• Sonuç bulunamadı

1.2. ŞİİRSEL İFADENİN DOĞUŞU: ŞİİRDE DİLİN İŞLEVLERİ, ŞİİRSEL İLETİŞİM VE DİZİSEL-DİZİMSEL İLİŞKİLER İLETİŞİM VE DİZİSEL-DİZİMSEL İLİŞKİLER

1.2.2. Anlatım İşlevi

Jakobson’un şemasına göre ikinci olarak anlatım ya da duygu işlevi gelir. “Bu işlev, ileti ile konuşucu arasındaki ilişkileri ve konuşucunun kendi iletisine karşı davranışını, tutumunu belirtir” (Kıran ve Eziler Kıran, 2018, s. 100). Tanımdan da anlaşılıyor ki bu işlevde “öznellik” ön plandadır. Çünkü konuşucunun kendisi metinde oldukça açıktır. Bu yüzden daha çok ben/biz kişi adılları yanında sıklıkla sıfatlara, ünlemlere ve noktalamalara başvurulur. Konuşucu ilgili nesne hakkında iyi-kötü, güzel-çirkin, saygıdeğer-gülünç gibi yargılarda bulunur (Guiraud, 2016, s. 22). Şiir hayatının neredeyse tamamını romantizm dairesinde geçiren ve bu daire içerisinde şiirler yazan Abdülhak Hâmid’in şiirlerinde bu işleve sıklıkla başvurulmuştur.

Makber Öncesi: Garam, Sahra, Divaneliklerim yahud Belde ve Diğer Şiirler adı altında yine ilk olarak Garam dikkati çeker. Felsefi ve son derece şahsi görüşler içeren Garam’da anlatım işlevine sıklıkla rastlamak mümkündür. Bu bağlamda şu dizeler örnek olarak gösterilebilir:

“Aşkı tezyîf eylemekti âdetim;

Fenne dâirdi hemişe sohbetim.

Şi'rde hikmet arardım her zaman;

Hüsnde ismetti me’mûlüm hemân;

Ân ile tevem sanırdım iffeti...

Hâlisâne belleyip her ülfeti, Nuru tefrîk eylemezdim nârdan;

Deyri tefrîk eylemezdim dârdan.” (2013 s. 414).

Yukarıda da belirtildiği gibi, dilin anlatım işlevi, ben/biz adıllarının kullanılması ve sıklıkla sıfatlara başvurulması sonucu meydana gelir. Bütün bunlar sonucunda şiir öznesi, bir yargıda bulunur. Yukarıdaki dizelerde hem ritmi sağlamak hem de anlamı

kuvvetlendirmek adına kullanılan biçimbirimsel yinelemeler dilin anlatım işlevi dairesinde kullanıldığını da ortaya koyar. İlk iki dizede yer alan “âdet” ve “sohbet”

sözlükbirimleri, birinci tekil şahıs iyelik eki alarak öznelliğin ön planda olduğunu gösterir. Bununla birlikte birtakım yargılara da rastlamak mümkündür. Özellikle son iki dizede şiir öznesi, birinci tekil görülen geçmiş zaman eki aracılığıyla fiile öznel bir boyut katar. Ardından nuru yani ışığı ateşten, dünyayı evinden, ülkesinden ayırt etmediğini dile getirir. Bu dizeler tam anlamıyla öznel görüş belirtir. Ek olarak yine Garam çevresinde şiir öznesinin sıklıkla başvurduğu ve öznelliğini vurguladığı sıfat kullanımlarına da rastlanır:

“En güzel mevki’de sâkin türbedâr

En safalı bir yeri zabteylemiş,” (2013, s. 423).

Bu dizelerde mekânı nitelemek adına “en güzel” ve yine mekânı belirlemek adına “en safalı” sıfatları kullanılmıştır. Bu gibi kullanımlara Garam’ın pek çok yerinde rastlamak mümkündür. Son olarak Garam’da birtakım noktalama işaretlerinin de bu bağlamda kullanıldığı söylenebilir:

“Bî-nihâyetlik içinde münfail,

Ben ki eylerdim bu dehre, ey İlâh!” (2013, s. 449).

Yine ben adılı ve birinci tekil şahıs görülen geçmiş zaman kip ekiyle birlikte dizenin sonunda yer alan “ey İlâh” kullanımı dikkati çeker. Burada şiir öznesi, alıcıda bir etki uyandırmak, şiiri ritmik yapıya sokmak adına dilin anlatım işlevinden yararlanmış ve bu bağlamda ünleme başvurmuştur.

İlim ve irfan aşılamak amacıyla yazıldığı hemen ilk okunuşta fark edilen Mazi Yolcusuna Âti isimli şiirde de anlatım işlevine rastlanır. Şiirin söylemsellik düzleminde görülecek izlekler de bu işlevin kullanılmasında ve şiir öznesinin yargıda bulunmasında son derece önemlidir:

“Ferdi kıyas eyler isen devlete,

Söylediğim ait olur millete.” (2013, s. 512).

Genel hatlarıyla ikinci tekil kişiye hitaben yazılmış48 ve bununla alıcıya iletiyi aktarma gayreti içerisinde olan bu şiir bağlamında yukarıda örneklenen dizelere bakıldığında ilk olarak ikinci tekil kişi şart kip ekinin kullanımı dikkati çeker. Bireyi, devletle karşılaştırma argümanıyla şiir öznesi, birinci tekil kişi ekinin kullanımıyla şart koştuğu düşünceyi alıcıya ulaştırmak ister ve bunun sonucunda dilin anlatım işlevine başvurur. Ek olarak Sahra öncesi dönemde yer alan şu şiirlerde de yer yer dilin anlatım işlevinin kullanıldığı görülebilir: Telâkiler, Gece Yarısı, Bir Şâirin Hezeyânı, Ziyâret ve Kürsi-i İstiğrâk. Bu şiirler arasından özellikle Bir Şâirin Hezeyânı ve Kürsi-i İstiğrâk oldukça önemlidir. Türk yazın tarihinde de hatırı sayılır bir yere sahip olan bu şiirlerden ilki olan Bir Şâirin Hezeyânı hem içerik hem de dil açısından Abdülhak Hâmid şiirinin dönüm noktalarından biridir. İçerik açısından önemine ikinci bölümde değinileceğinden dil açısından şu okumabirimi örneklendirilebilir:

“Dilemem şeyh u şâbdan irşâd Encümenden hiç istemem imdâd Bana Üstâd-ı sun’dur üstâd, Bu cehlimden eyle istişhâd.

Cehl ile iftihârı pek severim.” (2013, s. 560).

Sahrâ ve sonrasında yoğun olarak göreceğimiz birinci tekil kişi eklerinin ve kişi adıllarının kullanımı bağlamında Bir Şâirin Hezeyânı âdeta bir başlangıç noktasıdır.

Biçemin ne şekilde değiştirileceğinin de habercisi olan bu şiir, şüphesiz Abdülhak Hâmid şiirinin içeriğini de önceler. Bu bağlamda “dilemem”, “istemem”, “bana”,

“cehlimden”, “severim” sözcükleri hem dilin anlatım işlevinin kullanımına hem de şiir dilinde görülecek değişimin dikkat çekici örnekleridir. Bunun yanı sıra Bir Şairin Hezeyânı ile başlayan ve henüz bir silsile olarak görülmeyen bu değişimin ikinci durağı Kürsi-i İstiğrâk’tır. Şiirin öznesi tarafından doğanın öznel bir betimlemesi

48 Abdülhak Hâmid’in Sahrâ’ya kadar olan şiirlerinin büyük bir çoğunluğu ikinci tekil ya da üçüncü tekil kişiye hitaben yazılmıştır. Bu şiirler arasında şunlar örnek olarak gösterilebilir: Münacaat, Mersiye, Bir Sâfilin Tesellisi, Melekûttan Sâfiline Bir Nazar, Sekt-i Melîh, Bir Rüyâdan Sonra, Dilber-i Nihân-peyker, Hikâye, Manzume ve Zamana Birkaç Hitap. Bütün bunlar dil kullanımı açısından da Sahrâ’nın bir dönüm noktası olduğunu açıklar, çünkü bu başlıkları sayılan şiirlerde, şiirin öznesinin sözce içerisinde örtük olduğunu gösterir. Bu durum Sahrâ ve sonrasında yoğun bir şekilde kullanılan dilin anlatım işlevinin daha sık kullanımıyla değişir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Abdülhak Hâmid şiirlerinin kendi sesini bulmasında dilin anlatım işlevinin kullanımı önemli bir yere sahiptir.

sunulan ve yine Abdülhâk Hamid şiirinin büyük bir bölümünü önceleyen bu şiir şu şekilde örneklendirilebilir:

“Bu tenha yerleri gördün mü sen zannetme hâlîdir!

Hayâlâtımla meskûndur, bu yerler pür-meâlidir, Muhât-ı aczdir, hem lâtenâhî birle mâlîdir;

Bu mevki’dir yerim sahilde bir kürsi-i âlidir.

Bulutlar, dalgalar, yıldızlar etrafımda hep mahrem.

Ağaçlar, cûylar, kuşlar, çiçekler daima hurrem”. (2013, s. 571).

“Hayâlâtım”, “yerim” ve “etrafım” sözcüklerinde yine kişi eklerinin anlatım işlevi sınırları içerisinde kullanıldığı kolaylıkla görülebilir, fakat şiirin öznesi özellikle bu okuma biriminde ahengi sağlamak amacıyla üçüncü tekil kişi bildirme kip ekini yineler. İşte bu durum Abdülhak Hâmid şiirinin 1885 ve sonrasında barındıracağı içeriği önceler. Üçüncü tekil kişi bildirme kip eki şiirin öznesinin “ben” odaklı oluşturduğu söylemini geliştirir. Böylece şiirin öznesi anlatım işlevi sınırlarında kalarak kendi evrenselini şiir dili üzerinden oluşturmaya çalışır.

Sahra’da da bu işlevin sıklıkla kullanıldığına rastlamak mümkündür. Beledî-bedevî karşıtlığı üzerine kurulmuş olan Hoş-nişinân’da şiirin öznesi, genellikle üçüncü tekil kişi geniş zaman kip ekini kullanmayı tercih eder. Bu da şüphesiz karşıtlığın alıcıda yarattığı etkiyi arttırır ve betimlemelere de sıklıkla başvurulduğu görülür. Söz konusu betimlemelerin tamamı sıfatlarla yüklüdür:

“Dâmen-i asmanda ebr-i seher Döker evrâka rize-i elmas Şeb hulûl eyleyince aks-i kamer Eder eşcâra sırmalar ilbâs.

Geline döndürüp o manzarayı, Sanki icrâ-yı sur eder Kudret.

Anı âdem kıyas edip cennet, Unutur mevt ile muhâtarayı.

Cay-ı efkâr eder mi hâtırayı.

Bu temâşâ-yı hoş-terin hâlet?

Öyle bir âlem-i safâda kişi

Kaydedinmez cihan-ı keşmekeşi.” (2013, s. 23).

Dilin şiirsel işlevinin de hâkim olduğu bu okumabiriminde şiirin öznesi, gökyüzünü kişileştirerek seher vakti ortaya çıkan bulutların ağaç yaprakları üzerine âdeta

elmaslar döktüğünü belirtir. Manzara, bir gelin olarak görülür ve gözlere cenneti andırdığı için “mevt” ve “muhatara” unutulur. En nihayetinde bu manzaranın

“temâşâ-yı hoş-terin” yani seyretmesinin çok güzel olduğu belirtilir. Bütün bu betimlemeler içerisinde son derece öznel yargılara rastlamak mümkündür.

Belirtildiği gibi anlatım işlevinde, anlatımsallık değeri olan sıfatlar, belirteçler bulunur. Böylece duygular daha açıkla bir şekilde dile getirilir (Kıran ve Eziler Kıran, 2018, s. 101). Şiirin öznesi de bu okumabiriminde birtakım anlatımsal değeri olan unsurlar kullanarak doğa karşısında duyduğu hayranlığı şiirleştirmiştir.

Belde-güzîn, alafranga yaşayış tarzının kimi zaman ironik bir şekilde eleştirildiği şiirdir. Bu yapıyı oluşturmak adına şiirde öznel düşüncelere rastlanır. Alafranga yaşayışa dair pek çok göndergeye de başvurulmakla beraber, alafranga yaşayışı ve beledînin içinde bulunduğu durumu betimleme kaygısı öznel dizelerin doğmasına neden olur:

“Hem-nişînin ‘L’abord’a gitmeli’ der, Orası çünkü en mutantan yer.” (2013, s. 31).

Gönderge olarak kullanıldığını da belirttiğimiz L’abord, bir sonraki dizede öznel bir bakış açısıyla betimlenir. Şiirin öznesine göre L’abord, “en mutantan yer” yani en gösterişli, en şaşalı yer olarak nitelenir. Mekânın gösterişli olarak nitelenmesiyle beraber, şiir sınırları içerisinde anlatılan yaşayış tarzı da ifade edilmiş olur. Ancak yine bir öznel anlatımla bir karşılaştırmada da bulunulur:

“Bir kıyas eyle alem-i sahrâ Buna râci' değil mi rahatta?

Eğleniş bir vecibedir a’lâ;

Ne safa var fakat sefâhette?

Medenîyü't-tab’ geçen insan Elbet eyler o zevkı istihsân;

Halbuki olsa müntic-i ifrât, Akl anın kadrini eder ıskât.

Anda mermûz olan safâyı hemân İnbisât ehli etsin istinbât.

Zevk-i müftâne-i tabiatı ben

Severim doğrusu bu halde iken.” (2013, s. 33).

Sahrâ’nın temelinde yer alan düşünce Hoş-nişinân ve onun ardında yer alan Belde-güzîn’le birlikte açıkça ortaya konur. İki karşıt üzerine şekillenen bu şiirlerde şiirin öznesi, açıkça kendi görüşünü belli eder ki yukarıda örneklenen okumabirimi bunun oldukça açık bir görünümüdür. Çünkü “kıyas eyle” birleşik fiiliyle şiirin temelinde yatan düşünce dışa vurulur. Kıyaslanacak olan şey beledî-bedevî ve bunların yaşayış şekilleridir. Şiirin öznesi okumabiriminin sondan bir önceki dizesinde açıkça “ben”

adılını kullanarak tabiatın sundukları dâhilinde bir yaşamın verdiği zevki açıklamaya çalışır. Son dizede ise birinci tekil şahıs kişi eki vasıtasıyla öznellik bir kez daha vurgulanır. Bu yaşayış ve uzama duyulan sevgi, özellikle geniş zaman kip eki kullanarak genelleştirilerek belirtilir.

Mu’tekif’te yurdundan -burada yurt sevgilidir- uzak kalmışlığın verdiği üzüntü şiirleştirilir. Bu da dilin anlatım işlevine başvurulmasıyla gerçekleştirilir:

“Fikr ile hâtırım tereddüdde, Acaba cin miyim veya insan?

Daima gördüğüm şu: berr-i yaban!

Eyledim külbe-i tecerrüdde Doğduğum yer lisânını nisyân!

Bir dua kılmağa olaydı mecâl,

Emr-i Hakk’ı ederdim isticâl!” (2013, s. 35).

Şiirin öznesi içerisinde bulunduğu belirsizliği karşıtlıklar üzerinden anlatır. Bu karşıtlıklar “fikr” ile “hâtır” ve “cin” ile “insan”dır. Reel ve irreel bir düzleme de çekilen bu içerik, şiirin öznesinin tereddüt içerisinde olduğunu ve bütün bunlara ek olarak doğduğu yerin dilini bile unuttuğunu gösterir. Burada en dikkat çeken yine kişi ekleridir. Kişi eklerinin tamamı birinci tekil kişi ekidir. Bu da öznelliği ve anlatımsallığı vurgular.

Aşk izleği çerçevesinde gelişen Mütehassır’da şiirin öznesi, dilin anlatım işlevini kullanarak yaşadığı duygu durumunu şiirleştirir. Bu bağlamda yinelenen ekler dikkati çeker:

“Aksinin mihridir tenevvür eder, Âb-ı çeşmimde, ka’r-ı cânımda.

Dağlara akseden figânımda

“Seni sevdim” sözü tekerrür eder Zikr ü fikrim heman ana râci’,

Harekâtım anın için vâki” (2013, s. 38).

Alıntılanan okumabiriminde ilk dikkati çeken yinelenmekte olan birinci tekil kişi iyelik ekleri ve bulunma ekleridir. Özellikle “âb-ı çeşmimde”, “ka’r-ı cânımda”,

“figânımda” göstergelerinde yer alan bu ek yinelemeleri ritmi sağladığı gibi anlamı da kuvvetlendirir, anlatımsallığı öne çıkarır. Bu dilsel göstergelerin ardından şu sözce dikkati çeker: “Seni sevdim”. Burada sen adılının ardından gelen fiil çekim eki de yine anlatımsallığı vurgular. Ayrıca bu sözcenin tırnak işaretleriyle birlikte verilmiş olması dilin anlatım işlevinin ne şekilde kullanıldığına dair de dikkat çekici bir örnektir. Buna benzer kullanımlara bu şiirin pek çok dizesinde veya okumabiriminde de rastlamak mümkündür.

Ferâgât-kâr’da da hemen hemen Mütehassır’daki işleve benzer bir kullanım söz konusudur. Tezer’e dair duygu durumlarının ifadesi olan bu şiirde, şiirin ilk okumabirimi örnek olarak gösterilebilir:

“Bu ne ahkâm-ı bed, ne baht-ı yaman!

Neyleyim neyleyim aman Yârab!

Bana sen kıl vazifemi ilhâm.

Kendi emrimle kendimi idâm, Bu ne sırr-ı veleh-resân Yârab!

Olduğum halde bunda fermân-rân, Katle mahkûme nâgehân Tezer’im,

Ben de ol işte tâbi-i ferman!” (2013, s. 40).

Bu okumabiriminde de kullanılan birinci tekil kişi ekleri, birinci tekil kişi iyelik ekleri ve birinci tekil kişi bildirme ekleri dikkati çeker. Eklerin yanı sıra kullanılan ünlemler de dilin anlatım işlevi bağlamında değerlendirilebilir. Özellikle ikinci dize bu bakımdan iyi bir örnektir.

Kadın güzelliği ve şiirin öznesinin bu güzel kadını algılaması üzerine kurulmuş olan Mütesadif, ritmik açıdan çarpıcı bir örnek olmakla beraber betimlemeler dâhilinde anlatımsallığın vurgulandığı şiirlerden biridir:

“Acaba kim şu nâzenîn dilber, Acaba kim şu hüsn ilâhı?

Acaba kim şu âlih-i nâz,” (2013, s. 46).

Özellikle “nâzenin dilber”, “hüsn ilâhı”, “âlih-i nâz” gibi oldukça öznel nitelendirmeler işlevsel açıdan dikkat çekicidir. Bunları ritmik bir yapı içerisinde sergileyen ve bu yapının anlama hizmet etmesini sağlayan şiirin öznesi, dilin anlatım işlevini etkileyici bir şekilde kullanmıştır.

Nevmid, hemen hemen tamamı birinci tekil kişi iyelik eklerinin yinelenmesiyle kurulmuş bir şiirdir. Bu önerme doğrultusunda şiirin ilk okumabirimi örnek olarak gösterilebilir:

“Tef ü tâb-ı marazdan bî-kararım, Halâsım emr-i müşkildir ecelden!

Bu dem kim ser-be-seng-i ihtizârım, Ne lutf umsam acep ben o güzelden?

Bu dem kim serdî-i gamla nizârım, Şudur matlab Hudâ-yı lem-yezelden:

Gelip bir damla yaş dökse nigârım,

Benim güller açar hâk-i mezârım,” (2013, s. 47).

Yukarıda alıntılanan okumabiriminde yinelenen ekler ilk bakışta göze çarpar. Bu ekler öznelliği vurgular. Yinelenen eklerin hem gösteren düzleminde hem de gösterilen düzleminde karşılığı vardır. Şiirin öznesi kendi duygu dünyasını gösteren düzlemine taşır ve bunu birinci tekil kişi çekim ekleri kullanarak alıcıya iletiyi göndermeye çalışır. Benzer bir örnek olarak Sahrâ içerisinde yer alan ve ünlemlere sıklıkla başvurulduğu görülen Mazi şiiri de burada anılabilir:

“Koyuldumdu gafil durup bir zaman, Çemenlerde yârimle işretlere.

Düşüp âkıbet hecr ü hasretlere,

İnandım ki yokmuş fenadan aman!” (2013, s. 49).

Davet’te ise bu işlev çok daha bariz bir şekilde ve her okumabiriminin sonunda tekrar eden yapılar aracılığıyla dikkati çeker. Şiirin öznesi, her ne kadar sözcükleri değiştirse de sözcüklerin aldığı ekleri ve cümlenin yapısını asla değiştirmez:

“Gel şenlenelim gel güzelim gel.

Gülşende beraber gezelim gel.

(…)

Ağlatma beni gel güzelim gel, Gülşende beraber gezelim gel, (…)

Gel sevdiceğim gel güzelim gel;

Gülşende beraber gezelim gel.

(…)

Saç kâkülünü gel güzelim gel, Gülşende beraber gezelim gel.

(…)

Gel tecrübe et gel güzelim gel;

Gülşende beraber gezelim.

(…)

Aç yaşmağını gel güzelim gel,

Gülşende beraber gezelim gel.” (2013, s. 52-54).

Görüldüğü üzere sondan bir önceki dizenin sonları ve son dize aynen yinelenir. Bu bağlamda “gel” sözlük biriminin yinelenmesi ve “güzel” sözlükbiriminin birinci tekil kişi bildirme eki alarak yinelenmesi kullanım açısından özneldir. Yine Sahra’nın son şiiri olan Ülfet’te de Davet’te olduğu gibi son iki dizede tamamen aynı yinelemelere rastlanır.49

49 “Gel ey gül-i bağ-ı emelim gel.

Vuslat günü olsun gülelim gel, (…)

Gel ey gül-i subh-ı emelim gel, Vuslat günü olsun gülelim gel.

(…)

Gel ey gül-i fasl-ı emelim gel, Vuslat günü olsun gülelim gel.

(…)

Gel ey gül-i nahl-i emelim gel, Vuslat günü olsun gülelim gel.

(…)

Gel ey gül-i deşt-i emelim gel, Vuslat günü olsun gülelim gel.

(…)

Gel ey gül-i bezm-i emelim gel, Vuslat günü olsun gülelim gel.

(…)

Gel ey gül-i tarh-ı emelim gel, Vuslat günü olsun gülelim gel.

(…)

Gel ey gül-i hâk-i emelim gel,

Vuslat günü olsun gülelim gel.” (2013, s. 55-57).

Divaneliklerim yahut Belde’nin ilk şiiri Vil Davri’de uzam, çoğu zaman öznel bir dille betimlenerek şiirleştirilir. Sahra’da görülen dize yapılarına ve yinelemelere bu şiir kitabında da rastlanır. Nitekim Vil Davri şiirinin her bir okumabiriminin sonunda yer alan şu iki dize örnek olarak gösterilebilir:

“Böyle Vil Davri’de kalsak her gece?

Bir ağaç altında yatsak gizlice.” (2013, s. 63).

Dizelerin yinelenmesi bir kenara bırakılırsa dilin anlatım işlevinin ne şekilde kullanıldığını somutlaştırmak için vereceğimiz örnekler son derece açıktır, çünkü

“kalsak” ve “yatsak” sözcüklerinde yer alan birinci çoğul kişi şart kip eki bu bağlamda dikkati çeker. Anlam bakımından içerisinde şart ve birinci çoğul kişiyi barındırması, şiirin dilin anlatım işlevine yaslandığını gösterir.

Site Danten’de de yine birinci tekil kişi ekleri aracılığıyla anlatım işlevinin kullanıldığı görülür. Şiirin üçüncü okumabiriminde yer alan şu üç dize örnek olarak gösterilebilir:

“Ben bırakmazdım o vuslathâneyi, Böyle kalmazdım gam-ı hicranda,

Neyleyim kim bed-likâ vü bed nigâh” (2013, s. 65).

Divaneliklerim yahud Belde içerisinde yer alan Vantadur’da ise özellikle betimlemeler bu bağlamda değerlendirilebilir. İtalyan opera sanatkârı Patti şu dizelerle övülür:

“Bir sadâsı var ki etse ibtidâ, Paris’in halkı serâpâ gûş olur Asumâna olsa vâsıl ol sadâ,

Hazret-i İsa bile hâmuş olur” (2013, s. 69).

Abartmanın son derece açık olduğu bu dizelerde nesnelliğin tamamen bir kenara bırakıldığı son derece açıktır. Patti’nin sesine bütün Paris halkının baştan aşağı kulak kesilmesi ve olur da bu ses gökyüzünde Hz. İsa’ya ulaşırsa onun bir söz söyleyemeyeceği, susacağı gibi düşünceler, şiir dilinin son derece öznel bir biçimde

vücut bulduğunu gözler önüne serer. Teatr France şiirinde ise “Sarah Bernhardt”, hemen hemen Patti gibi övülür.50 Ek olarak Rönesans şiirinde ise her okumabiriminin sonunda tekrar eden şu iki dize hem kullanılan ekler hem de kullanılan adıllar açısından bu bağlamda değerlendirilebilir:

“Bunda iğfâl eyliyorsam ben seni;

Gel Ading’a bak da ta’yib et beni!” (2013, s. 73).

Perlaşez’de ise şiirin öznesinin içinde bulunduğu duygu durumu açıkça dile getirilir.

Yazınsal eserler bağlamında metaforlaşmış ve Türk yazınında ise özellikle Tanzimat ve Servet-i Fünûn dönemlerinde metafor olarak kullanılmış51 verem hastalığının öznenin üzerinde yarattığı etki son derece öznel bir şekilde dile getirilir:

“Âh o bî-kes verem şehîdesinin Açılan vechi pek dokundu bana!

Girye-nâk olduğun kılar îmâ

Hâli çeşmân-ı mevt-dîdesinin;” (2013, s. 76).

Veremden ölen bir kadının “şehîde” olarak nitelenmesi ve ölen kadının şiirin öznesini etkilemesi dilin anlatım işlevin sınırları içerisinde kullanıldığını gösterir. Bu kullanım, Abdülhak Hâmid şiirinin mevcut kanon içerisinde kaldığını da göstermesi bakımından önemlidir.

Vodvil’de de yine abartıya başvurulur ve yinelenen ekler aracılığıyla öznellik pekiştirilir. Bu durum Abdülhak Hamid şiirinin ilk döneminin karakteristik özelliklerinden biridir:

“Eşi yoktur dünyada;

Yine de deşt ü deryâda, Neye baksam gelir yâda.

50 “Öyle irfâna yani cân verilir.

Bilirim başkadır Sara Bernar.

O Teatr Franse’de oynar, Seyredenler ölüp yine dirilir.

Her ne söylerse bir meseldir o!” (2013, s. 74).

51 Ayrıntılı bilgi için bkz.: Ercilasun, B. (1997). Edebiyatımızda Marazilik, Yeni Türk Edebiyatı Üzerine İncelemeler 1 (s. 409-420). Ankara: Akçağ Yayınları.

Yolda gitmekteyim farzâ, Bakarım sağıma soluma;

Halka pinhân bana peydâ

Bir melektir çıkan yoluma!” (2013, s. 79).

Göndergesel işlevde de değindiğimiz gibi Vodvil, Paris’te bir tiyatrodur. Ancak bu tiyatro, şiirin öznesinde belli duygu durumları meydana getirir.52 Ona göre bu tiyatronun eşi benzeri yoktur, ama nereye baksa her şey -ki büyük bir ihtimalle gösterişli herhangi bir yapı- ona bu tiyatroyu hatırlatır. Ayrıca birinci tekil kişi eklerinin kullanımı ve kullanım sıklıkları da anlatım işlevinin ne boyutta kullanıldığını gösterir.

Yine O ise yapısal anlamda dikkati çeken şiirlerden biridir. Şiirin öznesi şiiri, ben-sen karşıtlığı ve aynı zamanda ben-sen birliği üzerine inşa etmiştir. Bu noktada dilin kullanıldığı işlev de bu inşada önemli rol oynamıştır:

“Efkârıma esrarıma, câna, Ben söylemeden vâkıf olursun.

Mağlup olarak hiddete hattâ Bir derde edersen beni ilkâ, Derhal ana bin çâre bulursun.

Her zevkimi senden duyarım ben;

Gönlüm mü hayâlim mi nesin sen?” (2013, s. 82).

Yine birinci tekil kişi iyelik ekleri ve ikinci tekil kişi eklerinin kullanımı dikkati çeker. Aynı zamanda şiirin öznesi ben-sen adıllarını da bu okumabirimi dâhilinde yineler ve şiiri inşa eder. Bu ben-sen kullanımı en nihayetinde son dizeye bağlanır.

Öznenin anlatmak istediği şey kendisinde duygu durumu yaratan kişinin kendi gönlü mü yoksa bir hayal mi olduğudur. Burada gönül beni temsil eder ve okumabiriminin genelinde yinelenen ekler “ben”i, yani anlatımsallığı yineler. Hayâl ise “sen” adılıyla

52 Bu şiirdeki benzer kullanımları yine Divaneliklerim yahut Belde sınırları içerisinde yer alan Şanzelize’de de görmek mümkündür:

“Kavuşur herkes anda sevdiğine:

Gündüzün gölgelik, gece pür-nûr, Gündüzün daimâ şebîh-i seher;

Gece bir burcu andırır ol yer.

Var o burcun içinde bir de kamer Ki rekabet eder semâdakine:

Kim bakarsa olur heman meşhur!” (2013, s. 90).

işaretlenir. Şiirin öznesi bu belirsizliği yaratır. Son dizeyi her okumabiriminin sonunda yineleyerek dili anlatım işlevi sınırları içerisinde de başarılı bir şekilde kullanır ve bunu şiirin anlam dünyasına da aksettirir.

Sen Jermen şiirinin ilk okumabiriminde ek yinelemeleri ve abartıyla kullanılan dil, anlatım işlevi bağlamında değerlendirilebilir. Tekrar eden dizeleri bu aşamada bir kenara bıraktığımızda ilk okumabiriminin ilk altı dizesini örnek olarak gösterebiliriz:

“Derdime derd-i vatan gerçi olunca mülhak Gülmemiştim bu safâ-gâh-ı cihânda asla;

Gerçi îcâb-ı zaman âlem-i gurbette bana, Hiç nasîb etmedi endûhdan âzâd olmak;

Sonra bir aksini gördüm ki bedelsiz amma!

Yani hep bâr-keş-i mihnet olurdum ancak” (2013, s. 84).

Oldukça açık bir şekilde yinelenen eklerin yanı sıra şiirin öznesi, yine gördüğü bir yansımayı bedelsiz olarak niteler. Bu kullanım Abdülhak Hâmid şiirlerinin karakteristik özelliklerinden biridir. Kısaca söylemek gerekirse Abdülhak Hâmid şiirleri, yalnızca gam, keder, tasa, acı gibi meselelerin üzerine kurulmaz. Onun şiirleri son derece öznel olmakla beraber “ihtimal” dairesinde şekillenir. Bu daire içerisinde şiirler bir noktadan sonra tıpkı Sen Jermen’in son iki dizesi ve hatta Abdülhak Hâmid’in kendi hayatında olduğu gibi şu anlayışa bağlanır:

“Bir ziyafet vererek kendime Sen Jermen’de

Bir gece kesb-i neşât etmiş idim Jarden’de” (2013, s. 84).

Abdülhak Hamid şiirlerinde yer alan şiirin öznesi bu yüzden hep özneldir ve hemen hemen her okumabiriminde dilin anlatım işlevine sıklıkla başvurur. Bu durumu kanıtlayacak belki de en açık örnek olarak Engen şiirinin şu okumabirimi gösterilebilir:

“İki ay sürdü nev-bahar gibi;

Orada başlayıp dem-i vuslat!

Geçti amma ki cûybâr gibi Bir letâfetle geçti ol müddet!

Ebediyyetten akdem âh o mürur,

Bin azâba bedeldir öyle huzur!” (2013, s. 87).