• Sonuç bulunamadı

Ahmet Öztürk

Belgede Yusuf Ziya Bahadmh üstüne (sayfa 21-25)

Sevgili Yusuf Ziya Bahadınlı,

Yazıma “Sayın” diye başlamam gerekirdi belki; ama, içimden gelmedi.

Aramızda en baştan saygı hitabıyla başlayan bir hiyerarşi oluşturmanın, birlikte olduğumuz beş altı saat içinde gösterdiğiniz içtenliğe halel vereceğinden korktum galiba.... Doğrusu edebiyatçı kimliğinizden daha çok siyasal kimliğinizle tanıyordum sizi. En çok aklımda kalan Türkiye İşçi Partisi’nin 15 milletvekillinden biri olduğunuzdu. Bu coğrafyada, “savaşsız sömürüşüz bir dünya” ülküsüne yaşamını vakfetmiş insanlar için, 65 TİP’i coşkun bir çağrışım yüküyle doludur, bilirsiniz. İflah olmaz bir sosyalistin sizi bu yönünüzle anımsaması pek doğal elbette. Ancak, yazı heveskârı bir insan olarak, yüreğimi bu coşku seline kaptırıp, yazınsal yönünüzü es geçmem de bağışlanamaz doğrusu. Nitekim, ucundan, kıyısından edebiyatçı yanınızla tanıştım daha sonra, “Bir Yazarın Anatomisi” başlıklı söyleşide de bizzat kendinizle...

Anımsarsınız, “Kütüphanecilik Haftası” nedeniyle açılan bir serginin konuğu olarak Sadık Albayrak’la birlikte gelmiştiniz Zonguldak’a. Haftanın amacı, -sözüm ona- çocuklarımıza kitap sevgisi aşılayıp, kütüphanelerin

önemi-20

ni anlatmaktı. Zonguldak Milli Eğitim Müdürlüğü otobüsler dolusu öğrenciyi, Polis Haftası nedeniyle açılan silah sergisine taşımayı yeğlediğinden, kentin okur yazar tayfasından başka kimsecikler yoktu ortalıkta. Ne yazık ki, yirmi beş-otuz kişilik bir yalnızlıkla almıştık salondaki yerimizi. Ama ne gam. İç Anadolu’daki yoksul bir köyün sözüm ona en varsıl ailesinin, her yıl iki çuval hububat gibi büyük bir bütçe(!) ayırarak okutmaya çalıştığı çocuğunun öyküsü öylesine çoğalttı ki bizi, bir anda binlerce cevahir yürekle doluverdi salon.

Nasıl unuturum; okul yıllarından başlayıp, parlamento kürsüsüne uzanan ve yurt dışına sürgünlükle taçlanan bir serüvende, eğlenceli bir yolculuğa çıkmıştık sizinle. “Eğlenceli” diyorum, kendinizle dalga geçmekten bir an bile geri durmayan bir dil ve yaşamının her anından hikmet çıkarmayı beceren bir bilge tavrıyla yapmıştınız konuşmanızı. İki buçuk saate yaşamınızı değil yalnızca, bu ülkenin 80 yıllık panoramasını da sığdırdınız üstelik. Alçalıp yükselmeyen kadife gibi bir sesle, süslü laflar edip kalıplaşmış cümleler kurmaya meyletmeden, usul usul anlattınız dağarcığınızdakileri.

Ne şanslısınız! Anadolu aydınlanmasının önemli kurulularından biri olan Köy Enstitüsü’nde biçimlenmiş kimliğiniz, Türkiye İşçi Partisi’nde de su verilerek çeliklenmiş. Okuduğunuz Köy Enstitüsü’nde kütüphane görevlisi olmanız yaşamınızın büyük şanslarından biri olmuş galiba. Bu sayede yasak olanlar da içinde, birçok kitabı okuma olanağına kavuşarak, küçük yaşta büyük düşlerin insanı olmuşsunuz. Köyünüzde “kolhoz” kurmaya çalışmanızdan anladım bunu. Bıyıklarınız yeni terlemeye başlarken,

“Kaldıralım sınırları” demişsiniz köylülere, “Yalnızca sınırları kaldırmakla şu kadar dönüm arazi kazanırsınız.”

21

22

Kimseyi ikna edememişsiniz tabii. Bu erken düş başarısızlıkla sonuçlanmış.

İzniniz olursa sormak isterim, olmaz düşleri olmaz kılma sevdası hiç mi yormadı sizi?

Hadi çocuk yaşta “kolhoz” kurma çabanızı çocukluğunuza verdik, yayınevi kurabilmek için gerekli parayı kazanma uğruna, takım elbise ve kolalı gömlekle utana sıkıla da olsa, salatalık satmak da neyin nesi? Tamam sürgünlükten bıktığınız için öğretmenlikten ayrılmış, işsiz kalmayı seçtiniz.

Peki, bir tane bile üyesi olmayan TİP’i, bir gram sol potansiyeli olmayan bir kentte örgütleme çabanızı nasıl açıklayacağız? Hepsi bir yana, bir de bu yerden milletvekili seçilmeyi nasıl becerdiniz Allah aşkına? “Sosyalist gerçekçi” olmak böyle bir şey galiba. Çarpıklıkları, yozlaşmayı, eşitsizliği yansıtmakla yetinmeyip, bunlara yol açan düzeni değiştirmeyi amaçlayan bir tavrı ortaya koyacaksın... İmgelem gücünün sınırsızlığıyla düş kurup, gerçek kılmak için vücudunun tüm hücrelerini seferber edeceksin. Gerçekçi olup, olanaksızı isteyeceksin özet olarak...

Ayağınızda çarık, bacağınızda şalvarla mal güttüğünüz Yozgat’ın Bahadın köyünden kalkıp milletin vekili olarak yerinizi aldığınız mecliste yaşadıklarınız da çok öğretici gerçekten. Hele o ünlü kavga olayı! Hani üyesi olduğunuz komisyonda ODTÜ’nün kuruluş yasası tartışılıyormuş da, öğrenim dilinin ne olacağına gelince karışmış ortalık. Milliyetçi-muhafazakâr iktidarın temsilcisi, ‘İngilizce olmalı” derken ısrarla, siz “Türkçe olmalı” diye ayak diriyor- muşsunuz. İşte o komisyon toplantısından çıkar çıkmaz sille tokat girişmişler size. İçlerinde en hırslısı köy kökenli olanıymış, en çok da bu zorunuza gitmiş. Kavga

bitti-ğinde sormuşsunuz ona, “Hadi bunlar vurdular da sana ne oluyor?” Pişkin pişkin gelmiş yanıtı, “Niye vurmayacakmışım, ben milletvekili değil miyim?”

Anlattığınız bu sahne çok şey düşündürdü bana. Birincisi, başta trafik olmak üzere, ortak yaşamın neredeyse tüm kurallarını hiçe saymakla başlayıp, pervasızca silah sıkmaya ve futbol maçlarında holiganlaşmaya kadar uzanan “Ben milletvekiliyim”

görgüsüzlüğü, aradan kırk yıl geçmiş olmasına karşın tüm biçimleriyle varlığını koruyor hâlâ. İkincisi ister sokakta, isterse mecliste olsun ırkçı-şoven siyaset tarzı, şiddet kültürüyle kol kola dolaşmak zorunda. Faşizmin genetik şifresi buna göre kotlanmış çünkü. Ve nihayet üçüncüsü hangi sosyal statüden, hangi sınıftan olursa olsun “insan”

denilen varlık, “insan olmakla malûl” sonuçta. Sağlam bir siyasal bilince ve insani değerleri içselleştirmiş bir kültüre sahip olmadı mı, bulduğu ilk fırsatta egemenlerin safına geçip, ötekini tekmelemeye başlayıveriyor işte.

Sevgili Bahadınlı;

Uzun yaşammıızdan kesitler sundunuz bize o gün. Anladık ki, yazarlık serüveniniz yaşam serüveninizle iç içe. Bu yüzden yazdıklarınız, yaşadıklarınızdan derlenmiş hep.

Çok şey öğrendik sizden, kim bilir daha ne kadar da öğreneceğimiz şey var? Biraz da sekseninci yaş gününüzde konuşuruz sanıyordum. Ama programım el vermeyecek galiba, büyük olasılıkla yanınızda olamayacağım o gün. Olsun. Yüzüncü yaş gününüzde görüşürüz biz de...

Berfin Bahar Dergisi, sayı: 100, Haziran, 2006

23

Belgede Yusuf Ziya Bahadmh üstüne (sayfa 21-25)