• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

3.3. Türk Resminde Bir Dışavurum Olarak Bunalım İzleri Görülen Sanatçılar

3.3.6. Kasım Koçak (1951 )

Kasım Koçak, 1951 Tokat doğumludur. 1970’li yıllarda Güzel Sanatlar Akademisinde Neşet Günal ve Özdemir Altan’ın Atölyesinde öğrenim gördü. 1979 yılında eşi Aysun Koçak ile İstanbul’da bir atölye açtı. Atölyesini Maltepe’de açan ressamın amacı burada bulunan semt sakinlerine resim sanatını benimsetmektir. 1981’de DYO resim yarışmasında başarı ödülünü aldı. 1985 yılında Deniz Kuvvetleri Anıt Yarışması’nda mansiyon ödülünü almıştır. Kasım Koçak Türk resim sanatında toplumsal gerçekçilik anlayışını benimseyen sanatçılarımızdandır.

1980′li yıllarda Anadolu insanın sorunlarına değinen sanatçı Yaşlı Kadın, Bozkırın Dilsizleri, Ölü Kuşlar, Madenciler, At Pisliğinde Dört Kuş, Direksiyonlu Deliler, Maymun Padişahlar vb. birçok eser yapmıştır. Sanatçı yapmış olduğu eserlerde konu olarak toplumsal sorunlara değinirken alaycı bir tavır takınarak dışa vurumcu üslupla eserlerini yapmıştır. Kasım Koçak, Anadolu yaşamına ilişkin olarak, görsel meteforlara yönelmekte, bu yaşamın otantik ve eleştirel yorumunu temel almakta, birtakım söylencelerden kalkarak çağdaş anlamda bir ironinin temellerini, klasik-figüratif sanat disiplininden kaynaklanan bir anlayış düzeyinde eserlerini oluşturmaktadır (Sanal-5, 2018). Kasım Koçak, Maltepe’deki atölyesinde ressam arkadaşlarıyla beraber dışa vurumcu değerlerle toplumsal konulara değinmektedir.

Görsel-91: Kasım Koçak, (“Sanal”, 2019).

Görsel-92: Kasım Koçak, “Gittikçe Çoğalır Bizim Delimiz”, 210 x 201 cm,1996, TÜYB, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi (“Kınalı”, 2019).

Kasım Koçak’ın 1996 yılında tuval üzerine yağlı boya tekniğini kullanarak yapmış olduğu görsel- 92, “Gittikçe Çoğalır Bizim Delimiz” eserinin tam ortasında, taşın üzerinde ayakta duran beyaz giyimli bir figür bulunmaktadır. Figürün sağ ve sol arkasında soft yeşil ton değerlerinde iki farklı figür bulunmaktadır. Figürlerin elleri hareket halindedir. Ön taraftaki beyaz giyimli figür ile arkadaki yeşil figürlerin arasında, üçgen kompozisyon görülmektedir. Ön tarafta beyaz, hardal ve kahve tonları ağırlıklı olarak kullanılmıştır. Resme bakıldığında, yeşil ton değerler hâkim olup ışık karşıdan gelmektedir. Kullanılan renk ve tonlarından kaynaklı olarak resim, canlılık ve hareketliliğe sahiptir. Eserde kıvrımlı çizgiler hâkimdir. Ön ortadan başlayarak arkaya ilerleyen figürlerde üst üste binme görülmektedir. Figür ve nesneler, gerçek boyutunda resmedilmiştir. “Gittikçe Çoğalır Bizim Delimiz” adlı eserde ilk bakışta dikkat çeken şey, tuvalin ortasında yer alan beyaz giyimli, ayakta duran figürdür.

Sanatçı resminde lekeler kullanarak, figürlere mağara içindeymiş görüntüsü vermektedir. 1996 yılında Türkiye Cumhuriyeti, ekonomik bunalımlar geçirmekteydi. Bu dönemde toplumun yaşam seviyesinde dengesizlikler yaşanmaktadır. Sanatçı, halkın yaşamakta olduğu bunalımı kendi üslubuyla ortaya koymuştur. Figürün mağara içinde olup kapalı alanı temsil etmesi, Türk toplumunun etrafını kuşatmış olan bunalımı göstermiş olmalıdır. Farklı açıdan bakıldığında, figürün arkasında sağlı ve sollu yer alan lekeler sanatçının, ikinci ve üçüncü şahısların baskıları altında kaldığı, hissini verdiği söylenebilir. Resimde beyaz deli gömleği giydirilmiş, kolları kendisine büyük gelen giysisiyle erkek figür, konuşur vaziyettedir. Yüzü hem gülüyor hem üzüntülü gibi görünmekte, buda bir ironi yaratmaktadır. Beyaz figürün çıplak olan ayaklarının altındaki kırmızı, hardal sarısı ve kahverengi taş yığını; izleyicide, kendi külleri içinde yanan alev hissini uyandırmaktadır. Âdeta, duvarlardan gelen nem kokusu hissedilmektedir. Beyaz figürden gelen alaycı gülüşü duyulmaktadır. Kasım Koçak’ın “Gittikçe Çoğalır Bizim Delimiz” adlı bu eseri, yansıtmacı ve dışavurumcu kuramı temsil eder.

Görsel-93: Kasım Koçak, “Figüratif Kompozisyon”, 27 x 45 cm, 2007, TÜYB, (“Sanal” 2019).

Kasım Koçak’ın, 2007’de tuval üzerine yağlıboya tekniğiyle yaptığı, görsel-93 “Figüratif Kompozisyon” adlı eserin, ön ve orta kısımda, elleri çenesinin altında yer alan, kahverengi figür bulunmaktadır. Resimde arka arkaya dizilerek perspektif oluşturan, lekesel figürler dikkat çekmektedir. Tuvali enden ikiye bölersek, alt tarafında koyu ton renk değerleri, üst tarafında beyaz, sarı ve griden oluşan, açık ton renk değerleri hâkimdir. İzleyene göre, resmin sol tarafında koyu tonlarda olan figürlerin orta kısmında yer alan beyaz leke, zıtlık oluşturarak resme hareket kazandırmıştır. Çoğunluk olarak organik şekiller hâkimdir. İzleyici, Kasım Koçak’ın bu eserine ilk baktığında orta kısımda elleri çenesinin altında yer alan figür dikkatini çeker.

Sanatçı eserinde, toplumun geçirmekte olduğu ruhsal bunalımı, insan psikolojileri üzerindeki yansımaları tasvir etmiştir. İnsanların içlerinde yaşadıkları bunalımlı hali, figürlerin yüz ifadelerinden ve sanatçının kullanmış olduğu renklerin tonlarından anlamaktayız. Eserde siyah, kahve ve koyu gri renk tonların hâkim olması; izleyene, figürlerin karamsarlık ve çaresizlik duygularını hissettirmektedir. Eserdeki figürler, izleyene, “rahatsız edici sessizliğe bürünmüşler” duygusunu vermektedir. Yaşamış oldukları ruhsal bunalımı kabulleniş görülmektedir. Eser dışavurumcu üslupla yapılmıştır.

Görsel-94: Kasım Koçak, “İsimsiz”, 1999, T.Ü.Y.B., 41x33cm., (“Sanal”, 2019).

Görsel- 94, Tuval üzerine yağlı boya olan bu eser 1999 yılında Kasım Koçak tarafından yapılmıştır. Bu eserin ortasında arkası dönük nü erkek figürü yer almaktadır. Bu figür, taşın üzerinde ayakta durmaktadır. Resmin ön bölümünde kahverengi taş yığınları yer alırken, arka bölümünde duvarlara yansımış siluet bulunmaktadır. Eser, kahverenginin tonları kullanılarak oluşturulmuştur. Figürün teni ve duvara yansıyan siluetlerde kahverenginin açık ton değerlerinde kullanılması, esere ritmik heyecan katmıştır. Kasım Koçak’ın bu eseri meydana getirirken perspektifi dikkate aldığı görülmektedir. Eserdeki figür ve nesneler gerçek büyüklüğüne uygun olarak yapılmıştır. Eserde ilk bakışta dikkat çeken, arkası dönük nü erkek figürüdür.

Sanatçı, eserinde insanoğlunun yaşamakta olduğu ruhsal bunalıma değinmiştir. İnsanın iç dünyasındaki keşmekeşliği lekesel darbelerle ifade ederek anlatmıştır. Eserde, mağara duvarını anımsatan yere siluetler yaparak arada kalmışlığı iletmektedir. Bu siluetlerle, arkası dönük olan figüre söylemlerde bulunulduğu, figürün ise çaresiz bir şekilde teslim olduğu hissedilmektedir. Figürün çıplak olarak

resmedilmesi teslimiyet duygusunu doğrular niteliktedir. Erkek figürün önünde yer alan yılan silüeti de dikkat çeker. Yılan, zehriyle korku salan, deri değiştiren ve bulunduğu yerde rahat gizlenebilen bir canlı türüdür. Sanatçı, yılan siluetini açık ton değerinde yaparak, erkek figüre baskı yapan ve korku duygusunu verenin yılan olduğu hissettirmektedir. Bu eser, halkın enflasyonla mücadele ettiği dönemlerde yapılmıştır. Eserde nü erkek figürün halkı temsil ettiğini; figürün önündeki belli belirsiz siluetlerin de halka baskı yapan güçler olduğu söylenebilir. Figürün çıplak olarak tasvir edilmesi halkın zor zamanlar geçirdiği, hiçbir güce ve desteğe sahip olmadığı şeklinde yorumlanabilir. Figürün başının öne eğik olması ve kollarının yanlardan sarkması da figürün yaşamakta olduğu bunalıma işarettir. Eserin bir mağara içerisinde resmedilmesi de yaşanan baskıyı ve bunalımı niteler. Kasım Koçak bu eserinde duyguları açığa çıkararak bunalım izini dışa vurmuştur. Eser dışavurumcu üslupla yapılmıştır.

3.3.7. Metin Talayman (1939-1999)

Metin Talayman 1939 yılında Kadıköy’de doğdu. Resme merakı ve yeteneği küçük yasta ortaya çıkan Metin Taylaman, ilkokul dönemlerde karikatür çizmeye başlamıştı. 1953 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne, birincilikle girdi. Halil Dikmen ve Zeki Faik İzer’in atölyelerinde öğrenim gördü. 1958 yılında Türkiye’de pandomim sanatının öncülüğünü yaparak, Ergin Kolbek ile Mim Pandomim isimli gurubu kurdu. 1963 yılında İDGSA’den ikincilikle mezun oldu ve aynı yıl İstanbul’da ilk kişisel sergisini açtı. 1972 yılında devlet bursuyla Dusseldorf Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Joseph Beuys ve Ruprecht Geiger ile çalıştı. 1980 yılında Berlin Eyaleti Kültür Senatörlüğünden aldığı bursla Berlin’e yerleşti. Metin Talayman resim sanatı dışında elle renklendirip yazdığı şiir kitapları bulunmaktadır. Bununla birlikte tiyatroyla da ilgilenmiştir. Almanya’da bulunduğu sıralarda yurtdışında birçok kişisel sergi açtı. 1998’de İstanbul’a döndü. Yurda dönen Metin Talayman aralıksız resim yaparak ömrünü resim sanatına adamıştır.

Görsel-95: Metin Talayman, “Önce yaşlı ışınlar, sonra sonra karanlık”, 1984, T.Ü.Y.B., 110x125cm., (“Sanal”, 2019).

Talayman’ın resimlerinde, içsel dünyasını dışa vuran ya da karikatürize edilmiş figürler yer alabileceği gibi, boşlukta havada uçuşan, farklı yöne kaçışan insan grupları da görülebilir. Resimlerinde oldukça durağan kompozisyonların yanı sıra bir patlama ya da farklı yönlere uçuşan insanlar ile son derece hareketli kompozisyonlar da söz konusu olabilir. Talayman resimlerinde insanların duygularını ve içsel dünyalarını kuvvetli bir şekilde yansıtan dışa vurumcu bir üslup kullanmıştır. Talayman’ın tüm kompozisyonu anti tezlerden oluşur; siyah ve beyaz birbirine karşı durur, aynı şekilde soyut ve realist tasvir tarzı ve arka planın dinamiği ile ön planda resmin donmuşluğu izlenir. Sanatçının renk kontrastları resmin duyusal etkisini yükseltir. İnsan, hisleri ile yapıtlarının merkezinde yer alır, sadece görünenleri değil olayların insanlarla ilişkisini de birbirine bağlar. Varoluşçu temel objektif ve gerçekçi tarzda değil, başkalarının gözüyle tanımlar, resim ressamın ve aynı zamanda izleyicinin kendini tanıması için ayna olur (Sanal-6, 2018).

Görsel-96: Metin Talayman, “Bar Tezgâhı I (Mehmet’in babası)”, 1968, 100,5x71 cm, TÜYB, (“Anbarpınar”, 2019).

Görsel-96 “Bar Tezgâhı” resminde deforme edilerek çizilen bir erkek figürü yer almaktadır. Resim yeşil renginin açık-koyu ton değerlerinden oluşmaktadır. Resimdeki erkek figürü, omuzları çökmüş bir keder edası ile resmedilmiştir. Figürün koyu yeşil ile yapılan uzun sakalları dikkat çekerken bakışlarında derin düşüncelere dalmış kendi iç dünyasında yaşanan ruhsal bunalımı sezilmektedir. Figürün başında bulunan şapkanın ön kısmında iplerin sökülmesi, geçim kavgası yaşayan insanın, bu zorluklara karşı dik durmak için uğraşırken; yorgun düştüğünü görülebilir. Sanatçı resimde figürün başından aşağıya doğru sarkan koyulu açıklı topçukları hareketli bir şekilde yerleştirmesi resmi durağanlıktan kurtarmıştır. Her ne kadar, figürün sabit duruşuna rağmen küçük topçukların hareketli çizilmesi; hâlâ insanoğlunun tüm bu bunalımlara karşı yaşamını devam ettirdiğini göstermektedir. Resmin yapıldığı dönem içerisinde askerȋ darbelerin olduğu, kentleşme sorunlarının yaşandığı bir sürece denk gelir. Metin Talayman, dışavurumcu bir üslup ile yaşanan bunalımları resmetmiştir.

Görsel-97: Metin Talayman, “Açık oturum”, 80x100 cm, 1978, TÜYB, (“Anbarpınar”, 2019).

Metin Talayman’nın görsel- 97’deki “Açık Oturum” adlı çalışmasında ön planda dört, arkada ise beş figür yer almaktadır. Resimde izleyiciye göre ilkin, ön planın sağ başta yer alan yüzü açık ton figürle, arka ortada yer alan yüzü turuncu ton değerinde figür dikkat çeker. İkinci olarak sağ yanında yüzünde yatay beyaz ve açık mavi ton değerlerinde bir figür ile arka sağ başta yer alan kırmızı dudaklı kadın figürü dikkat çekmektedir. Resimdeki renklerin, mavinin üç ton değerinin üzerine kurulmuş olduğu gözlemlenmektedir. Ortada yer alan turuncu kafalı figür ile kırmızı dudaklı kadın esere canlılık katmıştır. Yukarı sağ tarafta yer alan küçük kompozisyon eseri durağanlıktan çıkarmıştır. Eserin yapıldığı dönem içerisinde, terör olayların çoğalması, ekonomik krizin artması ve ekonomik yaşantıdan dolayı halkın sınıflanması ya da kutuplaşması gibi sosyolojik bunalımların yaşandığı dönemdir. Eserde ise yaşanmış olan ya da yaşanıyor olan olumsuz şartların figürlerin bakışlarından ve yüz ifadesinden bireylerin bunalımları ve acıları hissedilmektedir. Eser dışavurumcu kuram üslubuna girmektedir.

Görsel-98 :Metin Talayman, “Altıncı Gece”, 1984, T.Ü.Y.B., 70x90cm., Ceyda - Ünal Göğüş koleksiyonu, (“Sanal”, 2019).

Sanatçı, görsel-98’ deki “Altıncı Gece” eserinde gece yarısını tasvir etmiştir. Bu eserde karanlığın içinde dolaşan yedi figür bulunur. Gökyüzünde ise dolunay ve dolunay ışığında görülen bulutlar vardır. Eserin üçgen kompozisyonla oluşturulduğu dikkat çekmektedir. Bu kompozisyonu oluşturan nesneler de dolunay, taş ve figürlerdir. Eserde mavi ve siyah tonların ağırlıkta kullanılmasından anlaşılacağı üzere esere koyu renk tonları hâkimdir. Eserde ilk bakışta dikkat çeken, izleyiciye göre sol ilk başta yer alan ve yüzü beyaz renk kullanılarak yapılan figürdür. “Altıncı Gece” de durağan olan arka bölümünde aksine, hareket halindeki figürler esere ritmik hareketlilik kazandırmıştır.

Kutsal kitaplarda dünyanın altı günde yaratıldığı geçmektedir. İslam’a göre altıncı gün “Haşir vaktine kadar olan dönem”dir. Buradan anlayacağımız gibi kâinatın yaratılışındaki altıncı gün; kâinatın başlangıcından son buluşuna kadar olan dönemi kapsar. Dolayısıyla yaratılma devam ettiğinden altıncı gün henüz tamamlanmamıştır (Sanal-7, 2019). Metin Talayman'ın eserine isim koyarken buradan esinlendiğini söylenebilir. Eserin yapıldığı dönem, birçok siyasî çıkmazın ve ekonomik zorlukların yaşandığı zamanlardır.

“Altıncı Gece” eserinde dolunay ışığında amaçsızca dolaşan figürler görülür ve bu figürlerin gecenin karanlığında sağa sola yalpalayarak yürümeleri izleyicide ruhsal bunalım etkisi oluşturur. Figürlerdeki bu bunalımın, yaşanılan çıkmazların ve baskıların sonucunda ortaya çıktığı söylenebilir. Gökyüzünde ağzı açık kurt ya da köpek silueti dikkat çekmektedir. Bu silueti, baskı yapanı temsil ettiği şeklinde yorumlayabiliriz. “Altıncı Gece”de soğuk renklerin ağırlıkta kullanılması yaşanmakta olan buhranı izleyici aktarmaktadır. Sanatçı bu eserinde, birtakım baskılar sonucu ortaya çıkan bunalımların uzun süre devam edeceğini anlatmıştır. Gecenin gündüze uzun zaman dönmeyeceğini, insanların ise bir umutla yaşantılarına devam etme arzusunda olduklarını hissettirmektedir. Sanatçı eserini dışavurumcu üslup ile meydana getirmiştir.

3.3.8. Nedim Günsür (1924-1994)

Nedim Günsür; 1942 yılında, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne öğrenimine başlamıştır. Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun atölyesinde çalışmıştır. Buradan, 1948 yılında birincilikle mezun olan Nedim Günsür, akademik eğitimi boyunca iç mekân, dış mekân, canlı model çizimleri, heykeltıraşlık ve peyzaj çalışmaları yapmıştır. Sanatçı mezun olduktan sonra ise İzlenimci olarak değerlendirebileceğimiz resimler yapmıştır. Bu yıllarda yapmış olduğu resimler Çıplak, Atölyedeki Kız, Nalbant, Kahve, Yoğurtçu Parkı ve Bahçe gibi eserlerdir. 1947-1955 yılları arasında etkinliğini sürdürecek “Onlar Grubu”nun içerinde yer almıştır. Nedim Günsür, Mustafa Esirkuş, Leyla Gamsız Sarptürk, Fahrünnisa Sönmez, Ivy Strangali, Fikret Elpe, Saynur Kıyıcı Güzelsan, Mehmet Pesen, Hulusi Sarptürk ve Maryam Özcilyan’dan oluşan grup bir yıl içerisinde otuz üye sayısına ulaşmıştır. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinden birincilikle mezun olan Günsür, Fransız hükûmetinin vermiş olduğu bursla Paris’e gitmiştir. Paris’te üslup arayışına giren sanatçı ilk başta soyuta yönelmiş daha sonraları dışa vurumcu üslupla resimler yapmıştır. Yurda dönen sanatçı, Fransa’da sol bir gazeteye haber olmasından dolayı gözaltına alınmıştır. Sanatçı, uzun bir müddet polisler tarafından takip edilip evine ve atölyesine baskınlar yapılmıştır. 1955 yıllında Zonguldak’a atanan sanatçı, burada edindiği izlenimlerle maden işçileri konulu resimler yapmıştır. Sanatçı, Türk resminde Toplumsal Gerçekçiler arasından yer alırken figürlerinde naif

yaklaşımlar dikkat çekmektedir. Resimlerindeki figürlerin boylarını uzatarak inceltmiş ve deformasyon uygulamıştır. Kimi resimlerinde figür ve mekân arasında bağımsızlık gözlenmektedir. Genelde yatay düzlem üzerine yerleştirdiği bu ince uzun figürlerle dikey bir karşıtlık sağlamaktadır. Figürlerde kollar, baş, bacaklar olabildiğince uzatılmıştır. Belki de böylece, farklı bir figür oluşturma çabaları göstermiştir. Gönenç’in metninde, Günsür kendi sanatı ile ilgili şunları söyler;

“Figüratif-Ekspresyonist yolun kendimi ve çevremi anlatabilmek için en olumlu yol olduğuna vardım. Armoni, sağduyulu bir deformasyon, biçimler arası geometrik denge, ekspresif olma, kendi kendine, çevre ve etkilerden hareket ediş, yapıtlarımda aradığım ve vermek istediğim şeylerdir.” (Serdar; 2009, 100). Sanatçının

tablolarında buruk bir atmosfer egemen olmuştur. 1960'tan sonra büyük kent yaşamı ve sorunlarıyla ilgilenmeye başlamıştır. Özellikle gecekonduları, yapı işçilerini ve Almanya’da çalışan işçileri konu almıştır ve resimlerinde dramatik yönü ağır basan bir anlatımı benimsemiştir. Kompozisyonlarında küçük figürlere ve yerel ögelere yer vermiş ve naif bir anlatım geliştirmiştir (Sanal-8, 2018).

Görsel-100: Nedim Günsür, “Madenci”, 67,5x47 cm, 1962, TÜYB, Cengiz Akıncı Koleksiyonu, (“Anbarpınar”, 2019).

Görsel-100’de “Madenci” resminde en önde elleri belirgin olan bir madenci figürü, arkada başka bir madenci figürü yer almaktadır. Ön tarafta yer alan kuru soğan, testi ve kaşık dikkat çekmektedir. Büyük figürün, izleyiciye göre sağ elinde kaşık tutması ve kemiksi ellerinin şekli bozularak tasvir edilmesi deformasyon yapıldığını gösterir. Figürlerin madenci olmasından kaynaklı, tenleri ve giysilerinde koyu ton renk değerleri kullanılmıştır. Resimdeki nesneler gerçek büyüklüğünde tasvir edilmemiştir. Bunu da figürün önünde yer alan objelerden anlamaktayız.

Nedim Günsür, Zonguldak’ta yaşadığı süre boyunca maden işçilerini inceleme fırsatı yakalamıştır. Toplumsal gerçekçilik anlayışını benimseyen sanatçı işçilerin yaşıyor oldukları ekonomik ve fiziksel zorlukların onların ruhsal durumlarına olumsuz etkilerini yansıtmıştır. Resimde, madencilerin gözlerinin iri ve koyu hatlar belirtilerek çizilmesinden, “korku ve çaresizlik” duygularına sahip oldukları anlaşılmaktadır. Figürlerin ağız kısımları, kullanılan koyu ton değerin etkisiyle gözükmemektedir. Bu durum izleyene, işçilerin yaşadıkları şartlardan memnun

olmadıkları, kendilerini ifade etme duygularının yok olduğu mesajını iletmektedir. Eser dışavurumcu ve biçimsel kurama aittir.

Görsel-101: Nedim Günsür, “Rüya”, 25x31 cm, 1959, TÜYB, (“Sanal”, 2019).

Görsel-101, “Rüya” eseri 1959 yılında yapan Nedim Günsür, insanların içinde bulunduğu bunalımı göstermektedir. Resimde izleyiciye göre sağ alt köşede gözleri kapalı bir erkek figürü, sol tarafta vampir dişli olarak adlandırabileceğimiz başka bir erkek figürü ve en arkada lekesel ifade edilmiş bir başka figür yer almaktadır. Resimde ilk dikkat çeken gözleri kapalı ve diğer figürlerden daha büyük tasvir edilmiş erkek figürüdür. “Rüya” resminde koyu renk tonlarının hâkim olduğunu görülmektedir. En arkada, mavi tonun açık ton değeri ve beyaz lekeli olan yer, resimde renk dengesini sağlamaktadır. Sağ tarafta yarım olarak çizilmiş gözleri kapalı erkek figürünün rüya gören kişi olduğunu anlaşılabilir. Rüyada vampir dişli olarak tasvir edilen figürün, uyuyan kişi üzerinde ruhsal yaptırım gücünün olduğunu şeklinde yorumlanabilir. Nedim Günsür bu figürde, toplum üzerindeki baskıyı veya yavaş yavaş insanların birikimlerinin birileri tarafından ya da belli güçler tarafından emildiğini ifade etmiştir. Bu da toplum üzerinde acı, çaresizlik ve korku olarak beliren, ruhsal bunalımın bir yansımasıdır. Bir taraftan da 1950’li yıllar köyden kentlere göçlerin yaşandığı, kentlere gelen kesimin maddi ve manevi konularda,

zorluk yaşadığı dönemdir. En arkada bir boşluğa düşmekte olan ve kurtulmak için çırpınan bir figür yer almaktadır. Zonguldak’ta yaşayan Nedim Günsür, yukarıda bahsedildiği gibi madencilerden etkilenmiştir. Arkada yer alan figürün etrafındaki koyu renk parçaları, maden taşlarını anımsatırken; boşluğa düşmekte olan figürün başında, madenci kasketinin olduğunu gözlemlenebilir. Bu rüya gören kişinin, madenci olduğunu, boşlukta çırpınıyor olması da her ne kadar savaşsa da yanında bulunan büyükçe tasvir edilmiş, vampir dişli figürün bunaltıcı baskısının altında olduğunu anlaşılabilir. Nedim Günsür, toplumsal gerçeklik anlayışını benimseyen bir sanatçıdır. Toplumda gerçekleşen ekonomik, kültürel, siyasi etkenlerden etkilen sanatçı yapmış olduğu eserlerde izleyiciye dışavurumcu bir üslupla eleştirisini aktarmıştır.

Görsel- 102: Nedim Günsür, “Kaçışan Balonlar”, 1987, T.Ü.Y.B., 23x24 cm. Ayşe ve Mahmut Özgener Koleksiyonu, ( “İşanç”, 2008).

Görsel-102, “Kaçışan Balonlar”ın ön bölümünde iki figür bulunmaktadır. Bu figürlerin elleri yukarıya uzanmış ve gövdelerinden yukarısı

resmedilmiştir. Bu figürlerin elleri dışında yukarıya uzanan başka eller de görülmektedir. Resimde göğe doğru uçan renk renk balonlar yer alırken, arka kompozisyonda gökyüzünün mavi renkte kullanılması esere canlılık katmıştır. “Kaçışan Balonlar”a geometrik şekiller hâkimdir. Sanatçı, eserde balonları irili ufaklı resmederek derinsel boyut kazandırırken, perspektife de önem vermiştir. Gökyüzüne uçan balonların iplerinin havada süzülmesi esere hareketlilik kazandırmıştır. “Kaçışan Balonlar” eserinde ilk bakışta dikkat çeken ortada kahverengi beyaz saçlı ve sakallı erkek figürüdür.

Resimlerinde toplumsal olaylara değinen Nedim Günsür, “Kaçışan Balonlar”da da bu çizgisinden taviz vermemiştir. Eserde bulunan rengârenk balonlar