• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4. BULGULAR VE YORUMLAR

4.1. BÜYÜK KENTLERDEN BODRUM’A GÖÇ KARARINI VERMEK

4.2.7. Kentte ve Bodrum’da Kadın Olmak

Kentler toplumsal cinsiyet farklılıklarının kamusal alanlarda ve gündelik yaşamda gözlemlenebilen, farklılıkların sözel ve fiziksel şiddetle cezalandırılabildiği mekanlar haline gelmiştir (Çavuşoğlu, 2014. s. 31). Türkiye’de toplumsal kurallar ve gelenekler kadının vücudunu erkeğin, ailenin ve hatta toplumun malı olarak görmektedir. Kadının kamusal alanda görünürlüğü toplumun düzenini ilgilendiren unsur ve ahlaki bir olgu olarak nitelendirilmektedir (Zengin, 2011. s. 32). Kadınlara karşı baskılamaya yönelik davranışlar sadece erkeklerin daha hakim oldukları stadyum, camii, kahve gibi mekanlarla sınırlı kalmayıp, okul hastane gibi kamusal ve özel alanlara da taşınmaktadır (Davis, 2007. s. 146).

2000’li yıllarda laik dindar ayrışması sıklıkla toplumsal cinsiyet ayrımı üzerinden tartışılmış ve iktidar kadın bedeni üzerinden biyo-politik söylemlerde bulunmuştur. Eşit hak ve özgürlüklere ulaşmada dezavantajlı durumda olan ve toplumsal varlığı eril iktidarın denetiminde olan kamu içindeki kadın, kimliğini bastırıp cinsiyetsiz bir kimlikle var olmaya çalışmaktadır (Çavuşoğlu, 2014. ss. 250-251).

Tezer, Tomris, İnci, Latife ve Leyla kent yaşamında kadın olmanın hayatlarını etkileyen bir unsur olduğunu belirtmiştir. Kadın katılımcıların tamamı kent yaşamında aktif iş hayatı yaşamış ve kent yaşamını doğrudan deneyimlemiş kişilerdir. Kadın olmanın yaşantılarını etkilemediğini belirten katılımcılar bunun sebebinin kendi duruş ve davranışları ile ilgili olduğunu özellikle belirtmişlerdir. Daha erkeksi davranışların, cinsiyetsiz görünme çabalarının, giyimlerine gösterdikleri dikkatin kendilerini olası ayrımcılığa veya rahatsız edici davranışlara karşı koruduğunu belirtmişlerdir. Kendi koruma kalkanları ile yaşayan katılımcılar kadın olmanın kent yaşamında kendilerini etkimediğini söyleyerek içlerinde yaşadıkları çelişkiyi ortaya koyarken, sorumluluğu sorun yaşadığını belirten kadınların üzerine yıktıklarını gözden kaçırmışlardır.

Elliüç yaşındaki Tezer iki kız çocuğu sahibi, boşanmış bir kadın olmasından dolayı şehir hayatında çok sorun yaşadığını belirtmiştir. Tezer İstanbul ve Bodrum arasındaki farkı şu sözlerle anlatmaktadır:

Tek başına kadın olmam iki tane kız çocuğu ile aynı evde yaşamam hep sorun oldu. Karakollarda sabahladığımız zamanlar oldu. Zillerimiz çalındı bilmem ne, içip içip apartmanda kapılarımızı çaldılar. Karakollarda sabahladık. Oradaki komiser bana ne yapıyorsunuz üç kadın dedi…. Dedim onlar benim çocuklarım. Yani bu hep böyle, hep belden aşağıyız ya.. ben gece eve onikide eve gelirken

107

arabayla taciz edildim. Yani arabamla eve gidemedim. … Gece onikide ben hiç eve dönemeyecek miyim? Burada öyle bir şey yok. Burada ben Yalıkavak’tan dönüyorum gecenin ikisi, hiçbir sorun yaşamıyorum. … bir tanesi dönüp bakmıyor. … Burada kimse kimseyi rahatsız etmiyor. Kapandıkça böyle oldu insanlar. … ben otuzdokuz yaşındaydım boşandım, evli arkadaşlarım var, onlarla yemeğe gidiyoruz, içki miçki içiliyor, ben iyice kapalı giyinmeye başladım.. dedim ki adam içiyor, birinin kocasının gözü kayar bilmem ne olur.. yani yanlış bir şey olur. Normalde belki askılı giyeceksem işte daha bir öyle kot daha atletsi bir şeyler daha kapalı.. ben böyle falan oldum.. ben burada hiç umurumda değil, kimin kocası varmış.. çünkü öyle bir şey yok yani.

Bodrum’da bir köy içinde yaşayan ve internet üzerinden serbest çalışan kırksekiz yaşındaki Tomris toplumsal cinsiyetinin kent yaşamında kendisini her zaman etkilediğini şöyle ifade etmektedir:

İstanbul’da daha büyük bir risk altında hissediyordum. Kesinlikle. Sokakta yürürken, gece, trafikte, arabaların sıkıştırması, insanların gözle, sözle tacizi. … yani kıyafet açısından değil, … Taşdelen’de şortla gezmiyordum evet. Bir yere belli zaman aralığında giderken biraz daha dikkatli olma, yanında birinin olması, yakına park etme.. araba biraz daha korunaklı, kapalı ya ..Bodrum’da ise çok daha az ama yine de var.

Adalet özel sektörde yönecilik yapmış, ticaret alanında bir çok girişimde bulunmuş, farklı alanlarda ticaret ve danışmanlık yapmış elliüç yaşında bekar bir kadındır. Bugün Bodrum’da tanınan bir kafeteryanın işletmeciliğini yapmakta, aynı zamanda da ihtiyaç duyulduğunda tercümanlık mesleğine de devam etmektedir. Toplumsal cinsiyetinin hiçbir zaman yaşantısını etkilemediğini ancak bunun kendi duruşu ile ilgili olduğunu şu sözlerle belirtmektedir:

Yani duruşunuzla onu tamamen belirlersiniz. Pasif olursanız insanlar daima sizi ezerler.

Yapılan görüşmeler esnasında erkek katılımcılar arasında elliüç yaşındaki Orhan ve tenis hocası Turgut kendilerine sorulmadığı halde kent yaşamında kadının uğradığı ayrımcılıktan bahsetmiştir. Orhan İstanbul’daki yaşadıkları dönemde sorun yaşamadığını belirten eşine itirazla bugün İstanbul’da döndükleri takdirde artan muhafazakar bakıştan dolayı sorun yaşabileceğini ve kendisinin de bu endişeyi paylaşacağını belirtmiştir. Turgut ise gazetelerde yer alan taciz haberlerine atıfla kadına artan şiddet hakkında endişesini şu sözlerle dile getirmiştir:

Bu halk bu,… bizde kadına o kadar şiddet var ki, şort giydi diye kadına teke atıp, dövüyorlar

108

Çocuk sahibi olduktan sonra iş hayatından uzaklaşmak zorunda kalan endüstri mühendisi otuzyedi yaşındaki İnci toplumsal cinsiyetinin yaşamını etkilediğini şu sözlerle ifade etmektedir:

Ankara’da ... kadın olduğum için rahat hareket edemiyordum. Burada öyle bir şey yok rahatım. Rahatlıktan kastım ne, rahatlık anlayışı değişir. Belli bir yerlere gitmek, kıyafete takılmamak. Düşünceleri bence farklı….bizim gittiğimiz ortamlarda genelde kendimiz gibi insanlardı, oralarda olmaz da ama farklı bir mahallede yürürken hissediyorsunuz.

Uzun süre Kıbrıs’ta yaşayan ve avukatlık yapan otuzyedi yaşındaki Leyla şahsen kötü bir tecrübe yaşamadığını belirtmekle beraber iş hayatında toplumsal cinsiyetini belli etmeyecek bir davranış modeli geliştirmek zorunda kaldığını anlatmaktadır:.

Şöyle bir şey, bir kere ben, Ankara’da isterse kırkbeş derece olsun, ki geçen hafta oradaydım, o etek ceketi giymek zorundasınız, eteğinizin altına o çorabı giymek zorundasınız. Ankara için söylüyorum, çok cinsiyetsiz ve hatta mümkünse, biraz amiyene olacak ama böyle bir Haydar Abla formatında olmanız gerekiyor. Yani öyle bir şey geliştiriyorsunuz. Ve şey hani her anlamda yaptığınız esprisiydi, giyimiydi, şuyuydu, buyuydu, o grilik zaten bu kadar ikiyüzlü hayat insanı yoruyor. Yoran o.

Leyla medeni ülkelerde de kadın erkek eşitliği tartışmalarının yapıldığını ancak onların çok ileri bir aşamada olduğunu belirtmektedir. Türkiye’de halen daha kamusal alanda bireysel yaşam haklarından veya şiddetten bahsederken medeni ülkelerin artık bu tartışmaları yapmadığını şu sözlerle anlatmaktadır:

Burada, daha çok sokakta, büyükşehirde sokakta karşılaştığınız şiddet tanımı, fiziksel şiddet, kadına tekme tokat ya da cinayet anlamında algılanıyor. Bizim Kıbrıs’ta kadına şiddet ya da uygulanan şeyleri.. yani fiziksel şiddet zaten orada suç olarak o kadar hani bir elin beş parmağı kadar olmaz. Sadece oradaki uygulanan şey, mesleki olarak, kariyer artışlarına, yani daha açıkçası daha Avrupai bir kadın hakları mücadelesi idi. Ankara’da kadın olduğunuz için farklı davranıyor musunuz.. tabi ki. En basiti belli saatlerden sonra Ankara’da dışarıda olmuyorum…burada sorun değil.

Bodrum’da merkezi bir bölgede kendi hukuk bürosunu açan Leyla Bodrum gibi küçük ve turistik bir bölgede de aslında bu konunun tamamen aşılamadığının altını çizmektedir. Her ne kadar kent yaşamında doğrudan bir müdahale ile karşılaşmamış olsa da tek başına yaşayan kadına gizliden gizliye farklı bir bakışın mevcut olduğunu şu sözlerle anlatmaktadır:

109

Ama çok enteresan, çünkü şimdi küçük yerde de olsanız, küçük yerde muhatap olduğunuz insan eğer yerel halktan, esnaf ya da şeyse farkında olmadan, zihniyetlerin, erkek zihniyetinin ne kadar güneş görmüş olsa da zihniyetin ne olduğunu görüyorsunuz. Ben mesela dışarı çok nadir maalesef çıkabiliyorum. Ama mesela şurada taksi durağı var. Bir senedir sonuçta burada komşuluk ilişkimiz var. Ama öyle konuşmamız yoktur ama sonuçta simayen de tanıyoruz… mesela akşam dışarı çıkıcam, geçen akşam işte çıktık. Şimdi o kadar farkında olmadan takip edildiğini anlıyorsun ki, dönüp mesela avukat hanım siz de çok şey yapmıyorsunuz, hani bir yer bilmiyorsunuz falan. Hani çıkmıyorsunuz siz de hiç dışarı. Şimdi bunu şeyi görüyorsun. Birileri gözetliyor. Çalıştığınız şu yerde bile, sonuçta burası iş merkezi gibi, bağımsız ve önde olmanıza rağmen gelenin gidenin, başka mecradan takip edildiğini anlıyorsun. Bunu adı merak olabilir, bunun adı başka bir şey olabilir, ama sonuçta o takip sistemi her yerde var.

Bodrum’a göç eden kadınlar en çok terliklerinden ve topuklu ayakkabılarından bahsetmektedirler. Şehir yaşamında giymek zorunda hissettikleri topuklu ayakkabı artık hayatlarının bir parçası olmaktan çıkmıştır. Terlikleri ve şortları en önemli aksesuarları haline gelmiştir. Önce yaz tatilleri ile başlayan şort giyme göç ile beraber tüm seneye yayılmıştır. Mevsimler ve hava durumu şort ve terlik için takip edilmektedir. Bodrum’a göç eden kadın sayısı belki daha fazla değildir ancak etkisinin daha fazla olduğu açıkça görülmektedir. Şehir hayatına ve günlük yaşama erkeklere oranla daha fazla katıldıkları, kimliklerini kadın olmak üzerine kurmadıkları gözlemlenmiştir. Bir kadının akşam tek başına dışarı çıkması veya sahil kenarında tek başına alkollü/alkolsüz bir şey içmesi etraftaki insanlar için dikkat çekici olmamaktadır. Yaz deniz turizmine aşina olan yerli halk etraftaki kimselerin giyim şekline ya da toplumsal cinsiyetine dikkat etmemektedir. Bu konuda erkekler de kendilerini daha rahat hissetmektedirler. Karşısındakinin kadın olması sebebi ile farklı veya temkinli bir davranış ihtiyacı duymamaktadırlar. Komşuluk, arkadaşlık, spor, hobi, sanat eşit toplumsal cinsiyet ortamlarında yaşanmaktadır. Göç etmiş katılımcıların arasında dokuz bekar kadının bulunması da Bodrum’un bu konuda kendini ispatlamış bir ilçe olduğunu göstermektedir.

110

4.2. GÖÇÜN GÜNDELİK YAŞAMA ETKİLERİ