şeyŧāni”334 ve ķuriǿe ŧayf; messethum lemmetun ve vesvesetun minhu335 dimekdür. [102a]

- Ķavluh: “Mine'l-cinneti ve'n-nās”336, mine'l-cinni ve'l-ins dimekdür. [102a]

- Ķavluh: “Mā bi-śāĥibikum min cinnetin” 337 mā bi-śāĥibikum min cunūn dimekdür. [102b]

329 Allahu Teâlâ'nın buyurduğu “Tâ-Hâ, (Ey Muhammed!) Biz, Kur'ân’ı sana sıkıntı çekesin diye değil, ancak (Allah’ın azabından) korkacaklara bir öğüt (bir uyarı) olsun diye indirdik”. (Tâ-Hâ, 20/1,2)

330 Yani: yorulasın diye.

331 Allahu Teâlâ'nın buyurduğu “Hani Mûsâ, beraberindeki gence şöyle demişti”. (Kehf, 18/60)

332 “(Aziz’in karısı), (hizmetçisi olan) delikanlısından murat almak istemiş”. (Yusuf, 12/30)

333 “(Rabbin) seni terk etmedi” (Duhâ, 93/3)

334 “Kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman”. (Aʻrâf, 7/201)

335 (Ṭāʼif kelimesi) tayf, şekilde de okunmuştur; yani kendilerine ondan (şeytandan) bir vesvese ve