• Sonuç bulunamadı

C. Eserleri

1.2. KÂDÎ DÖNEMİNDE “HABER” İLE İLGİLİ TARTIŞMALAR

1.2.2. Haberle İlgili Tartışmalara Katılan Çevreler

1.2.2.2. Berâhime

Sümeniyye’nin kimliği ve sahip oldukları görüşler hakkındaki tartışmalar, Berâhime için de söz konusudur. Kaynaklarda kim oldukları konusunda pek çok bilgi aktarılmaktadır. Havarizmî (ö. 236/850) bunların Hindistan halkı olduğunu ve kelimenin müfredi Berhemî olduğunu ifade etmektedir.187 Şehristânî (ö. 548/1153), bunları Hindistan’da yaşayan büyük bir halk olarak tanıtmakta ve bunların birbirinden farklı görüşlere sahip olduklarını, bunların Hz. İbrâhîme nispetlerinin yanlış olduğunu,

doğru olanın bunların Berâhim adında bir adama nispet edilmesi olduğunu aktarmaktadır.188Ancak genel kanaat, bunların Brahmanlar oldukları yönündedir.189

Bizim için Berâhime’nin kimliğinden ziyade, onların görüşleri önemlidir. Bu görüşlerden de haber ve bilgi değeriyle alakalı olanlar çalışmamızla doğrudan

186 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 337.

187 Havârizmî, Mefâtifu’l-Ulûm, s. 46. Kâdî, bu kavramın müfredini Berhemî şeklinde kullanmıştır.

Bkz. Kâdî, el-Muğnî, c. 16, s. 139, c. 11, s. 417, c. 12, s. 148, c. 16, s. 139.

188 Ebü’l-Feth Muhammed . Abdilkerim b. Ebî BekirAhmed eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihel,

Müessesetü’l-Halebî, tsiz, c. 3, s. 95, 96; ayrıca Bkz. Norman Calder, “Berâhime Literal Yapı Ve Tarihsel Gerçeklik”, Marife, (Çev. Süleyman Akkuş), bahar 2003, yıl: 3, sayı: 1, s. 189, ss. 181- 194.

189 Günay Tümer, “Berâhime”, DİA, TDVY, İstanbul 1992, c. 6, s. 332. Berâhime’nin kimliği ve görüşleri hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Orhan Şener Koloğlu, “Kelâm ve Mezhepler Tarihi Literatüründe Berâhime”, Uludağ Üniv. İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 13, sayı:1, yıl: 2004, ss. 159- 193.

47

alakalıdır. Dolayısıyla Berâhime’nin haber ve bununla illintili olan konulara dair görüşlerine kısaca yer verildikten sonra Kâdî’nın bunlarla olan diyaloğuna yer vermeye çalışacağız.

Bakıllânî (ö. 403/1013), bunlardan bir kısmının nübüvveti inkar ettiğini ve Allah’ın Peygamber göndermesinin caiz olmadığını bir kısmının da sadece Hz. İbrâhîm’i peygamber olarak kabul ettiğini ondan başka diğer peygamberleri kabul etmediklerini aktarmaktadır.190 Şehristânî bunları, nübüvveti inkar ettiklerini ve aklen bunun imkansız olduğunu ileri sürdüklerini belirtmektedir.191 Nesefî (ö. 508/1115)’nin aktardığına göre Berâhime, haberi bilgi kaynağı olarak kabul etmemektedir.192

Kâdî Abdülcebbâr, her ne kadar kimlikleri hakkında bilgi vermese de Berâhime’nin görüşleri hakkında yeterli derecede bilgi vermektedir. Buna göre Berâhime, akli mutlak imam ve her şeyin ölçütü olarak kabul ettiğinden Peygamber’e ihtiyaç olmadığını ifade etmektedir. Onlara göre Peygamberlerin getirecekleri şeylerin akla muvafık olması durumunda Peygamberlere ihtiyaç olmaz. Peygamberlerin getirdiklerinin akla muhalif olması durumunda ise reddedilmesi gerekir.193 Dolayısıyla Berâhime’ye göre Allah’ın Peygamber göndermesi caiz değildir.194 Bunun bir neticesi olarak onlar, Peygamberliği yalanlamaktadırlar.195 Kâdî Abdülcebbâr da eserlerinde Berâhime’nin Peygamberlerin gönderilmesinin caiz olmadığı yönündeki görüşlerini akli istidlâl metoduyla reddetmektedir.196

Şerhu’l-Usûlü’l-Hamse’de bunların görüşleri üç maddede toplanmıştır: Bunlar

yaratıcıyı kabul etmekle birlikte Peygamberliği reddetmektedirler. Onlara göre peygamberin getirdiği namaz, oruç, hac menâsiki, rukû, secde gibi fiiller aklen çirkin olup reddedilmesi gerekmektedir.197 Peygabmerin getirdikleri ya akla uygun veya muhalif olur. Uygun ise aklın buna ihtiyacı yok, muhalif ise reddedilmesi gerekir.

190 Bakıllânî, Temhîd, s. 104.

191 Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihel, c. 3, s. 95, 96.

192 Nesefî, Tebsîretu’l-Edille fî Usûli’d-Dîn, s. 24; Halife Keskin, İslam Düşüncesinde Bilgi Teorisi,

s. 74.

193 Kâdî, Kitâbu’l-Mecmû’, c. 3, s. 445. 194 Kâdî, el-Muğnî, c. 14, s. 276.

195 Bkz. Kâdî, el-Muğnî, c. 14/161. Berâhime’nin peygamberlik müessesesini kabul etmediklerine dair

ayrıca bkz. Kâdî, Muhtasar fî Usûli’d-Dîn, s. 263.

196 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 25, 38, 40, 125, 398, c. 16, s. 140. 197 Kâdî, Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, s. 380.

48

Şayet Allah bize peygamber göndermişse bunun diğerlerinden ayırt edilebilmesi için onunla birlikte mucizevi bir bilginin de gönderilmesi gerekir. Ancak biz mucizeyle hileyi bir birinden ayırt edemeyiz. Mucize dedikleri şey, el çabukluğu gibi bir hile de olabileceğinde bunların sözlerine değil, akla itimat edilmesi gerekir.198

Berâhime, Hz. Peygamber’in mucizelerini eleştirebilmek için insanların bunları tasdikini ve tekzib etmemiş olmasını gerekli görmüştür. Hz. Peygamber’in mucizeleri haber kategorisinde değerlendirildiğinden Berâhime’nin bu yöndeki görüşleri, Kâdî Abdülcebbâr’ın haberle ilgili tartışmalarına dolaylı da olsa konu olmaktadır.

Kâdî’nın ifade ettiğine göre Berâhime, şunu iddia etmektedir: “Yahudiler, Hz. Peygamber’in mucizelerini yalanladılar veya doğruluğunu tasdik etmediler. Bundan dolayı Hz. Mûsâ’nın mucizeleriyle Hz. Peygamber’in mucizelerini birbirinden ayırdılar. Nitekim Hz. Mûsâ’nın mucizeleri hem bizim hem de onların onayından geçmiştir. Dolayısıyla her iki peygambere dair iddia edilen mucizelerin durumları birbirinden farklıdır.” Kâdî, bu iddiaya sarılanları şu sözlerle eleştirmektedir: “Bu durum üzerinde biraz düşünmüş olsalardı, bu sözün geçersiz olduğunu bilirlerdi. Nitekim peygamberlik müessesesini kökten reddeden Berâhime, Hz. Mûsâ’nın mucizeleri konusunda kendileri gibi düşünmemektedir. Hz. Peygamber’in mucizelerine dair söyledikleri, kendi söylediklerinin doğruluğunu da çürütmektedir.”199

Kâdî’nın aktardığına göre Berâhime’nin bu doğrultuda öne sürdüğü iki iddiadan birincisi şudur: “Hz. Mûsâ’nın peygamberliği konusunda hem Müslüman hem de Yahudiler hem fikirdirler. Hepimiz Hz. Mûsâ’nın mucizelerine tanıklık ettik. Dolayısıyla bunların varlık ve sıhhatinin sabit olması gerekir. Hz. Muhammed’in peygamberliği ve mucizelerinin durumu böyle değildir.” Kâdî’nın buna cevabı şöyle olmuştur: “Hz. Mûsâ’nın nübüvvetinin ittifak ve şehadet/tanıklık yoluyla tespit edilebilmesini iddia etmek doğru değildir. Bunun tespiti ancak, Hz. Peygamber’in mucizelerinin sübutunu gerektiren istidlâl yoluyla mümkündür. Zira Hz.

198 Kâdî, Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, s. 381. 199 Kâdî, el-Muğnî, c. 15, s. 398.

49

Peygamber’in mucizelerinin delaleti Hz. Mûsâ’nınkiyle aynıdır. Yukarıdaki iddia sahipleri, kendi sözleriyle takip ettikleri yöntemin (kendi metotlarını doğru görerek başkasınınkini geçersiz saymakla) geçersiz olduğunu ikrar etmektedirler. Şayet biraz insaflı olsalardı, Hz. Mûsâ ve Hz. Peygamber’den sadır olan haber ve mucizelere ulaşma yolunun aynı olduğunu bilirlerdi.”200

Berâhime’nin ikinci iddiası ise şudur: “Hz. Muhammed’in mucizelerini ona tabi olanlar ve nübüvvetini kabul edenler nakletmiştir. Bu kişiler, bu tür haberleri nakletmeye zorlanmış ve nakletmeyen tehdit edilmiştir. Bunun neticesinde görüş birliği ortaya çıkmıştır. Halbuki Hz. Mûsâ’nın mucizeleriyle ilgili durum bu şekilde değildir. Farklı gruplar, ayrı dinlere mensup ve birbirlerine düşman olanlar tarafından nakledilmiştir.” Bu iddiaları kabul etmeyen Kâdî’, burada itibar edilmesi gereken hususun, mucizelerin ilim meydana getirmesi olduğunu, zarûrî bilgi meydana getirdikten sonra muhbirlerin zorlama, sayı, özellik ve din gibi diğer hususlar itibar edilmeyeceğini tekrarlamıştır. Ona göre olayın bilinmesiyle hüccet meydana geldiğinden, diğer unsurların varlığı yok hükmündedir. Bu konudaki eleştiriler, eleştirilen şeyin yokluğunu iddia etmekten daha öteye gidemez. Şayet haberler, korku ve zorlamayla değişseydi, bizim krallar ve diğerlerinin haberleriyle bildiklerimizi, bilmememiz gerekirdi. Bunlarla bilginin meydana gelmiş olması, onların söylemlerini geçersiz kılmaktadır.”201

Görüldüğü gibi Berâhime, daha çok nübüvvet karşıtlığı söylemleriyle alimlerin kitaplarında kendinden söz ettirmiş ve bu doğrultuda tenkide uğramıştır. Bunların görüşlerine karşı nübüvvet müessesesini savunanlardan biri Kâdî Abdülcebbâr olmuştur. O, sadece nübüvvet konusu değil bununla bağlantılı olan haber konusunda da Berâhime’yi tenkid etmiştir. Dolayısıyla Berâhime doğrudan olmasa da Kâdî Abdülcebbâr’ın haberle ilgili tartışmalarında yer edinmiştir.