• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2. KENTSEL MEKAN KAVRAMI VE KENTSEL MEKAN ELEMANI OLARAK YOLLAR

2.1. Kentsel Mekan Kavramı

Mekan, insanı çevreden belli bir ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürmesine elverişli olan boşluk, boşundur (Hasol, 1995). Mekanın ilk tanımını yapan Aristotle‟a göre ise mekan; tüm yön ve özellikleri içeren yerlerden oluşan dinamik bir alandır (Pardorokes, 1992).

Toplumsal yaşamın süregeldiği ve aynı zamanda toplumu etkileyen, toplumsal yaşamı belirleyen etmenler bütünü ve yaşamın oluştuğu ilişkiler ortamının tümü olan çevrenin, insan ve toplum kültürü tarafından algılanan, yaşama dönüştürülen görünümü mekan olarak nitelendirilebilir (Karabey, 1980).

Mekanı oluşturan öğeler, sınırlayıcı yüzeyler adı altında tavan, taban, düşey yüzeyler olarak üçe ayrılmaktadır (Çınar, 1994) (Şekil 2.1).

Şekil 2.1. Mekanı oluşturan öğeler (Ashihara, 1983).

Mekan algısı, salt fiziksel duvarlarla değil, aynı zamanda çevreden gelen sosyal ve kültürel değerlerle, insanın kendi algılamasının etkileşiminden oluşmaktadır. Bu olgu „varoluşsal mekan‟ olarak adlandırılır (Piaget, 1953). Varoluşsal mekan; insanın her an içinde yaşadığı, etkinliklerde bulunduğu, çevresiyle iletişim sağladığı, bu iletişimin etkisiyle de her an yenilenen, biçimlenen mekandır (Relph, 1987).

Mekanın birkaç farklı açıdan ele alınması, mekanın özelliklerinin kavranmasına yardımcı olacaktır:

- Mekan, tüm eylemlerin yer aldığı bir sahne gibidir.

- Mekan, varlıkların birbirlerine göre olan konumlarının kurduğu ilişkiler bütünüdür. - Mekan, çevrenin yaşanan, algılanan çok boyutlu bir görünümüdür.

- Mekan, davranışların kuvvetli bir biçimde işaretlenmesidir.

- Mekan, yaşamı kapsar ve yaşamdan ayrı düşünülemez (Çubuk ve diğ., 1978a). Mekanı mekansızlıktan ayıran en önemli özellik, mekanın ölçülebilir, algılanabilir, sınırlarla çevrili, kapalı, statik ve kesin oluşudur (Peterson, 1979).

Mekanın tanımlanan doğal özellikleri dışında ona insanların kazandırdığı karakteristikler de (mimari mekan, kentsel mekan özellikleri gibi) vardır.

İnsan-mekan ilişkilerinden doğan çeşitli tip ve boyutlardaki mekansal gereksinmeler, beşeri yerleşmelerin fiziksel büyüklüğü içinde somut mekanı biçimlendirmektedir. Mekanı tanımlarken, fizik ve sosyal mekan bütününe, iç içe girmiş, birlikte çalışan bir sistem olarak bakılmalıdır. Fiziksel mekan, bir bütün olarak maddenin yayılımıdır. Buna göre de bu boşluğa ve içinde bulunulmasına bağlıdır. Sosyal mekan, kendisini çevreleyen fizik mekan içinde, kişinin bu mekan ve kullanıcıları ile girdiği ilişkilerin tümüdür. Mekan, temel olarak bir cisim ve onu hisseden bir kişi arasındaki ilişki sonucu oluşur. Yani mekan kavramından söz edebilmek için bir algılayıcının da varolması gerekmektedir.

Mekanı ortaya koyan, belirginleştiren mekan sınırlayıcılarıdır. Kimi zaman yeryüzü, gökyüzü, çalılar, ağaçlar, yerörtücüler, çiçekler, kimi zaman duvarlar, tavanlar, kirişler, kolonlar, banketler, kimi zaman da bunların kombinasyonları, alanı sınırlandırarak mekanın tanımlanmasına katkıda bulunurlar.

Bir mekanın boyutları ve kapalılığının derecesi, insanların duyguları ve davranışları üzerinde güçlü psikolojik etkiler oluşturur. Örneğin, her tarafı açık bir mekanda insan kendisini yalnız ve korunmasız hisseder ama aynı zamanda özgürdür. Ancak insan kendisine sığınacak bir yer arar. Düşey yüzeyler veya duvarlar bu korunma ve barınma duygusunu verir. Bunlara eklenen diğer düşey ve yatay elemanlar ise mekanın kapalılığını artırır (Şekil 2.2) (Simonds, 1961).

Şekil 2.2. Mekansal kapalılığın dereceleri (Simonds, 1961).

Kentsel mekanı sağlamada en önemli faktör „kapalılık‟ olgusudur. Belli sınırlarla tanımlanmış, kapalı mekanda insanın kendini rahat ve güvenli hissetmesinin temelleri insanın içgüdüsüne dayanmaktadır. İnsan, kapalı ana rahmindeki rahatlık ve güvenliğini, hayatının her döneminde (örneğin, çocukken masanın altına saklanma) arar ve yaratır (Pardorokes, 1992).

Kentsel mekan kavramını daha iyi anlayabilmek için önce kentin tanımını yapmak gerekir. Kent; sürekli toplumsal gelişme içinde bulunan ve toplumun yerleşme, barınma, gidiş-geliş, dinlenme ve eğlenme gereksinimlerinin karşılandığı, pek az kimsenin tarımla uğraştığı, köylere bakarak nüfus yönünden daha yoğun olan ve küçük komşuluk birimlerinden oluşan yerleşme birimidir (Keleş, 1980).

Lewis Mumford‟a göre kent, önemli konuşmalara en geniş imkanları sunmak için tasarlanan bir yerdir ve bir kentin başarısızlığının en bilinen sebebi, içinde diyalogun olmayışıdır (Lennard, 1997).

Kentin asıl görevi, içinde yaşayan insanların günlük çalışmalarını, asgari zaman ve kuvvet harcayarak yerine getirmelerini ve onlara dinlenmek, eğlenmek, kültürlerini geliştirmek için maksimum zamanı sağlamaktır (Arû, 1965).

Simonds (1961) der ki; “Bir kentin temel karakterini, yapılardan çok açık alanların organizasyonu ve karakteri belirler.” Aristotle‟a göre bir kent, kentte yaşayan insanlara güvenlik ve mutluluk verecek şekilde planlanmalıdır (Simonds, 1961). „Kentsel mekan‟, sokaklarda, alanlarda, parklarda, bahçelerde, özetle insan yapıtlarının arasında kalan ve bunlarla sınırlanan mekandır (Hasol, 1995). Krier (1988)‟e göre ise kentsel mekan, çeşitli cephelerle geometrik olarak sınırlandırılmış alandır.

Trancik, „Finding Lost Space‟ adlı kitabında, mekanı „sert‟ ve „yumuşak‟ mekanlar olmak üzere iki ayrı gruba ayırmıştır. Buna göre sert mekanlar, duvarlarla sınırlandırılmış ve sosyal etkinliklerin ana toplanma alanlarıdır. Yumuşak mekanlar ise, kentin içinde veya dışında yer alan, sınırları daha belirsiz, doğal çevrenin egemen olduğu alanlardan oluşur ki bunlar parklar, bahçeler, yeşil alanlardır (Trancik, 1986). Trancik, kentsel mekanların özelliklerini de üç ana grupta toplamıştır:

a) Üç boyutlu iskelet: Kentsel mekanın sınırlarını, kapalılık derecesini ve mekansal duvarın karakterini belirler. Geçirgenlik, açıklıklar veya yüzeysel süsler, kentsel mekanın karakterinin belirlenmesinde etkili olur.

b) İki boyutlu doku: Yer düzleminin kompozisyonu, malzeme ve dokusu, kentsel mekana çok değişik etkiler vermede yardımcı olur.

c) Mekan içindeki objeler: Heykel, su, ağaç gibi objeler mekanda daha akılda kalıcı, mekanı organize edici bir rol oynarlar.

Tarih boyunca başarılı sayılan kentsel mekanlar, bu üç organizasyonel kavramın kombinasyonlarından meydana gelmiştir. Ancak tüm bunların yanında, kentsel mekana karakterini veren „insan‟ faktörüdür (Pardorokes, 1992).

Kentsel mekan, insanın yaşamıyla ilgili dört ana işlevin, barınma-çalışma-eğlenme-dinlenme ve ulaşım eylemlerinin geçtiği mekanlar bütünüdür (Çubuk, 1991).

Başka bir tanımlamayla, kentlerde toplu yaşam sonucu ortak ya da kişisel gereksinimlerin karşılandığı, toplumun sosyoekonomik ve kültürel yapısına bağlı olarak, zaman içinde farklılaşan mekanlara „kentsel mekan‟ denir (Özaydın ve diğ., 1991).

Sosyal etkileşimin en önemli aracı mekandır. Kentsel ortak mekan, etkileşim için bir pencere, bir kapı sunar. Kentlinin ortak yaşamı paylaştığı bu mekanlarda, toplum, gelişmişlik düzeyine, ekonomik ve kültürel yapısına, yönetimin etkinliğine paralel olarak gereksinimlerini karşılayan dolu ve boş alanlar meydana getirir.

İnsanların iletişim ve etkinliklerine zemin oluşturma bağlamında, bu işlevlerin gerçekleşmesini sağlayan kent mekanları, toplumsal yaşama katkı açısından büyük önem taşımaktadır. Peter Calthorpe‟a göre kentselliğin belirleyicileri; çeşitlilik, yaya ölçeği, belirli bir yoğunluğa ve sınıra sahip konut bölgesi ile ortak mekandır (Oktay, 1999).

Kentsel mekan, yapıların sağladığı üç boyutluluk özelliğinin yanı sıra, aynı bütün içinde yer alan ekonomik, sosyal, politik, kültürel, dinsel, v.b. beşeri eylemlerle çok boyutluluk özelliği ve yapıların cepheleri, meydanlar, sokaklar, yollar, parklar, tekil ya da grup olarak tarihsel yapılar ile de ayrıntı kazanmaktadır (Çınar, 1994).

Kentsel mekan, hem fiziksel ihtiyaçları hem de sosyal ve psikolojik ihtiyaçları karşılama işlevlerini üstlenir. İnsanın iletişim, ulaşım, bilgi ve mal alışverişi, ortak paylaşım, tanıdıklarla karşılaşma, kendini -mekansal, zamansal ve sosyal olarak- bir yere ait hissetme, yeni kişilerle tanışma, rahatlama, kendini „bulma‟ ve kendini „unutma‟ gibi birçok ihtiyacına cevap veren mekandır. Ayrıca kentsel mekan, yaşanan tüm ekonomik, politik, sosyal ve kültürel değişimleri birebir yansıtan bir ayna gibidir (Kahraman, 1998).

Bir kent, kentsel mekanlarının niteliği ile kolaylıkla ölçülebilir. Bu mekanlar adeta kent halkının aynası olup, yerel kültürü ve yaşanan zamanı yansıtır, kentlilerin sosyal ve ekonomik durumlarıyla ilgili ipucu verirler. Kentsel ortak mekanlar, aynı zamanda yerel kimliğin ve toplumsal gururun önemli bir bileşenidir. Bu mekanlar eğitici bir rol ve ekolojik bir anlam da yüklenirler (Oktay, 1999).

Kentsel mekan kavramından söz edilirken tanımlanması gereken diğer kavram da „kentsel dış mekan‟dır. Kentsel dış mekan, kentsel mekan bütünü içinde yapıların dışında kalan alandır. Kentlilerin iletişim aracı olan dinlenme-eğlenme, spor alanları,

alışveriş alanları (çarşı, pazar yeri gibi), sokaklar, caddeler ve meydanlar kentsel dış mekanı oluşturmaktadır. Bu mekanlar, insan-çevre etkileşiminde ve insanın yaratıcı yeteneği üzerinde etkin bir rol oynamaktadır. Kentsel dış mekanların bir bölümü fonksiyonel alanlardan (parklar, spor alanları gibi), bir bölümü de sokaklar, yollar ve meydanlar gibi tamamlayıcı mekanlardan oluşur.

Kentsel dış mekanlar, özel yaşamın aksine toplu yaşamın tüm etkinliklerinin süregeldiği, her yaş, cins ve meslek grubunun yararlanmasına açık mekanlardır ve dört ayrı grupta incelenebilir (Bakan ve Konuk, 1987):

- Düzenlenmiş yaya alanları (parklar, dinlenme-eğlenme ve spor alanları) - Alışveriş alanları (çarşı, alışveriş sokağı, pazar yerleri gibi)

- Geçiş alanları (sokaklar, yollar, ulaşım alanları, kaldırımlar) - Bölgeler (meydanlar, kentteki açık prestij mekanları)

Kentsel mekanlar, mekanın kime hitap ettiğine ve kimler tarafından kullanıldığına göre „özel mekanlar‟ ve „kamusal mekanlar‟ olarak iki gruba ayrılır. Bu iki mekan türü de yapılanmış ya da yapılanmamış olabilirler. Ayrıca kent içinde sert ve kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılmazlar. Bunları birbiriyle ilişkilendiren ve tamamlayan yarı-özel ve yarı-kamusal geçiş mekanları vardır.

„Özel mekanlar‟, şahsa ait, yalnızca belirli kişilerin kullanabileceği ve o kişilerin denetimi altında bulunan, özel yaşamın süregeldiği mekanlardır. Yapılanmış özel mekanlar; konut, işyeri, tarım, hizmet, sanayi yapıları olabilirler. Yapılanmamış özel mekanlar ise; içinde yapı bulunmayan arsa, arazi, bahçe ve kişiye özel diğer mekanlardır.

„Yarı-özel mekanlar‟, konuta ait olan, dışarıdan görülebilen, kişi mülkiyetinde ancak kişinin istediği gibi kullanamayacağı, toplumsal bir denetimin söz konusu olduğu (bahçeli konutlarda ön bahçe ya da apartman düzeninde balkon v.b.) mekanlardır. „Yarı-kamusal mekanlar‟, mülkiyeti bazen bir grup kentliye bazen de kamusal yönetimlere ait olan (avlu, ortak bahçe, otopark, merdiven, koridor v.b.) mekanlardır. „Kamusal mekanlar‟ ise, toplum için planlanan, düzenlenen veya kendiliğinden oluşmuş, toplumun yararlandığı, herkesin girebildiği, serbestçe hareket ettiği, kamuya ait (sokak, meydan, yol gibi) mekanlardır. Yapılanmış kamusal mekanlar kent yapılarını oluşturan hizmet, sanayi, dinlenme-eğlenme amaçlı yapılardır.

Yapılanmamış kamusal mekanlar ise kamu mülkiyetindeki tüm kamusal mekanlardır (Bakan ve Konuk, 1987). Özel ya da kamu mülkiyetinde olmasına karşın herhangi bir alanın eğitim, sağlık, kültür, ticaret, ulaşım, yönetim v.b. konularda özelleşmiş olarak toplum yararına, toplumun maddi ve manevi yaşamını kolaylaştırıcı, gereksinimleri karşılayıcı işlevler yüklenmesi bu mekanları kamusal mekan olarak nitelemeye yeter (Çubuk ve diğ., 1978b).