• Sonuç bulunamadı

Tam ismi; İmâdüddîn Ebu’l-Hasen Abdülcebbâr b. Ahmed b. Abdilcebbâr b. Ahmed b. el-Halîl b. Abdillâh el-Hemedânî el-Esedâbâdî’dir. Künyesi ise Ebu’l- Hasan’dır.65 Mu’tezile, onun için “Kâdî’l-Kudât, ةاضقلا يضاق kadıların kadısı” lakabını kullanmış ve onun dışında hiç kimseyi bu lakapla anmamıştır.66

Doğum tarihi, kesin bilinmemekle beraber, h. 415 yılında vefat etmiştir. Bununla beraber onun doksan küsur yıl yaşadığı söylenmektedir.67 Buna göre doğum tarihinin h. 320 ila 325 arasında herhangi bir yıl olması muhtemeldir. Bazı kaynakların

64 Ayrıca bkz. Metin Özdemir, “Kâdî Abdülcebbâr ve Kelâmî Görüşleri” Doğudan Batıya Düşüncenin

Serüveni: İslam Düşüncesinin Altın Çağı, İnsan Yay., İstanbul 2015, ss. 491-518, c. 5, s. 517.

65 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 365.

66 Tâcu’d-Din Abdülvehhâb b. Takiyyuddîn es-Sübkî, Tabakâtu’ş-Şafiîyyeti’l-Kübrâ, (thk. Mahmûd

Muhammed et-Tenâhî, Abdülfettâh Muhammed el-Hulû), Dâru’l-Hicr li’t-Tibâa’ti ve’n-Neşri ve’t- Tevzî’, 1992, c. 5, s. 97.

67 İbnu’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, c. 8, s. 142; İmâdu’d-Dîn İsmâîl b. Ömer İbn Kesîr, Tabakâtu’ş-

23

doğumuna dair verdiği h. 359 tarihi ise pek isabetli görülmemektedir.68 Kâdî’nın hayatı ve eserleri hakkında çalışmalar yapan Abdülkerîm Osmân da tercih edilen görüşün h. 320 olduğunu dile getirmiştir.69

Kâdî, doğum yeri açısından hem Hemedân hem Kazvin hem de Esedâbâd’a nispet edilmektedir. Zikredilen bölge, İran’ın batısında, Hazar Denizi’nin güneyinde yer almaktadır. Söz konusu bu nispetler, Batı İran’daki Hemedân Bölgesi’nin Esedâbâd Mevkii ile alakalıdır.70

Kâdî Abdülcebbâr’ın çocukluğu ve ailesi hakkında yeteri bilgiye sahip değiliz. Ancak İbn Hacer (ö. 852/1449), babasının yün satıcısı (hallaç) olduğunu ve Hemedân’ın civar köylerinden (نادمه داوس نم ناكو) olduğunu kaydeder.71 Fakir bir ailenin çocuğu olan Kâdî, uzun bir süre ekonomik açıdan sıkıntılı bir hayat sürmüştür. Öyle ki bu durum, evlendikten sonra da devam etmiştir. Resmi kadılık görevine getirildiği zamana kadar aynı durumun sürdüğü rivayet edilmiştir.72

Kâdî Abdülcebbâr, ilk öğrenimini doğduğu bölgede bulunan hadîs alimlerinden ders alarak tamamlamıştır. Onun hadîs aldığı/okuduğu hocaları şunlardır: Ebû Hüseyin b. Seleme el-Kattân (ö. 345/957), Abdurrahmân b. Hamdân el-Cellâb (ö. 342/954), Abdullâh b. Ca’fer b. Fâris (ö. 346/958) ve Zübeyir b. Abdilvâhid el- Esedâbâdî (ö. 347/959).73 Kâdî, ayrıca pek çok ilim meclisine de iştirak etmiştir.74

İlk etapta Eş’arî mezhebine müntesip olan Kâdî, Basra’da bulunduğu sırada ilim meclislerinde bulunup tartışmalara katılmıştır Mu’tezile ekolünün âlimlerinden Ebû Hâşim el-Cübbâî (ö. 321/933)’nin talebesi Ebû İshâk İbrâhim b. Ayyâş (ö. 386/997)’ın derslerine katılmış ve bir süre bu derslere devam etmiştir. Kâdî, burada Mu’tezile mezhebiyle tanıştıktan sonra Mu’tezile mezhebine geçmeye karar

68 Ömer Rıza Kehhâle, Mu’cmü’1-Müellifîn, Müessesetu’r-Risâle, Beyrût 1993, c. 2, s. 46.

69 Abdülkerîm Osmân, Nazariyetu’t-Teklîf, Muessesetu’r-Risâle, Beyrû 1971, s. 15; Abdü’s-Settâr er-

Râvi, el-Akl ve’l-Hüriyye, el-Muessesetu’l-Arabiyye li’d-Dirâsâti ve’n-Neşr, Beyrût 1980, s. 32.

70 Ebû Bekir Ahmed b. Muhammed b. Ömer b. Kâdi Şehbe, Tabakâtu’ş-Şafiîyye, (thk. Hâfız Abdu’l-

Alim Hân) Âlemü’l-Kütüb, Beyrût 1986, c. 1, s. 183.

71 Ebu’l-Fadl Ahmed b. Alî b. Muhammed b. Ahmed b. Hacer el-Askalânî, Lisânu’l-Mîzân, (thk.

Dâ’îretu’l-Muarrifi’n-Nizâmiyye) Müessesetü’l-A’lemi, Hindistan 1971, c. 5, s. 55.

72 İbn Hacer el-Askalânî, Lisânu’l-Mîzân, c. 5, s. 55; Adnân Muhammed Zerzûr, Müteşâbihu’l-

Kur’ân Mukaddimesi, Dâru’t-Turâs, Kâhira tsiz, s. 9;

73 Sübkî, Tabakatu’ş-Şâfiiyye, c. 5, s. 97; Hatîb el-Bağdâdî, Târîhu Bağdâd, c. 11, s. 114. 74 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 365; es-Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfiiyye, c. 5, s. 97.

24

vermiştir.75 Kâdî, kısa bir süre içerisinde kelâmî konularda bir otorite olarak kabul görmüş, namı doğu ve batıya ulaşmıştır. O, kendi döneminde Mu’tezile mezhebinin en önemli temsilcisi olmuştur.76 Eserleri sayesinde itizali fikirler, bir bütünlük içerisinde sonraki dönemlere aktarılabilmiştir. Ebû Saîd el-Ubeyy, bir kasidesinde onu şöyle övmektedir:

ةملاا ديس ةاضقلا يضاق ةملأا مامأ لثم مكل ما 77قافنلا و رفكلا لبح تبو يقافلاا يف الله نيد ثب نم

Kâdî, Basra Mu’tezile’sinin ünlü kelâmcılarından olup Mu’tezile’nin on birinci tabakasındandır. Mezhebine yardımcı olduğundan, Ebû Hâşim’in ashabından sayılmaktadır.78 Hem Ebû İshâk b. Ayyâş’tan hem de Ebû Abdillâh el-Basrî (ö. 369/979-80)’den ders almıştır. Her ikisi de İbn Hallâd el-Basrî kanalıyla Ebû Hâşim el-Cübbâî’nin öğrencilerindendir. Bundan dolayı, Kâdî Abdülcebbâr’ın düşünce yapısının oluşmasında Ebû Alî el-Cübbâî ile oğlu Ebû Hâşim’in etkileri olmuştur. Kâdî Abdülcebbâr, kitaplarında Ebû Alî el-Cübbâî ile oğlu Ebû Hâşim’in pek çok görüşüne atıfta bulunmuştur. Dolayısıyla Kâdî’nın kitapları, günümüze eserleri ulaşmayan Ebû Alî el-Cübbâî ve Ebû Hâşim’in kelâma dair görüşleri hakkında bilgi edinme imkânı sağlamaktadır.79

Kâdî, Şerîf el-Murtezâ Ebu’l-Kâsım Alî b. el-Hüseyin (ö. 436/1045)80, Ebu’l- Hüseyin Muhammed b. Alî el-Basrî (ö. 436/1045)81, Ebû Muhammed Hasan b. Ahmed

75 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 366; Hadr Muhammed Nebhâ, el-Muğnî fi Ebvâbi’t-Tevhîd ve’l-A’dl’in

Mukaddimesi, (thk. Muhammed Hadr Nebhâ), Dârû’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrût 2012, c. 15, s. 8.

76 Kâdî Abdülcebbâr, el-Münye ve’l-Emel, (Derleyen: Ahmed b. Yahyâ, thk: İsâmu’d-Dîn Muhammed

b. Alî), İskenderiye 1985, s. 92-93.

77 “(Yoksa) sizde, küfür ve nifakı darmadağın eden ve Allâh’ın dinini ötelere/ufuklara taşıyan/yayan

ümmetin efendisi, insanlığın önderi Kâdî’l-Kudat gibisi mi var?” Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 365.

78 Cüşemî, s. 365. Kâdî’nın ilim senedi şöyledir: Kâdî Abdülcebbâr, Ebû Abdillâh el-Basrî, Ebû İshâk

b. Ayyaş, Ebû Hâşim ve tabakası, Ebû Alî el-Cübbâî, Ebû Ya’kûb eş-Şehâm, Ebü’l-Hüzeyl, Osmânu’t-Tavîl ve tabakası, Vâsıl ve Amr, Abdullâh b. Muhammed, Muhammed b. Alî b. el- Hanefiyye, Alî b. Ebî Tâlib, Hz. Peygamber. İbnu’l-Murtazâ Ahmed b. Yahyâ, el-Münye ve’l-Emel

fi Şerhi Kitâbi’l-Milel, (Nşr. T. W. Arnod), Haydarâbâd 1898, s. 5 vd.

79 Yurdagür, “Kâdî Abdülcebbâr”, c. 24, s. 103. Ayrıca Ebû Alî el-Cübbâî ve Ebû Hâşim’in arasındaki

görüş ayrılıklar Ebû Reşîd en-Neysâbûrî (ö. 450/1059)’nin imlasıyla el-Hilâf Beyne’ş-Şeyhayn’ adlı bir eser kaleme alınmıştır. Ebû Reşîd Saîd b. Muhammed b. Saîd en-Neysâbûrî, Kitâbu’l-Mesâil

fi’l-Hilâf beyne’l-Basriyyîn ve’l-Bağdâdiyyîn, (Nşr. Arthur Briam), Berlin 1902.

80 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 383. 81 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 387.

25

b. el-Mattaveyh (ö. 469/1076), Ebû Reşîd en-Neysâbûrî (ö. 450/1059)82 ve Zeydî İmam Mueyyid Billâh (ö. 411/1020)83 gibi pek çok öğrenci yetiştirmiştir.84

Kaynaklar, onun ilk etapta itikatta Eş’arî, amelde Şafiî Mezhebine müntesip olduğuna işaret etmektedir.85 Basra’ya gittikten (346/958) sonra, bir müddet Şafiî fıkhını okumuştur. Daha sonra Hanefî hukukçusu Ebû Abdillâh el-Basrî’den ilim öğrenmek üzere Bağdat’a geçmiştir. Ancak Ebû Abdillâh, ona Şâfiî mezhebinde kalmasını tavsiye ederek onu kendi ders halkasına almamıştır.86 Bununla beraber uzun bir süre (h. 360/971 yılına kadar) burada kalmış ve hocasının (Ebû Abdillâh el- Basrî’nin) gözetiminde eserlerini yazmaya devam etmiştir.87

Onlarca eser kaleme alan Kâdî Abdülcebbâr, bunları Bağdat, Askermükrem88 ve Râmehürmüz’de okutmuştur. el-Muğnî adlı eserini teberrüken Râmehürmüz’de Ebû Muhammed Abdullâh b. el-Abbâs er-Râmehürmüzî mescidinde imla ettirmeye başlamıştır. Rey şehrine gidince bazıları bu eseri ileri gelenlerden birisine ithaf etmesini istemişlerdir.89 Fakat o, Kelâm ilmini diğer ilimlerden üstün tuttuğu için bu teklifi kabul etmeyerek bu sahada yazdığı eserlerini, o dönemin adetlerine aykırı olarak hiçbir siyaset adamına ithaf etmemiştir.90 Kâdî, el-Muğnî’yi tamamladıktan sonra bir mukaddime yazarak arkadaşı Sâhib b. Abbâd (ö. 385/996)’a arz etmiştir.91

Fıkhın dünya menfaâtleri için yapıldığını düşünen Abdülcabbâr, kelâm ilminin ise Allâh’ın rızasından başka bir maksatla yapılamayacağı inancındadır. Ayrıca onun,

82 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 382. 83 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 279

84 Daha fazla bilgi için bkz. Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 382 vd; Ahmed b. Yahyâ el-Murtazâ,

Tabakâtu’ul-Mu’tezile, Dâru’l-Mutazîr, Beyrût 1988, s. 116; Ayrıca bkz. Mahmut Ay,

“Mu‘Tezilizm’den Arta Kalan Mu‘Tezile”, Kelâm Araştırmaları, Yıl 9 (2011), Sayı 1, SS. 57-76, s. 70 vd;

85 Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfiiyye, c. 5, s. 97; İbn Murtazâ, el-Münye ve’l-Emel, s, 167; İbn Hacer,

Lisânu’l-Mîzân, c. 5, s. 54-55.

86 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 367; Kâdî, Munye ve'l-emel, s. 94. 87 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 366.

88 İran’ın güneybatısında Huzistan yakınlarında yer alan bir bölgedir. 89 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 366.

90 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 366; Veysi Ünverdi, “Kâdî Abdulcabbâr’da İrâde”, (Yayınlanmamış

Doktora Tezi, AÜSBE), Ankara 2012, s. 17.

26

arkadaşları arasında son derece mütevazi, halka ve devlet ricaline karşı da kibirli bir tavır takındığı rivayetlerde yerini almıştır.92

Kâdî, h. 360 yılından sonra, medrese arkadaşı93 olan Büveyhî hükümdarı Müeyyidüddevle’nin veziri Sâhib b. Abbâd (ö. 385/996)’ın davetiyle Rey Şehrine gitmiştir. Sâhib, onu şer’î ilimleri ve Mu’tezili kelâmı öğretmekle görevlendirmiştir. Daha sonra onu önce, Rey ve çevresindeki Kazvîn, Sühreverd, Zencân, Kum, Demâvend ve Sivâ illerine; daha sonra ise Cürcân ve Taberistân’a Kâdî olarak atamıştır. Kâdî’nın “Kadî’l-Kudât” lakabı buradan gelmektedir. Hicri 369 yılında hocası Ebû Abdillâh’ın vefatı üzerine Mu’tezile’nin riyaseti Kâdî’ya geçmiştir.94

Fikirleri İslam dünyasının dört bir tarafına yayılmıştır. Eser ve öğrencileriyle döneminin yaşayan en büyük Mu’tezile alimi olmuştur. Sâhib’in onun hakkında bir keresinde “Yeryüzünün en faziletlisi” bir keresinde de “Yeryüzünün en bilgini” şeklinde iltifatta bulunduğu nakledilmiştir.95

Müeyyidüddevle’nin ölümünden sonra Fahrüddevle döneminde de bir süre vezirlik görevini devam ettiren Sâhib b. Abbâd’ın Kâdî Abdülcebbâr’a olan teveccühü devam etmiştir. Ancak Sâhib’in ölümü üzerine (ö. 385/996) Kâdî Abdülcebbâr, Fahrüddevle’nin emriyle görevinden azledilip tutuklanmış ve mallarına el konulmuştur. Bunun sebebi olarak da Kâdî’nın Abbâd’ın tövbe etmeden vefat etmesinden dolayı ona rahmet dilemeyeceği yönündeki açıklaması etkili olmuştur. Bu durum, onun vefasızlığına hamledilmiştir. Ancak Kâdî bundan pişmanlık duymuş olmalı ki; daha sonra tövbe etmiştir.96

Kâdî, ömrünün geri kalanını burada eğitim faaliyetleriyle geçirmiştir. Hicri 389/999 yılında hacca giden Kâdî, dönüşte kısa da olsa bir süre Bağdat’ta kalmıştır. Akabinde Kazvîn’e gitmiş ve hayatının sonuna kadar burada yaşamıştır. Hicri 415

92 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 367. Fıkıh ve Kelâm ilimlerine dair bu düşünce Kâdî’ya has değil, yaşadığı

dönemde bulunduğu ortamda yaygın olan bir anlayıştır.

93 Kâdî Abdülcebbâr, Tesbîtu Delâili’n-Nübüvve, Editörün Mukaddimesi, Yazma Eserler Kurumu

Başkanlığı Yay. (Çev. M. Şerif Eroğlu), Editör, Hüseyin Hansu, İstanbul 2017, s. 26.

94 Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 365; es-Sübkî, Tabakâtu’ş-Şâfi’îye, c. 5, s.97. 95 İbn Murtaza, el-Münye ve’l-Emel, s. 66-67; Cüşemî, Şerhu’l-Uyûn, s. 366 96 İbn Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, c. 7, s. 472.

27

yılının Zilkade ayında (Ocak 1025) Rey’de vefat eden Kâdî Abdülcebbâr burada defnedilmiştir.97

Kâdî’nın biyografisini kaleme alan Hâkim Ebu’s-Sa’d el-Cüşemî (ö. 494/1100), Abdülcebbâr hakkında; “Onun ilim ve faziletinin değerini anlatacak ifade bulamıyorum” ifadelerine yer vermiştir.98 ez-Zehebî onu, Şafiî fakihlerinin büyüklerinden, pek çok eseri olan bir alim olarak tanıtmıştır.99 İbn Hacer de Abdülcebbâr’ın kâdî, kelâmcı ve Şafiî fakihi olduğunu, çokça eserleri bulunduğunu, bilhassa Tesbîtü Delali’n-Nübüvve adlı güzel bir eserinin olduğunu, dürüstlüğü ve ağır başlılığı nedeniyle Sâhib b. Abbâd nezdinde itibar kazandığını ve bu nedenle kadılık görevine getirildiğini zikrederek onu övmüştür. Ancak onun Mu’tezile’nin aşırılarından olduğunu, eserlerinde Mu’tezile’yi savunduğunu ve onun dâ’îliğini (propagandasını) yaptığını da belirtmiştir.100 Bununla birlikte İbn Hacer, onunla ilgili şu olumsuz ifadelere de yer vermiştir: “Karun kadar malı vardı; içi bozuk, itikadı sapık, inancı kıt iyi bir Kâdî değildi.”101