• Sonuç bulunamadı

2.1. Kendini Sabotaj

2.1.4. Kendini Sabotajın Psikodinamiği ve Nedenleri

McShane ve Von Glinow’a (2016) göre, bireyin kendisiyle ilgili inançları ve değerlendirmeleri, benlik algısı olarak ifade edilmektedir. Her birey, sahip olduğu mevcut yetenekleri (algılanan benlik) ile sahip olmayı arzu ettiği yetenekleri (ideal benlik) arasında kıyaslamalarda bulunur. Bu değerlendirmeyi yapmasında, bireyin farklı özellikte ve sayıdaki roller ile kimlikler arasındaki karmaşıklık düzeyi; algıladığı rollerin kişiliği ile

içsel uyumu; kendisine ilişkin olarak ortaya koyduğu net ve sağlam kimlik unsurlarının

kendisi ve başkaları tarafından doğru algılanmasına yönelik açıklık özelliği etkili olmaktadır. Dolayısıyla benlik algısı, bireyin sağlığını, davranışlarını ve performansını etkilemektedir. Hemen herkes pozitif bir benlik sahibi olmaya çalışır, ancak bu algı herkeste farklı düzeydedir. Her birey kendi benlik değerlendirmesini öz-saygı, öz- yeterlilik ve kontrol odağı olmak üzere üç unsura göre yapmaktadır. Bireyin benlik değerlendirmesi genellikle, bireyin kendi benliğini beğenme, saygı duyma ve tatmin olma derecesi olan öz-saygı; bireyin verilen bir görevi başarıyla tamamlayabileceğine ilişkin inancı olan öz-yeterlilik; bireyin kendi yaşamıyla ilgili olayların kendi kontrolünde olduğuna ilişkin inanç düzeyi olan kontrol odağı gibi unsurlar tarafından belirlenmektedir. Giderek artan sayıda örgütsel davranış uzmanı, insanların kendilerini algılama şeklinin, onların iş ortamındaki tutum, motivasyon, karar ve davranışlarını açıklamada yardımcı olduğunu keşfetmektedir (McShane ve Von Glinow, 2016, s.46).

Kendilerini tanıyan, yeterliliklerini iyi bilen bireyler karşılaştıkları yeni durumlara kendilerini sürekli hazırlayabilmekte ve yaşamlarını kendileri yönetebilmektedir. Diğer taraftan, kendi öz-benliğine ilişkin olarak, performanslarının sonucundaki başarılarına yönelik olarak endişe yaşayan bireyler ise, bu duruma ilişkin kendini sabotaj mekanizmaları kullanarak yaşamlarını kendileri yönlendirmeye çalışmaktadırlar (Berglas ve Jones, 1978; Zuckerman, Kieffer ve Knee, 1998; McCrea ve Hirt 2001; Üzar-Özçetin ve Hiçdurmaz, 2016). Bireylerin kendini sabote etme davranışını göstermesinin nedenleri arasında belirsizlik, geçmiş yaşantılar ve olumsuz benlik algısı, hata yapma korkusu, kontol odağı, kaygı, kişilik, maladaptif mükemmelliyetçilik, yeni ve zor görev algısı vb. sayılabilir. Kendini sabotaj mekanizmalarına başvuran bireylerin, genellikle savunmacı beklentilere sahip, daha çok görev odaklı ve yansıtma gibi

davranışları gösteren bireyler oldukları görülmektedir (Martin, Marsh, Debus ve Williamson, 2003; Üzar-Özçetin ve Hiçdurmaz, 2016).

Görevin Birey İçin Önemli Olması: Herhangi bir görev ya da performansın

bireyi kendini sabotaja motive etmesi için, o görev ya da performansın çıktısının bireyin benliğiyle ilişkili ve birey için önem arzetmesi gerekmektedir. Bireyin göreve yüklediği önem arttıkça ve öz-saygı algısı ile görev arasındaki korelasyon arttıkça, kendini sabotaj stratejilerini kullanma oranı da o derece artacaktır (Abacı ve Akın, 2011).

Yeni ve zor görev algısı: Rhodewalt ve Fairfield'e (1991) göre, bireyler zor bir

görev ile karşılaştıklarını düşündüklerinde ve Berglas ve Jones'a (1978) göre, yeni çabalar içine girdiklerinde daha sık kendini sabote etme mekanizmalarını kullandıklarını belirtmektedir (Akın, Abacı ve Akın, 2011).

Belirsizlik: Kendini sabote eden bireyler, değişken ve düzensiz olarak elde ettikleri pekiştireçleri, hangi davranışlarından dolayı aldıklarını anlamlandırmaya yönelik aşırı bir belirsizlik algılamaktadır. Bu durumda performanslarına yönelik çelişkili ve rastlantısal olarak elde ettiği kazanımlardan dolayı, davranışlarına olumlu ya da olumsuzğuna ilişkin farkındalık kazanamayan birey belirsizlik yaşayarak kendini sabote etmektedir. Dolayısıyla tutarlı, net ve objektif kriterlere göre değerlendirilmenin olmadığı, belirsizliğin yaşandığı ortamlarda, bireyler daha çok kendini sabote etme davranışı eğilimi içerisine girmektedir. Ayrıca bireyin kendisi için önemli gördüğü performansına ve yeterliliğine ilişkin belirsizlik yaşadığı durumlar da kendini sabote etmesine sebep olmaktadır. Kendini sabote eden bireyler, benliklerine yönelik tehdit içerikli belirsizlik yaşadıkları durumlarda da, bu duruma uyum sağlamak ya da bu durumun üstesinden gelebilmek için kendini hazırlamak yerine performanslarını engelleyecek bahaneler üreterek kendini sabote etmektedir (Berglas ve Jones 1978, Zuckerman ve ark. 1998, McCrea ve Hirt 2001; Akın, Abacı ve Akın, 2011).

Anne-baba tutumları ve geçmiş yaşantılar: Kendini sabote etme davranışı, bireyin geçmiş yaşantılarından hatta çocukluğundan itibaren kendisine, performansına ve başarısına yönelik geliştirdiği olumsuz bilişsel yapılardan da kaynaklanmaktadır. Bireylerin benlik gelişimini erken dönem ebeveyn tutumları, ailesi ile olan iletişim ve etkileşimleri olumlu ya da olumsuz olarak etkileyebilmektedir. Çocukluktan itibaren bireye anne-babaların aşırı korumacı davranması ve haksız öz-yüceltme tutumu sergilemesi, çocuğun ailesine daha zeki ve yetenekli olduğunu gösterme girişimlerinde bulunmasına, ilgi çekmesine, başarılıymış gibi görünmesine ve öz-benliğini korumasına

yönelik stratejilere başvurmasına yol açmaktadır. Zamanla bu yöndeki tutum ve davranışlar ile birlikte gelişen olumsuz benlik algısına sahip bireyde kendini sabote etme davranışları ortaya çıkmaktadır (Warner ve Moore, 2004; Kearns, Forbes, Gardiner ve Marshall 2008; Conlon Zimmer-Gembeck, Creed, Tucker, 2006; Jones ve Berglas 1978; Üzar-Özçetin ve Hiçdurmaz, 2016).

Benlik algısı: Bireylerin kendilerine ilişkin inançları ve değerlendirmeleri

“benlik” olarak adlandırılmaktadır. Bireylerin benliklerine ilişkin algısının karmaşık, uyumlu ve net olma durumu, kişinin psikolojik açıdan daha güçlü ve sağlıklı olmasını, davranışlarını ve performansını da etkilemektedir. Benlik algısı yaparken birey, öz-saygı, öz-yeterlilik ve konrol odağı temelinde kendilik değerlendirmesi yapmaktadır. Öz-saygı, öz-yeterlilik ve iç kontrol odağı yüksek olan bireylerin kendilik değerlendirme düzeyi yüksek olmakta ve pozitif bir benlik algısına sahip olmaktadırlar. Örgütsel davranış uzmanlarına göre bireylerin kendisini algılama şekli, çalışanların örgüt ortamındaki tutum, motivasyon, karar ve davranışlarını açıklama konusunda yardımcı olmaktadır. Benlik algısı bireyin hem özel yaşamında hem de iş ortamında sağlığı ve davranışları üzerinde etkili olmakta; dolayısıyla bu durum örgüte de yansımaktadır(McShane ve Von Glinow, 2016). Dolayısıyla olumsuz benlik algısına sahip bireylerde kendini sabote etme davranışları ortaya çıkmaktadır (Warner ve Moore, 2004; Kearns, Forbes, Gardiner ve Marshall, 2008; Conlon Zimmer-Gembeck, Creed, Tucker, 2006; Jones ve Berglas 1978; Üzar-Özçetin ve Hiçdurmaz, 2016).

Öz-saygı: Bireyin kendi benliğini beğenme, saygı duyma ve tatmin olma

derecesi olan öz-saygı, bireyin sosyal ortamlarda ne kadar başarılı olduğuna ilişkin değerlendirmesidir. Öz-saygı düzeyi yüksek olan bireyler başkaları tarafından daha az etkilenirler, başarısıszlık durumlarında bile ısrar etmeye devam ederler (McShane ve Von Glinow, 2016). Öz-saygı düzeyine yönelik olarak iki durum ortaya çıkmaktadır. Buna göre, düşük öz-saygı düzeyine sahip olan bireyler, başarısızlık durumlarını benlikleri için oluşabilecek olumsuz etkilerini azaltmak için; yüksek öz-saygı düzeyine sahip bireyler ise benliklerine yönelik olarak daha fazla pozitif bildirimler elde etmek için kendini sabote etme stratejilerine başvurmaktadır (Rhodewalt, 1990). Rhodewalt, Morf, Hazlett ve Fairfield (1991), öz-saygı düzeyi ve kendi sabotaj eğilimi açısından araştırma grubundaki katılımcıları yüksek ve düşük olmak üzere gruplara ayırmıştır. Bu çalışmanın sonucunda, yüksek öz-saygı düzeyine sahip katılımcıların, yüksek kendini sabotaj grubunda olduğunu; düşük öz-saygı düzeyine sahip katılımcıların ise düşük kendini sabotaj grubunda olduklarını görmüştür.

Kontrol odağı: İçsel kontrol odağı yüksek olan bireyler, yaşantılarındaki

olayların büyük oranda kişisel özelliklerinden (motivasyon ve yetkinlikler) etkilendiğine inanırken; dışsal kontrol odağı yüksek olan bireyler ise hayatta başlarına gelen şeylerin daha çok kader, şans ve dışsal çevreden etkilendiğine inanırlar. İçsel kontrol odağı yüksek olan bireyler, daha olumlu benlik algısına sahip, iyi performans sergileyen, kariyerlerinde daha başarılı olan, iş tatmini yüksek olan, stres yönetimini iyi yapabilen ve performansa dayalı ödüllendirme sistemiyle daha çok motive olan bireylerdir. Ancak, tam aksine dışsal kontrol odağı yüksek olan bireylerin ise, yeni olaylar ya da farklı görevlerle karşılaşmaları durumunda olaylar üzerindeki kontrol düzeyi belirsizleşmektedir (McShane ve Von Glinow, 2016). Dolayısıyla dış kontrol odağı yüksek olan bireylerin karşılaştıkları olaylar karşısında dışsal yüklemelere başvurması armakta ve kendini sabotaj davranışları ortaya çıkmaktadır. Kendini sabotaj davranışı ile kontrol odağı arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalarda, sabotaj eğilimin iç kontrol odağı (Akın, 2011) ve akademik başarıya yönelik kontrol odağı (Akça, 2012) ile arasında ilişki olduğunu tespit etmiştir.

Öz-yeterlilik: Öz-yeterlilik, bireyin belirli bir görevi başarıyla tamamlayabilmek için yeteneğe, motivasyona, doğru rol algılamasına ve olumlu bir duruma sahip olduğu konusundaki inancıdır. Kısaca, bireyin bir dizi farklı durumda belirli bir işi yapabile yeterliliğine ilişkin algılamasıdır (McShane ve Von Glinow, 2016). Bilişsel kuram ya da sosyal öğrenme kuramı olarak da adlandırılan Öz-yetkinlik kuramı, kişinin bir görevi yerine getirebilme gücüne ilişkin inancı olarak tanımlanmaktadır. Bireyin öz-yetkinlik algısı ne kadar yüksek ise başarıya ilişkin yeteneğine güveni de o kadar yüksek olacaktır. Öz-yetkinlik kuramını geliştiren Albert Bandura’ya göre, geçmiş tecrübeler, rol modellerin başarıları, sözlü teşvikler ve fizyolojik durum öz-yetkinliği yükselten faktörler olarak belirtilmektedir (Robbins & Judge, 2017, s.217). Düşük öz- yeterlik algısına sahip bireylerin, kendini sabotaj stratejilerini kullanımının daha fazla olduğu görülmektedir (Mamaril, Usher ve Coyle, 2013; Pulford, Johnson ve Awaida, 2005).

Hata yapma korkusu: Olumsuz aile-çocuk etkileşimleri sonucunda gelişen olumsuz benlik algısı, bireyin kişi-içi ve kişiler arası değerlendirmeleri, bireyin başarısız olma durumlarını etkileyerek hata yapmaya yönelik korku duygusuna kapılmasına neden olmaktadır. Başarısızlık algısı ve hata yapma korkusu yüksek olan bireyler kendini sabote etme stratejilerine başvurabilmekte, bu eğilim zamanla sürekli bir davranış haline gelebilmektedir. Hata yapma korkusu yaşayan bireyler, başarısız olmaları durumunda

yaşayacakları utanç duygusundan benliklerini korumak amacıyla kendilerini sabote ederler. Elliot ve Church (2003), hata yapma/başarısız olma korkusu ile kendini sabote etme eğilimi arasında pozitif yönlü bir ilişki olduğunu belirtmektedir (Martin, Nejad, Colmar, Liem, Collie, 2015; Elliot ve Thrash, 2004; Üzar-Özçetin ve Hiçdurmaz, 2016).

Kaygı: Birey özellikle performansına ilişkin yeterliliğinin değerlendirileceği

durumlarda başarısız ya da yetersiz olma ihtimaline yönelik sosyal algı kaygısı (anksiyete) yaşamaktadır. Başarılı görünme ve bu görünümü koruyabilme arzusu içinde olan birey genellikle kendisini başarısız gösterme ihtimalini ortadan kaldıracak yöntemlere başvurmaktadır. Böylece birey kendini sabote ederek başarısız olması durumunda bile başkaları tarafından yetersiz olarak görülmesini engelleyecek, kendini iyi hissedecek, öz güvenini ve öz benliğini koruyacaktır. Bu bağlamda birey başarısızlığını mazur göstererek kendine hizmet eden, kendini sabote etme yöntemlerine başvurmaktadır (Akın, Abacı ve Akın, 2011).

Kişilik: Literatürde yer alan bazı kişilik ve davranış özelliklerinin kendini

sabote etme stratejilerinin kullanımı ile ilişkili olduğu görülmektedir. Bunlardan bazıları düzenbaz, narsist, borderline, hipokondriyazis, maladaptif mükemmeliyetçi kişilik ve davranış özellikleridir. Want ve Kletman'a (2006) göre, düzenbaz kişilik özelliklerine sahip olan bireyler, performanslarına yönelik değerlendirme sorunları yaşamakta ve kendilerini sabote etmektedirler. Sansone, McLean ve Wiederman'a (2008) göre, mükemmellik ile değersizlik arasında ani geçiş yaşayan, güven duyguları kırılgan, depresyona meyilli borderline kişilik bozukluğuna sahip olan bireyler, kendini sabote etme davranışlarına sık başvurdukları için tıbbi tedavileri bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Smith, Snyder ve Perkins'e (1983) göre, herhangi bir hastalığı olmadığı halde, şiddetli, ciddi bir hastalığı (felç, kanser vb.) olduğuna en az 6 ay süreyle inanan

hipokondiyak bireylerin performanslarını sabote eden stratejileri daha çok kullanmaya

yatkın oldukları görülmektedir. Rhodewalt, Tragakis, Finnerty'e (2006) göre, ben merkezci, kendini beğenmiş, kibirli, kendilerine aşırı hayran, diğer insanları düşünmeyen, empati kurmayan narsisist kişilik özelliğine sahip bireylerin kendini sabote etme davranışlarının yüksek olduğu görülmektedir (akt. Üzar-Özçetin ve Hiçdurmaz, 2016).

Geleneksel olarak araştırmacılar, kendini sabotajı olumsuz bir kişilik özelliği olarak algılamaktadırlar. Alkol ve madde kullanımı, erteleme ve tembellik gibi bazı kendini sabotaj davranışları aslında sabıkalıdır. Eğer birey sürekli olarak kendisi için sözel olarak engellerden bahsediyorsa, zamanla “bahaneci, şikayetçi ve sızlanan biri” olarak görülmektedir. Bu durumda sözel kendini sabotaj stratejisini kullanan bireyin

olumsuz olarak algılanmasına yol açmaktadır. Hem davranışsal hem de sözel kendini sabotaj stratejileri bireyin yetersizliği olarak görülmektedir (Leary ve Shepperd, 1986).

Kendini sabotaj kısa süreli kullanımında benliğine yönelik olumsuz tehditleri ortadan kaldırmayı amaçlayan benlik koruyucu işleve sahip olmasına rağmen, sosyal olarak çeşitli olumsuzluklara da yol açmaktadır (Abacı ve Akın, 2011). Smith ve Strube (1991), kendini sabotaj stratejilerini kullanan bireylerin başkaları tarafından daha olumsuz olarak algılandığını ve kendini sabotajın sonuç olarak bakıldığında öz-yıkıcı bir işleve sahip olduğuna dikkat çekmişlerdir.

Maladaptif mükemmelliyetçilik: Shafran ve Mansell'e (2001) göre, kendisi ve

başkaları ile ilgili beklentisi yüksek olan mükemmeliyetçi bireyler, yüksek standartları elde edebilmek amacıyla çaba gösterir ve bu durum kişide stres ve psiko-sosyal problemler oluşturmaz. Suddarth ve Slaney'e (2001) göre, uyumsuz mükemmelliyetçi, aşırı saplantılı, kuralcı, obsesif-kompulsif takıntılı özelliklere sahip olan maladaptif mükemmeliyetçi bireyler hata yapmaktan korkarak kendilerini sabote ederler (akt. Üzar- Özçetin ve Hiçdurmaz, 2016).

Akademik başarı ve performans: Hirt (1991) ve Urdan'a (2004) göre, akademik

başarı gerektiren ve Schwinger'a (2013) göre , performansın önemsendiği durumlarda, akademik başarısı düşük bireyler, başarısız olması durumunda buna neden olan yetersiz performansını düşük yeteneğine bağlamak istemedikleri için kendini sabote etme mekanizmasını kullanmaktadırlar (Akın, Abacı ve Akın, 2011; Üzar-Özçetin ve Hiçdurmaz, 2016).

Bireysel - fiziksel özellikler ve bireylerin ruh hali: Bireysel - fiziksel özellikler ve bireylerin ruh hali ile kontrol odağı durumları da kendini sabote etme davranışının nedenleri arasında yer almaktadır (Büyükgöze ve Gün, 2015). Smederevac, Novovic, Milin, Janicic, Pajic ve Biro’ya (2003) kendini sabotaj stratejilerini daha fazla kullanan bireylerin, genellikle kendisini daha az çekici buldukları, fiziksel ve bireysel özellikleri konusunda kendileriyle barışık olmadıkları görülmektedir. Kendini Sabotaj, bireylerin başkaları tarafından değerlendirilme kaygısı, korku, endişe, stres, ve kendilerinden şüphe duyma gibi ruh hallerini yansıtan duygularına ilişkin birey tarafından geliştirilmiş stratejilerdir (Arkin ve Baumgardner, 1985; Jones ve Berglas,1978). Zuckerman ve Tsai (2005) olumsuz ruh haline sahip bireylerin kendini sabotaj mekanizmalarını daha çok kullandığını belirtirken; Alter ve Forgas (2007) ise, tam tersine olumlu ruh halinin, bireylerde kendini sabotaj mekanizmalarının kullanımını arttırdığını belirtmektedir. Forgas (1994) ise pozitif ruh haline sahip, mutlu insanların başarılarının sebebini

kendisinden kaynaklanan içsel koşullara, başarısızlıklarını da kendi dışındaki koşullara bağlama eğiliminde olduklarını belirtmektedir. Forgas, Bower ve Moylan (1990) da mutlu bireylerin, olumlu benlik algısını ve yüksek öz-saygı düzeyini korumak amacıyla daha fazla kendini sabotaj stratejilerinin kullanımına başvurduklarını belirtmektedir. Anlı (2011) ise, kendini sabotaj ile psikolojik iyi olma hali arasında anlamlı düzeyde ve negatif yönlü bir ilişkinin bulunduğunu, bireylerin psikolojik olarak öznel iyi olma düzeyleri arttıkça, kendini sabotaj stratejilerini daha az kullanmayı tercih ettiklerini tespit etmiştir.

Savunmacı Kötümserlik: Norem ve Cantor (1986) savunmacı kötümserliği,

“savunmacı beklenti ve derin düşünme temelinde; bireyin gerçekçi olmayan daha düşük düzeyde beklentiler içerisine girmesi ve performansına ilişkin değerlendirme içeren durumlardan önce tüm ihtimalleri düşünmesi” olarak tanımlamaktadır. Kendini sabotaj ve savunmacı kötümserliğin birbirine benzeyen iki ortak noktaya sahip oldukları görülmektedir. Bunlardan biri, her ikisinin de “başarısızlık korkusundan kaynaklanan olumsuz benlik şemalarını aktif hale getirmesi”dir. Diğeri ise, her iki değişkenin de “öz- değer hissini korumak amacıyla bireyler tarafından geliştirilen stratejiler” olarak kullanılmasıdır (Abacı ve Akın, 2011). Ancak kendini sabotajın başarıya yönelik engellerin aktif olarak birey tarafından seçilmesi, savunmacı kötümserliğin ise davranışsal olmaktan ziyade bilişsel bir strateji olarak doğrudan performansa yönelik eylem içermemesi yönüyle birbirinden farklılaştığı görülmektedir (Martin, Marsh, Williamson ve Debus, 2003).