• Sonuç bulunamadı

1.3. ŞİİRDE ÖNCELEME SORUNU VE ÖNCELEMELER

1.3.1. Sesbilgisel Öncelemeler

Sesbilgisel öncelemeler söz konusu olduğunda biçembilimin şu iki anahtar kavramı devreye girer: Ünsüz yinelemesi (ing. Alliteration) ve ünlü yinelemesi (ing. Assonance).

Bu yüzden sesbilgisel öncelemeleri bu iki kavram altında ele almak gerekir. Öncelikle bu kavramların temel olarak neyi ifade ettiğinde üzerinde durmak ve bu kavramların açıklamanın doğru olacağı düşünülmektedir.

Ünsüz yinelemesi, aynı ünsüz sesin yakın kelimelerde tekrarlanmasından oluşan biçembilimsel bir araçtır. Kelimenin tam anlamıyla ünsüz yinelemesi olarak

nitelendirilmesi için ünsüz seslerin söz-başı165 konumunda bulunması gerekir. Söz-başı konumundan hareketle ünsüz yinelenmesi, birleştirici bir etkiye sahiptir ve bunun sayesinde dilsel göstergelerin birbirine eklemlenmesine yardımcı olur. Bununla beraber alıcı üzerinde vurgu ve anımsatıcı bir etki yaratmaya da katkı sağlar (Norgaard, vd., 2010, s. 49). Bu açıklamalarla birlikte Abdülhak Hâmid şiirlerinde sesbilgisel önceleme bağlamında birtakım şiirler kolaylıkla ele alınabilir ve ilk olarak Sekt-i Melih şiirinden şu okumabirimi bu düşünce ışığında örneklendirilebilir:

“Bir ân dilde karâr kıldın Vîranlıkta peri misâli, Baktın gamdan değil, o hâli,

Vahşilendin firar kıldın.” (2013, s. 542).

Sesbilgisel yinelemelerde de görülebileceği gibi Abdülhak Hâmid şiirlerinde sık kullanılan seslerden biri “l”dir. Bu okuma-biriminde de “l” sesinin önceleme bağlamında yinelendiği görülmektedir. Özne tarafından seçilen göstergelere bakıldığında da Farsça

“gönül” anlamına gelen “dil” ve bu göstergeyi dolaylı yoldan etkileyen/dönüştüren

“vahşilendin”, “virânlık” ve “hâli” göstergeleri anlam aktarımı bakımından da sesbilgisel öncelemeye olanak sağlamıştır.

Monmoransi şiirinde ve özellikle bu şiirin ilk okumabiriminde “r” sesinin bariz bir şekilde yinelendiğini görülmektedir:

“Ne hazin bak şu karşıki dağlar;

Üzerinden geçen sehâb ağlar, Eteğinden akan sular çağlar.

Yıkanır sanki bahçeler bağlar.” (2013, s. 95).

Yukarıda alıntılanan okumabiriminde “r” sesinin sesbilgisel önceleme bağlamında kullanılması, yansıma (ing. Onomatopoeia) kullanımıyla da yakından ilişkilidir.166

165 Söz-başı konumu kavramı, temel olarak sözcüğün başındaki ses anlamına gelir. Bu kavram aracılığıyla sözcüğün başındaki ses odağa alınır ve böylece ahenk desteklenmeye çalışılır (Nørgaard, Busse ve Montoro, 2010, s. 49).

166 Bu bağlamda bir kullanıma Platon’da da rastlıyoruz: “Pekâla işe r’den başlayayım. Bu harf bana hareketin bütün çeşitlerini ifade edebilen bir âlet gibi görünüyor” (2018, s. 100).

Yansımalar, insanlar, hayvanlar, doğa, makineler ve aletler tarafından üretilen sesleri taklit etmeyi amaçlar. Son üç kategoride sesler, başka bir ses sistemi tarafından üretilmediğinden birtakım taklit çabaları gerektirir ve bu yüzden son üç kategorinin taklit edilmesinin oldukça güç olduğu bilinmektedir (Assenao vd, 2011, https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0028317). Meydana gelen bu güçlükten dolayı son üç kategoride yer alan doğa ve doğaya ait seslerin taklit edilmesi, sesbilgisel öncelemeyi beraberinde getirir. Yukarıdaki alıntıya bakıldığında tercih edilen biçim [sarma uyak] aracılığıyla da “r” sesinin yinelenme sıklığı arttırılmıştır.

Bununla birlikte biçimbirim düzleminde ağla- ve çağla- fiilleri geniş zaman üçüncü tekil kişi eki olan “-r” ile çekimlenmiş, böylelikle yineleme, önceleme bağlamında biçimlendirilmiştir. “R” sesinin öncelenmesindeki temel amaç doğayı taklit etmektir.

Betimlemenin yoğunluğuna da bakıldığında “su” âdeta bir imgeye, şiirin öznesinin iç dünyasını yansıtmaya yarayan bir araca dönüşür, su ve suyu çağrıştıran” imgeler alıcıda

“r” sesinin öncelenmesi aracılığıyla vurgulanır.

“B” sesi de Abdülhak Hâmid şiirinin belirli dönemlerinde önceleme bağlamında kullanılır. Bunun en belirgin örneği Makber’dir:

“Makber mi, nedir şu gördüğüm yer?.

“Yâ böyle revâ mı câ-yı dilber?.

Bir tecrübedir bu, hiledir bu…

Yok, mahvıma bir vesiledir bu.

Bak bak, ne değişmiş ol semenber!..

Gül çehresi, bak, ne yolda muğber…

Nefrîn, bu siyah bahta nefrîn,

Feryad bu hâle tâ-be-mahşer..” (2013, s. 108).

Bu okumabiriminde “b” sesinin öncelenmesi hem içerik hem de dilin kullanımıyla doğrudan ilişkilidir. Makber, artgönderimsel kullanımların yoğun olduğu bir şiirdir;

bundandır ki pek çok işaret sıfatı şiirin bütününe yansıtılarak tutarlılık sağlanmaya çalışılmıştır. Bu tutum “b” sesinin öncelenmesine sebebiyet vermiştir. “Böyle”, “bak”,

“bu” gibi dilsel göstergeler sahip oldukları anlamla birlikte “b” sesinin vurgulanmasını sağlamış, bu vurgulama sayesinde söz-başı konumundan da hareketle “b” sesi öncelenmiştir.

“M” sesi de seçilen dilsel göstergeler dolayısıyla ciddi bir oranda yinelenme sıklığına sahiptir. Ancak “m” sesini önceleme bağlamında ele alırken yalnızca seçilen göstergelerden ve buna bağlı olarak anlatım düzleminden hareket etmeyi değil, sesbilgisel öncelemenin içerik düzleminde yarattığı etkinin de üzerinde durmak istiyoruz ki ünsüz yinelenmesinin biçembilimsel bir araca dönüşmesi de bundan kaynaklanır:

“Çiçeğim belki, evet ah!... Fakat Gerçi vaktiyle kusurum yokmuş, Şimdi ben bir çiçek oldum... kokmuş.

İktitaf etmek için bir müddet Neler ettindi bilirsin elbet:

Köye sen bir sene ettindi devam;

Sonra bir anda hitam oldu meram!... 43 Önce tezvîce göründün tâlib;

Akıbet ta ebed oldun gâib.

Ne bu külfet o seferden sonra?...

Kaçılır mı ya zaferden sonra?...

Malıma, mülküme oldun sahip;

İşte ben münhezimim, sen galip!...” (2013, s. 254)

Kahpe şiirinden alıntılanan bu okumabirimini ele almadan önce Kahpe şiirinin yaşadığı bir ilişki sonucu kabul gören toplumsal normların dışında kalmış/bırakılmış bir kadının sergüzeşti olduğunu hatırlatmak gerekir. Bu sergüzeşt, birbiriyle yerdeş dilsel göstergeler aracılığıyla belirtilirken bu göstergelere eklenen biçimbirimler ve bu biçimbirimlerin sahip olduğu ekler son derece önemlidir. Bundandır ki şiirde yer alan şiirin öznesi [Sefile yahut Kahpe] içerisinde bulunduğu durumu şiirsel bir form dâhilinde aktarmaya çalışır.

İzlekten hareketle de “m” sesi öncelenmiş olur. Şöyle ki “çiçeğim”, “kusurum”, “oldum”,

“kokmuş”, “hitam”, “meram”, “malım”, “mülküm” gibi kullanımlar “m” sesini öncelerken şiirin öznesinin ve dilin öznel kullanımını da ifade eder.

Çok sık yinelenen seslerden ikisi olan “k” ve “n” sesleri de anlam aktarımı bağlamında Abdülhak Hâmid şiirlerinde önemli bir yer tutar. Amerika’da Mahkûme-i İdam Olan Madam Sınayder’in Tahassüsâtı şiirinden şu dizeler örnek olarak gösterilebilir:

“Ölüm de bir melektir.

Ben ondan korkmuyorum, titreyişim nefretten.

O ya Allah’tan gelir ya hilkat ü kudretten.” (2013, s. 758).

Ünsüz yinelemesini tanımlarken üzerinde durulduğu gibi bu gibi sesbirimsel yinelemeler dilsel göstergeleri birbirine bağlar, anlamın alıcının zihninde uyanmasına yardımcı olur.

Bu bakımdan dizimsel düzlemde birbirine yakın iki gösterge olan “ölüm” ve “melek”

göstergelerinde “l” sesinin öncelendiğini ve bu sesin üçüncü dizede yer alan “Allah”,

“gelir” ve “hilkat” göstergeleriyle vurgulandığı açıkça görülmektedir. Böylece “l” sesi bilinmezlik anlambirimciğini bünyesinde barındırarak öncelenmiş olur. “M” sesi için Kahpe şiirinde kullanılan öncelemenin yine benzer bir şekilde burada da kullanıldığını görmekle birlikte “k” sesi çıkış yerlerine göre farklı biçimlerde öncelenmiştir. Melek göstergesinde yer alan “k” sesi ön damak sesi olup “dil ucunun ön veya sert damağa dokunduğu yerlerde çıkan sesler”den biridir (Karaağaç, 2010, s. 37). Türkçe kelimelerde sadece ince ünlülü hecelerde kullanıldığı için naif bir sesletime sahiptir. Bu tanımdan hareketle “k” sesi, melek göstergesinin sahip olduğu anlambirimi de öncelemiş olur ve içerisinde barındırdığı “l” sesiyle birlikte “ölüm” göstergesiyle bağ kurar. Ancak ikinci ve üçüncü dizelerde yinelenen ise “ḳ” sesidir. Bu ses tonsuz, süreksiz ve art damak ünsüzüdür ve Türkçe sözcüklerde sadece kalın ünlülü hecelerde kullanıldığı bilinmektedir. Bu özelliklerden dolayı “ḳ” sesi sert bir sesletime sahiptir. Böylece bu sertlik “kork-”, “hilkat”, “kudret” gibi göstergelerin sahip olduğu anlamın vurgulanmasına neden olarak, “ḳ” sesi öncelenmiş olur. Son olarak “n” sesinin ünsüz yinelenmesi çerçevesinde öncelenmesi ise “ben”, “ondan”, “nefretten”, “Allah’tan”

göstergeleri aracılığıyla gerçekleşir. “Ben” adılı burada şiirin öznesini belirtirken “n”

sesinin öncelenmesi ve bu öncelemenin birbirine yakın sözcükler aracılığıyla gerçekleştirilmiş olması ben ve öteki kavramlarını çağrıştırır. Ben, özneyi temsil ederken, artgönderimsel bir kullanım olan “o” ölümü imler. Böylelikle “n” sesinin öncelenmesini tetikleyen ayrılma hâli ekinin yinelenmesi, içerik düzleminde anlam kazanır. Ondan, nefretten, Allah’tan ve kudretten göstergeleri dizimsel düzlemde öznenin nasıl bir ruh hali içerisinde olduğunu ifade eder. Değindiğimiz gibi “ondan”, ölümü imler ve melek göstergesinden hareketle kısmi bir kabullenişi ifade eder. “Nefretten” sözcüğü ise

“titre-" fiiliyle bütünlük teşkil ederek öznenin tam anlamıyla kabullenemediğini gösterir.

Kudretten ve Allah’tan ise birbirine yakın sözcükler olarak “n” sesinin öncelenmesiyle de öznenin kabullenme gayreti içerisinde olduğunu gösterir.

Ünsüz yinelenmesi bağlamında sesbilgisel öncelemeleri ele alırken “d” sesinin öncelenmesini de gözden kaçırmamak gerekir. Karaağaç tarafından diş seslerinden biri olarak gösterilen “d” sesi, “dil ucunun üst veya alt dişlere dokunduğu noktalarda çıkan sesler”den biridir (2018, s. 36). Bu sesin öncelenmesi bağlamında Ölü şiirinden şu okumabirimi ele alınabilir:

“Sükûttur çıkacak secdeden, salâlardan.

Gönül tanîn ede dursun rebâb şeklinde..

Görünmüyor bize şems-i hakîkâtin nuru,

Fakat sehâbı ıyandır, nikâb şeklinde.” (2013, s. 189).

Öznenin ölümü kabullendiğinin yavaş yavaş görüldüğü bu şiirde, “d” sesi son derece bariz bir şekilde öncelenir. Bu bakımdan şu sözcüklerin altını çizmek yerinde olur:

secdeden, salâlardan, ede dursun, şeklinde ve ıyandır. Ölü, Makber’deki belirsizliğe bir cisim, vücut arandığı şiirdir. Bu bakımdan “şeklinde” redif olarak yinelenir.

Biçimbirimsel önceleme olarak da ele alabileceğimiz gibi “secdeden” ve “salâlardan”

sözcüklerinde ayrılma hâli eki; “şeklinde” sözcüğünde ise bulunma hâli eki yinelenir. Bu eklerin bünyesinde barındırdığı “d” sesi, ölü/ölüm kavramlarına cisim vermenin biçembilimsel bir aracı olarak okunabilir. Tanımda da görüldüğü üzere dize içerisinde birbirine yakın göstergelerde yinelenen ünsüz sesler, aliterasyonun oluşmasında temeldir.

İçerik düzleminden hareketle “d” sesinin öncelenmesini değerlendirmeye çalıştığımızda

“secdeden” ve “salâlardan" sözcüklerinin dizimsel düzlemde sükût yani sessizlikle bütünleştirildiği görülmektedir. Böylece ses ve sessizlik zıtlığı çerçevesinde “d” sesinin öncelendiği ve kavramsal bir bütünlük oluşturduğu kolaylıkla söylenebilir. Aynı kullanım bir sonraki dizede de karşımıza çıkar. Şöyle ki ikinci dizede gönlün, bir saz gibi çınladığı ve bu çınlamanın süreğen olduğu “ede dursun” kullanımıyla belirtilmiştir. Böylece bu süreğenlik yine “d” sesinin öncelenmesi aracılığıyla gerçekleştirilir. Son olarak dördüncü dizeyi ele aldığımızda, “ıyandır” ve “şeklinde” sözcüklerinde “d” sesinin biçimbirimsel bir düzlemde önemli olduğu gözlemlenmektedir. Ölüme bir cisim verme sorunsalı birtakım zıtlıklar çerçevesinde ve eklerin yardımıyla yansıtılır. Üçüncü dizede cisim verme ve bir arayışın sonucu, imge olarak da değerlendirebileceğimiz gerçeklik güneşinin ışığı -ki güneş burada ölüm düşüncesinin örtmecesi olur- görünmemektedir. Ancak

“ıyan” yani açık olan “sehâb [bulut]”tır ki bu bağlamda “sehâb” örtüyle yerdeş olarak

“şeklinde” sözcüğüyle birleşir. Bir bütün olarak şiire bakıldığında da “şeklinde”

sözcüğünün son derece önemli olduğu hemen anlaşılır. İşte bu önem dairesi içerisinde de

“d” sesi yinelenerek bu anlam bütünlüğünün oluşmasına katkıda bulunur.

Garam şiirinde yer alan pek çok okumabirimi “t” sesinin öncelenmesini göstermek için iyi bir örnektir. Bu bakımdan şu okumabirimi örnek olarak gösterilebilir:

“Sonra ettim ihtiyâr-ı maglata, Hem de zammettim ona bir safsata:

Her ne varsa pek güzel ya pek fena, Halk ona olmak gerektir âşina.

Perdedâr etmek kadın ruhsârını, Gizlemektir Hâlık’ın âsârını.

Perde çekmektir cemal-i kudrete,” (2013, s. 442).

Alıntılanan okumabirimi temelde, kadının örtünmesi üzerine kurulmuştur. Bu bakımdan

“gizle-, perdedâr, kadın ruhsârı, cemal-i kudret, perde çek-” gibi dilsel göstergeler birbirleriyle yerdeştir. Şiire dair, kadın, inanış, toplumsal normlar gibi pek çok sorunsalın şiir medyumunda aktarıldığına şahit olunan Garam, bütün bu sorunsalları ele almak adına şiir dilinde dinamizmi esas alır, fiili önceler ve sesbilgisel öncelemeleri de bu bağlamda kullanır. Bu çerçevede sözceleme öznesinin kişisel fikirlerinin kürsüsüne dönüşen Garam, “dil ucunun üst veya alt dişlere dokunduğu noktalarda çıkan sesler”den (Karaağaç, 2010, s. 36) biri olan “t”yi özellikle birleşik fiillerin kullanımıyla önceler. İlk iki dizeye baktığımızda “et-” fiilinin görülen geçmiş zaman birinci tekil kişi ekiyle beraber kullanıldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra şiirin öznesi, saçma bir söz seçme işini et- fiiliyle “zammetmek” birleşik fiilini “safsata” göstergesiyle birlikte kullanır.

Böylece “t” sesi yerdeş göstergeler içerisinde yinelenerek derin yapıdaki anlamı vurgulamış olur. Son üç dizedeki “t” sesinin yinelenmesini ise gizlemek/örtmek anlamı etrafında anlamlandırmak gerekir. “Perdedâr etmek, gizlemektir, perde çekmektir”

göstergeleri, Tanrı’nın temsili olduğu düşünülen kadın yüzünün güzelliğini örtmek etrafında kullanılır, bu kullanım dizelerde yargının oluşmasına sebebiyet verir ve bu durum bildirme ekinin yinelenmesi, yine bu ek içerisinde “t” sesinin öncelenmesi sayesinde okura/alıcıya aktarılır.

“S” sesinin yoğun bir şekilde yinelendiği ve yalnızca yinelenmekle kalmayıp öncelendiği şiirlerden biri İsketin’dir. Bu argümana dayanarak şu okumabirimi örnek olarak verilebilir:

“Söyle kâfir ne bakarsın gülerek;

İsketin’de ne işin olsa gerek?

Hani sen mutekif-i meskendin,

Hani müşkildi seninle ülfet?” (2013, s. 67).

Kadın ve kadın güzelliği izleği üzerine kurulmuş bu şiirde dikkati çeken ilk şey, şiirin

“söyle” göstergesiyle açılmasıdır. Böylece söz-başı konumu dâhilinde de “s” sesinin öncelenmesini ele almak gerekir. “S” sesi “bakarsın” göstergesinde yer alan “s” sesiyle anlamsal bütünlük kurmaya başlar ve bütünlük ikinci dizede yer alan “İsketin” ve “olsa”

göstergeleri dâhilinde “s” sesinin öncelenmesiyle vurgulanır. Şiirde hem hareket hem de durum esastır. Durum, uzam etrafında şekillenirken hareket, şiirin öznesi ve nesnesi arasında şekillenir. Söyle-, bak-, gül-, ol- fiilleri İsketin içerisindeki hareketi ifade ederken “sen, mutekif-i mesken, seninle” göstergeleri kadına göndermede bulunur, durumu ifade eder. Bu anlatım dâhilinde de “s” sesi öncelenir.

“Y” sesi de Abdülhak Hâmid şiirlerinde önceleme bağlamında kullanılır. Akıcı bir ses olan “y” sesinin nasıl öncelendiğini göstermek adına Kanatlı Kaplanlar ve Kanatlı Kediler isimli şiirden şu okumabirimi örnek olarak gösterilebilir:

“Bunlarla tamam olmadı seyrân,

döndüm, eve geldim yine vahşet, yine hayret gündüzdeki rüyâ-yı münâcât ile yatmış uyumuştum;

bir kahkaha duydum ve uyandım, bu ne Yarab!

Hem-sohbet-i zulmet bana bakmakta ağaçtan, virâneye nâzır

korkunç iki baykuştu gülenler.” (2013, s. 669).

Betimlemenin yoğun olduğu bu şiirde “y” sesi öncelikle “seyrân” sözcüğünde karşımıza çıkar. Bu sözcük, öznenin muhayyilesiyle yakından ilişkili olup bilinmezliğe cisim verme çabasının bir ürünüdür. Bu bağlamda “yine” zarfının “vahşet” ve “hayret” göstergeleriyle

bağlantılı olarak nitelendirilmesi “y” sesinin öncelenmesine olanak sağlar. Ardından

“rüyâ-yı münâcât” ve “yat-”, “uyu-” fiilleri muhayyilenin ilk anlatımını tamamlar.

“Duy-”, “uyan-” fiilleri ise öznenin içerisinde bulunduğu hali göstermekle beraber “Yarab”

göstergesiyle bütünleşir, akıcı bir ses olan “y” sesi öncelenerek bilinmezlik ve şaşkınlık vurgulanır. Son olarak “viraneye” ve “baykuştu” sözcüklerinde de “y” sesinin öncelendiğini belirtmek gerekir. Çünkü “virane” ve “baykuş” sözcükleri, tekinsizliğe, dolayısıyla bilinmezliğe göndermede bulunur. Yönelme hâli ekinin kullanımıyla, yardımcı ses olan “y” sesi, virane göstergesi bünyesinde görülür ve böylece virane ve baykuş göstergeleri dâhilinde “y” sesi yinelenir, korkunç olana dair anlatım derinleştirilir.

Son olarak ünsüz yinelemesi çerçevesinde “z” sesinin öncelenmesine de örnek göstermenin doğru olacağını düşünüyoruz. Bu bağlamda Gıyaben Dumlupınar’da isimli şiirden şu okumabirimi ele alınabilir:

“Kalb-i ümmettedir sizin yeriniz, bize siz, şüphe yok ki mahzâ siz,

zinde bir devlet ettiniz ihdâ!” (2013, s. 653).

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk için yazılmış bu dizelerde “z” sesinin yoğun bir şekilde yinelendiği görülmektedir. “Z” sesinin öncelenmesi ilk olarak “biz” ve “siz” göstergelerinin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şahsında bütünleştirilmesi amacıyla gerçekleştirilmiş ve iyelik ekleriyle pekiştirilmiştir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk toplumu için ölümsüzleşmesi, “kalb-i ümmet”

göstergesiyle gösterilmiş ve onun devleti kurmaktaki eşsiz başarısı “zinde” göstergesiyle ifade edilmiştir. Bütün bu anlam, “z” sesinin öncelenerek hem anlamı pekiştirmesi hem de ahengi sağlaması aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.

Sesbilgisel öncelemeler bağlamında ünlü yinelemesini (ing. Assonance) de ele almak gerekir. Ünsüz yinelemesinde yaptığımız gibi burada da bir seçki oluşturarak ünlü seslerin öncelenmesi bağlamında örnekler vermenin doğru olacağını düşünmekteyiz. İlk olarak boğumlanma yerine göre kalın, boğumlanmada dudak durumuna göre düz,

boğumlanmada çene açıklığına göre geniş bir ünlü ses olan “a”167 sesinin nasıl öncelendiğini göstermek adına Bir Visâl-i Ba’îdü’l-İhtimâl şiirinde yer alan şu dizeler dikkati çeker:

“Yârab bu ne mevki’-i semavî Mecmu’-ı mükevvenâtı hâvî Manzur oluyor bu yerden âfâk Her nazrada nûrdan da parlak Bir yer ki şebîh-i lâ-mekândır Her cânibi guyiyâ ki candır Bir kûşe bu meclis âsmândan

Hûri sesi gelmede cinândan” (2013, s. 241).

Türkçenin yapısı gereği -her ne kadar bu dizelerde Arapça kökenli sözcükler fazla olsa da- ünlü sesler, ünsüz seslere nazaran daha sık kullanılır. Burada da “a” sesinin yinelenmesi bağlamında bu kullanım bariz bir şekilde gözlemlenmektedir. Söz-başı konumu kavramından hareketle önce Yarab göstergesinde “a” sesinin iki defa yinelendiğini ve bu yinelemenin “mevki’-i semavî” tamlamasında devam ettirildiği görülür. “Yarab” ve “mevki-i semavî”, derin yapıda birbirine yerdeş göstergeler olarak görülebilir ki ikinci dizede yaratılmışların toplandığı yer olarak “mevki’-i semavî”nin nitelendirildiği ve bu yer içerisinde bütün yaratılmışların barındığı “havî” göstergesiyle aracılığıyla anlaşılmaktadır. Ahenk kaygısı dolayısıyla uyak içerisinde de yinelendiği görülen “a” sesi, böylece anlamı taşıyan bir işlev üstlenir ve yerdeş göstergeler içerisinde yinelenir. Bu durum şu göstergeleri, kavram çiftleri olarak ele alıp açıklanabilir:

“Manzur-nazra, afak-parlak, şebîh-i lâ-mekân-can, asmân-cinân”. İlk olarak Arapça nazar kökünden türetilen manzur [bakılan, görülmüş] ve nazranın [bakış], afak, parlak ve hatta nur göstergeleriyle bağlı olduğu dizimsel düzlemde kolaylıkla görülebilmektedir. Çünkü bu şiirde hâkim duyu görmedir. Görme duyusu, öteyi görme/görünmeyeni görme izleği altında ele alınır, sistemleştirilir. Böylelikle bir zıtlık da yaratılmış olur. Görme duyusuyla ilişkili göstergeler, parlaklık ve ufuklar gibi göstergelerle bir araya getirilerek görmek istenenin görülememesi vurgulanır; bu bağlamda “a” sesi hem anlatım düzleminde hem de içerik düzleminde âdeta bir taşıyıcı nesne hâline gelir ve “lâ-mekan” ve “can”

göstergeleri de anlam kazanır. Mekânsızlığı/uzamsızlığı vurgulayan lâ-mekân göstergesi,

167 Burada kullanılan tanımlayıcılar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz: Karaağaç, G. (2010). Türkçenin Ses Bilgisi (s. 41-42). İstanbul: Kesit Yayınları.

bu dizelerde ruh anlamında kullanılan can göstergesiyle birlikte alımlanmalıdır; çünkü bu alımlama aracılığıyla ilahi olan şiirleştirildiği gibi son iki dizenin de anlamı pekiştirilir.

Son olarak asmân-cinân kavram çiftleri de göksel değerler bağlamında düşünülmelidir.

Yüceyi vurgulamaya/şiirleştirmeye çalışan şiirin öznesi, yücenin anlatılamaması/görünememesi sorunsalını göksel değerleri bünyesinde barındıran göstergeler çerçevesinde ele almaya çalışır, bu bağlamda “a” sesi öncelenmiş olur.

“A” sesinin öncelenmesi yalnızca tek bir izlek dâhilinde görülmemektedir. Abdülhak Hâmid şiirlerinin ciddi bir çoğunluğunda, bu sesin önceleme bağlamında kullanıldığını görmek/tespit etmek ve anlamlandırmak mümkündür. Bu savımızı kanıtlamak adına aşk izleğinin hâkim olduğu Telâkiler şiirinden şu dizeleri alıntılamanın doğru olacağını düşünüyoruz:

“Bir âb kenârında idim yâr ile tenhâ, Mehtâb görünmekte, şafak olmada peydâ;

Karşımda idi sevdiğimin ol gece gûyâ Hem kendisi, hem sureti, hem fikr ü hayâli.

Ben olmadım amma yine dil-sîr-i visâli!” (2013, s. 545).

Abdülhak Hâmid şiirlerinin kurulumuna bakıldığında görülür ki şiirin öznesi ya bir kıra çıkar ya bir suyun kenarında durur ya da yüksekten eşyayı/varlığı seyre dalar, anlamaya çalışır. Bu dize yapıları Abdülhak Hâmid şiirlerinde âdeta bir epigraf/tanımlık niteliği içeriyor gibi görünür. Yukarıda da yine su ve sevgili, yalnızlık dairesinde ele alınır.

Böylece bu dizeler dâhilinde kavramlar birbirini tamamlamaya, bir dizgenin oluşumuna katkı sağlamaya başlar; bu düşünceden hareketle şu göstergelerin üzerinde durmanın doğru olacağı düşünülmektedir: Mehtâb ve şafak. Mehtâb ve şafak şiirde bir zıtlık meydana getirir, böylece şiirde çizgisel bir devamlılık sağlanır; bu durum mehtabın görünmekte olduğu, şafağın ise ortaya çıkması şeklinde ifade edilir. Şimdi bu içeriği “a”

sesi üzerinden nasıl alımlanabileceğini etraflıca düşünmek gerekir. Bu dizelere bakıldığında, tek başına bir töz olarak nitelendirilebilecek “a” sesinin bir biçime kavuştuğu son derece açıktır. Böylece gösterenin çizgiselliği hem ahengin oluşmasına hem de bir bütün olan göstergenin gösterilenine göndermede bulunur; çünkü “a” sesi ciddi bir kullanım sıklığına sahiptir ve bu sıklık bir bütün olan göstergenin, anlatım

düzleminde birbirine yakın dizimlenmesi sonucunda meydana gelir ki bu da “a” sesinin öncelenmesi sayesinde olur.

Boğumlanma yerine göre ince, boğumlanmada dudak durumuna göre düz ve boğumlanmada çene açıklığına göre geniş ünlü olan “e” sesi, yinelenme sıklığı bakımından Abdülhak Hâmid şiirlerinde “a” sesiyle birlikte çok yinelenen ünlü seslerden biridir ve bu yineleme dâhilinde de ünlü yinelemesi bağlamında sıklıkla öncelenmiştir.

Bu bakımdan ilk örnek olarak Bir İğbirar isimli şiirden şu dizeler örnek verilebilir:

“Cennetse de neş’esiz melekler San her biri ol periyi bekler

Açmışsa da renksiz çiçekler

Gelmişse de nev-bahar muğber” (2013, s. 232).

Alıntıladığımız bu dizelerde “e” sesinin yine yerdeş göstergeler sınırları içerisinde öncelendiği gözlemlenmektedir. “Cennet”, “neşe”, “melek”, “peri”, “çiçek”, “nev-bahar”

sözcükleri şiirin olumlu dünyasını teşkil ederken, “renksiz” ve “muğber” sözcükleri olumlunun olumsuzlanmasına sebep olur ve böylece yanmetinsel168 bir unsur olarak değerlendirebileceğimiz Bir İğbirar başlığı içerik düzleminde derinleştirilir. Yine bir töz olarak ele alabileceğimiz “e” sesi, biçime kavuşur. Yapısalcı bir bakış açısıyla söylersek

“her sesbirim yanındaki başka sesbirimlerin özelliğini belirlememize yardım ederken, kendisini de yanındakiler belirler; bir başka deyişle, sesbirim varlığını içinde yer aldığı dizge ve bu dizgenin başka öğeleriyle kurduğu karşılıklı bağıntılarda gerçekleştirir”

(Yücel, 2015, s. 43). Bu görüşten hareketle “e” sesinin öncelenmesi de diğer göstergelerde yer alan “e” sesleriyle bütünlük kazanmasıyla gerçekleşir ki bunu şiirde temel olarak ahengin oluşturulması biçiminde anlamak mümkündür. Biçembilimsel bir bakış açısıyla bakıldığında ise bu kullanımın sesbilgisel önceleme olarak değerlendirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Ek olarak “e” sesinin öncelenmesine bir örnek daha vermek adına Validem şiirinden şu dizelerin üzerinde durmak gerekir:

168 Yanmetinsellik şu şekilde tanımlanır: “Bir metnin ilk bakışta aynı metnin dışında kalan, ikinci dereceden metinsel unsurlarla yani başlıklar, altbaşlıklar, arabaşlıklar, önsözler, sonsözler, uyarılar, notlar, tanımlıklar, yer verilen resimler, kapağı ve metinöncesi unsurlar (yani karamalar, taslaklar) ile olan ilişkilerini kapsar” (Aktulum, 2011, s. 478).

“Gece başka, sabahleyin başka:

Mesela Hind ü Çin’de, Afrika’da güneş o rüste-hiz-i âlem-sûz ki denir cümle kâinatı mûhit görünen lâciverdî-i ebedî dûd-ı hayret-füzûd-ı sa’ididir, encüm-i ra’şe-ver şerareleri, -nokta-i pür ihâta-i ceberût

ki meâl-i bülendidir ekvân.-” (2013, s. 313).

Yine betimlemelere sıklıkla rastlanan bu şiirde, söz-başı konumu kavramından hareket edildiğinde gece sözcüğünün iki hecesinde de “e” sesinin bulunduğu kolaylıkla görülmektedir. “E” sesini bünyesinde barındıran gece, zıtlık kullanımıyla sabahleyin göstergesiyle birbirini tamamlar. Ardından üçüncü dizede yer alan güneş, âlemi yakan bir mahşer, bir kıyamete benzetilir. Burada Ricoeur’un Aristo’nun Poetika’sından hareketle söylediği “şair, benzerliği algılayan kişidir” (2003, s. 30) tanımını hatırlatmakta yarar vardır. Validem’de de şiirin öznesi, benzerliği algılayan kişi olarak oluşturduğu benzetmede “e” sesini biçembilimsel bir araç görür. “Güneş” [benzeyen], “rüste-hiz-i âlem-sûz” [benzetilen] göstergeleri benzetme yoluyla birbiriyle ilişkilendirildikleri gibi

“e” sesinin de öncelenmesiyle ahenk bağlamında da birbirleriyle bağlantılıdır. Bu kullanımı “laciverdi-i ebedî” ve “dûd-ı hayret-füzûd-ı sa’id” tamlamalarında da görmek mümkündür.

Ünlü sesler içerisinde “a” ve “e”ye nazaran daha az öncelenen “ı” sesi de Abdülhak Hâmid şiirlerinde biçembilimsel bir araç olarak karşımıza çıkar. Bunu göstermek adına Nevmid şiirinden şu dizeler ele alınabilir:

“Tef ü tâb-ı marazdan bî-kararım, Halâsım emr-i müşkildir ecelden!

Bu dem kim ser-be-seng-i ihtizârım, Ne lutf umsam acep ben ol güzelden?

Bu dem kim serdî-i gamla nizârım, Şudur matlab Hudâ-yı lem-yezelden:

Gelip bir damla yaş dökse nigârım,

Benim güller açar hâk-i mezârım,” (2013, s. 48).

Bu dizelerde “ı” sesinin yinelenmesi, birinci tekil kişi bildirme ekinin redif olarak kullanılması ve bu eklerin temel dizgeyi oluşturmasından kaynaklanır. Sözceleme kuramı