• Sonuç bulunamadı

1. KAMU YÖNETİMİNDE HALKLA İLİŞKİLERİN YERİ VE ÖNEMİ

1.2. KAMU YÖNETİMİNDE HALKLA İLİŞKİLER

1.2.3. Kamu Yönetiminde Halkla İlişkileri Ortaya Çıkaran Nedenler

1.2.3.2. Kamusal Faaliyetlerde Halk Desteğinin Hissedilmesi

Her yönetim sürecinde, yöneten ve yönetilen şeklinde ikili bir toplumsal farklılaşma söz konusudur. Yöneten durumunda olanlar toplumsal fonksiyonları, yetkileri, itibar dereceleri, kazançları ve hayat tarzları açısından yönetilenlerden ayrılmışlardır. Bu insanlar daha üst bir statüye sahiptirler. Yönetim sürecinin ortaya çıktığı her yerde ve her zaman söz konusu bu farklılaşma gözlenmektedir. Fakat farklılaşmanın derecesi, katılığı, yönetim biçimleri doğrultusunda değişiklik göstermektedir (Güler, 1977:87 ). Farklı yönetim biçimlerinin sahip oldukları iç dinamikleri, yönetilene ve insana bakış açıları, anlayış tarzları ve dünya görüşleri birbirlerinden farklılaştığı için meşruluk kaynakları da birbirlerinden farklılık arz etmektedir. Ancak hepsinde ortak olan nokta, her yönetim biçiminin mutlaka bir meşruiyet dayanağının olması gerektiğidir. Meşruluğunu temin edememiş bir yönetim biçiminin hayatını devam ettirebilmesi ve toplumda kabul görmesi mümkün değildir. Bu nedenle de yönetsel meşruluk bir yönetim için vazgeçilemez nitelikte hayati bir öneme sahiptir. Sahip olduğu bu önem dolayısıyla da kamu yönetiminde kurum dışı halkla ilişkiler uygulamasının amaçlarından birisi yönetimin halka mâl edilerek yönetsel meşruluğun sağlanmasıdır. Bunun sağlanabilmesi için ise ilk olarak yönetilenlerin ikna edilerek gerçekleştirilecek faaliyetlere halk desteğinin temin edilmesi ve alınan kararlarla ve yapılan faaliyetlerle ilgili sağlıklı bir kamuoyunun oluşturulması gerekir. Bu anlamda, bir amacı çeşitli iletişim araç ve teknikleri kullanarak mesaj gönderdiği kişi ya da grupları kendi amaçları yönünde ikna etmek olan halkla ilişkilerin yönetsel bir araç olarak var olabilmesi her şeyden evvel iknaya

dayalı (demokratik) bir olay olgusunu, bunun ön şartı olan yönetim üzerinde halkın denetiminin geçerli olduğu demokratik bir ortamı gerekli kılar (Sezer, 1995:150).

Günümüzün demokratikleşmiş toplumlarında kamu yönetiminin birçok programının başarıyla gerçekleştirilmesi, bu programlarla ilgili toplum kesimlerince yönetimin desteklenmesine ve bazı kurumlarda bundan da öte işbirliği yapılmasına bağlı olduğu bilinmektedir (Yalçındağ, 1986:152; Yalçındağ, 1988:79). Halk tarafından yönetimin desteklenmesi belirli ölçüde onun kendisi için faydalı ve olumlu çalışmalar gerçekleştirdiğine inanmasına bağlıdır. Bunun yolu da yine yönetimin gerçekten olumlu işlere imza atması ve bunları kitle iletişim araçlarıyla olduğu gibi halka açıklayıp anlatmasıdır. Halkın bu hizmetleri tek tek öğrenmesini beklemek yanlıştır. Yönetimden halka belirli bir pencere açmak ve bu konuda kitle iletişim araçlarından yararlanmak gerekir ki, söz konusu bu görevi işte yönetimin halkla ilişkiler birim ve görevlileri yerine getirebilirler (Kazancı, 1980:16-17). Halkla ilişkiler profesyonelleri dışarıdaki ve içerdeki ortamlardan bilgi toplayıp yorumlayarak ve bunu stratejik istihbarat olarak sunarak hâkim durumdaki koalisyonda kilit bir rol oynayabilirler. Bu temel üzerinde kurumlar kilit paydaş kitlelerinin desteğini güvenceye alacak bir diyalogu değiştirebilir veya başlatabilirler (Gregory, 2001:51). Çevrenin kabul, destek ve güvenini temin ederek oluşacak iletişim ortamıyla da, kurum veya kuruluşun kendisini kolaylıkla ifade edebilme ve tanıtabilme, kamuoyunu etkileme ve inandırabilme fırsatı yakalanmış olur (Çamdereli, 2000:20). Bu fırsat sayesinde de alınan kararlara ve gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin sağlıklı bir kamuoyunun oluşturulması imkânı doğar.

Kamuoyunun oluşması, medya veya kitle iletişim araçları tarafından serbestçe bilgi ve haber toplanabilmesine bağlıdır. Bu nedenle tüm bürokratik sistemlerde devletin elindeki radyo, televizyon ve gazetelerin yanında, özel kişi ve kurumlara ait basın yayın araçlarının da olması zorunludur. Çünkü alternatif iletişim ve bilgi alma kanalları, demokratik ve hür toplumun en önemli ve vazgeçilmez iletişim araçlarıdır (Eken, 1994: 28). Gerçekten, kitle iletişim araçlarının yaygın ve etkin rol oynadığı, menfaat ve baskı gruplarının güçlü olduğu modern demokratik toplumlarda sağlıklı, bilinçli ve duyarlı bir kamuoyu oluşabilmekte ve halk, kurumların yönetimlerine

etkide bulunmada ve onları uyarmada önemli role sahip bulunmaktadır. Bu baskı grupları içerisinde bilhassa sivil toplum kuruluşları veya hükümet dışı gönüllü kuruluşlar, kalkınma program ve projelerinin hazırlanmasında, doğal kaynakların ve biyolojik çeşitliliğin korunmasında, çevre sorunlarının çözüme kavuşturulmasında büyük katkılar sağlamakta ve bu konularda kamuoyunun bilinçlendirilmesi ve yönlendirilmesi için yoğun gayret sarf etmektedir (Özdönmez vd., 1999:9). Kamu yönetimindeki halkla ilişkiler uygulaması, yönetimin gerçekleştirdiği uygulamalarla ilgili gerek kitle iletişim araçlarına, gerekse baskı ve menfaat gruplarına abartıdan uzak, sosyal sorumluluk bilinci içerisinde doğru bilgileri ulaştırarak onlar vasıtasıyla kamunun doğru bir şekilde bilgilenmesini ve bunun sonucunda sağlıklı bir kamuoyunun oluşabilmesini temin etmeye çalışmakta, onlardan gelecek tavsiye ve önerileri de yönetime ulaştırarak yönetimin oluşan kamuoyu doğrultusunda hareket etmesini sağlamaya çalışmaktadır. Halkla ilişkilerin böyle bir gayretin içerisine girmesinin sebebi, yönetsel kararlara halkın katılımını sağlayarak onları kararlara dâhil etmek ve alınan kararları halka dayandırarak halkın yönetime katkısını artırmaktır. Bu sayede yönetimin gerçekleştirdiği faaliyetlerde ayaklarının yere basmasının sağlanması amaçlanmaktadır. Çünkü eğer bir hizmetten yararlanan kişiler fikir ve yakınmalarını yönetime aksettirmeyi başaramazlarsa, yönetim körü körüne hareket edecektir. Eğer yönetim kişilerle etkili bir biçimde iletişim kuramazsa, kişiler yönetime kayıtsız, ilgisiz, verimsiz ve anlayışsız bir gözle bakacaklardır. Halk böyle bir düşünceye kapıldıktan sonra ilgili programın devam ettirilmesi gerçekten şüpheli hale gelmiş demektir (Abadan, 1955:173). Bunun yanı sıra, yönetim almış olduğu kararlarda da yanılabilir, gerçekten halkla ilişki eksikliğinden kaynaklanan yanılgılara da düşebilir. Halk tarafından bireysel olarak ve çeşitli iletişim araçları kullanılarak yansıtılan görüşlere değer vermek yönetimin alacağı kararların isabet, doğruluk derecesini artırır. Eğer halkın görüşlerinin doğru olmadığı, uygulama imkânı bulunmadığı yönünde bir yargıya varılırsa, halkı bu yönde inandırmak için çalışmada bulunulur. Kendi görüşlerinin yanlış, halkın görüşlerinin doğru olduğu yönünde bir yargıya varılırsa, kendi görüşlerinde körü körüne ısrar edilmez, doğru olduğuna inanılan yolda karar verilir (Tortop, 1986b:120). Önemli olan burada halkın fikirlerine kayıtsız kalınmamasıdır. Zaten, demokratik bir düzende halka kulakların tıkanması, halkın dinlenmemesi imkânsızdır. Demokratik düzenin sahip

olduğu yapı ve işleyiş tarafından zaten bu zorunlu kılınmaktadır. Bunun yanı sıra halkı dinlemek, onun isteklerini değerlendirmek, halka kulak vermek, halka kapıları açmak yönetimin faydasınadır. Bu tip bir tutum ve davranış, yani halk için halkla beraber yönetim, yönetimin başarısını artırır (Tortop, 1986b:122), yönetimle yönetilenlerin karşılıklı istek ve menfaatlerinin uyumlaştırılmasını temin eder.

Kurum tarafından yerine getirilen hizmetlere ilişkin olarak halkın beklentileri, görüş, dilek ve şikâyetlerinin, iyi işleyen halkla ilişkiler programları aracılığıyla kurumda aksaması, salt iletişim süreci olmanın ötesinde bir anlam ve içerik kazanmak zorundadır. Kuruma yansıyan tüm bilgiler yönetim süreci içerisinde özümsenip, bunlara karşı halkın istek ve beklentileri yönünde bir örgütsel tavır sergilenmezse, halkı duymaya, dinlemeye ilişkin etkin halkla ilişkiler programlarının ne manası kalacaktır? Özgürlükçü demokratik bir siyasal ortamda, kamu kurumlarının halkın beklenti, dilek ve şikâyetlerine duyarsız kalamayacakları da şüphesiz olduğuna göre, halkla ilişkilerin bir iletişim tekniği olan bu yönünü de, örgütsel iyileştirmenin bir önemli, hatta vazgeçilmez aracı olarak düşünmek gerekmektedir. Halktan sağlanan bilgi akımı, halkta yanlış yere, kuruma ilişkin olumsuz bir görüntü yaratılmış olduğunu da gösterebilir. Burada yapılması gereken, halkla ilişkiler olayının boyutlarını yönetsel çerçeve içerisinde görebilmek ve halktan sağlanacak bilgilerle, yanlış görüntüyü düzeltecek kurumsal çabayı yönetsel ve kurumsal tavır ve yaklaşım içerisinde bütünleştirebilmektir (Yalçındağ, 1986:134).

1.2.3.3. Devlet Faaliyetlerinin Artması Sonucu Ortaya Çıkan