• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: DEMOKRASİ KAVRAMI ve DEMOKRASİNİN DÖNÜŞÜMÜ

2.4. Çağdaş Demokrasi Kuramları

2.4.5. Katılımcı Demokrasi Kuramı

Katılımcı demokrasi kuramı, demokrasi kavramını daha geniş bir çerçeveden ele alarak yurttaşı demokrasi kavramının merkezine yerleştirir. Doğrudan ya da

133

dolaylı demokrasi biçimlerinde halk egemenliğinin dengelenmesine, yurttaşların hak ve özgürlüklerinin korunmasına, çoğulculuğa ve yönetebilirliğe önem verir. Bu kuram henüz demokratik düzenin kapsamında değerlendirilmeyen toplumsal ve ekonomik alanların demokratikleşmesine özel bir yer verir.

Katılımcı kuram, demokrasi literatürü için aslında oldukça yeni bir bakış açısı olarak temsille değil katılımla ilgilenmektedir. Bu alanda yapılan ilk çalışmalardan biri, Carole Pateman’ın, 1970 tarihli çalışmasıdır. “Bu tür çalışmalar demokratikleşme süreçlerinde vatandaşlık pratiklerini öne çıkarmaktadır. Jean Grugel’e göre, literatürde bazı çalışmalar siyasetin kurumsal düzenlemelerinin arkasındaki bazı vatandaşlık pratiklerini öne çıkarmakta ve böylelikle demokrasiyi kurumların oluşturulmasının ötesinde birtakım vatandaşlık pratiklerinin tesis edilmesi yolu ile tanımlamaktadırlar. Katılım, eşitlik ve vatandaşlık üzerinden yapılan bu tartışmalar demokratikleşme çalışmalarının gelişmesini sağlamaktadır” (Kadıoğlu, 2008).

Schmidt, katılımcı demokrasiyi iki temel okula ayırır: Ampirik-analitik okul ile normatif toplum ve siyaset kuramı ile ilgili okul. “Normatif okul, genişlemeci veya katılımcı demokrasi anlayışına önemli katkılarda bulunmuştur. Bu nedenle o, bu kısmın merkezinde yer almaktadır. Bu okulda olması gereken durum, form, şartlar ve etkiler olarak incelenir. Örneğin kamusal işlere mümkün olduğu kadar fazla katılma ve çıkarların buluşmasının, çıkarların uyuşmasının, iletişimin, uzlaşmanın ve oy kullanma hakkına sahip olanlar arasında barışçı anlaşmanın tarzı olarak katılma gibi. (Schmidt, 2002:164). Bu bağlamda demokrasi kavramının özü olarak yurttaşlığı görmek, özellikle ampirik demokrasi teorisi temelinde şekillenen demokratik kurumların dokunulmaz olarak görülmesine engel olmaktadır.

Katılımcı demokrasi kuramında yurttaşların her birinin kendi yaşamlarını denetleme hakkına sahip olması, bu nedenle de kendilerini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebilecek her türlü kamu politikasının hayata geçirilmesinde söz sahibi olması gerektiği vurgulanır. Dolayısıyla da yurttaş sadece oy veren “pasif yurttaş” olmaktan çıkıp “aktif yurttaş”lığa geçiş yapar. Siyasi hayata, oy vermenin dışında konuşma, gündem oluşturma ve kamusal kararlara müdahale etme biçimlerinde aktif rol oynayarak katılımını etkinleştirmek isteyen aktif yurttaş modeli esastır.

134

Yurttaşların bu talepleri, katılımcı kurama göre dışsal değil, içseldir. Katılımcı demokrasi, gündem oluşturma, tartışma, yasama ve siyaset yapma süreçlerine yurttaşların devamlı katılımını öngörür.

Yurttaşlar siyasal karar alma süreçlerine katılmak için olanaklarının olduğunu görürlerse, katılıma verecekleri önem de doğru orantılı olarak artacaktır. “Böylece, kolektif kararlarla kendileri arasında daha sıkı bir psikolojik bağ kurarak katılımcı demokrasinin hayata geçirilmesinde önemli aktif işlevler görmektedirler. Tersi bir durum, onların kendilerini pasif bir konumda görmelerine yol açmakta, dolayısıyla katılımcı demokrasinin işlemesini aksatmaktadır” (Sarıbay, 1991:23).

Katılımcı demokrasi kuramının Barber gibi bazı temsilcileri J. –J. Rousseau’ya dayanarak temsilin katılımı tahrip ettiğini ve böylece demokrasinin temellerinin dinamitlendiği tezini ortaya koymuştur. Barber’e göre liberal temsili demokrasi, vatandaşın demokratik sürece katılımsızlığını ve yabancılaşmasını getiren ve demokrasiyi içten tahrip eden cılız bir demokrasi biçimidir. Bu bağlamda Barber, demokrasinin geleceğini “kolektivist olmayan bir cemaat biçiminin konformist olmayan bir kamusal akıl yürütme biçiminin ve modern toplumla bağdaşan bir yurttaş kurumları toplumunun yeniden canlanması”na bağladığı güçlü demokraside bulur (Barber, 1995:195).

Barber katılımcı siyaset için güçlü demokrasiyi şöyle tanımlar: “Katılımcı tarzdaki güçlü demokrasi bağımsız bir temelin yokluğunda çatışmayı, sürekli kendi en yakın yasalarını oluşturma süreci ve bağımlı özel bireyleri özgür yurttaşlara ve kısmi ve özel çıkarları da kamusal iyilere dönüştürebilen siyasal bir cemaatin yaratılması yoluyla çözer. Demokrasinin bu güçlü formülasyonundaki can alıcı terimler eylemlilik, süreç, kendi yasalarını oluşturma, yaratma ve dönüştürmedir” (Barber, 1995:196).

Katılımcı demokrasinin bir diğer varyantı da Habermas’ın temellendirdiği Deliberatif (müzakereci, görüşmeci, oydaşmacı) demokrasi modelidir. Habermas müzakereci demokrasi kuramında tıpkı Barber’in güçlü demokrasi kuramında olduğu gibi katılım sorununa odaklanır. Bu nedenle liberalizmin araçsal aklının ötesinde bir demokrasi kuramı geliştirmeyi amaçlamıştır. Habermas bu kuramda, “yurttaşlığın

135

ulustan arındırılmasına ilişkin tartışmalar yolu ile ulus-devlet sınırlarını aşan bir alana geçmekte, diğer yandan da ilgiyi temsili kurumlardan görüşme süreçlerine (deliberation processes) çekmektedir” (Kadıoğlu, 2008).

Müzakereci siyaset, meşrulaştırıcı gücünü, sonuçları rasyonel olduğu için bütün katılımcıların beklentilerini karşılayabilen fikir ve irade oluşum yapısından alan, kamusal işlerde bir irade oluşum ve uzlaşma şeklidir. Bu anlayışa göre örneğin çoğunluk ilkesi gibi bir demokratik usulün artı puanı, sadece çoğunluğun egemen olmasında değildir, aksine daha çok düşünce, açıklama, tartışma, fikir alışverişi ve başkalarını ikna etmeye çalışma keyfiyetinden kaynaklanır. Bu nedenle Habermas için kamusal tartışmada söylem yüzeyi, prosedürlere özel bir değer veren demokrasi (prosedürel demokrasi) anlayışının en önemli değişkenini oluşturmuştur (Schmidt, 2002:171). Schmidt, müzakereci demokrasiyi çözümlerken ayırt edici özelliklerini şöyle vurgular:

“1) Enformasyon ve gerekçelerin katılanlar arasında argümentatif değiş tokuş şekli;

2) Kamusal alan ve katılım hakkına sahip olan herkesi kapsayan müzakere, en azından müzakereye eşit katılıma ve giriş fırsatı;

3) Müzakerede iç ve dış baskının olmaması (ideal konuşma durumu);

4) Müzakerelerin esas itibariyle sınırsız devam etmeyi veya kesintiye uğrama durumunda müzakereye tekrar başlanabilmesi ilkesi;

5) Herkesin çıkarına olan düzenlemelerle ilgili tartışmaların bütün maddeleri kapsama ilkesi;

6) Müzakerenin ihtiyaçların yorumu ve siyaset öncesi tutum ve öncelikleri kapsayacağı ilkesi;

7) Tartışmayı düzenleyen yönetim siyasetine razı olunması

8) Toplumdaki dar anlamda siyasal kurumların dışında müzakere ve irade oluşumu ile düzenlenmiş irade oluşum ve karar alma kurumlarında ki, özellikle parlamentodaki müzakerenin birbirini etkilemesi” (Schmidt, 2002:171).

Katılımcı demokrasi her ne kadar var olan demokrasi kuramlarına önemli bir farklılık kazandırsa da bazı konularda da eleştirilmektedir. Katılımcı demokrasi kuramının farklı varyantları arasında genel olarak eleştirildiği noktalar ise normatifliğin önceliği, gerçekçi olmayan insan görüşü, Tocqueville’in çoğunluğun

136

tiranlığı problemi, yüksek hareketlilik nedeniyle istikrarsızlık, tek boyutluluk ve vatandaşın yetkinliğinin abartılması konuları gelmektedir (Sartori, 1996).