• Sonuç bulunamadı

Karinelerle Desteklenmiş Haber

C. Eserleri

1.4. HABERİN ÇEŞİTLERİ

1.4.1. İlim İfade Eden Haberler

1.4.1.4. Nazarî İlim İfade Eden Haberler

1.4.1.4.1. Karinelerle Desteklenmiş Haber

Kâdî, bizzat bu başlığa yer vermemiştir. Haberin desteklenmesi için “karine” ifadesini de kullanmamıştır. O, bu durumu anlatmak için “habere eşlik eden durum ve sebep” şeklinde bazı ifadelere yer vermiştir. Bu hususu en iyi anlatan ve kullanımı yaygın olan başlık “Karinelerle Desteklenmiş Haber” olduğundan böyle bir başlığa yer verdik. Kâdî’ya göre bu tür haberler bilgi ifade ettiğinden bu konuya “Âhâd Haberler” başlığı altında yer vermedik.

Kâdî’ya göre çeşitli karinelerle desteklenmiş bazı haberler, bilgi ifade edebilmektedir. Ancak ifade edilen bu bilgi, çok kişinin tanıklık edip aktardığı mütevâtir haberin ifade ettiği zarûrî bilgiden farklıdır. Bu tür haberlerin ifede ettiği bilgi, araştırma ve inceleme sonucunda ortaya çıktığından nazarîdir. Nazarî bilgi ifade ettiğinden karinelerle desteklenmiş habere “nazarî bilgi ifade eden haberler” üst başlığı altında yer verdik. Çünkü Kâdî’ya göre nazarî bilgiye götüren haberlerden biri de “Yalan olması halinde, beraberinde bulunması mümkün olmayan bir durumun kendisine eşlik ettiği haber”dir.561

Kâdî, desteklenmesi bağlamında, habere eşlik edebilen sebeplerin durumuna açıklık getirmiştir. Bunu da “herhangi bir sebeple desteklenmesi durumunda âhâd haberin bilgi ifade edeceğini” savunanlara karşı yapmıştır. Nitekim Nazzâm ve Zâhirî

559 Bkz. Mâturîdî, Kitâbu’t-Tevhîd, s. 69 vd. Bâkıllânî’nin benzer bir tasnifi için bkz. Bâkıllânî, et-

Temhîd, s. 369.

560 Cessâs, el-Fusûl fi’l-Usûl, c. 3, s. 48. 561 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 333.

124

mezhebine mensup bazı kişiler562, belirli bir sebeple birlikte zikredilen haber-i vâhidin zarûrî ilim ifade edebileceğine cevaz vermektedir. Nazzâm’a göre beraberinde bir sebep zikredilmeyen topluluğun haberiyle de bazen bilgi meydana gelmeyebilir. O, bazen ilmin meydana gelebilmesi için sebebi bir şart; bazen de bir gereklilik olarak görmüştür. Tek kişinin haberiyle bilginin meydana gelebileceğine dair şöyle bir örnek aktarılır: “Sadece ölümcül hastalarda görülebilecek belirtileri gözlemlediğimiz çok hasta birinin ölüm haberini bize getiren muhbirin haberi bilgi meydana getirebilir. Aynı şekilde tevâtüren bize ulaşmış bir haberle beraber, bu durumun aksini güçlendirecek bir sebebin bulunması, bilginin meydana gelmesine engel olabilir.” Dolayısıyla ona göre bazı sebepler, âhâd haberi destekleyip kuvvetlendirdiği gibi bazı sebepler de mütevâtir haberin aktardığı bilginin aksi yönde olup onun bilgi meydana getirmesine engel olmaktadır.563

Kâdî’ya göre bütün karine veya sebepler aynı özelliğe ve etkiye sahip değildir. İlim gerektirmeyen bir sebebin habere eşlik etmesi durumunda, bunun zann-ı gâlib ifade edeceğini söylemesi bunun bir sonucudur. Söz konusu sebeple birlikte öncesinde veya sonrasında aktarılan diğer haberlerle ilmin meydana gelmesi durumunda, habere itibar edilmesi gerekmektedir. Bu durumda da daha önce zikredilen şartların (sayı, nitelik ve devamlılık arz eden âdet) sağlanmış olması gerekli görülmüştür.564

Ebû Abdillâh el-Basrî’ye göre ümmetin, herhangi bir âhâd haberin gerekliliğiyle amel etmiş olması, ilgili haberin aslı itibariyle hüccet olduğunu, dolayısıyla âhâd olmadığını göstermektedir. Buna delil olarak da sahabenin haccın menasiki, zekâtın kuralları ve namazın rükünleri gibi kesin bilgi gerektiren konularda habere sarılma ve gerekliliğiyle amel etmesini zikretmiştir.565

Kâdî’ya göre haberin mütevâtir olması dışında bilgi ifade edebilmesi için bazı karinelere sahip olması gerekmektedir. Dolayısıyla desteklenen bu haberlerin âhâd

562 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 385; Hârûnî, el-Müczî, c. 2, s. 83; Cessâs el-Henefî, el-Fusûl fi’l-Usûl, c.

3, s. 32.

563 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 385. 564 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 387.

565 Hârûnî, el-Müczi, c. 2, s. 118. İlgili ibare şu şekildedir: ( ىلع عمجت تناك امنإ اهنأ ةباحصلا ةداع نم مولعملا نأ

125

seviyesinde olduğu bilinmektedir. Zira ona göre haberin zarûrî bilgi ifade etmesi, onunla istidlâlde bulunmaya engeldir.566

Kâdî, kendisiyle ilmin meydana geldiği haberde bulunması gereken şartların; sayı, nitelik ve süreklilik arz eden âdet olduğunu dile getirerek salt manada haberle ilmin meydan geldiğini söyleyenlerin sözünü doğru bulmamıştır. Ona göre eğer bilgi, zikredilen sebeple biliniyorsa bu durum ya âdet veyahut istidlâl yoluyla meydana gelmiştir. Kâdî bu iddiasını şöyle bir örnekle desteklemiştir: Hamilelik emarelerini taşıyan bir kadının, kadınlar topluluğunun yanında doğum yapması halinde, haber verilmiş olsun-olmasın, bu doğumun o kadına ait olduğu bilinir.567 Burada söz konusu sebep (gebelik emareleri), habere gerek bıraktırmayarak ilim meydana getirmiştir.

Kâdî’ya göre olay veya habere bizzat tanıklık edenlerin sayısı az, ancak haber başka açılardan desteklenmişse nazarî bilgi ifade eder. Ona göre habere eşlik edip nazarî bilgi ifade etmesine yol açan etkenler şunlardan biri olabilmektedir: İcmâ’, Peygamber’in huzurunda dile getirilmesine rağmen, peygamberin sükût etmesi, insanların huzurunda söylenmesine rağmen insanların tasdik ve rıza mahiyetinde sükût etmeleri veyahut muhbir insanların olaya tanıklık ettiğini iddia etmesi durumunda insanların onaylayıp yalanlamaması.568 Haber bu özelliklerden birini taşımasıyla, istidlâli bilgi ifade eden haber kategorisinde yer alabilmektedir. Bu özelliklerden herhangi birini taşımayan haberin sahih olduğunun bilinebilmesi için, zarûrî bilgi ifade eden haber kategorisinde yer alması gerekir. Haberle ilgili bu şartların sağlanması çok zor olduğundan, bu şart ve özelliklerin sağlanmasını neredeyse imkânsız gören bazı alimler, bu tür haberlere karşı mesafeli durmuşlardır. Dolayısıyla bu alimler, sadece zarûrî bilgi ifade eden haberlere yönelmişlerdir. Bunlardan bazılarının şöyle dediği Kâdî tarafından aktarılmıştır: “Haber bu şartları barındırdığında hüccet olarak kabul edilir. Ancak oluşan ilmin zarûrî mi mükteseb mi olduğunu bilemeyiz. Sanki zarûrî alarak bir şeyin bilinmesi, mükteseb bir yolla elde edilmiş gibidir.”569

566 Bkz. Kâdî, el-Muğnî, c. 16, s. 32. 567 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 386.

568 Kâdî, el-Muğnî, c. 16, s. 363; ayrıca bkz. Ahmed b. Yahyâ, Minhâcu’l-Vusûl, s. 390; Gazzâlî,

Mustasfâ, c. 1, s. 264.

126

Kâdî’ya göre bir kişi, gerçekte meydana gelmiş bir olayı haber verip diğer insanların da tanıklık ettiğini iddia etmesi durumunda bu insanların tamamının o kişiyi yalanlaması caiz değildir. Bilakis onu tasdik etmeleri gerekir. Bununla birlikte iddia sahibi kişinin yalan söylemesi halinde diğerlerinin onu inkâr etmemeleri de doğru değildir. Bir kişinin topluluk için iddia ettiği bir şey hakkında, bazı sebepler (korku, uzlaşı vs) haricinde o topluluğun susması doğru değildir. Böyle bir haber hakkında herhangi bir karışıklık ve şüphe de yoksa, bu haberin sıhhatine hükmedilebilir. 570

Kâdî’ya göre meydana gelen olay, habere eşlik eden sebeple bilinebiliyorsa, haberin buna bir etkisi yoktur. Çünkü sebeple birlikte ilim ya âdeten ya da istidlâli olarak meydana gelmiştir. Ona göre bu durum, pek çok sebep hakkında söz konusu olabilmektedir.571

Habere eşlik edebilecek sebepler iki türlüdür. Birincisi; tek başına âdeten veya kesb yoluyla sıhhati bilinebilen sebeplerdir. İkincisi ise, sadece zanna etkisi olan ve habere ilave edildiğinde zannı kuvvetlendiren sebeplerdir.572 Bu sebeplerden ilki zarûrî ve nazarî bilgi ifade eden haber için söz konusu edilirken ikincisi ise, zann ifade eden haber için geçerli olmaktadır. İkinci kısmı, amel gerektiren/âhâd haber konusuna bırakarak; birinci kısım sebepler hakkında birkaç hususu dile getirelim.

Kâdî’ya göre habere eşlik eden makul sebepler, âdet cihetiyle zarûrî olarak ilim meydana getirdiği gibi, makul olaylarla beraber istidlâl yoluyla da ilim meydana getirebilmektedir. Haberin buna bir etkisi yoktur. Çünkü kendisi yalnız başına zaten ilim ifade etmektedir. Şayet haber, ilgili karineyle uyumlu ise sadece anlamı pekiştirir.573 Örneğin; uzun süre çocuğunu görmeyen bir kişi, onu ilk gördüğünde (çocuğun yüzü değiştiğinden dolayı) yüzünde kendisini tanımaya vesile olacak bazı işaretleri/emareleri fark etmeyene kadar onu tanıyamaz.574 Verilen örnek, habere eşlik eden sebebin fonksiyonunu açıklamaktadır. Zira sebep hükmünde olan yüzdeki emareler görüldükten sonra, çocuğun onun oğlu olduğuna dair ayrıca bir habere

570 Kâdî, el-Muğnî, c. 16, s. 44. 571 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 386; c. 17, s. 233. 572 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 394. 573 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 386. 574 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 387.

127

ihtiyacı kalmaz. Bu durumla ilgili herhangi bir haberin varlığı, sadece durumu pekiştirmeye yönelik bir etkiye sahip olur.

Habere eşlik edip haberin yerini tutabilen sebep, takviye adına habere destek olabilmektedir. İşaret dilinin habere etkisi bu kabildendir. Haberin yerini tutamayan sebebin habere ilave edilmesi ise doğru değildir. Sayı ve nitelik açısından haberin bilgi değeri üzerinde, bunun bir etkisi yoktur. Çünkü bu emareler müşahededen daha kuvvetli değildir. Örneğin bizden birimiz, bir kişiyi görmüş olsun. Kendisi onu tanımadığından onunla ilgili bir habere ihtiyaç duyarsa, bu müşahede habere herhangi bir şekilde etki etmez.”575

Kâdî’ya göre haber manasını taşıyan sebepler, tek başına da ilim ifade edebilmektedir. Örneğin; ölen kişiye ağlama ve ağıt yakma gibi sebepler, haber manasını taşıyabilmektedir. Bu sebeplerle birlikte ölüm esnasında görülen hallerin müşahedesiyle ilim meydana gelebilmekte; ayrıca haber manasını taşıyan bu sebepler, tek başına da ilim meydana getirebilmektedir.576 Misal olarak bir evin önünde cenaze ile ilgili işlemlerin yapılması, cenazenin varlığı ya da evin önünde teneşirin bulunması, haber manasını taşımaz. Bu durum, zann meydana getiren emareler kapsamına girer. Bu durumu gören kişi, daha önceden o evde şiddetli bir hastalığa yakalanan birinin varlığından haberdar ise zannı daha da kuvvet kazanır. Bununla birlikte bu duruma tanıklık eden kişi, o hastanın ölümcül bir hastalığa yakalandığını ve âdeten kişinin o hastalıkla yaşayamayacağını da biliyorsa, bu durum onda ilim meydana getirebilir. Fakat oluşan bu ilim, kişinin teneşir veya cenazenin varlığına tanıklık ettiğinden dolayı değildir.577 Müellife göre böyle bir durum olmadığı takdirde, sebeplere haber eşlik etsin etmesin ilim meydana gelmez. Şayet sebebe eşlik eden haberin ilim ifade edeceği iddia edilecekse, haberin eşlik etmediği sebep için de bunun iddia edilmesi gerekir. Çünkü her iki durum da birbirinin aynısıdır. Buna bağlı olarak Kâdî, var olan görüntünün gerçek olmama, bir gösteri sahnesi olabilme veya menfaât sağlamaya yönelik bir çalışma olabileceği ihtimallerini içeren kurgu niteliğinde olabileceğine de

575 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 387. 576 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 392.

577 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 392; Cessâs’ın aynı örneğe aynı doğrultuda yaptığı eleştiriler için bkz.

128

dikkatleri çekmektedir.578 Kâdî, bu reddiyeyi, İbrâhîm en-Nazzâm’ın “sebeplerin iştirak ettiği âhâd haberin zarûrî bilgi ifade edeceği” görüşüne karşı yapmıştır.579

Kâdî’ya göre bu durumların tamamı şüphe barındırmaktadır. Sebep ve emarelerde her zaman mevcut halin aksine bir durum söz konusu olabileceğinden kesinlik ifade etmez; dolayısıyla ilim de ifade etmez. Kâdî, araştırmaya dayandığından dolayı kişinin, kuvvet kazanmış zanna ilim diye inanabileceğini ya da bunları birbirine karıştırabileceğini ihtimal dahilinde görmektedir. Her ne kadar biri diğerinden ayırt edilebilecek hususlara sahip olsa da zann, itikad ve ilmin birbiriyle karıştırılabileceği imkan dahilinde görülmüştür. Kâdî’ya göre Nazzam’ın herhangi bir sebeple desteklenmiş haber-i vâhidin kuvvet kazandığını zannederek onu ilim gibi görmesi, bu sebepledir.580

Pek çok sahabinin bir haberle amel etmiş olmasının haber için tercih sebebi sayılıp sayılmaması konusunda Kâdî’dan iki farklı görüş aktarılmıştır. el-Umed’te bunu haberin tercih sebebi sayarken, Şerh’te ise tercih sebebi olmadığı yönünde görüş beyan ettiği, Ahmed b. Yahyâ tarafından ifade edilmiştir. Zira Kâdî’ya göre çoğunluğun amel etmesi, hakikatin kendilerinde olduğu anlamına gelmez. Genel olarak hak ehli batıl olandan daha azdır. Sahabenin amelinden dolayı zannlar kuvvet kazanmaz.581 Ancak sahabenin çoğunluğunun bir haberle amel etmiş olması, onun için bir tercih sebebidir.582

Kâdî, haberin harici bir karineyle desteklenmesi konusunda, aynı seviyede olan ikinci bir haberi destekleyici olarak kabul etmemektedir. Haberi destekleyen unsurun haberden daha kuvvetli olması gerektiğini aksi takdirde haberin takviyesinde herhangi bir etkiye sahip olamayacağını ifade etmektedir. Destekleyici karine, haber dışında habere destek veren bir husus olmalıdır. Karine haberin yerini tutamayan bir sebep olursa, takviye adına habere bir etkisi olmaz. Haber manasını taşıyan sebep ve

578 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 392.

579 Ebû Tâlib Yahyâ b. Hüseyin el-Hârûnî, el-Müczî fi Usuli’l-Fıkh, (thk. Abdülkerîm Cedbân), 2013,

c. 2, s. 84.

580 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 393; Kâdî’nın Nazzam’ın sebeple birlikte zikredilen haber-i vahidin ilim

ifade edeceğine dair Kâdî eleştirisi için ayrıca bkz. Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 393; Ayrıca bkz. Hârûnî

el-Müczî fi Usuli’l-Fıkh, c. 3, s. 183.

581 Ahmed b. Yahyâ, Kitâbu Minhâci’l-Vusûl, s. 499. 582 Ahmed b. Yahyâ, Kitâbu Minhâci’l-Vusûl, s. 499.

129

karineler de tek başına ilim meydana getirebilmektedir. Dolayısıyla Kâdî’ya göre nazarî bilgi ifade eden haberin başka bir haberle desteklenmesinden söz edilemez.

Hadis ulemasından İbn Hacer (ö. 852/1449)’e göre karinelerle desteklenmiş haber, nazarî bilgi ifade etmektedir.583 O, karinelerle desteklenmiş haberleri şöyle sıralamaktadır: Şeyhaynin Sahîh’lerinde yer verdiği rivayetler, şeyhaynin bu konudaki uzmanlıkları, hadislerin tashihinde diğer alimlere göre öne çıkmaları, ulemanın kitaplarını kabul görmeleri. İbn Hacer’in ifadesiyle ilim ifade etme konusunda ulemanın bu konudaki telakkisi tek başına mütevâtir seviyesine ulaşmayan haberlerin ilim ifade etmesinde en güçlü etkendir.584 İbn Hacer’den önce el-Alâî (ö. 761/1360) de karinelerle desteklenmiş haberin nazarî ilim ifade edeceğini söylemekte; aynı zamanda Ebû İshâk el-İsferâyînî, İmâmu’l-Haremeyn ve İbnu’s-Salâh’ın da aynı görüşte olduğunu dile getirmektedir.585 Görüldüğü gibi bu konu geç dönemde hadisçilerin eserlerinde yer almış ve sergilenen yaklaşım da Kâdî Abdülcebbâr’ın anlayışından oldukça farklı olmuştur.