• Sonuç bulunamadı

Yusuf suresinde Hz. Yusuf’un kardeşleri isim isim ifade edilmez. Kardeşler kendilerini “bir topluluk” olarak “ةبصع” şeklinde ifade ederler. “ةبصع” kelimesi hususunda birkaç görüş335 varsa da âyet-i kerîme içerisinde kazandığı anlam 10 kişi şeklinde olandır.336 Fakat burada şöyle bir durum karşımıza çıkıyor: Biz kardeşlerin toplam sayılarının 11 olduğunu Hz. Yusuf’un rüyasının Hz. Yâkub tarafından yorumlanmasıyla öğreniyoruz.337 Bu durum zahiren çelişiyor gibiyse de aslında şudur: Hz. Yusuf ve kardeşi Bünyamin, anneleri bir338 olduğu için onların “biz” dedikleri topluluğun mensubu kimseler değildirler. Bir diğer husus da isim isim müşahhas olmayan bu topluluğun, oldukça rahat bir şekilde kendilerini över şeylerle vasıflamalarıdır. Bunların da büyük bir kısmının hakikatte karşılığı yoktur. Bunlar sadece olsa olsa olmak istedikleri şeylerdir. Örnekler vermek gerekirse; kendilerini güçlü topluluk339, salih kimseler340, nasihatçiler341, koruyucular342, doğru kimseler343,

335 Geniş bilgi için bkz. İbn Kuteybe, Tefsiru Garîbü’l-Kurân, Thk. Seyyid Ahmed Sakar, (Beyrût: Dârü’l-Kütübü’l-İlmiyye, 1398/1978), s. 212; Nehhâs, Meâni’l-Kur’âni, III, 399.

336 Taberî, Câmi’u’l-Beyân, XIII, 18.

337 Yûsuf 12/4.

338 Taberî, Câmi’u’l-Beyân, XIII, 18.

339 Geniş bilgi için bkz. Yûsuf 12/8; Yûsuf 12/14.

340 Geniş bilgi için bkz. Yûsuf 12/9.

341 Geniş bilgi için bkz. Yûsuf 12/11.

342 Geniş bilgi için bkz. Yûsuf 12/12; Yûsuf 12/63.

iş bitirenler, bir işi kesinlikle yapanlar344 şeklinde vasıflarlar. Fakat en nihayetinde -kendilerinin de itirafıyla bunlar- “hata edenler”345dir. Aslında var olan tek şey de tam olarak budur. Hz. Yusuf’un kardeşleri akıllarını -neredeyse- hiç kullanmamışlardır. Fakat hatalarını örtbas etmek için olanca akıllarını sefer etmişlerdir.346

Hz. Yusuf’un kardeşlerinin hatalarının doğuş noktası olarak karşımıza kendini beğenmişlik, onun neticesi olarak bencillik, onun da neticesi hased şeklinde çıkar. Kendilerini beğenmişlikleri Yusuf 12/8, âyet-i kerîmesinde şu şekilde ifade edilir: ُن ۡحَن ٌةَب ۡصُع bu ifadelerinin sayısal izahının yanında içerdiği anlam özetle: “kuvvetli, bir problemi halledebilecek veya bir işi tam anlamıyla yerine getirecek güce sahip kimseler” şeklinde tefsirlerde ifade ediliyor.347 Böyle bir özelliğe sahip olduklarının farkında olan Hz. Yusuf’un kardeşleri bunu Allah’ın bir lütfu gibi değil de kendilerini beğenme aracı olarak görüyorlar. Bunun sonucu da, kişiyi kendi çıkarları doğrultusunda hareket etmeye sevkeder. Bu bir hatadır. Hz. Yusuf’un kardeşlerinin hareket noktasında yanlış iliklenen düğme tam olarak da burasıdır. Sanki bu durum Hz. Yusuf’un şahsında tashih edilir. Hz. Yusuf’un ifadesi hapisteki insanlara şu şekildedir: “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm.

Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bıraktım. Atalarım İbrahim, İshak ve Yâkub’un dinine uydum. Bizim, Allah’a herhangi bir şeyi ortak koşmamız (söz konusu) olamaz. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lütfudur, fakat insanların çoğu şükretmezler.”348 Âyet-i kerîmenin işaretinden anlaşılacağı üzere Hz. Yusuf kendisine verilen şeyin bir nimet olduğunun farkındadır ve bunu övünmeye sebep değil de şükretmeye sebep görür. Böylece onun şahsında bencillik değil fedakârlık görülür. Fedakârlık durumunda elde olanı paylaşmak varken, bencillik durumunda karşıdakinin elindekini yok etme, hased vardır. Netice olarak da Hz. Yusuf’un kardeşlerinin kendini beğenme durumu en son kardeşleri Yusuf’u ortadan kaldırmaya varacak bir hasede dayanmıştır.

344 Geniş bilgi için bkz. Yûsuf 12/61.

345 Geniş bilgi için bkz. Yûsuf 12/91.

346 Hakime Verda, Hz. Yusuf’un Emaneti, (İstanbul: Beka Yayınları, 2014), s. 51.

347 Geniş bilgi için bkz. Ferrâ, Meâni’l-Kur’ân, (Beyrut: Âlimu’l-Kutub, 1983/1403), II, 36; İbn Atiyye,

el-Muharraru’l-Vecîz, III, 221; Ebussuûd Efendi, İrşâdü’l-Akli’s-Selim, III, 113. 348 Yusuf 12/37-38.

Hz. Yusuf’un kardeşleri, tüm masumiyetine rağmen kardeşleri Yusuf’u suçlu ilan ettiler. Şartlanmışlıkları onları şöyle bir çıkarıma götürdü: “ Biz güçlü bir topluluk

olduğumuz halde Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgilidir. Doğrusu babamız açık bir yanılgı içindedir.”349 Âyet-i kerîmede ifade edilen kardeşlerin tutumunu biraz daha yakından ele alırsak yaptıkları kıyaslamanın doğru olmadığını, böylece vardıkları sonuçta hata ettiklerini görürüz. Şöyle ki: Sevgi kıyasa konu olacak bir illet değildir. Çünkü değişkendir. İllette ise aslolan istikrarlı olmasıdır.350 Şartlanmışlıkla atılan hareketin başlangıç noktası bu nedenle arızalıdır. Bu şartlanmışlıkları sade, basit bir şartlanma değil onun daha da ötesindedir. Mealen, “Biz güçlü bir topluluk olduğumuz halde Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza

bizden daha sevgilidir.”351 âyetinin lafzı, Arap dili imkanı ölçüsünde bize bu şartlanmanın boyutunu verir. Âyetin lafzı şu şekildedir: ُن ۡحَن َواَّنِماَنيِبَأ ۤ ىَلِإ ُّبَحَأ ُهوُخَأ َو ُفُسوُيَل ٌةَب ۡصُع bu âyet-i kerîmedeki ُفُسوُيَل kelimesinin başındaki ل/lam harfi, lam-ı ibtida’dır. Zemahşerî(ö.538/1144) burada lam-ı ibtidanın cümlenin tazmin ettiği manayı güçlendirdiğini ifade eder.352 Biz bu şartlanmışlıklarının boyutunu ayrıca yıllar geçmesine rağmen Bünyamin’in hırsızlık meselesinde yaptıkları kıyasta da görürüz.353

Orada da zahiren hırsızlığı Bünyamin yapmış görünmektedir fakat nasıl bir şartlanma ise onun bu durumu, kardeşi olan Hz. Yusuf ile ilişkilendirilmektedir. Bizim bu tavırlar içerisinde karşımıza çıkan Hz. Yusuf’un kardeşlerinin çarpık anlayışları ve kendilerinin tam bir kavram kargaşası içerisinde olduklarıdır. Bu noktada şunu ifade edebiliriz:

 Şartlanmışlık temyizi ortadan kaldırır.

Hz. Yâkub’un sevgisi illet olmamasına rağmen onu illet kabul ederek kurgulanan plana bakacak olursak sonucu tam bir hüsrandır. Bu da tam şuna benzer: Ağrıyan bir baş vardır ve ağrının illeti de baştır. Böyle bir temel üzerinde nasıl hareket edilirse edilsin netice alınamaz. Nitekim kardeşlerin yanlış tesbit ile attıkları adımlar

349 Yusuf 12/8.

350 İbrahim Kâfi DÖNMEZ, “İllet”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, (İstanbul: TDV Yayınları, 2000), XXII, 117.

351 Yusuf 12/8.

352 Zemahşerî, el-Keşşâf, III, 537.

şöyle ifade edilir: Yusuf’u öldürün veya onu (uzak) bir yere atın ki babanızın teveccühü

yalnız size kalsın! Ondan sonra da (tevbe ederek) iyi kimseler olursunuz!". Onlardan biri, "Yusuf’u öldürmeyin, eğer mutlaka yapacaksanız, onu (kör) kuyunun dibine bırakın. Nasıl olsa gelip geçen kervanlardan biri onu bulup alır" dedi.354 Âyet-i kerîmelerden de anlaşılacağı üzere Hz. Yusuf’un kardeşleri Hz. Yusuf’u ortadan kaldırarak çözüme ulaşacaklarını düşünüyorlar. Râzî(ö.606/1210) bu durumu hasedin zirvesi olarak ele alır. Onların durumunu da şu şekilde özetler: Yusuf ortadan kalkarsa babamız bize arzu ve muhabebetle yönelir.355 Bu çarpık çıkarımlar tıpkı daha önce de ifade ettiğimiz gibi başı ağrıyan birinin başını keserek sonuca ulaşmayı beklemesi gibidir. Nitekim Hz. Yusuf’u kuyuya atma hususunda anlaştılar. Bir takım planlarını devreye sokarak babasının himayesinden yalan vaadlerle Hz. Yusuf’u çıkardılar, planladıkları gibi kuyuya attılar ve babalarına da akşam ağlaya ağlaya onu kurt yedi diyerek yalandan bir kana bulanmış gömleğini getirip verdiler, onu en son, köle olarak bir kervana satarak da kendilerince tastamam kurtuldular.356 Özet mahiyetinde aktardığımız âyetlerin genelinde anlıyoruz ki -teşbihte hata olmasın- hasedleriyle hareket ederek ağrıyan başlarını kestiler. Fakat bekledikleri sonuç, atılan adımlardan doğmadı. Çünkü ilk düğme yanlış iliklendi. Bu nokta en son açıkta kalan düğmenin resmidir. Öyle ki yıllar sonra Bünyamin’in beraberlerinde Mısır’a gitmesi gerekliliği hususunda isteklerine karşılık babaları Hz. Yâkub’un ifadesi şu şekilde olmuştur:

“Onun(Bünyamin) hakkında size ancak, daha önce kardeşi hakkında güvendiğim kadar güvenebilirim! Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir”.357 Bu âyet-i kerîme işaret ediyor ki Yusuf’a yapılanlar; değil sevgiyi, teveccüh kazanmayı, var olanı da büsbütün yitirdiklerini gösteriyor. Çünkü Hz. Yusuf’u beraberlerinde götürmeyi isterlerken böyle bir ithamla karşı karşıya kalmamışlardı. Netice olarak şunu ifade edebiliriz:

 Doğru tesbit edilemeyen illetler/sebepler üzerinden hamleler sonuçsuzdur.

354 Yûsuf 12/ 9-10.

355 Râzî, Mefâtihü’l-Gayb, XVIII, 97.

356 Geniş bilgi için bkz. Yusuf 12/9-20.

 Şartların zorunlu olmasını gerektiren şeyler üzerine yapılan hamleler sonuçsuzdur.

 Hiç bir suç kusursuz değildir.