• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 4. BULGULAR VE YORUMLAR

4.1. BÜYÜK KENTLERDEN BODRUM’A GÖÇ KARARINI VERMEK

4.1.2. Şehrin İtici Etkisi

Büyük kentlerde görülen kentsel dönüşüm çalışmaları kent sakinlerinin yaşamlarına doğrudan olumsuz etkiler yaratmaktadır. Betonlaşma, trafik, hava kirliliği, gürültü, yeşil alanların yok edilmesi, yeni yaşam alanlarının kentle olan teması kesmesi, çocuk parklarının ve bahçelerinin otoparklara dönüşmesi, yağmur sonrası toprak kokusu

58

yerine sel felaketleri yaşanması, üçüncü köprü, havaalanı inşaatları sebebi ile ormanların

yok edilmesi, tarihi ve doğal değerlerini kaybeden kentlerde kentsel hafızanın yok edilmesi insanların sadece bedensel sağlıklarını değil aynı zamanda ruhsal sağlıklarını da olumsuz etkilemektedir. 19

Şehir yaşamının getirdiği olumsuz etkiler de göçün sebebi olarak tanımlanmıştır. Özel firmalarda yöneticilik yapmış olan Adalet, serbet çalışan Tomris ve kendi hukuk firması olan Leyla iş hayatlarında belirgin bir sorun yaşamadıklarını belirtmişlerdir. Asıl amaçları iş hayatından uzaklaşmak olmadığı için çalışmaya da devam etmektedirler. Ancak onları göçe etmeye iten konu büyük şehir karmaşasında artık yaşamak istememeleri olmuştur.

Adalet Bodrum’da bir kafeterya işletmektedir. Daha önceleri Ankara’da daha sonra da İstanbul’da özel sektörlerde yönetici pozisyonlarında çalışmıştır. Ancak Ankara’da, İstanbul’da yaşamak ve şehir stresi ile boğuşmak kendisini göç etmeye yönelten en önemli etken olmuştur. Önce şehirden ayrılıp bir başka sahil kentinde yaşayan ailesinin yanına gitmiştir. Bu kısa deneyimi kendisinin göç etme kararını kesin olarak alması ile sonuçlanmıştır. Planladığı çalışma şeklini Bodrum’da uygulayabileceğine karar vermiş ve Bodrum’a taşınmıştır. Bodrum’da daha rahat iş yaptığını, hayatını çok daha güzel yaşayabildiğini söylemektedir.

Yani benim buraya geliş nedenim iş yapışım daha kolay, daha relax bir yaşam, keşmekeş yok.

İletişim sektöründe serbest çalışan Tomris’in göç süreci ise hayat arkadaşının iş hayatında yaşadığı stres ve emeklilik kararı ile başlamaktadır. Aslında kendi çok daha uzun zaman önce benzer bir dönemden geçmiş ve artık kurumsal şirketlerde bordrolu çalışmak yerine dışarıdan serbest çalışma şekline geçmiştir. Evlerinin şehir dışında olmasının avantajı ile de kendisini bir süre bu sıkıntılardan izole etme imkanı bulmuştur. Ancak kentsel dönüşüm projelerinin getirdiği sıkıntıların şehir dışındaki evlerine kadar uzandığını ve göç etmesinin asıl sebebi olarak bu şehir hayatına artık tahammül etmekte zorlandığını anlatmaktadır. Aslında İstanbul’da yaşadığı dönemde evleri şehir dışında, çok güzel ve çok sevdikleri bir ortamda bulunmaktadır. Ancak

19

59

üçüncü köprü yapımı esnasında yaşadıkları yerin doğal güzellikleri yok olunca artık onlar için İstanbul’un

hiçbir cazibesi kalmamıştır. Yıllardır hayalini kurdukları köyde yaşama arzularını gerçekleştirmek üzere harekete geçmişlerdir. Tomris İstanbul’dan ayrılmaya karar verdikleri günleri şu şekilde anlatmaktadır:

Gökyüzünde gri bulut .. çok sıkıldık, güneş ışığı görmemekten çok sıkıldık İstanbul’da. Bir de şehrin dışında olduğumuz için baraja yakınız, o bitebiye gri bulutu dokuz-on ay belki görüyorduk. Yani güneş görmemek bizi çok yormuştu. Bir de sarı kamyonlar. İki temel şey. Şehrin Çekmeköy ve sonrası ciddi gri bulutludur. … bilmem kaç milyonluk evler. Bizim evler de .. çok güzel … çok huzurlu, nefis, orman kenarı, baraj yakını, … sessizlik falan derken.. … üçüncü köprü yollarının inşaatı yapıldı son üç senedir.… Bir de sarı kamyonlar. Üçüncü köprü inşaatı yapılmaya başlandığında bir sabah biz ağaç kesme sesleri ile uyandık bundan beş sene önce filan….üçüncü köprü yolunun izinli kesimi … O kesim bir sene sürdü. Gözümün önünde orman gitti.

Bu zaman dilimi içinde iki şeye tanık olmuşlardır. Birincisi sarı kamyonlardır. Bu sarı kamyonlar şehirdeki kentsel dönüşümden ortaya çıkan molozları Çekmeköy’deki kullanılmayan kapatılmış maden ocaklarına atan kamyonlar olduğunu anlatmaktadırlar. Bu sebeple günlerce sabah akşam sarı kamyonların bu bölgeye giriş çıkışlarına ve bölgenin yolundan havasına her yere zarar verişlerine tanık olmuşlardır. Aynı zamanda da Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün inşaatı başlamıştır. Bu inşaatın gereği olarak izinli orman ağaç kesimi başlamıştır. Çok kısa sürede evlerinin hemen yanındaki ormanın yok oluşuna tanıklık etmişlerdir. Hem kendilerine sığınak olarak gördükleri evlerinde huzurlarının bozulmasını hem de bir doğa katliamına yakından tanıklık etmenin üzüntüsünü Tomris şu sözlerle dile getirmektedir:

Evimden, ,siteden çıkıyordum, ikiyüz metre yürüyüp, … köpeğimizi gezdiriyorduk. Elli km ormandı. Karadeniz’e kadar .. evimizin bahçesi, duvarının arkası. Domuz geliyordu kapıya.…karaca falan geliyordu…çakal geliyordu. Ve bir senede orayı kestiler. Biz oraya ormana gidiyoruz, yürüyüşler yapıyoruz, bisikletlere biniyoruz falan harikaydı. … nasıl keyifli nasıl keyifli ve bizim İstanbul’a dayanabilmemizin sebebi buydu…

Oğuz’da ormanda eskiden geçirdiği güzel saatleri ve kesimden sonra yaşadığı üzüntüyü şu şekilde anlatmaktadır:

Şile ormanı, girift falan, sarmaşıklar, jungle. Tam. Nasıl güzeldi. Benim ormandan çamurlu bisikletle bir gelişimi görsen, .. beni kapıda hortumla falan yıkıyordu ve bir gün işte kesmeye başladılar, bir sene sürdü.

60

Tomris kesimlerden haberi olduğu halde ilk zamanlar gidip bakmak istememiştir. Bir gün Oğuz ona ormanın son halini gösterir. Tomris gördüklerini şu şekilde tarif etmektedir:

Birgün … dedi ki gel seni götüreyim gör kesimin halini, götürdü beni… ben orada dövüne dövüne ağladım. O kadar acıydı hep böyle çıktığımız bir tepe var, oraya böyle bir çıktım oraya hiç orman kalmamış. Ve çamlar otuz senelik falan çamlar yani. Çamlar meşeler hiçbir şey kalmamış.… O hayvanlar ölmüş o domuzlar öldü, tavşanlar öldü … Kesmişler, dozeri sokmuşlar, ormanın içinde çırıl çıplak toprak gözüküyor. …

Ormanın yok oluşunun ardından kentsel yenilemenin ve onların molozlarını taşıyan sarı kamyonların hayatlarına girişini anlatmaktadır:

Ve sonra bu orman kesimi ile birlikte bu sarı kamyonlar hayatımıza girdi. … İstanbul’un bütün hafriyatları, şehrin içerisindeki kentsel dönüşümden oluşan hafriyatı Şile’deki kömür ocaklarına döküyorlar, boş taş ocaklarına kömür ocaklarına artık kullanılmayan ocakları doldurmak için… o bölgelerin doğal güzelliği artık kalmadı. Şu anda bizim site ciddi bir kamyon gürültüsü içinde. Ciddi bir gürültü ve uğultu var. Senelerdir süren inşaattan dolayı toz içerisindeydik iki-üç sene, beş sene sürdü, kesimle başladı zaten. Bizim şehir dışına kaçışımız, maliyeti ve eziyeti olan ve kendimizi izole etmek zorunda kaldığımız, sosyal hayatımızı kestiğimiz kaçışımız da bizi kurtarmamaya başladı. Gri bulut, sarı kamyon, acımasız insanlar, kötü ruh hali … öf yine kar yağdı falan olmaya başladı, eskiden güzel yağan kar şimdi kötü yağmaya başladı, her şey bize batmaya başladı.

Evlerinin yanında yer alan ormanlık alanın yok olması ile beraber göç kararını alan Oğuz ve Tomris Bodrum’a yerleşmişlerdir. Bir köyün içinde satın aldıkları evlerinin bahçesinde birçok ağaç ve kedi bulunmaktadır.

Aile mesleği olan avukatlık mesleğini sürdüren Leyla ise önce memleketi olan Ankara’da kendi ofisini açmıştır. Daha sonra evlilik sebebi ile bir süre yurtdışında mesleğini sürdürmüştür. Eşinden ayrılınca ülkeye geri dönmeye karar vermiştir. Ancak artık doğduğu, büyüdüğü, tanıdığı ve hatta tüm ailesinin bulunduğu bu büyük şehrin karmaşında yaşamak, Ankara’ya dönmek istememektedir. Neden Bodrum’u tercih ettiğini şu şekilde anlatmaktadır:

Buraya gelme ile ilgili olarak, ben Kıbrıs’ta yaşıyordum ve çok uzun yıllar yaşadım orada. Tercihen yaşadım, mecburiyetten değil. Boşandım ve ondan sonra dedim ki, bu arada ailem ve çevrem Ankara’da yaşıyor, dedim ki ben sonuçta köy kadar bir yerde kentli olarak yaşamaya alıştım. Bu başka bir şey. Ama ben Ankara’nın, o Ankara ilinin tekrardan o iş temposu ve hırs temposunu istemiyorum. Bıraktığım Ankara değil o, çocukluğumun Ankara’sı, keyifli,

61

anılarımın geçtiği, güldüğüm eğlendiğim değil yani, başka bir şeye dönüşmüş durumda. Öyle olunca da bana geriye iki şey kaldı, ya Fethiye ya Bodrum dedim.

Katılımcıların büyük şehir yaşamlarında trafikte uzun saatler geçirdikleri görülmüştür. İş ile ev arasında minumum iki saat harcandığı, ev-iş mesafesi yakın olsa bile trafiğin sosyal hayat ve akraba-dost görüşmelerine direkt etkisi olduğu katılımcılar tarafından belirtilmiştir. Kent doğal güzelliklerini yapılaşmalar sonucunda yitirmiş, kentsel dönüşümler sonucu artan betonlaşma ve trafik bireylerin yaşam alanlarını daraltmış, kentsel doku ile bağlarını kopartmıştır. Şehir yaşamının olumsuz etkileri kendini her alanda göstermeye başlamış, bireyler karşılaştıkları olaylara olumsuz tepkiler vermeye başlamışlardır. Tomris’in söylediği gibi eskiden güzel yağan kar, yağmur artık kötü yağmaya başlamıştır. Yüzyıllarca cazibe merkezleri haline gelen büyük kentler yitirdikleri kimlikleri ve ortak hafızaların silinmesiyle katılımcılar için vazgeçilebilir hale gelmiştir.