• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3: TURİZM VE KAMU YÖNETİMİ

3.1. Kamu Yönetimi

Kamu, “halk hizmeti gören devlet organlarının tümü ve bir ülkedeki halkın bütünü, halk ve amme” anlamını ifade etmek için kullanılan bir kavramdır (TDK, 2009: 1055). Temel Toplumbilim Terimleri Sözlüğü’ne göre ise kamu kavramı; “topluluk oluşturucu ortak çıkarlar çevresinde oluşan ve üyeleri bu ortak çıkarlar konusunda karar birliğine ulaşmak için etkileşimde bulunan toplumsal kesim” şeklinde belirtilmektedir (Ozankaya, 1984: 71).

İnsanlar arasındaki ekonomik, idari, siyasi ve sosyal ilişkiler, merkezinde devletin bulunduğu sosyal, idari ve siyasi düzeni oluşturduğunu belirten Eryılmaz’a (2008: 1) göre devlet, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen ve bu ilişkilerin normlara uygun olarak yürümesini sağlayan, kamusal mal ve hizmetleri üreten ve yöneten en üst egemen meşru gücü temsil etmektedir.

Bilgiç’e (2011: 93) göre, “Gelişme ve değişme fertler için olduğu kadar devletler için de kaçınılmazdır.” Son yüzyıla bakıldığında devletin rolündeki değişim açısından dört dönem geçirildiği ve belki de beşinci dönemin başında olduğumuz düşünülebilir (Çevik, 2010: 39):

 1900–1930 - liberal devlet (karışmayan devlet) demokrasi ve insan haklarını güçlendirme amaçlı

 1930–1980 - sosyal devlet (karışan müdahaleci devlet)  1980- 2000’lerin başı liberal düzenleyici devlet  Günümüzde liberal düzenleyici ve yönetişen devlet

 İçinde bulunduğumuz yıl itibariyle mali ve ekonomik anlamda kısmı müdahaleci devlet.

104

Kamu programlarının yönetilmesi ile ilgilenen kamu yönetimi (Denhardt ve Denhardt, 2009: 1) bütün bir toplumun, iç içe girmiş ve genellikle de birbirleriyle çelişen sorunları arasında işleyen bir yönetim mekanizması olması (Eryılmaz, 2008: 6) ve devletin eli kolu durumunda olması nedeniyle, yürütme organı içinde önemli bir yere sahip olarak her ülkede vazgeçilmez bir unsur olarak işlev görmektedir (Kutlu, 2006: 11).

Toplumun ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli olan hizmetin verilmesi ve devlet mekanizmasının yürütülmesi için birçok fonksiyonun birleşimi (Kapucu ve Palabıyık, 2008: 106) olan kamu yönetimi, Kamu Yönetimi Sözlüğü’ne göre (Bozkurt ve Ergun, 2008: 133):

1. Devlette ya da ona bağlı kuruluşlarda eylemde bulunan kişilerin ve kümelerin davranışlarıyla ilgili alan.

2. Devletin amaçlarını gerçekleştirecek biçimde örgütlenmiş insangücü ve araç-gereç ile bunların yönetimi.

3. Kamusal siyasaların oluşturulmasında, siyasal karar organlarına teknik destek sağlayan ve bu siyasaları uygulayan örgütler bütünüdür.

Şekil 23: Kamu Yönetiminin Elemanları Kaynak: Eryılmaz, 2008: 8

Şekil 23’te kamu yönetiminin elemanları gösterilmektedir. Bu bağlamda halk, kamu yönetimi organlarını ifade eden örgüt, düzenlenecek ve yürütülecek hizmetlere ilişkin kamu politikası, bu politikaların düzenlenmesi ve yürütülmesi için gerekli mali kaynak, kamu görevlileri ve norm düzeni kamu yönetiminin elemanları olarak ifade edilmektedir. Halk Norm Düzeni Kamu Politikası Kamu Görevlileri Mali Kaynak Örgüt

105

Kamu yönetimi ifadesi çoğunlukla, klasik kamu yönetimi modeli anlamında kullanılmaktadır. Gerek pratik gerekse teorik olarak 19. yüzyılın sonlarında gelişmeye başlayan klasik kamu yönetimi, 20. yüzyılın son çeyreğine kadar birçok Batılı ülkede, büyük ölçüde değişmeden varlığını sürdürmüştür. Siyasi liderliğin kontrolü altında, politika belirlemeden sadece siyasetçiler tarafından oluşturulan politikaları uygulayan, siyasi parti farkı gözetmeksizin iktidara hizmetini sürdüren, kamu yararını gözeten, sürekli, tarafsız, anonim kamu görevlilerinden oluşan ve katı bir hiyerarşi anlayışa göre örgütlenmiş bürokrasiye dayanan klasik kamu yönetimi (Demirci, 2007: 204) bugün, aşırı kuralcılık, verimsizlik, hantallık, niteliksizlik, gizlilik, katı hiyerarşik yapı ve değişime kapalılık gibi eleştirilerin merkezinde yer almasının yanı sıra değişimi engelleyen veya geciktiren bir unsur olarak değerlendirilmektedir (Yüksel, 2004: 2). Devletin; klasik, kaynakları harekete geçirici ve sosyal olmak üzere üç fonksiyonu olduğunu ifade eden Eryılmaz (2008: 61) klasik fonksyonu: vergi toplama, adalet, güvenlik, savunma ve dış ilişkiler gibi bir devletin varlığı için zorunlu olan işlevler; kaynakları harekete geçirici fonksiyonu: tarım, sanayi ve ulaştırma gibi belirli bazı sektörleri desteklemesi; sosyal fonksiyonu; yaşlılar, öğrenciler, çocuklar ve yoksullar gibi toplumun bazı gruplarına karşı yapılan doğrudan sosyal yardımlar şeklinde açıklamaktadır.

20. yüzyıl boyunca kamu yönetiminde egemen olan katı, hiyerarşik ve bürokratik yaklaşım yerini daha esnek ve pazar ekonomisine dayalı bir yaklaşıma bırakmaktadır (Bilgiç, 2011: 97). Canpolat ve Cangir (2010: 26) değişim kavramının son elli yıllık süreçte, kamu yönetiminde en fazla tartışılan unsur olduğunu belirtmektedir. "Yirminci yüzyılın son çeyreğinde hızlanarak belirginleşen ve yaşanmakta olan dönüşüm süreci, ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alt sistemlerle etkileşim içinde genelde yönetim özelde ise kamu yönetimine ilişkin anlayış ve yapılanmaları da dönüştürmüştür (Ökmen ve Canan, 2009: 139)."

Kamu yönetimine ilişkin yönetim yaklaşımlarını yasal, kurumsal-yapısal, sosyo-psikolojik, sistem ve durumsallık olmak üzere beş başlık altında toplayan Eryılmaz (2008: 40-43) bu yaklaşımları şöyle açıklamaktadır:

Yasal yaklaşım; yönetim konusunu yasalarda öngörülen ilke ve esasları

106

Kurumsal-Yapısal yaklaşımda; kamu yönetimi örgütlerinin yapısı,

merkezi ve yerel düzeyde konumlanması ve karşılıklı ilişkileri; işbölümü, hiyerarşi ve kontrol alanı gibi örgütlerin iç düzeni; bürokrasi ve kamu hizmetlerinin örgütlenme biçimleri gibi hususlar incelenmektedir.

Sosyo-Psikolojik yaklaşım; psikoloji, sosyoloji ve sosyal psikolojinin

yardımıyla, yönetsel örgütlerdeki insanların davranışlarını sistematik olarak incelemektedir.

Sistem yaklaşımı; yönetimi personel, örgüt, norm düzeni, mali kaynak ve

insanlardan oluşmuş bir bütün olarak değerlendirilmekte ve sosyo-kültürel, siyasal ve ekonomik çevre ile birlikte değerlendirilmesini ifade etmektedir.

Durumsallık yaklaşımı; klasik ve neoklasik yaklaşımların en iyi

örgütlenme ilkeleri ve en iyi örgüt yapısı konusundaki görüşlerinin yetersizliğine vurgu yaparak, her yer ve zamanda geçerli en iyi bir organizasyon yapısı ve yönetim ilkesi olmadığı, bunların şartlara bağlı değişkenler olduğu düşüncesine dayanır.

"Dünyanın siyasi, ekonomik, idari ve kültürel alanda yaşadığı hızlı değişime devletlerin ayak uydurmada zorlandığı söylenebilir. Yaşanılan iki dünya savaşı, 1929 ekonomik buhranı, 1973 ekonomik krizi ve diğer gelişmeler devletin kamu hizmetlerinin sunulmasında ve ekonomiye müdahalede çizgilerin değişimine neden olmuştur (Çevik, 2010: 39)." 1980'li yıllarda müdahaleci devlete karşı ortaya çıkan yeni kamu işletmeciliği reformu kapsamında mali yapı, personel yönetimi ve örgütsel yapı değişimin yaşandığı başlıca alanlardır. Bu bağlamda, örgütsel yapı kapsamında yaşanan değişimler dört alanda yoğunlaşmaktadır (Canpolat ve Cangir, 2010: 30):

 Kamusal örgütler tek amacı gerçekleştirecek şekilde uzmanlaşma esasına göre örgütlenmelidir.

 Eşgüdüm, geleneksel hiyerarşik mekanizmalar aracılığıyla değil piyasa mekanizmaları, sözleşme ve yarı sözleşme yöntemleriyle gerçekleştirilmelidir.

 Merkeze ait yetkiler hem işlevsel hem de coğrafi olarak âdem-i merkeziyetçi bir anlayışla alt birimlere devredilmelidir.

107

Karakurt'a (2011: 430) göre, 1980'li yıllardan sonra birçok ülkede, devletin rolünün minimize edildiği, deregülasyon ve liberalleşmenin hızlandığı ve günümüzdeki anlamıyla küreselleşmenin egemen olduğu bir süreç yaşanmıştır. Piyasa egemenliğinin ortaya çıkmasıyla sonuçlanan bu süreçte, piyasaların etkin çalışacağı ve piyasa regülasyonunun denetim fonksiyonunu yerine getireceği varsayılmıştır. Bununla birlikte, geçen 20-30 yıllık süreçte, devletin ekonomideki payının azalması ve piyasanın kuralsız ve denetimsiz bir şekilde bırakılması, ülkeler arasında ya da bir ülkenin kendi sınırları içerisindeki eşitsizlikleri gidermemiş hatta toplumun ortak malı olan ülke kaynaklarının özel sektör tarafından gelişigüzel kullanıldığı görülmüştür. Ortaya çıkan bu tablo karşısında, özel sektörün başıboş bırakılmaması anlamına gelen devletin düzenleme ve denetleme rolünü üstlenmesinin bir zorunluluk olduğu görülmüştür.