• Sonuç bulunamadı

Araştırmanın konusu ile Türkçe ve İngilizce kaynaklara erişmek için literatür taraması yapılmıştır. Bunun için aşağıdaki kaynaklar kullanılmıştır.

Açık Anahtar

Ankara Üniversitesi Çevrimiçi Kataloğu Bilgi Dünyası

DOAJ EbscoHost Emerald JSTOR

Milli Kütüphane Çevrimiçi Kataloğu ODTÜ Çevrimiçi Kataloğu

ScienceDirect Statista

9 T.C Başbakanlık TUİK Bilgi Sistemi Türk Kütüphaneciliği

YÖK Tez Veri tabanı

10

II. BÖLÜM: BİLGİNİN TOPLUMSALLAŞMA SÜRECİ II.1. Bilgi ve Toplum

Toplumların gelişmişlik seviyesi ne olursa olsun her toplum sürekli değişim içindedir. İnsanoğlu doğayla, çevre şartlarıyla mücadele edebilmek ve hayatta kalmak için çözüm yolları üretmiştir. Avcılık ve toplayıcılıkla yaşamını sağlayan toplumlar yerleşik hayata geçince toplumsal yaşamda farklılaşma olmuştur. Tarihte Sümerler ilk defa yazıyı sosyal, ekonomik ve dini gelişmeleri kayıt altına almak için kullanmıştır (Uhlig, 2006, s. 71). Yazının kullanılması ile edebi metinlerin yer aldığı en eski kütüphaneler oluşmuştur. Nippur’daki kazılarda ortaya çıkan buluntularda MÖ 3500’de yazının kullanıldığı görülmüştür. Assurbanipal’in Saray Kitaplığı’nda MÖ 2000 yılına kadar olan çağlara ait orijinal belgeler ve çeviriler bulunmuştur. Burada bulunan en önemli kaynaklardan birisi Gılgamış Destanı’dır (Lissner, 2011, s. 9).

Yazının kullanılması sonucunda İskenderiye Kütüphanesi 400.000 rulodan oluşan koleksiyon ile bölgenin en büyük kültür ve bilim merkezi olmuştur (Macleod, 2014, s.

88). Mısır’da bulunan İskenderiye Kütüphanesi bünyesinde devasa bilgi kaynağı ile bilginin topluma sunulması, saklanması ve gelecek nesillere aktarılması için araştırma ve bilim merkezi olmuştur. Böylece elde edilen bilgiler babadan oğula toplumdan topluma sözlü/yazılı olarak aktarılıp günümüzün bilgi birikimine katkı sağlamıştır.

Orta Çağda Avrupa “karanlık çağını” yaşarken doğuda: Çin, Hindistan, İran, Irak, Anadolu ve Mısır bilimde “aydınlık çağını” yaşamaktaydı. Dünyanın ilk üniversitesi olarak kabul edilen Bağdat’taki Nizamiye Medresesi kendisinden sonra kurulan eğitim kurumlarına modellik yapmıştır. İslam dünyasında medreselerde verilen eğitime kütüphaneler önemli destek sağlamıştır. 13. yüzyılda, Kordoba’da 70 kütüphane vardır. Her birinde 400.000-500.000 arasında eser bulunmaktadır. Bağdat, Şam ve Mısır’da bulunan kütüphanelerin koleksiyonları oldukça zengindir. 10. yüzyılın en önemli doktoru İbn-i Sina Buhara’daki Saray Kütüphanesi ile ilgili şunu söylemektedir (Mcclellan ve Dorn, 2006, s. 130):

“Orada, sıra sıra raflar halinde düzenlenmiş kitaplarla dolu birçok oda gördüm. Odalardan biri Arap filolojisi ve şiiriyle ilgili çalışmalara, bir başkası hukukla ilgili çalışmalara ayrılmıştı. Her bilimle ilgili kitaplara ait odalar vardı. Eski Yunan yazarlarının

11

kataloğunu inceledim. Bana gereken kitaplara baktım. Bu koleksiyonda belki çok az insanın adlarını duyduğu ve benim de daha önce ya da o zamana kadar görmediğim kitaplar gördüm.”

14. yüzyılda Paris Üniversitesi Kütüphanesi’nde 2000, Vatikan Kitaplığı’nda 2500 kitap varken Doğu’da bulunan kütüphanelerde yüz binlerce kitabın olması yöneticilerin eğitim ve bilime verdiği destekten kaynaklanmaktadır (Ata, 2015, s.

145). Elbette burada matbaanın basılı eserlerin yaygınlaşmasındaki rolü de unutulmamalıdır.

Bilginin toplumsallaşması sürecinde en önemli gelişmelerden birisi matbaadır.

Esneklik ve hızı birleştirip birçok kişinin okuyabileceği kitaba sahip olma olanağı sağlayan matbaa, Johann Gutenberg’in insanlığa en büyük mirasıdır. Lerner’e göre (2007, s. 14) “1500 yılına gelindiğinde Avrupa’da matbaanın bulunduğu 260 yer vardı ve on milyon kitap yayımlanmıştı.” Matbaa dünyanın birçok yerine taşınıp bilginin yayılmasında önemli bir araç olarak kullanılmıştır. Avrupa’da ortaya çıkan Reform ve Rönesans ile Avrupa’da sanat ve bilim alanında gelişmeler olmuştur. Bu oluşumların ortaya çıkardığı bilgi birikimi sonunda “Sanayi Devrimi” ortaya çıkmıştır. Bilim ve teknoloji sayesinde Avrupa dünya üzerinde söz sahibi olmuştur. Böylece Batılı devletler teknolojiye daha fazla yatırım yapıp sanayi çağının sonuçlarından yararlanmaya başlamışlardır. Sanayi çağı toplumun her alanını etkilemiştir. 1850’de buhar makineli imalat, insanların hayatını değiştirmiş, dokuma endüstrisinde, demir-çelik sanayisinde, ulaştırmada, kimyada, elektrik endüstrisinde, nakliyede teknik ve bilimsel gelişmeler sonucu biriken bilgi, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişi sağlamıştır (Ünal, 2009, s. 131). Bilgi toplumuna ilk geçen ülke Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmuştur. 1956 yılında ABD’de teknik ve yönetim alanında çalışan sınıflar oluşmuştur. Yönetim alanında çalışanlar sanayide çalışanlardan fazlalaşmış, bu da toplumsal yapıda farklılaşma getirmiştir. 1957 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)’nin Sputnik Uydusu’nu uzaya yollaması ile bilgi evrensel bir nitelik kazanmıştır. Bilgi çağının getirdiği bilgi birikimi, ileri sanayi toplumlarını bile gölgede bırakmıştır. Bilgi çağı olarak adlandırılan bu dönemde teknoloji, bilgisayar ve iletişim araçlarının kullanılması sonucu bilgi toplumu ortaya

12

çıkmıştır. Bilgi toplumunun özellikleri şu şekilde sıralanabilir (Rukancı ve Anameriç, 2004, s. 333; Ünal, 2009, s. 135):

 Bilgi toplumunda bilgi en önemli güçtür.

 Bilgi toplumunda sermaye bilgi ve insandır.

 Bilgi toplumunda mal ve hizmet üretiminde bilgisayarlar en önemli araçlardır.

 Bilgi toplumunda en önemli güç beyin gücüdür.

 Bilgi toplumunda yükseköğretim görmüş insan sermayesinin üretime katılımı esastır.

 Sanayi toplumundaki fabrikaların yerini bilgi toplumunda bilgi kullanımını içeren bilgi ağları ve veri tabanları almıştır.

 Bilgi toplumunda bilgi ve teknolojinin üretimi gerçekleşmekte olup bilgi sektörünün ürünleri bilgisayar, akıllı telefonlar, robotlar ve elektronik haberleşmedir.

 Sanayi toplumunda en önemli üretim faktörü emek, sermaye ve girişimci iken bilgi toplumunda ise bilgi sektörü öne çıkmaktadır.

 Bilgi toplumunda bilginin hızlı artışı, gelişmenin temel göstergesidir.

Son yıllarda bilgisayar, uydu haberleşme, iletişim ve bilgi ağları alanlarında meydana gelen gelişmeler, bilgi çağının önemli bazı gelişmelerindendir. “Bilgi toplumu, bilginin sermaye, hammadde, enerji ve insan gücü gibi üretim unsurlarından biri haline dönüştüğü, ekonomide hammadde ve ürün olarak kullanıldığı, herkes tarafından paylaşıldığı, toplum içerisinde kültürel bir değer olarak kabul edildiği ve bilgi-iletişim teknolojisinin her alanda kullanılmaya başlandığı toplum yapısı olarak tanımlanabilir” (Rukancı ve Anameriç, 2004, s. 333). Bilgi toplumunda toplum, hızlı bir değişim içindedir. Bilgi teknolojileri iletişim ağlarının hızlı şekilde gelişmesi ile toplumsal yapı, tarım ve sanayi toplumundan daha farklı bir yapıya ulaşmıştır. Bilgi toplumunda bilginin ekonomik kalkınmada, eğitimde ve toplumun gelişmesinde taşıdığı önem sürekli artmıştır. Hızlı bir şeklide gelişen süreç önemli bilimsel gelişmeleri beraberinde getirmiştir. Bugün küreselleşme, dünya çapındaki sosyal değişimleri hızlandırmakta, bilimsel gelişmelere ivme kazandırıp toplumsal yapının değişmesini teşvik etmektedir.

13

Bilgisayar teknolojisinin ortaya çıkması ile bilginin yayılmasında yeni bir dönem ortaya çıkmıştır. 1960’larda daha gelişmiş ikinci nesil bilgisayarlar kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde bilgisayarlara yazıcılar, disk birimleri, işletim sistemleri ve hafızalar ilave edilmiştir. İnternetin gelişiminde de diğer birçok teknolojide olduğu gibi askeri amaçların etkisi büyüktür. İnternetin ilk olarak ABD’de 1969 yılında ARPANET’in (Advanced Projects Agency Network) oluşturulması ile başladığı kabul edilmektedir. Amerikan Savunma Bakanlığı’nın herhangi bir nükleer savaş durumunda haberleşmenin sağlanması için tasarladığı bu ağ, kitlesel iletişimde yeni bir iletişim ortamı oluşturmuştur (Demirkol, 2001, s. 2). Bugünkü tanımı ile internet bilgisayar ağlarının oluşturduğu dev bir ağ olarak tanımlanmaktadır. Bu ağa bağlı olan bilgisayar kullanıcıları birçok hizmetten yaralanabilmektedir. 1981’de okulda, evde, iş yerinde kullanılacak olan kişisel bilgisayarların PC (Personel Computer) ortaya çıkması ile PC’ler bilginin topluma iletilmesinde önemli araç olmuştur. Bilgi üreten kurumlar internetten yararlanıp topluma internet üzerinden bilgi sunmaya başlamıştır. İnternet’in gelişmesindeki son aşama ise “World Wide Web’in (www) geliştirilmesidir. World Wide Web, Internet kullanımı ve kullanıcı sayısının artmasında önemli rol oynamıştır”(Altınbaşak, 2009, s. 466). Önceliği olan bu sistem daha yaygın olup içinde gezmesi daha kolay olmuştur. 2000’li yıllarda bilgisayarların gelişmiş grafik ara yüzleri, dünyanın her yerinde bilgiye erişme ve iletişim imkânı vermiştir. Günümüzde bilginin toplumlara ulaşmasında en önemli kaynak internet olmuştur. Bu gelişme sonucunda kitaplar, gazeteler, dergiler ve danışma kaynakları internette yayınlanmaya başlamıştır. İnterneti kullanan herkes elektronik yayınlardan doğrudan veya dolaylı olarak yararlanmakta olup bilginin toplumsallaşmasında elektronik yayınlar vazgeçilmez bilgi kaynakları olarak önemini korumaktadır.

Wikipedia içeriği istenildiği zaman değiştirilebiliyor olsa da dünyada en çok kullanılan elektronik ansiklopedi olarak toplumun en önemli bilgi kaynaklarından birisi olmuştur (Burke, 2013, s. 309). Dünyaca ünlü gazeteler, dergiler, ansiklopediler, kitaplar basılı ve elektronik olarak yayınlanıp topluma sunulmaktadır. Türkiye’de 2 Aralık 1995’te Zaman Gazetesi’nin elektronik olarak yayınlanması ile elektronik yayıncılık başlamış, takip eden yıllarda birçok gazete, dergi ve yayınevi elektronik eserler yayınlayıp dünyadaki gelişmelere bağlı olarak yayıncılığa ayak uydurmaya çalışmıştır (Toruk, 2008, s. 294).

14

II.2. Bilginin Toplumsallaşmasını Etkileyen Unsurlar

Tarih boyunca bilgi, toplumların gelişmesinin en önemli kaynağı olmuştur.

Nitelikli bilgiye sahip olan ve bu bilgiyi etkin kullanabilen toplumlar diğer toplumların önüne geçerek daha kaliteli bir hayata ve refah seviyesine ulaşmıştır. 20. yüzyılın ortalarında özellikle elektronik alanda görülen gelişmeler bilginin elde edilmesi, saklanması, işlenmesi ve topluma sunulması açısından yeni bir dönem açmış ve bilgi toplumuna dönüşüm sürecine önemli bir ivme katmıştır. 21. yüzyılda bilgi ve iletişim teknolojileri sosyal hayatın ve ekonominin neredeyse tüm alanlarında kullanılan genel amaçlı bir teknoloji haline gelmiştir. Böylece iletişim ve bilgisayar teknolojilerindeki gelişmeler ile bilgi değeri yüksek bir sektör olmuş, bu sektör bilginin kullanılmasına, yeni bilgilerin üretilmesine ve yeni uzmanlık anlarının oluşmasına katkı sağlamıştır.

Bu gelişmeler bireylerin yaşamını her alanda etkilemiştir. Günümüzde dijital dönüşüm, bireyleri, girişimcileri, kamu kurumlarını ve sosyal kurumları yeni düzenin ruhuna uygun niteliklere sahip olma baskısıyla karşı karşıya bırakmaktadır. “Bu açıdan, bilgi üretme motivasyonu yüksek, günlük hayatında ve karar alma süreçlerinde bilgiyi doğru şekilde yorumlayıp işleyebilen, sistematik düşünme yeteneği gelişmiş, kendisini ve yaşadığı çevreyi sorgulayan ve sürekli/hayat boyu öğrenen bireylerin ve kurumların ağırlıkta olduğu bir toplum yapısı ön plana çıkmaktadır”

(T.C Kalkınma Bakanlığı, 2015, s. 2). Özellikle 20. yüzyılda oluşan sosyal değişimler toplumun yapısını değiştirmiştir. Teknolojinin gelişmesi ve çeşitli buluşların ortaya çıkması ile özellikle sosyokültürel değişmeleri meydana getirmiştir. Bu değişmeler şu şeklide sıralanabilir:

 Nüfus artış hızındaki değişmeler

 Toplumsal rollerin değişmesi

 Üretim şeklinin değişmesi

 Ekonomik yapıların değişmesi

 Eğitim kurumlarının değişmesi

 Teknolojik değişmeler

 Kitle iletişim araçlarının değişmesi

15

 Dildeki değişmeler

 Sanattaki değişmeler

 Gelenek göreneklerin değişmesi

 Aile ve akrabalık ilişkilerinin değişmesi

Yukarıda belirtilen değişmeler özellikle 21. yüzyılda artarak şekillenmiş, bireylerin bilgiye ulaşım yollarını değiştirmiştir. Böylelikle teknoloji ürünleri bilgiye ulaşma ve bilginin topluma yayılmasında birinci sırada yer almıştır. Bilginin toplumu meydana getiren birey ve sınıflara aktarılması olan bilginin toplumsallaşması bazen toplumun isteği ile bazen de toplumun talebi olmadan topluma aktarılmıştır. “Bilginin toplumsallaşmasını etkileyen başlıca araç ve/veya yöntemler aşağıdaki gibi sıralanabilir” (Anameriç, 2008, s. 16):

 Din ve Eğitim

 Matbaa ve Edebiyat

 Bilim ve Teknoloji

 İletişim Araçları

 Bilgi Merkezleri

II.2.1. Din ve Eğitim

Din kısaca çeşitli değer ve inançlar bütünüdür. Din, insanlık tarihi kadar köklü bir geçmişe sahiptir. Tarih boyunca görülen dinlerde farklı inanç ve düşünce yapıları oluşup gelişmiştir. Dinler bilgi üretilmesi ve aktarılmasında önemli görevler üstlenmiştir. Din ve toplum arasındaki ilişki toplumun doğası için asli önem taşır. “Her toplum sahip olduğu yüksek kolektif arzu ve emelleriyle, yani dinin öngörü ve amaçlarıyla diğer toplumlardan seçilip ayrıt edilir” (Coşkun, 2013, s. 23). Bütün dinlerin bir kültür birikimi olmasından dolayı din, mensuplarını bilmeye, öğrenmeye ve araştırmaya zorlayan kurallar içerir.

Orta Çağ eğitim sistemindeki ilkeler, amaçlar ve yöntemler bakımında Doğu’da İslamiyet’in Batı’da Hıristiyanlığın büyük etkisi görülür. Orta Çağ boyunca Batı’da hâkim olan skolâstik düşünce, din ve dini eğitimin merkezini oluşturmuş, din bilimin

16

ve eğitimin çerçevesini belirlemiş, gelişmenin önünde engel olmuştur. Skolâstik düşünceye uymayan düşünceleri ileri sürenler Engizisyon Mahkemeleri’nde yargılanmış, aforoz edilmiş veya ağır cezalara çarptırılmıştır. Orta Çağ’da Batı bilim ve eğitimde karanlık çağını yaşarken Doğu Aydınlanma Çağı’nı yaşamıştır. Doğu’da bulunan eğitim kurumlarında kimya, matematik, astronomi, cebir vb. alanlarda eserler meydana getirilmiştir. Bu çalışmaların bir kısmı seyyahlar tarafından ve Haçlı Seferleri’ne katılan araştırmacılar aracılığıyla Batı’ya taşınmıştır. Batı dünyasının dini alanlardaki düşüncelerini değiştiren önemli gelişmeler Reform ve Rönesans’tır. 16.

yüzyılda Batı dünyasında siyasi, dini, bilimsel, kültürel yapıda önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır. Reform hakaretleri Katolik kilisesinin baskılarına ve uygulamalarına karşı yeniden yapılanma hareketleri olarak değerlendirilebilir. Martin Luther (1483- 1546) kilisenin fikirlerine karşı çıkmış, İncil’i Almancaya tercüme ederek halkın aracısız anlamasına yardımcı olmuştur. Akılcılık, deney ve gözlem ön plana çıkmaya başlamıştır. Avrupa’da dini eğitim ve din adamları uzun süre eğitim ve öğretim kurumlarında önemli bir yer teşkil etmeye devam etmiştir. Almanya’da 1830’da üniversite okuyanların % 30’unda fazlası ilahiyat okumaktaydı. “Erken Yeni Çağ’da Avrupa’daki çoğu üniversite hocaları din adamıydı” (Burke, 2013, s. 283).

Orta Çağ’da Doğu’da din ve eğitim uyumlu bir şekilde Aydınlanma Çağı’nı yaşamıştır. İslamiyet bilime önem vermiş, insanları bilime ve öğrenmeye teşvik etmiştir. “Kur’an-ı Kerim’de 750 kadar ayet insanlara doğayı incelmelerini öğütlemekte; aklın iyi bir şekilde kullanımını ve toplumsal yaşamın bütüncül yapısı bilimsel yatırıma dönüştürülmek üzere desteklemektedir” (Ata, 2015, s. 137).

Anadolu’da camiler ve medreseler önemli eğitim kurumları olmuştur. Selçuklular büyük çapta kütüphaneler kurmuştur. Bağdat, Halep, Şam vb. şehirlerdeki medreselerin bünyesinde binlerce eserin bulunduğu kütüphaneler oluşturulmuştur. Bu kütüphaneleri hem dini hem de laik bilimlerde bilgi sahibi olan edebiyatçılar yönetiyordu. Bu medreselerde tarih, sosyoloji, tıp matematik, kimya, gramer, astroloji ve fizik alanlarında bilimsel çalışmalar yapılmış, alanında uzman Farabi, Harezmî, Cabir ibn-i Hayyan, Ömer Hayyam ve İbn-i Sina gibi dünyaca ünlü aydınlar çeşitli eserler vermiş ve bu araştırmacılar devlet adamları ve vakıflarca desteklenmiştir.

Hiçbir araştırmacı araştırmalarından dolayı cezalandırılmamıştır. Doğu ve Batı’da eğitim dünyasında bilginin toplumsallaşmasında 19. yüzyıla kadar din eğitimi önemli

17

görevler üstlenmiştir. 19. yüzyıldan sonra bilim ve teknoloji alanlarında meydana gelen gelişmeler eğitim sistemlerinde köklü değişiklikler getirmiştir.

II.2.2. Matbaa ve Edebiyat

Matbaanın icadından önce edebi eserler genelde dinlerin yorumlanması, dini öğretilerin açıklanması ve Yunan–Roma eserlerinden oluşmaktaydı. Bu eserler genelde manastır, kilise ve medrese gibi kurumlarda oluşturulup din adamları tarafından elle kopyalanarak meydana getirilen zahmetli çalışmalardı. Okuma yazma bilenlerin oranının da çok az olması nedeniyle edebiyat, clerisy diye adlandırılan bir grubun tekelindeydi. Bu gurubun içinde çoğu hukukçu ya da hekim olan, bilgili din dışı kişiler topluluğu vardı (Burke, 2001, s. 21). Batıdaki eserlerin çoğu Latince yazılmıştır. Doğuda ise medreselerde Arapça ve Farsça eserler yazılıp medrese öğrencileri tarafından elle çoğaltılmaktaydı.

Rönesans Dönemi’nde dini ve bilimsel eserlerin yanında roman, şiir, gezi yazıları ve diğer edebi eserlerin sayısı artmaya başlamıştır. 15 ve 16. yüzyılda ortaya çıkan Rönesans’ın düşünceleri ve matbaanın ortaya çıkması; yaşam ve düşünce yapısında meydana gelen değişiklilerin ve yeniliklerin yayılmasına hız kazandırmıştır.

Dünya tarihinde bilginin toplumlara aktarılmasında matbaa ve edebiyatın rolü önemli olmuştur. Matbaanın kullanılmaya başlaması ile edebi eserler geniş halk kitlelerine ulaşıp halkın ihtiyaç duyduğu siyasi, dini, sanatsal, hukuki ve bilimsel bilgiye erişmesi aşamasında önemli bir araç olmuştur.

Matbaanın tarihsel gelişimi ile ilgili farklı görüşler ortaya atılmıştır. Baskıcılığın 8. yüzyılda Asya’da yapıldığı ile ilgili bilgiler mevcuttur. 11. yüzyılın ortalarında dizgi sırasında yer değiştirebilen “müteharrik1” harfler kullanılmıştır. Çinliler balçık, tahta, taş, kalaydan harfler yapıp basım için kullanmıştır. Bir başka görüşe göre de 11.

yüzyılda Uygur Türkleri matbaayı kullanarak kitaplar basmıştır. Takip eden dönemlerde çeşitli ülkelerde dizgi harfleri ile baskı uygulaması yapılmıştır. Mısır’da kapsamlı araştırmalar yapan Howard Carter 1300’lü yıllarda Memlük Devleti’nde Kur’an’ın basıldığını iddia etmiştir.

1 Yer değiştirebilen, devingen, hareketli

18

“Johann Gutenberg (1394-1469) matbaayı geliştirip daha kullanılışlı hale getirmiş, Johann Gutenberg’den sonra matbaa Avrupa’da farklı ülkelerde kullanılmaya başlanmıştır. Matbaacılığın Almanya’da yayılması hızlı olmuştur” (Kabacalı, 2000, s. 4).

“1461’de Bamberg’de1470’te Köln, Augsburg, Nuremberg’de ardından Ulm, Lübeck ve Leipzig’de basımevleri açılmıştır. Kitaba kapak geçirme ve buna kitap adı, yazar adı, basımevi adı ve baskı tarihi koyma uygulaması da Köln’de başlamıştır.” (Kabacalı, 2000, s. 3).

“İtalya’da ilk matbaa 1465’te Subiaco Manastırı’nda kuruldu.

Bu matbaayı 1467’de Roma’da, 1469’da Venedik’te, 1471’de Napoli’de açılanlar izledi. Kısa sürede kurulan 72 matbaa ile İtalya matbaacılıkta en gelişmiş ülke oldu. 1470’te Fransa’da Paris Sorbonne’da ilk matbaayı Almanya açtı. Birkaç yıl içinde Fransa’da 34 kentte matbaa kuruldu. İngiltere’de ilk basımevi 1474’te ikincisi de 1777’de kurulmuştur. Amerika’da ilk basımevi 1639’da Harvard Koleji’nde, ikincisi 1693’te New York’ta kurulmuştur” (Kabacalı, 2000, s. 4).

“Türkiye’de ilk basımevi Museviler tarafından 1493’te İstanbul’da kurulmuş, Tevrat ve tefsiri, basılan ilk eser olmuştur” (Ersoy, 1959, s. 18). Takip eden yıllarda özellikle Musevilerin bir numaralı matbuat merkezi olarak Selanik öne çıkmıştır.

(Gerçek, 1939, s. 28; Lewis, 2008, s. 71). Osmanlı matbaasında ilk Türkçe eser 1729’da basılan Vankulu Lügatı’dır. İbrahim Müteferrika, ilk devlet matbaasını kurup yaşamı boyunca 17 kitap basabilmiştir (17 kitabın 11’i tarih, 3’ü dil ve sözlük, biri coğrafya, biri de pusula, jeomanyetizma ve jeofizik konulu Fuyuzat-ı Mıknatisiyye adlı eserdir. Biri de toplumsal eleştiri konuludur). Johann Gutenberg’den sonra matbaacılık kıta Avrupa’sında hızlı şekilde yayılmıştır. “1500 yılına kadar Avrupa’da 250’den fazla yerde kurulan matbaalarda yapılan 27 bin baskı sonucunda yaklaşık 13 milyon kitap basılmıştır. Bu tarihte Avrupa’nın nüfusu ise yaklaşık 100 milyondur”

(İskender, 2014, s. 553). Avrupa’da hızla yayılan basımevleri üniversite öğrenimindeki tekelin kaldırılmasında ve sıradan kişilerden yeni entelektüeller grubunun yaratılmasında etkili olmuştur. İlk basımevleri yeni bilgilerin üretilmesinde

19

yayımcı, yazar ve işçilerin daha öncelerden görülmemiş biçimde ilişki kurdukları entelektüel merkezler haline gelmiştir.

Matbaa, toplumun kültürel ve edebi gelişiminde önemli etkilere sahip olmuştur.

Matbaanın edebiyat üzerindeki etkileri (Ong, 2015, ss. 154-156; Çakın, 2004, s,154):

 Toplumlarda hâkim olan sözlü kültür, matbaada basılan eserler sayesinde yazılı kültüre geçişi hızlandırmıştır. Basılan eserler kültür dönüşümünü sağlamıştır. Elle çoğaltma tekniğinden seri baskıya geçiş, bilgiyi duyumla edinme yerine görsel edinme sürecini başlatmıştır. Okuyarak bilgi edinme bilgiyi algılamada kalıcılığı sağlamıştır. Matbaa bilgiye aracısız ulaşmayı sağlamıştır.

 Matbaa sonrası modern insan kavrayışı gelişmeye başlamıştır. Modern insanlar bilgiye kendileri ulaşmaya başlamıştır. Bilgiyi değerlendirip bilgi hakkında yorumlar yapabilmiş, böylece birey kimlikleri ön plana çıkmıştır. Matbaanın toplumlara yerleştirdiği kitap okuma kültürü sayesinde gelişen kültürle laik eğitimin temelleri atılmıştır.

 Matbaanın yardımıyla geniş kapsamlı ve ayrıntılı sözlükler basılmaya başlanınca dilin düzgün kullanılması özendirilmiştir. Matbaa dilin özünde

 Matbaanın yardımıyla geniş kapsamlı ve ayrıntılı sözlükler basılmaya başlanınca dilin düzgün kullanılması özendirilmiştir. Matbaa dilin özünde