• Sonuç bulunamadı

Toplumun temelini oluşturan aile, son derece önemli olması sebebiyle hukuk sistemlerince “aile hukuku” adında ayrı bir şekilde ele alınmış ve bu müessesenin

294 Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 7/217; San’ânî, Sübülü’s-selâm, 2/188; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 6/153. 295 Zeylaî, Nasbü’r-râye, 3/197.

296 Tirmizî, “Nikâh”, 3; İbn Mâce, “Nikâh”, 46; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 22/299; Beyhakî, es- Sünenü’l-kübrâ, 7/132; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 6/152.

kurulmasında rol oynayan nikâh konusu detaylı olarak işlenmiştir. Evlilikte eşler arasındaki uyumun sağlanması, sevgi ve saygı bağının kurularak güçlü bir şekilde devam ettirilmesi ve evlilikte zarar görebilecek taraf olan kadın ve kadının velileri açısından zararlardan emin olunması gibi gerekçelerle kimi hukukçular tarafından nikâhta kefâet bir şart olarak aranmıştır. Bu açıdan bakıldığında fukahanın çoğunluğu, evlilikte denkliği gerekli görmüştür. Azınlıkta kalan fakihler ise evlilikte denkliği gerekli görmemişler ve hukukî bir şart olarak kabul etmemişlerdir. Dolayısıyla nikâhta kefâetin hukukî bir şart olarak aranıp aranmayacağı hususunda temelde iki farklı görüş karşımıza çıkmaktadır. Biz, burada öncelikle nikâhta denkliği gerekli görmeyen ve riâyet edilmesi gereken bir şart olarak kabul etmeyen kişilerin görüşlerine yer vereceğiz.

Hanefi mezhebi içerisinde Kerhî’nin (ö. 340/952) dışındaki bütün fakihler, nikâhta kefâeti gerekli bir şart olarak görmüşlerdir. Kerhî ise nikâhta kefâetin dikkate alınmaması gerektiğini söylemiş, bu durumu kan dökme ve cezasında denklik aranmayışına benzetmiştir. Ona göre kan dökme ve bunun cezası, evlilikten çok daha önemlidir. Şayet bunda denklik aranmıyorsa nikâhta da denklik aranmaz. Serahsî (ö. 483/1090) ise Kerhî’nin bu görüşünü tenkit ederek doğru olmadığını söylemiştir. Ona göre kan dökme ve cezasında dinde de denklik aranmamakta, müslüman olan bir kişi kâfir karşılığında kısas olarak öldürülmektedir. O halde bu durum, nikâhta kefâete itibar edilmeyeceği hususunda bir delil oluşturmaz.298

Başta Kerhî olmak üzere nikâhta denkliği kabul etmeyenler, koca kadına ister denk olsun ister olmasın evliliğin sahih ve bağlayıcı olduğunu söylemişlerdir.299 Onlar, bu görüşlerini bazı âyetler, hadisler ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) uygulamaları ile desteklemişlerdir. Kur’ân-ı Kerîm’den delilleri şunlardır:

1. “O, sudan bir insan yaratıp soy sop ve hısımlık meydana getirendir.”300 2. “Allah katında en değerli olanınız, ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.”301

298 Serahsî, el-Mebsût, 5/24.

299 Vehbe Zuhaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî, 7/230. 300 Furkân, 25/54.

Hadis-i şeriflerden delilleri şunlardır:

1. “İnsanlar, tarağın dişleri gibi eşittirler. Arap’ın Arap olmayana bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük (fazilet) ancak takva iledir.”302

2. “Ey insanlar dikkat ediniz! Şüphesiz Rabbiniz bir, babanız (Âdem) birdir. Bir Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap’a takvanın dışında herhangi bir üstünlüğü yoktur.”303

3. “Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Sizden her biriniz bir ölçeği doldurmaya yaklaşmış ama dolduramamışsınızdır (birbirinize çok yakınsınız).”304

4. “İnsanlar, yüz deveden oluşan bir sürü gibidir. İçlerinde bir binek bulmakta zorlanabilirsin.”305

5. “Ameli kendisini geri bırakan bir kimseyi, nesebi (soyu) hızlandırıp ileriye götüremez.”306

Zikredilen bu hadislerdeki temel noktanın, insanların Allah nezdinde eşit sayıldığı ve onların yalnızca takva ile bir üstünlük elde edebileceği olduğu görülmektedir. Dolayısıyla insanların mensup oldukları soy, sahip oldukları mal, ifa ettikleri meslek vb. hususlar bu görüşü savunanlar için bir üstünlük alameti değildir.

Nikâhta kefâeti gerekli görmeyenlerin Hz. Peygamber’in (s.a.v.) uygulamalarından delil olarak getirdikleri örnekleri de şu şekilde sıralayabiliriz:

1. Hz. Bilal’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Hz. Bilal (r.a.), ensardan olan bir kavimden evlenme isteğinde bulundu. Kız tarafı da denklik bulunmadığından dolayı isteği geri çevirdi. Bu durum kendisine ulaşınca Rasûlullah (s.a.v.) da ona şöyle dedi: “Onlara de ki: Rasûlullah (a.s.) size beni evlendirmenizi emrediyor.”307

302 İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-kadîr, 3/293; San’ânî, Sübülü’s-selâm, 2/189. 303 Heysemî, Mecma’u’z-zevâ’id, 8/84.

304 Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 17/295.

305 Müslim, “Fedâilu’s-Sahâbe”, 2547; Tirmizî, “Emsâl”, 7; İbn Mâce, “Fiten”, 16; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4/488; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 12/322; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 9/33.

306 Müslim, “Zikr”, 2699; Tirmizî, “Kıraât”, 12; İbn Mâce, “İftitâhu’l-Kitâb”, 17; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 7/230; Hâkim, el-Müstedrek, 1/165.

2. Hz. Âişe’den (r. anha) rivâyet edildiğine göre Ebû Huzeyfe b. Utbe b. Rebîa, ensardan bir kadının kölesi olan Salim’i, kardeşinin kızı Hind bint Velid b. Utbe b. Rebîa ile evlendirmiştir.308

3. Fâtıma bint Kays’tan rivâyet edildiğine göre ilk muhacirlerden ve Kureyşli bir kadın olan Fâtıma bint Kays, Rasûlullah’a (s.a.v.) gelerek Muaviye b. Ebî Süfyan (r.a.) ve Ebû Cehm’in (r.a.) kendisiyle evlenmek istediklerini haber vermiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ebû Cehm, sopasını omzundan indirmez. Muaviye ise fakirdir, parası yoktur. Sen Üsame b. Zeyd (r.a.) ile evlen!”309

4. Ebû Hüreyre’den (r.a.) rivâyet edildiğine göre Ebû Hind Yafuh, Rasûlullah’a (s.a.v.) hacamat yaptığında Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Ey Beyâza oğulları! Ebû Hind’i evlendirin, ondan kız alın.”310

5. Ebû Taybe (r.a.), Beyâza oğullarından bir kadını istedi. Velileri, kadını onunla evlendirmeye yanaşmayınca Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Ebû Taybe’yi evlendirin. Eğer böyle yapmayacak olursanız yeryüzünde büyük fitne ve fesat olur.” Onlar da “evet, izzet ikramla” şeklinde cevap verdiler.311

Ebû Abdillah eş-Şevkânî (ö. 1250/1834) de nikâhta kefâete itibar edilmesini gerektirecek bir hadis rivâyet edilmediğini söylemektedir.312

Görüldüğü üzere nikâhta kefâeti şart görmeyenler, bütün müslümanların eşit olduğu ve Allah katında üstünlüğün ancak takva ile gerçekleştiği düşüncesinden hareket etmektedirler. Onlara göre karı ile koca arasında denkliğin göz önünde bulundurulmasının faydaları olmakla birlikte hukukî bir şart olarak sayılması ve denkliğin olmaması durumunda taraflara nikâhı fesih hakkı tanınması doğru değildir. Denk olmayan erkek ile kadının evliliği, sahih ve bağlayıcı olarak gerçekleşir.

Nikâhta kefâeti şart koşanlar, yukarıda zikredilen delilleri tenkit etmiş ve şu şekilde karşılık vermişlerdir:

308 Buhârî, “Meğâzî”, 12; “Nikâh”, 16; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 10; Nesâî, “Nikâh”, 8; Beyhakî, es- Sünenü’l-kübrâ, 6/430; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 6/152.

309 Müslim, “Talâk”, 1480; Tirmizî, “Nikâh”, 38; San’ânî, Sübülü’s-selâm, 2/190.

310 Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 27; Taberânî, el-Mu’cemü’l-kebîr, 22/321; Hâkim, el-Müstedrek, 2/178; Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, 7/220; Şevkânî, Neylü’l-evtâr, 6/153.

311 Serahsî, el-Mebsût, 5/23.

1. “İnsanlar hak ve görev yönünden eşittirler. Ancak takva ile birbirlerinden üstün olabilirler. İnsanların örf ve âdetlerine dayalı olan şahsî ölçülerde insanlar birbirlerinden farklıdırlar. Mesela rızk ve servette farklılıklar vardır.”313 Onlar, bu görüşlerine delil olarak şu iki âyeti zikretmişlerdir:

“Allah, rızık konusunda kiminizi kiminizden üstün kıldı.”314

“Allah, iman edenlerinizi yükseltsin. Kendilerine ilim verilenler için ise (cennette) dereceler vardır.”315

2. “İnsan fıtratının gereği insanlar ahlakî durum ve toplumdaki yerleri itibariyle farklıdırlar. Şeriat de dinin özüne ve kaidelerine ters düşmeyen fıtrat, örf ve âdetlerle çatışmaz.”316

3. “Karşı görüştekilerin rivâyet ettikleri nasslarda kastedilen ahirete ait hükümlerdir. Biz de bunu kabul ediyor; “Ahirette üstünlük takva iledir” diyoruz.”317

4. Nikâhta kefâeti şart kabul eden fakihler, kabul etmeyenlerin kefâeti cinayet konusuna kıyas etmelerini de tenkit etmişler ve şöyle demişlerdir: “Bu, meseleyi farklı bir şey ile kıyas etmek olur. Cinayet meselelerindeki kısas eşitliği yaşama hakkını koruma ve insanların yararına yönelik bir iş olmasındandır. Ta ki, yüksek mevki sahibi ya da soylu kişiler kendilerinden alt seviyede olup denk olmayanı öldürmek cesaretini göstermesinler. Fakat evlilikte denklik, eşler arasında uyum ve sevgi içinde beraberliğin sürekliliği gibi eşlerin maslahatlarının gerçekleşmesi içindir. Denklik şart koşulmadıkça bu maslahat (yarar)lar da gerçekleşemez.”318

Daha önce de belirtildiği gibi Kerhî’nin dışında kalan Hanefî fukaha, nikâhta denkliği gerekli görmüş ve bunu bir şart olarak aramıştır. Kocanın kadına denk olmadığı durumlarda ise kadına veya kadının velilerine nikâhı feshetme hakkı tanımışlardır. Serahsî (ö. 483/1090), nikâhta denkliğin gerekli olduğunu açıklarken bu konuyu savaş konusuna kıyas etmiş ve Bedir harbi örneği üzerinden meseleyi şu şekilde izah etmiştir: Denklik, Araplar arasında her zaman rağbet edilen bir konu

313 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, 9/183. 314 Nahl, 16/71.

315 Mücâdele, 58/11.

316 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, 9/183. 317 Serahsî, el-Mebsût, edt. Cevat Akşit, 5/37. 318 Vehbe Zuhaylî, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, 9/184.

olmuştur. Öyle ki savaşlarında bile bu durum kendini göstermiştir. Bedir harbinde müşrik ordusundan Utbe, Şeybe ve Velîd savaş meydanına çıkmış, karşılarına ensardan üç genç çıkınca onlara neseplerini sormuşlar ve aldıkları cevap karşısında “Şerefli bir kabilenin çocukları. Ama biz Kureyş’ten denklerimizi istiyoruz” demişlerdir. Gençler geri dönüp Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) bu isteği haber verdiklerinde Hz. Peygamber (s.a.v.), “Doğru söylüyorlar” diyerek onların bu isteklerini haklı bulmuş ve Hamza (r.a.), Ali (r.a.) ve Ubeyde b. Hâris’in (r.a.) onların karşısına çıkmalarını emretmiştir. Serahsî yukarıdaki örnekten hareket ederek nikâhta kefâet aranması gerektiğini ifade etmiş ve şöyle demiştir: “Savaşta denklik isteği reddedilmeyip yadırganmadığına göre bu, nikâhta hiç yadırganmamalıdır. Çünkü nikâh akdi ömürlüktür. Hayat arkadaşlığı, kaynaşma, sevgi ve saygı, akrabalıklar kurma gibi gayeler ve hedefler taşır. Bu da ancak denk olan kişiler arasında gerçekleşir.”319