• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: ŞERH-İ KASÎDETU'T-TÂʼİYYE'NİN İNCELENMESİ 35

3.3. Edebî Sanatlar…

Şerh esnasında önem verilen konulardan biri, bazı durumlarda beyitte geçen edebî sanatların zikredilmesidir. Bu bölümde, eser boyunca ismen zikredilen bu edebî sanatlar alfabetik olmak suretiyle sıralanıp tanımlandırıldıktan198 sonra kullanımına örnekler verilecektir:

ǾAks-i müstevī: Düz döndürme. Bir mısra ya da cümledeki kelime yahut kelime öbeğinin yerini değiştirerek yeni bir mısra veya cümle meydana getirmektir.

Ör) Bu cümle ile bile ķurrā-yı ervāĥ olan muǾāfī-i kelāmı belāġat ve feśāĥat ile taĥsīn ü tezyīn itdüklerinden elfāž-ı dürer-bārlarını daħı śanāyiǾ-i bedīǾiyyeden Ǿaks-i müstevī ile ve sanǾat-ı cināsiyye vü iştiķāķiyye ile tarśīǾ u tezyīn buyurmışlardur. [4a-4b]

İstiǾāre: Beyân tabirlerinden olan istiʻâre, “bir kelimenin manasını muvakkaten diğer bir kelime hakkında kullanmak” anlamına gelir. Başka bir ifadeyle istiʻâre, müşebbeh (Benzeyen) ya da müşebbehün bih (kendisine benzetilen)den yalnız biri bulunan teşbihtir. Ör) Ķabża: Bināǿ-i merrehdür ķabż'dan; Ǿalā vechi'l-istiǾāre ķudret ve taśarruf maǾnāsınadur. [83b]

Uǿāħī lafžı żamm-ı hemze ile olıcaķ müǿāħātdandur, mülāzemet maǾnāsınadur; ve fetĥ-i hemze ile olıcaķ cemǾ-i aħyedür. Aħye şol devāb baġladuķları ĥable dirler ki her ŧarafı yire ķaķılan vetede baġlanmış ola. Nāžım ĥażretleri bu Ǿibāre ile Ǿalā vechi'l-istiǾāre şol edāyı edā eylemişdür ki nüfūs-ı insānī dünyevī ve uħrevī kemāline erişmek aña teşebbüŝ ile ĥāśıl olur. [124b]

İstiǾāre-i terşīĥiyye: Müşebbehün bihin (benzetilenin) levazımının zikredildiği istiaredir.

198 Çalışmamızın bu bölümünde yer alan edebî sanatların tanımı yapılırken şu kaynaklardan istifade edilmiştir: Kemal Edib Kürkçüoğlu (haz.), Tâhirü’l-Mevlevî, Edebiyat Lügati, İstanbul: Enderun Kitabevi, 1994; Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, 11. Basım, Ankara: TDK Yayınları, 2016; Menderes Coşkun, Sözün Büyüsü Edebî Sanatlar, 1. Basım, İstanbul: Dergâh Yayınları, 2007; M. A. Yekta Saraç, Klâsik Edebiyat Bilgisi: Belâgat, 12. Basım, İstanbul: Gökkubbe Yayınları, 2014.

84

Ör) Tecelludī: Ŝiyāb ile taǾbīr-i istiǾāredür; ŝevbe lāzım olan iblā ve iħlāķ iŝbāt itmek ile istiǾāre-i terşīĥiyye ķılınmışdur. [31b]

Kināye: Bir sözü gerçek anlamının da anlaşılmış olması mümkün olmakla beraber, mecaz anlamı ile kullanmaktır.

Ör) Taśrīĥ: Kināyetüñ żıdd[ı]dur; kennā Ǿan şeyǿin dirler, seterehu199 maǾnāsınadur. Kināyet daħı bundandur. [102a]

Meddu[l]-yed: taǾarruż u ŧalebden kināyetdür. [148a]

ĦalǾ: Lüġatde nezǾ maǾnāsınadur, ŝevbde istiǾmāl olınsa iħrāc maǾnāsına olur; ħaleǾe Ǿanhu ŝevbehu'nüñ maǾnāsı bedeninden ŝevb çıķardı dimekdür ve refǾ ü keşf maǾnāsına daħı gelür; ħaleǾe'l-miķvede Ǿan reǿsi'd-dābbeti dirler;rafeǾehu Ǿanhā fe-temşī ve terǾā Ǿalā murādihā200maǾnāsına. Ve fulānun ħaliyyu'l-Ǿiźāri dirler mekşūfetu'l-vechi201

maǾnāsına. Ve lākin bu nažar-ı ħalķda müstaĥsen olanlar ile Ǿadem-i taǾayyünden Ǿibāretdür ve kināyetdür. Türkīde yüzi açılmış yaǾnī bī-Ǿār u bī-nāmus dimek gibi. [63b] Leff ü neşr: Birtakım şeylerin zikredilmesinden sonra bunların her biriyle alakalı başka şeylerin dile getirilmesidir. Bedîʻ sanatlarından biri olan leff ü neşr, müretteb (sıralı) ve gayr-ı müretteb (sıralı olmayan) olmak üzere iki kısma ayrılır.

Ör) Beyt-i evveldeki şuhūdī ve ĥicbetī leff ü neşr-i mürettebdür.

Mecāz: “Bir kelimenin asıl anlamından başka bir anlama nakledilmesi ve kendi anlamının anlaşılmasına karine-i mânia (aklî engel) bulunması” anlamına gelen mecaz, beyan tabirlerindendir.

Ör) MedāmiǾ: CemǾ-i medmaǾdur. Mekān-ı demǾe dirler. Bu maĥalde mecāzen edmuǾ irāde olınmışdur; sāle'l-mīzāb202 ķabīlindendür; maĥal źikr olınup ĥāl irāde olınmışdur. [27b]

199 O, onu (o şeyi) gizledi.

200 O, (Hayvan) istediği gibi dolaşıp yerden ot yesin diye, dizgini hayvanın başından çıkardı.

201 Yüzü örtülü değildir.

85

Ör) Ve ĥumeyyā'nuñ mużāfun ileyh olan ĥubb'[dan]Ǿalā vechi'l-mecāz şarāb irāde olınmışdur; Ǿalāķa-i teşbīh olan saķy vāsıŧasıyla. [2a]

Mübālaġa: Bir şeyi olduğundan birkaç derece fazla ya da eksik göstermek suretiyle anlatmaktır.

Ör) Ħafī degüldür ki nevĥa ve feryād ve ālām-ı ķalbī ve esķām-ı bāŧınīden nāşī bir ĥālet iken ve göz yaşı anuñ śıdķına Ǿalāmet iken nümūne-i [18b] derd-i bāŧınī olan eşk-i çeşm ile levǾaya müşebbeh ķılup ŧūfān ile nīrānı aña teşbīh itmekde kemāl-i mübālaġa ķaśd olınmışdur. [18a-18b]

ŚanǾat-ı Cināsiyye (Cinâs): Bedî tabirlerindendir. Yazılışı ve söyleyişi bir, anlamı farklı olup aynı ibarede bulunan kelimeler arasında oluşan bir sanattır. Bedî tabirlerindendir. Ör) Bu cümle ile bile ķurrā-yı ervāĥ olan muǾāfī-i kelāmı belāġat ve feśāĥat ile taĥsīn ü tezyīn itdüklerinden elfāž-ı dürer-bārlarını daħı śanāyiǾ-i bedīǾiyyeden [4b]Ǿaks-i müstevī ile ve sanǾat-ı cināsiyye vü iştiķāķiyye ile tarśīǾ u tezyīn buyurmışlardur. [4a-4b]

ŚanǾat-ı İştiķāķiyye (İştikâk): Bedî tabirlerindendir. Aynı kökten türemiş olup aynı ibarede bulunan kelimeler arasında oluşan bir sanattır.

Ör) Ekâbir-i şurrāĥdan baǾżı źāl-i muǾceme “ve cuzze” olmaķ vechi üzre şerĥ eylemişlerdür. Ħafī degüldür ki śanǾat-ı iştiķāķiyyeye riǾāyete “ve cudde” olmaķ enseb ü evlā olduġından nāżım ķuddise sirruh ĥażretleri śanāyiǾ-i bedīǾiyyede ħuśūśan sanǾat-ı iştiķāķiyyede riǾāyetinden daķīķa fevt itmemegin źāl-i muǾceme ile “ve cuźźe” olmaķ vechine iltifāt olınmadı. [145a]

Tażammun (Tazmîn): Bir şairin başka bir şairin bir mısrasını veya bir beytini kendi şiirinin içinde irat etmesidir.

Ör) Zīrā mıśrāǾ-i ŝānī ķudemā eşǾārındandur Ǿalā vechi't-tażammun maĥbūbeye ħiŧāb siyāķında īrād olınmışdur. [66b]

Tecnīs: Cinas yapmak demektir. Bkz. ŚanǾat-ı cināsiyye (Cinâs).

Ör) Fi'l-vāķiǾ buyurduķları taĥķīķ mürāǾāt-ı tecnīse [85a] ensebdür, bel ki teǿbā ile bile telaffužda tecnīs-i tām olmaġa aķrebdür, lākin žarf-ı tenkīrde ittifāķ-ı nüsaħ daħı muķarrerdür. [84b-85a]

86

Tecnīs-i tām: Yazılış ve söyleyiş açısından aynı olan kelimelerin meydana getirdiği cinas çeşididir.

Ör) Fi'l-vāķiǾ buyurduķları taĥķīķ mürāǾāt-ı tecnīse [85a] ensebdür, bel ki teǿbā ile bile telaffužda tecnīs-i tām olmaġa aķrebdür, lākin žarf-ı tenkīrde ittifāķ-ı nüsaħ daħı muķarrerdür. [84b-85a]

Teşbīh: Aralarında bir ya da birden fazla ortak nitelik bulunan şeyleri birbirine benzetmektir.

Ör) Ħafī degüldür ki nevĥa ve feryād ve ālām-ı ķalbī ve esķām-ı bāŧınīden nāşī bir ĥālet iken ve göz yaşı anuñ śıdķına Ǿalāmet iken nümūne-i [18b] derd-i bāŧınī olan eşk-i çeşm ile levǾaya müşebbeh ķılup ŧūfān ile nīrānı aña teşbīh itmekde kemāl-i mübālaġa ķaśd olınmışdur. [18a-18b]

Ħafī buyurulmaya ki nāžım ĥażretleri Ǿināyet-i ezeliye ve mevhibet-i lem-yezeliyye ile maĥabbet-i źātiyye ki ehemm-i meŧālib ve etemm-i maķāśıd u meǿāribdür mažhar olduġını ižhār u iǾlān itdükten soñra maĥabbet-i meǾhūdeyi ķurǿān menziline teşbīh idüp ve anuñ aķsām-ı Ǿāliyesinden olan ķasem-i muĥkem ile tavśīf eyleyüp ve anı tevehhüm-i nesħ ü tebdīlden taķaddüs eyleyüp ve taħayyül-i fesħ ü taĥvīlden tenezzüh ve sümüvv ile taǾrīf eyledi. [56a]