4- Belirtili Nesne [derûnu]+Yüklem [mahşerdir]
1.5. ŞİİRDE KOMPOZİSYON: KOŞUTLUKLAR
1.5.2. Kavramsal Koşutluklar
Halk Ferdiyetidir cemaatin bu..
Cemiyyetidir dehâetin bu. (s. 782-783)
Tablo 5: Sözdizimsel Koşutluklar Bağlamında Yinelenen Dizeler
Görüldüğü üzere Abdülhak Hâmid şiirinin özellikle ilk döneminde birtakım dizeler nakarata benzer bir şekilde tekrar edilmiş, sözdizimsel koşutluk meydana getirilerek şiirde ahenk de yakalanmaya çalışılmıştır.
Ferâgat-kâr Semer-i ömr, nihâl, sırr-ı veleh-resân, baht-ı yaman, intizâr, kefen, mezaristan, Emr-i Hâk, gark-ı zalam, gam, celb-i nefret-i âlem
Aşk-Ölüm-Yakarış
Nevmid Bî-karar, emr-i müşkil, serdî-i gam, matem, firak, pezîrâ-yı hazan, hâk-i hicrân, intizar, vb.
Aşk-Ayrılık
Ülfet Gülşen-i cân, gonca, gül, gül-i bağ-ı emel, vuslat, gül-hande, sâzende vü sâki, vb.
Aşk-Kadın
Yine O Gönül, zevk, efkâr, esrâr, hayal, nefs, mir’ât-ı kemâl, levh-i dil, vb.
Aşk-Kadın
Sekt-i Melîh Bî-vefâ muhabbet, canan, gönül, köhne, bülbül, bağ-ı ömr, gülzâr, beyâban, kabristan, vb.
Aşk-Ayrılık
Dilber-i Nihân-peyker Dil (gönül), şikâr, figâr, nûr-ı dîde-i mehcûr, muhâtab-ı pinhân, nedîme-i vnedîme-icdân, neşve-nedîme-i dnedîme-il ü can, hande-i seher, rûh-ı dil-nişîn, vech-i tâbdar, vb.
Aşk-Kadın
Manzume Şarap, hüsn, nikâb, âlem-i mehâsin, sevda, aftâb, mâh-tâb, bezm-i vasl, incizâb, nigâh-ı mest, âşıkâne bakış, vaz’-ı sevdâ-hîz, temâs-ı leb, buse, vb.
Aşk-Kadın
Kambala Hil Gül-, Ağla-, mesken-i hazîne, berehne-pâ, hüsn ile aşk, leb-i pür-teb, külbe, vb.
Aşk-Doğa
Bir Sitare Altında Küçük âfet, mahmur,
mükedder, melek,
ulviyyet-i endâm, hüsn-i münevver, tuyûr-ı seheri, necm-i semenber, hüzn-i semâvi, ulvî nigeh, tıfl-ı müzehher, girye-i hasret, ma’şûka-ı bî-misl, vb.
Aşk-Kadın-Doğa
Hacle Hacle, evlenmek, teskin, munis-i lâtif, yâr-ı ilâhi, vuslat, rahat, refâh, yed-i şefkât, tıfl-ı muhabbet, melek, huri, cism-i lâtif, cennet, telzîz-i can, nümâyiş-i cennet, aşk-ı dâimî, Zühre, huzur-ı necât-intimâ, vb.
Aşk-Mutluluk
Müfâaletün Mütefâilün Uzun geceler, aşk, güzel, hayal, uzun geceler perisi, müsabak-ı firâk u visâl, muâşaka-ı hayâl u şuur, asıl güneş, vb.
Aşk-Ayrılık
Yine O Kız, mesdûd, âşık, müştâk, hâdime-i neşe vü ezvâk, sev-, lutf-ı ilâhi, fikr-i muhâl, yokluk, bâdi-i teessür, vb.
Aşk-Ayrılık
Manzum Bir Hatıra Sevda, hayal, şelâle-i hüsn ü an, sarı saçlı, esmer, kara saçlı, mavi gözlü, âfet, ilâhe, vb.
Aşk-Kadın
Yarân-ı Safaya Sâkî-i garâm, neşve-i mey, ilham, mülhem, vb.
Aşk-Esin
Tablo 6: Aşk İzleği Dâhilinde Kavramsal Koşutluklar
Söylemsellik düzeyinde daha ayrıntılı göreceğimiz gibi Abdülhak Hâmid şiirlerinde aşk, ihtimal dairesinde şekillenir, o bir kadına âşık olabilme ihtimalini sever, ister. Bundan dolayı Makber’in sonu Hacle’dir. “Hoş oldu, hoş bu makbereden intikâmınız” (2013, s.
201) dizesi bunun açık örneğidir. Diğer şiirlere bakıldığında ise aşk izleğinin mutluluk, ayrılık ve kadın izlekleriyle bir araya gelerek kavramsal koşutluklar oluşturduğu görülür.
Şiirlerde çoğu zaman aşkın nesnesi olarak ele alınan kadın, birlikte mutlu olunacak bir varlık, bir ilâhe-i hüsndür. Kimi zaman ise bu nesneden uzaklaşılır ve aşk, ayrılıkla kavramsal koşutluk meydana getirir. Bu şiirlerde âşık olma ve sevgiliden ayrı kalma durumu işlenir. Son olarak aşkın doğayla da kavramsal koşutluk oluşturduğunu belirtmek gerekir. Abdülhak Hâmid şiiri, özellikle Bunlar Odur ile beraber doğayı ilahi bir varlık
olarak benimser, bu varlık içerisinde kadına ve aşka yer verir. Bunun belki de en güzel örneği Kambala Hil şiiridir:
“Gezinir gördüm anda ben tenhâ Hem-ser olmak için gibi hem-pâ Taze bir kızla bir civânı-ı garîb Ağlamışlar bakılsa gözlerine
Gülüyorlar bakılsa yüzlerine” (2013, s. 235).
Alıntılanan dizelerde de görülebileceği üzere şiirin öznesinin/anlatıcısının açık bir biçimde varlığı hissedilmektedir. Kambala Hil, yalnızca doğanın değil aşkın da temaşa edildiği şiirlerden biri olması bakımından diğerlerinden ayrılır. Taze bir kızla civân-ı garibin beraber oluşlarının şiirleştirildiği bu dizeler, aşk-doğa kavramsal koşutluğunun belirgin örneklerinden biridir. Doğa temaşa edilirken iki sevgilinin içerisinde bulunduğu haller de önce temaşa sonra tasvir edilir. Bu bakımdan aşk, öznenin dışında var olması bakımından yenilikçi bir bakış açısına sahiptir. Bununla birlikte “Bu iki yâre olmadan rakîb” (2013, s. 226) dizesiyle de şiirin öznesi, kendisini rakip olarak görür, böylece aşk, âşıklar özelinde nesneleştirilir. Bu kullanımdan da yararlanarak şimdi doğa ve doğayla birlikte kavramsal koşutluk meydana getiren şiirleri şu şekilde ele alınabilir:
ŞİİR ADI KOŞUTLUĞU
ÖNCELEYEN SÖZCÜKLER
KAVRAMSAL KOŞUTLUKLAR Hoş-Nişinân Bedevî, beledî, sükûn u
rahat, ehl-i vahşet, şîr-i leziz, külbe, nagamât-ı tuyûr, kubbe-i semâ, mevsim-i nev-bahar, subh-ı tabân, hoş-nişinân-subh-ı âlem-i sahrâ, âlem-âlem-i safâ, vb.
Doğa-Köylü (Vahşi)
Sen Jermen Nehr-i nûr, âsâr-ı şafak, gülşen, matla’-ı envâr-ı şafak, hacle-i esrâr, mürüvvet-geh-i hoş-bû-yı semenzâr, perde-i zer-târ-ı şafak, vb.
Doğa-Kadın
Engen Engen’in bahçeşi, seher, nev-bahar, mâh-tâb, sehâb,
Doğa-Güzellik
gündüz, emvâc-ı renk renk, tarh-ı nîl-gûn, vb.
Mezon Lafayet Mezhere, hurûş, manzara, köy kızı, çemen, çeşme, çiçek, revâyih-i giysuvân, vb.
Doğa-Köylü (Vahşi)
Robenson Eşcâr, kamer, küçük ahter, yaprak, kirm-i ahter, bedr, tâir-i pinhân, safâ, orman, öt-, savt, şıpırtı, vb.
Doğa-Güzellik
Monmoransi Karşıki dağlar, sehâb, sular, bahçeler, nâzenin-i hercâyi, güzel, vb.
Doğa-Kadın
Tecellî Yahut Teselli Seher vakti, kûh-sâr, seng-i makber, türâb, köy, garibü’l-hâl, emvât, mezar, İlâhî, sultan-ı melâik,
timsâl-i cânân,
Perverdigâr, vb.
Doğa-Metafizik
Mahim Orman, su kenarı, manda, zâg-ı siyâh, mâr-ı kerîh, şebek, maymun, fil, vb.
Doğa-Yaban
Hindistan’daki Odam Nesîm-i galiye-sâ, bahr-ı pür-nakş-ı mevce-i beyzâ, serv, belde-i samt, kelebek, tuyûr, ezhar, şems-i bî-pervâ, yeşil zulmet, nûr-ı lâciverd, vb.
Doğa-Güzellik
Gurbette Vatan Manzar, keştî, eşcâr, mevc, hayâl-i zîba, mehtâb, sû-yı ebed, dağlar, çağlayanlar, emvâc, kuşlar, ebr-i siyâh, sâika, vatan, vb.
Doğa-Vatan
Bir İğbirar Muğber, diyar, civar, derya, revzen, minber, mihrab, serseri-i mevkı, dem-i dilberi-i mevkı, cennet, melek, deniz, hûrşid, bülbül, neşîmen-i serâir, mekâbir, vadi, vb.
Doğa-Ölüm
Bir Visâl-i Ba’îdü’l-İhtimâl
Mecmû’-ı mükevvenât, şebîh-i lâ-mekân, âsmân, cinân, cennet, hûri, lebrîz-i neşât, câm-ı kevser, gayb-ı mücessem, tecsîm-i hayâl-i şâirâne, âlem-i nûr, mahşer, neyyir-i hüviyyet, adem, vücûd, vb.
Doğa-Esin-Aşkınlık
Kürsi-i İstiğrak Kenâr-ı bahr, nâzır-ı âlem, mevc, hayâlet, fikr, bulut, dalga, yıldız, ağaç, cûy, kuş, çiçek, muhât-ı acz, lâtenâhî, kürsi-i âli, vahşetgâh, hafâyâ-yı ilâhî, kebûd-ı sermediyyet, mevcudat, Allah, semâ, asr-ı mücessem, kûh, vb.
Doğa-Aşkınlık
Külbe-yi İştiyak Akl u fikr, i’câzât-ı Kudret, nûr, semâvî, çemen, bahr, kûhsar, subh-ı rebiî, şâir, kirm-i ahter, mâî yıldız, ruh-perver, reh-i ümmîd, şi’r-i muzlim, semt-i lâ-tenâhî, perde-i Kudret-penâhî, kevkeb, sermest-i aşk, tıfl-ı muhabbet, çehre-i takdî, şevâhık, şâçehre-irçehre-iyet, fazilet, meziyet, vb.
Doğa-Aşkınlık
Hediye-i Sâl Kır, soğuk, sisli, karlı, beyaz, dâr-ı firkat, fark-ı efkâr, gark-ı berf ü buhâr, yüce dağlar, dühûr-ı Kaf-likâ, ankâ, infilâk-ı âlülâl, iltihâk-ı zalâm, kârbân-ı fikr ü hayâl, ketîbe-i mahşer, vb.
Doğa-Aşkınlık
Diğer Gûn Şüphe, lebbeyk, kanûn-ı tabiat, küre, takdir-i ilâhi, Hâlık, Allah, vb.
Doğa-Tanrı
Huzûr-ı Hilkatte Kır, dağ başı, hâl-i vahdet, hâl-i firkat, huzûr-ı hilkât, huzûr-ı Hallâk, tayf-ı mağribî-reftâr, cennet, kıyamet, cehl-i beşer, kün fe-yekûn, âşinâ-yı rûhânî, müntehâ-yı âmâlim, vb.
Doğa-Tanrı
Umman Deniz, engin deniz, tufan-hîz, yıldırım, sefâin, devrân, ehl-i hüsn ü aşk, mercan dudaklar, aşk u sevdâ, fikr ü hülyâ, seyr-i âsumânî, sevâhil, sırr-ı ilâhî, vb.
Doğa-Aşkınlık
Kırda Gezerken Çiçek, kelebek, rüya, meşcere, Allah’ın işi, tabiat, Hâlık, ezel, âciz,
Doğa-Tanrı
mehâlik, güzellik, iyilik, vb.
Çamlıca’da Mutekif İken Maşûka, mâtem, ebediyyet, dağlar, ezel, âfâk, sünbül, nesrin, sahârî, leyl-i seher-renk, kevkeb, mehtâb, bulutlar, kelebek, baykuşlar, kartallar, hâbgeh-i hüsn-i ilâhî, İshak, bülbül, vb.
Doğa-Aşkınlık
Tablo 7: Doğa İzleği Dâhilinde Kavramsal Koşutluklar
Yine söylemsellik düzeyinde görebileceğimiz üzere Abdülhak Hâmid şiirinde doğa, temaşadan tefekküre, yani içkinlikten aşkınlığa doğru ilerler. Aşkınlığın son noktası ise doğa ve Tanrı arasında kurulan özdeşimdir. Bundan hareketle onun şiirlerinde yer alan doğaya dair sözcükler, aşkınlığı, tanrısallığı ifade etmek adına kullanılan birer doğabirim gibi görülür. Bu birimler aşkınlığı, tanrısallığı inşa eder. Bir örnek üzerinden hareket etmek gerekirse Şair-i Azam’ın son şiirlerinden olan Huzûr-ı Hilkât’ten şu dizeler ele alınabilir:
“Kıra çıktım geçende erkence, Aradım dağ başında eğlence.
Çünkü biz bazen öyle eğleniriz.
Hâl-i vahdette, hâl-i firkatte;
Yalınızdım huzûr-ı hilkatte Kimseler yoktu her taraf sessiz.
Yahut etmiş sirâyet âfâka;
Kendi bikesliğimden belki o hâl.
Ediyordum o halde şedd-i rihâl:
Müteveccih huzûr-ı Hallâk’a” (2013, s. 699).
Abdülhak Hâmid’in doğayla ilintili son şiirlerinde aşkınlık, İslâm inanışı dâhilinde yerini tanrısallığa bırakmıştır. Böylece doğa Tanrı’ya ulaşmanın nesnesi hâline gelmiştir ve bu şu kavramla açıklanabilir: Vahdette kesret, kesrette vahdet. Bu kavramın anlamı, birlikte çokluk çoklukta birliktir. “Vahdet ehline göre vahdet gerçek, kesret hayaldir. Bir olan varlığın çok görünmesi yalnızca bir görünüş meselesidir; gerçek sûfi çoklukta birliği görür” (Uludağ, 2001, s. 372). Onun özellikle son şiirlerinde doğa kesrette vahdetin görüldüğü, kesretin tefekkür edilerek vahdete ulaşıldığı bir uzam olarak karşımıza çıkar.