• Sonuç bulunamadı

Kemal Özer

Belgede Yusuf Ziya Bahadmh üstüne (sayfa 169-173)

Yusuf Ziya Bahadınlı’nın bendeki görüntüsüne nasıl bakmalıyım, bu görüntüyü anlatmaya nasıl başlamalıyım? 1960’ların başlarına küçük bir yolculuk, bunun için yeterli mi?

Yusuf Ziya Bahadınlı sözkonusu oldu mu, belki böyle bir başlangıca gerek yoktur. Çünkü onunla karşılaşmak, bir rastlaşmanın iz bırakan heyecanıyla kendini durmadan anımsatmaz. Bir kalabalığın içinde, topluca bir yürüyüşün yan yana getirdiği insanlar birbirini nasıl görür, nasıl tanırsa Bahadınlı’yla karşılaşmak da öyledir. Yanınızda yürüyenlerden biridir o; omzunuzun dibinden geçerken adımlarını duyduğunuz, başınızı çevirdiğinizde yüzünü gördüğünüz, sürüp giden bir konuşmayı sanki kaldığı yerden sürdürdüğünüz biri.

1965’te İstanbul’un Beyazıt semtinde, bir kitapçılar çarşısında, birbirine komşu o iki kitabevi; nasıl başladığını anımsatmanın gerekli olmadığı bu karşılaşmaya ancak somut bir görüntü sağlamaya yanyor o yüzden. Bahadınlı’nın Hür Kitabevi, benim açtığım Uğrak Kitabevi’yle önlü-arkalı komşu. Yıllarca sürmesi olağan bu komşuluğun ömrü ne yazık ki çok kısa. 1965 seçimlerinin ilk sonuçlarında görünmeyen bir gelişme, Bahadınlı’nın TİP millet-

168

vekili olarak Ankara’ya gitmesine yol açıyor: Milli Bakı- ye’de biriken oylar partilere dağıtılmış, Bahadınlı da Meclis’in yolunu tutmuştur.

İkinci bir seçime kadar siyasal olaylardan, Meclis çalışmalarından, basından izlenen bir dönemin ardında, somutlayıcı ikinci bir görüntü belleğimde canlanmasa da, Bahadınlı’yla genel bir yürüyüşün içinde yine bir araya geliyoruz. Aydınlara, yazarlara bir tek kendi alanında yürümenin yetmediği, sanatın aynı zamanda toplumsal görev üstlendiği bir ülkede yaşıyoruz. Onun için de bu yürüyüş çok yönlü. Bahadınlı bu çok yönlü yürüyüşün kapsadığı birçok alanda ürün veriyor: Kitap yazıyor, yayıncılık yapıyor, etkin olarak siyasetin içinde yer alıyor.

Onun bu genel görüntüsünü biraz özelleştirmeye kalkınca karşıma çıkan ise; serinkanlı, kararlı, inançlı, direngen bir yüz. Benzerleriyle ortak çizgilerinin yanı sıra, kendine özgülüğü hemen göze çarpan bir yanı da var bu yüzün. Yaptıkları için gizli/açık hiçbir ek beklenti yansıtmıyor.

(Yaptıkları için elbet beklentisi var, yok değil. Toplumu dönüştürmeyi, yaşamı değiştirmeyi, sanatı bu değiştirme ve dönüştürme amacına hizmet için kullanmayı bekleyerek çıkıyor yola. Ancak, bunun dışında, ek bir beklentisi yok.) Kendine özgü diye nitelenmemesi gerekir belki, ama ek beklentisi olmayan yüzler ne yazık ki sanıldığınca ya da umulduğunca çok değil. İkide bir “Ben bunu, bunu, bunu yaptım!” diyenler, yaptıklarını sık sık vurgulayanlar karşımıza çıktıkça, Bahadınlı’nın o kararlı, inançlı, serinkanlı görünüşü bir ayrıcalık halini alıyor, kendine özgü bir sözü edilirlik kazanıyor.

Niye böyle? Bahadınlı’ya bakınca onu da görüyorum. Yaptıklarını, yaşamına sindirerek, yaşamıyla sıkı sıkıya ör-

169

tüşmüş bir doğallık içinde yapıyor çünkü. Tıpkı o yan yana geliverdiğimiz kalabalıkta, omzumuzun dibinde bir süre birlikte yürümenin doğallığı gibi.

Gördüğümle, Bahadınlı’yı alıp herkesin dışında, başka bir yere mi taşıyorum? Hayır. O da herkes gibi yakınmalar içinde olmuştur kuşkusuz.

Düşleriyle o düşlerin gerçekleşmesi arasında birtakım çelişkiler onu da rahatsız etmiştir. Benim gördüğüm: Bahadınlı’nın bunları özelleştirmekten kaçınması; kendi kişiliğine, kendi yaşamına ilişkin görmekten, göstermekten uzak durması.

Bahadınlı’yla yüz yüze geldiğinizde bunlardan başka söylenecek bir şey yok mu? Elbet var. Yere sağlam basmanız gerektiğini düşündürür size.

Söyleyeceğiniz her sözü seçmeli, o sözün nereye gideceğini düşünmelisiniz. Gelişigüzel konuştuğunuzda bunun hesabını size soracak biri gibi durur karşınızda. Ne konuşacaksam dikkat etmeliyim, yoksa kendimi kurtaramam duygusuna kapılmanız, ayakları üzerinde dengeli duruşundan, iki yana hafif hafif sallanarak konuşmasından kaynaklandığı gibi, yüzünden hiç eksik etmediği o belli belirsiz gülümseyişle de ilgili olabilir. Geniş bir alında başlayan, çeneye doğru inerken kısık bakışlı gözlere uğrayan ve alaycı bir ışıltıyla birdenbire aydınlanıverip dudaklarda hafif bir gülümseyişe ulaşan kararlı bir serinkanlılık vardır yüzünde.

Sözcüklerinizi özenle seçmediğiniz zaman, gözlerdeki o ışıltı yayılacak, dudaklardaki gülümseyiş daha da genişleyecek ve siz iğneleyici bir konuşmanın öznesi durumuna düşeceksiniz demektir. Öyle bile olsa, Bahadınlı’ya bu serinkanlılığı neyin kazandırdığını bildiğiniz sürece gocunmaz, tam tersine, onunla karşılaşmaktan hem bir çekinti, hem de onur verici bir heyecan duyarsınız.

170

Yıllar birbirini kovaladı, birçok şey değişti. Buna karşılık, Bahadınlı’nın serinkanlı, kararlı, inançlı, direngen yüzü de, onunla karşılaşmanın duyurduğu o “sözcükleri seçerek konuşma” kaygısı da değişmedi. Onun gözlerindeki ışıltıyı, dudaklarındaki gülümseyişi, iğneleyici bir konuşmaya özne olmayı bir kez daha göze alarak diyorum ki:

Yaptıklarını ek bir beklentisi olmadan yapanların gittikçe azaldığı şu günlerde yola yeni çıkanlar için Yusuf Ziya Bahadınlı örnek gösterilmeli ve bütün ömrünce ne yaptıysa alkış beklemeden yaptığı için de alkışlanmalı.

Sol Dergisi, Aralık 2002, sayı: 194

171

172

Belgede Yusuf Ziya Bahadmh üstüne (sayfa 169-173)