• Sonuç bulunamadı

Hüseyin Avni Lifij ( 1886 1927)

I. BÖLÜM

3.3. Türk Resminde Bir Dışavurum Olarak Bunalım İzleri Görülen Sanatçılar

3.3.5. Hüseyin Avni Lifij ( 1886 1927)

Hüseyin Avni Lifij, 1896 yılında Fatih’te ilkokul öğrenimini tamamlar. 1898’de Şehzadebaşı’ndaki Numune-i Terakki Mektebi’nde ortaöğrenimini tamamladıktan sonra hastalanır ve iki yıl boyunca eğitim hayatına ara verir. Bu sıralarda kendini geliştirmek ister. Ailesinin desteğiyle Fransızca dersleri alır. 1903’te Mülkiye Tıbbiyesi’nde anatomi, Eczacı Mektebi’nde Fizik ve Kimya derslerine dinleyici olarak katılarak boya bilgisini geliştirmiştir. Resim sanatına dayalı herhangi bir eğitim almayan ressamımız, kendi olanaklarıyla resim bilgisini ilerleterek “Kadehli-Pipolu Otoportre”sini yapar. Ayasofya’da mimari çizim yapan Fransız mimar Henri Prost ile Fransızca öğretmeni İskender Ferit, Avni Lifij’in yapmış olduğu resimleri o sıralarda müzede müdürlük yapan Osman Hamdi Bey’e göstermesini istemişlerdir. “Kadehli- Pipolu Otoportre”yi gören Osman Hamdi Bey, bu resmi çok beğenerek, bundan sonra yapacağı resimlerin kendisine gösterilmesini ister. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Şehzade Abdülmecid Efendi, Avrupa’ya sanat

eğitimi alması için öğrenci gönderme fikrini Osman Hamdi Bey’e danışır. Tavsiye edilen öğrenciler arasında Hüseyin Avni Lifij de vardır. Sanayi-i Nefise Mektebi’nde bir yıl kadar temel sanat eğitimi aldıktan sonra Fransa’ya resim öğrenimi için gönderilir. Fransa’da Fernand Cormon Atölyesi’nde resim çalışmalarına başlamıştır. Bu atölye, 1914 Kuşağı olarak adlandırılan neredeyse tüm Türk ressamların eğitim aldığı yerdir. Birinci Dünya Savaşı’ndan önce yurda dön çağrısı yapılmıştır. Yurda dönen sanatçılar kendilerine 14 Kuşağı adını verdikleri bir grup kurarlar. Bu grupta bulunan Hüseyin Avni Lifij; İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Hikmet Onat, Nazmi Ziya Güran, Namık İsmail ve Ruhi Arel gibi sanatçılarla beraber resim yapar. 1917 sonbaharında İstanbul’da, Galatasaraylılar Yurdu’nda açılan “Savaş Resimleri ve Diğerleri” sergisine ve 1918 yılında Viyana’da düzenlenen “Savaş Resimleri ve Diğerleri Sergisi” ne on sekizer resim ile katılmıştır. 1919 yılında “Galatasaray Resim Sergisine” bir resim ile katılmıştır. Avni Lifij’in de beş eserinin yer aldığı hükûmete ait elli altı adet tablo, Maarif Kurulu’nun 12.03.1921 günlü mazbatası uyarınca Resim Eserleri Koleksiyonuna katılmıştır. Aynı yılın, 16 Temmuz’u ile Ağustos sonu arasında, Türk Ressamlar Cemiyeti tarafından düzenlenen 4. Galatasaraylılar Resim Sergisi’ne üç resim ile katılmıştır. Aynı yıl kurulan Serbest Resim Atölyesi’ndeki sergiye yedi poşad ve bir eskiz ile katılmıştır. 1922 yılında Mustafa Kemal, Avni Lifij’i Ankara’ya götürmüş ve Erkân-ı Harbiye’de dört ay misafir etmiştir. Sanatçı Ankara’ya bu ilk ziyaretinde Mareşal Fevzi Çakmak’ın portresini yapmıştır. Ankara dönüşü “Karagün” ve “Akgün” tablolarının hazırlık çalışmalarına başlamış, bir yıl sonra da söz konusu kompozisyonları tuvale uygulamıştır. 1923 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi Tezyini Sanatlar (Dekoratif Sanatlar) öğretmenliğine atanmıştır ve ölümüne kadar burada görev yapmıştır (Aktaran: Akgül; 2014, 78).

Görsel-87: Hüseyin Avni Lifij, Pipolu Kadehli Otoportre, 1908-1909, TÜYB, 64x46 cm, (“Germeç”, 2019).

Hüseyin Avni Lifij, çok figürlü ve büyük boyutlu kompozisyon çalışmalarının resim sanatında yer almaya başlamasına öncülük eder. Çalışmalarında izlenimcilikten (empresyonizm), dışa vurumculuğa (ekspresyonizm), simgecilikten (sembolizm), romantizme kadar çok değişlik akımların izleri görülür. Portreleri ve alegorik, mitolojik ve fantastik konuların işlendiği figürlü kompozisyonları yanında doğadan çok iç dünyasını tuvale yansıttığı duyarlı manzaraları, derin bir duygu ve şiirsel bir hayal gücü ressamı ele verir. Lifij için peyzaj çalışmaları, renk ve duyguyu verme açısından büyük önem taşır. Rengi duyguları ifade etmekte bir araç olarak kullanmıştır. Sanatçının hüzünlü akşam peyzajları, güneşin batışı, evleri ve sokaklarıyla İstanbul görünümleri bize bir yerin tarihsel ve doğal güzelliğini yansıtmaktan ziyade duyguyu yansıtmaktadır (Sanal-3, 2019).

Görsel-88: Hüseyin Avni Lifij, “Savaş ve Alegori”, 160x200 cm, 1917, TÜYB, İstanbul Resim Heykel Müzesi, (“Alkan”, 2018).

Hüseyin Avni Lifij, savaş konulu resimlerinde, diğer asker ressamlardan farklı konu anlatım şekline sahiptir. Savaşan askerlerin kahramanlıklarını resmetmekten ziyade Birinci Dünya Savaşı’nın arka yüzünde gerçekleşen ve insan merkezli hissedilen baskıcı, yıkıcı, kanlı, bunalım duygusunu konu almaktadır.Lifij’in görsel- 88’de, “Savaş Alegori”si resmi, savaşın halkın içindeki bunalım duygusunu en iyi ifade eden resimlerinden biridir. Bu resmin merkezinde nü olarak ifade edilmiş üçgen kompozisyonda yarı baygın ve oldukça kederli gözüken kadın figürleri, arkada parçalanmış bir kağnı ve bu kağnıya başını uzatan yaralı at yer almaktadır. Hemen arkada ağaç dallarına tutunmuş vaziyette bulunan beyaz saçlı erkek figürü dikkat çekmektedir. İzleyiciye göre sağ tarafta yamaca tırmanmaya çalışan at ve arkasından siyah giyimli figürler yer almaktadır. Bu yamacın doruğunda yanmakta bulanan bir ev bulunmaktadır. Sanatçının, resimde sıcak renk tonlarına ağırlık vermesi ve figürleri tasvir etme şekli bizlere savaşın bunalımını, felaketini, kanlı yüzünü gözler önüne sermektedir. Savaş toplarının ya da düşman askerlerinin acımasız işkencelerinin, bir aileyi nasıl yok ettiğini, onların üzerinde bıraktığı bunalım izini, bitkinliğini gösterir. Merkezde bulunan kadın figürlerinin üzerlerindeki giysilerin yırtık ve parçalanmış olması işkence görmüş olduğunu; kağnının parçalara ayrılması

bir savaş topunun geldiğini; kağnının üzerine uzanmış olan atın gözlerinin açık olması çektiği acıyı veya ölüm duygusunu verebilir. Yanan evin dumanı ve en arkada orduların çarpışma esnasında çıkardığı alev, Birinci Dünya Savaşı’nın yıkıcı ve yakıcı yönünü gösterir. Sanatçı üzüntünün alegorisini, insanı inciten kötülükleri, ıstırap ve yazgıyı resmetmektedir. Işık ve gölgede uyguladığı sert kontrastlı işleyişi, desenci yanı ile birlikte renk zenginliğine de aynı oranda yer vermesi ile dikkati çeker. Kompozisyonda savaşın dehşetini figürlerin göz ve mimiklerinden, hatta yere serilmiş atın gözbebeklerinden bile algılamak olasıdır (Alkan, 2017; 244). Arkada dallardan destek alarak ayakta durmaya çalışan erkek figürünün ileriye bakması ve beyaz saçlarının olması tüm bu vahşetin içinde gelecek olan ufak bir mucize ışığın, güzel günlerin habercisi niteliğindedir. Hüseyin Avni Lifij dışavurumcu üslubunu kullanarak resmi aksettirmiştir.

Görsel-89: Hüseyin Avni Lifij, “Karagün”, 93x118cm,1922, TÜYB, Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi, (“Alkan”, 2017).

topraklarında, korku, acı ve dehşet yaşanmıştır. Türk halkı birçok zorlularla karşılaşmasına karşın fedakârlıklar da yapmıştır. Hüseyin Avni Lifij’in savaşın bunalımı resmettiği diğer eseri de görsel-89’da, “Karagün” dür. Resmin ön bölümünde göğsünden yaralanmış belden aşağısındaki elbiseleri yırtılan kadın figürü bulunmaktadır. Figürün yaslanmış olduğu bebek beşiği devrilmiş ve parçalanmıştır. Beşikte bulunan ve figüre bakmakta olan kartal kanatlarını açmış her an uçmaya hazır durumdadır. Arka kompozisyonda minaresi yıkılmış cami ve yıkık dökük evler yer almaktadır. Sanatçının en arkada sfumato tekniğini kullanarak yaptığı dağlar perspektife önem verdiğini gösterir. Resmin ortasında yer alan kadın, kendisini korumak için çaba göstermiş lakin başarılı olamayıp elleri bağlanarak üstündeki giysiler parçalanmak suretiyle tecavüz edilmiş; ardından göğsünden yaralanıp öldürülmüştür. Figürün yaslanmış olduğu bebek beşiği gibi kadının yuvası ve hayallerinin parçalanışı ve yaşantısının sona ermesi gösterilir. Beşikte dikilen kartalın, savaşı ve gücü temsil ederek, kanatlarını açıp havalanarak gökyüzüne çıkacak olması; verilen bu canların hiç uğruna olmayıp kutlu zafere mutlaka ulaşılacağı tasvir edilmiştir. Arkadaki evlerde bir zamanlar insanlar yaşamaktaydı. Düşman ordusunun kullanmış olduğu silahlarla yıkılan evlerde herhangi bir canlı kalıntısının olmaması, hayatın sona erdiğinin göstergesidir. Resimde sıcak ton değerlerin ağırlıkta olması, savaş toplarının patlamasıyla oluşan ateş görüntüsünü hatırlatırken kaos sonrası oluşan derin sessizlik vardır. Hüseyin Avni Lifij, bu resimde düşman askerlerinin yapmış olduğu vahşeti âdeta canlı canlı gösterir niteliktedir. Savaşın görünmeyen yüzünü gösteren sanatçı dışavurumcu üslubunu kullanarak “Karagün” resmini yapmıştır.

Görsel-90: Hüseyin Avni Lifij, “Mezarlık”, T.Ü.Y.B., 59,2x48 cm., (“Sanal”, 2019).

Hüseyin Avni Lifij’in savaş resimleri dışında psikolojik bunalım hissedilen eserlerinden biri de görsel-90’daki, “Mezarlık”tır. Lifij’in yapmış olduğu mezarlık sahneleri, onun sembolistlerle ilişkisini gösterir. Ayrıca bazı hazırlık çalışmalarında ve denemelerinde, konuyu yalnızca bir bahane olarak görür; onun aracılığıyla kendi iç duyarlılığını boya, renk, doku bütünlüğünde birleşen bir biçim arayışına da yöneltmiştir ( Sanal-4, 2019). “Mezarlık” resminin ön tarafında zamanla tahrip olmuş ve yıkılmış mezar taşları yer alır. Resmin arka bölümünde asırlık ağaçlar ve doğa bulunur. Esere soluk renkler hâkim olurken geometrik şekiller tercih edilmiştir. Lifij’in resimlerinde perspektifi kullandığı görülmektedir. Resme ilk bakışta dikkati çeken ön kompozisyonda yer alan mezar taşlarıdır.

Lifij'in bu eserinde ölüm ile doğayı aynı tuval üzerine resmetmesi, ikisinin arasında ince bir bağ olduğunu göstermektedir. Eser, birbirine zıt görünen ölüm korkusuyla yaşam arasındaki sıkı ilişkiye dikkat çekmiştir. Eserin arka bölümünde yer alan güneş ışınlarının doğaya tatlı yansımaları huzur ve dinginlik duygularını verirken; mezar taşlarının kimi yerleri kırılmış ya da yıkılmış olması da izleyicide bunalım duygusunu oluşturmaktadır. Resmin ön bölümünde mezar taşlarına güneş

ışıklarının gelmeyişi ve koyu tonların hâkim olması bunalım duygusunu doğrular niteliktedir. Bu birbirinde zıt iki kavramın bir arada olması sanatçının ruh dünyasında yaşadıklarını ele verir. Eser dışavurumcu üslupla yapılmıştır.