• Sonuç bulunamadı

2.3. İlgili Araştırmalar

2.3.1. Kendini Sabotaj İle İlgili Yapılan Araştırmalar

2.3.1.2. Kendini sabotaj ile ilgili yapılan yurtdışı araştırmalar

(Berglas ve Jones, 1978; Jones ve Berglas, 1978; Kolditz ve Arkin, 1982; Leary ve Shepperd, 1986; akt. Üzbe, 2013). Bu araştırmalarda, denekler farklı durumlara maruz bırakılarak, hangi durumların kendini sabotaj davranışı ve türünü ortaya çıkardığı tespit

edilmeye çalışılmıştır. Deneklerin başarısızlık ve buna bağlı olarak çaba göstermeye yönelik durumları, performansa ilişkin olarak azaltıcı ya da arttırıcı ilaç tercihlerinin kendini sabotaj ile ilişkisi test edilmiştir.

Jones ve Berglas (1978), “kendini sabotaj” ile ilgili ilk kavramsallaştırmaya yönelik çalışmalarını psikolojiye giriş dersi alan kız ve erkek öğrenciler üzerinde gerçekleştirmişlerdir. Bu çalışmada, kendini sabotajın, bağıntısız başşarı geri dönütü ile ilişkisini ve bireylerin kendi ve başkalarının yüklemelerini manipüle edip etmemelerini test etmeyi amaçlamıştır. Deneklere bazı ilaçların zihinsel performans üzerindeki etkilerinin incelenediği söylenerek, çözümü olanaklı olan ve olmayan problemleri çözmeleri istenmiştir. Deneyin sonucunda, kendini sabotaj davranışında başarı geri dönütünün etkili olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kolditz ve Arkin (1982) ile Weidner (1980) de, Jones ve Berglas’ın (1978) bulgularını desteklemiş, yeteneklerine güvenmeyen bireylerin, performans azaltıcı ilaçları; yeteneklerine güvenen bireylerin, performans artırıcı ilaçları tercih ettiklerini tespit etmiştir.

Rodewalt, Saltzman ve Wittmer (1984) üniversite öğrencileri ile yaptığı çalışmalarında yüzücü ve golfçü sporcuların kendini sabote etme düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Kendini sabote etme eğilimi düşük olan sporcuların, yarışma öncesindeki antremanlarda daha fazla uygulama yaparak çalıştıkları; ancak yüksek düzeyde kendini sabote etme eğilimi gösteren sporcuların ise başarısızlıklarını çabalarındaki eksiklik yerine kendi dışındaki durumlara (fiziksel yetersizlik, hastalık, sakatlanma vb.) çabalama eğiliminde olduklarını tespit etmiştir.

Deppe ve Harackiewicz (1996) çalışmasında kendini sabotaj ile göreve ilişkin pratik yapma arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Verilen göreve ilişkin olarak istedikleri kadar pratik yapabilecekleri belirtilen bireylerin, yarışma gerektiren ya da yarışma gerektirmeyen ortamlarda oyun oynama istekleri sorulmuştur. Yeterli çabayı göstermeyen bireylerin daha fazla kendini sabotaj eğilimi gösterdiklerini, oyuna daha zevk alarak katıldıklarını; çünkü performanslarının sonuçları için daha çok bahane ürettiklerini belirtmiştir.

Brzozowski (1999) üniversite öğrencileri ile yaptığı çalışmasında kendini sabotaj ile cinsiyet, öğrencilerin sınıflarının yapısına ilişkin hedefleri ile akademik olarak öğrenme güçlüğü değişkenleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırma sonucunda, performanslarına yönelik olarak öğrenci hedeflerinin yarışmacı ve rekabet içinde bulundukları sınıfları stres artırıcı ortam olarak algılayan öğrenciler, sadece

perfrmanslarını görev odaklı olarak algılayan öğrencilere göre daha fazla kendini sabotaj eğilimi gösterdiklerini tespit etmiştir.

Ryska (2002) çalışmasında kendini sabotaj ile fiziksel performans ve öz-güven arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırma sonucunda, bireylerin kendini sabotaj eğilimleri ile öz-güven düzeyleri arasında negatif korelasyon olduğunu; ancak bireylerin fiziksel performansları ile pozitif korelasyon olduğunu tespit etmiştir. Düşük öz-güvene sahip ve fiziksel performansı yüksek bireylerin daha çok kendini sabote etme eğilimi gösterdiklerini ortaya koymuştur.

Cowan ve Ferrari (2002) kendini sabotaj ile sahtekârlık eğilimi ile değişik davranış ve duygusal etkenler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırma sonucunda, sosyal beğenilirlik değişkeni kontrol edildiğinde sahtekârlık eğilimi arttıkça kendini sabotajın da arttığını; sahtekarlık ile davranışsal kendini sabotaj, utanç ve suçluluk eğilimi arasında pozitif korelasyon olduğu sonucuna ulaşmıştır. Dolayısıyla kendini sabotajın kısa vadede kullanımının bireyin öz-benliğini korumasına yardımcı olduğunu, ancak uzun vadede kullanımının bireyin sahtekarlık gibi olumsuz psikolojik duygulanım içerisinde bulunmasını arttırdığını tespit etmiştir.

Martin, Marsh, Williamson ve Debus, (2003) kendini sabotaj stratejilerini derinlemesine incelemek içim hem nicel hem de nitel verilerden yararlanarak karma bir araştırma yapmıştır. Üniversite öğrencilerinin kendini sabote etme düzeyleri ile savunucu kötümserlik ve basarı hedef yönelimi arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Öğrencilerin sınav öncesinde başvurdukları kendini sabotaj stratejilerini ve neden bu stratejilere başvurduklarını araştırmıştır. Yüksek düzeyde kendini sabotaj stratejilerini kullanan bireylerin sınava hazırlanmak yerine performanslarını engelleyici etkinlik alanlarını (Tv. izleme, odasını ve akvaryumu temizleme, dolabını düzenleme ya da dışarıya çıkma vb.) daha çok seçtiklerini görmüştür. Düşük düzeyde kendini sabotaj stratejilerini kullanan bireylerin ise sınava daha iyi hazırlanabilmek için performansını arttırıcı çalışma alanlarını(dikkatinin dağılmaması için kütüphanede çalışma ya da dışarıda çalışmak yerine evde çalışmak, arkadaşlarıyla sosyal iletişimi kesme vb.) tercih ettiklerini görmüştür. Ayrıca yüksek düzeyde kendini sabote eden bireylerin başarısız olma durumlarına ilişkin olarak her zaman bahane bulabilecekleri dışsal bir faktöre ihtiyaç duyduklarını, aptal görünmektense az çaba göstermelerinin daha mantıklı olduğunu düşünmektedirler.

Elliot ve Church (2003) çalışmalarında, kendini sabotaj ve savunucu kötümserlik arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Her iki stratejiyi de kulanan bireylerde benzer şekilde

motivasyonel yaklaşımlara ulaşmıştır. Araştırmada başarı korkusu, motivatörler ve savunucu kötümserlik arasında pozitif bir korelasyon olduğu; kendini sabotaj ile başarma ihtiyacı arasında negatif korelasyon olduğu; anacak kendini sabotaj ile başarısızlık korkusu ile pozitif korelasyon olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Dorman ve Ferguson (2004), Avustralyalı ve Kanadalı öğrenciler ile yaptığı çalışmalarında kendini sabotaj ile sınıf iklimi arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Her iki ülkeden araştırmaya katılan öğrencilerin kendini sabotaj düzeyleri ile sınıf içerisinde öğrenmeyi arttırıcı (dayanışma, destek, katılım, işbirliği, eşitlik, araştırma ve ustalık hedef yönelimi) ve öğrenci gelişimini destekleyici faktörler arasında negatif bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur. Bu çalışma ile kendindini sabotaj eğiliminin öğrencilerin sınıftaki akademik gelişimini ve öğrenmelerini olumsuz olarak etkilediğini, bu durumun da sınıftaki iklimi olumsuz etkilediğini tespit etmiştir.

Flamm (2006), kendini sabote etme davranışı ile bu davranışa ilişkin süreçlere ilişkin deneysel bir çalışma yapmıştır. Araştırma sonucunda, bireylerin algıladıkları stres düzeyleri arttıkça, kendini sabotaj düzeylerinin de artığını ve düşük düzeyde benlik saygısına sahip bireylerin de kendini sabotaj stratejilerini kullanma oranının arttığını ortaya koymuştur.

Kinnon ve Murray (2007) üniversite öğrencileri ile yaptığı çalışmada kendini sabotaj ile kişilik ve psikolojik etkenler arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırma sonuçlarına göre nevrotik kişilik özellikleri arttıkça kendini sabotajın arttığı; deneyime açıklık, yumuşak başlılık ve sorumluluk boyutlarına ilişkin kişilik özellikleri arttıkça kendini sabotajın azaldığını tespit etmiştir. Kendini sabotaj ile psikolojik faktörler arasındaki analizler sonucunda, kendini sabotaj ile psikolojik iyi oluş, başkalarıyla olumlu ilişkiler, öz kabul, öz-yeterlilik, öz-saygı, çevresel ustalık, benlik saygısı, yaşam doyumu, yaşam amacı ve uyumu arasında negatif bir ilişki bulunduğunu tespit etmiştir.

Standage, Treasure, Hooper ve Kuczka (2007) yaptıkları çalışmada, kendini sabotaj ile motivasyonel sınıf iklimi arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırmanın sonucunda performansa yönelik hedefleri olan sınıf iklimine sahip öğrencilerin daha fazla kendilerini sabote ettiklerini bulmuştur. Dolayısıyla performans yönelimli sınıf iklimi ile kendini sabotaj arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Flemming (2007) ergenler üzerinde yaptığı çalışmada kendini sabotaj ile yetenek ve sürekli duygulanım arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Ergenlerin pozitif duygulanım ve sınıf düzeyleri arttıkça kendini sabote etme eğilimlerinin azaldığını, negatif duygulanım arttıkça kendini sabote etme eğilimlerinin de arttığını tespit etmiştir.

Alter ve Forgas (2007) çalışmasında kendini sabotaj ile pozitif duygular arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Araştırma sonucunda, bireylerin pozitif duygulanım düzeyleri ile kendini sabote etme düzeyleri arasında pozitif korelasyon bulunduğunu tespit etmiştir. Mutlu bireylerin kendini sabotaj stratejilerini daha çok kullandıklarını, bu durumun benlik saygısı yüksek olan bireyler için, başarısızlık durumunda aldıkları olumsuz feedback etkisinin benlik üzerinde daha yıkıcı bir etkisi olacağını belirtmektedir. Beck, Koons ve Milgrim (2008) akademik erteleme, benlik saygısı, öz-bilinçlilik değişkenlerinin ve kendini sabotaja olan etkisini incelemiştir. Araştırma sonucunda, kendini sabotaj ile bireyin yaşadığı sosyal kaygı, öz-bilinçlilik algısı ve başarıya dönük akademik çalışmalarının erteleme arasında pozitif bir korelasyon bulunduğunu tespit etmiştir. Bu durumda bireyler çalışmalarını erteleyerek, gerekli çaba göstermeyip bunu kendini sabotaj stratejisi olarak kullanmaktadırlar.

Howard (2011) çalışmasında, üniversite öğrencilerinin kendini sabote etmeleri ile akademik karar verme becerilerine ilişkin aldıkları sosyal destek, öz-yeterlilik ve iyimserlik düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemiştir. Üniversite öğrencilerinin öz- yeterlilik düzeyleri ile kendini sabotaj düzeyleri arasında negatif yönlü korelasyon bulunduğunu; iyimserlik düzeyleri ile kendini sabotaj düzeyleri arasında pozitif korelasyon bulunduğunu; ayrıca kendini sabotajın akademik başarı üzerinde önemli bir etkiye sahip olduğu sonucuna ulaşmıştır.